• Sonuç bulunamadı

İslâm, dâr’ul harp

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3300

kavram

ur’ani kavramların te-mel amacı, iman eden insanların, yaşam bi-çimlerini şekillendirmek, kendileri ile diğer fertlerle ilişkilerinde ve Rab’lerine karşı sorumluluk ve gö-revlerinde iman ettikleri esaslara uygun bir kişilik kuşanmak ve İslâmi bir kimlikle olaylara, eşyaya ve çev-reye bakmalarını sağlamaktır.

Kur’an ve onun ortaya koydu-ğu din olan İslâm, ancak kendine özgü kavramlarla anlaşılır ve an-cak bu kavramların anlaşılması ile Tevhid dini İslâm ve onun ana kay-nağı Kur’an, toplumsal hayatta ya-şanan, insana ve hayata yön veren bir din ve Kitap olur.

Kur’ani kavramların, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde tağyir, tebdil ve ilgaya tevessül edilmesi yani bozmaya, değiştirmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik çalışılması, as-lında İslâm’ın anlaşılırlığını, kolay öğrenilmesini zorlaştırmak, insan-ların Tevhid dini olan İslâm’ı anla-malarının ve yaşaanla-malarının önüne geçmek ve ruhbanlık anlamında bir din ortaya koymaktır.

Kur’an’ın ve onun sunduğu din olan İslâm’ın, insanlar tarafından aslına uygun bir şekilde anlaşılma-sını istemeyen İslâm düşmanı

em-peryalizm ve onun maşaları olan İs-lâm topraklarındaki şeytani beşeri düzenler, öncelikle Kur’ani kav-ramların anlamlarını değiştirmiş-ler, kolay anlaşılmasını zorlaştır-mışlardır.

İslâm düşmanları, bu bozma işini ya kendi kurdukları din teşkilat-larında görevlendirdikleri müftü, vaiz ve namaz memurları ile ya da açılmasını teşvik ettikleri vakıflarda kullandıkları Samiri soylu belamlar vasıtası ile yapmaya çalışmışlardır.

Günümüzde Kur’ani kavramları bozma işinde, vakıflardaki Samiri soylu belamlar, devletin din işlerin-de görevli belamları fersah fersah geçmiş durumdadırlar.

Samiri soylu vakıfçı belamlar, insanları tağuti sisteme yamamak, inanan insanları köleleştirmek ve şeytani tağuti sistemlere karşı tepki ve başkaldırışlarını önlemek için son zamanlarda, tağuti sistemin putperest idarecilerinin müslüman olduklarını söylemeleri yanında şimdi de emperyalizmin yerli işbir-likçisi olan tağuti Kemalist sistemin işgal ettiği toprakların Dar’ul İslâm olduğunu ileri sürmektedirler. Sa-miri soylu belamlar, bu iddiaları ile insanların, İslâm devleti zannettik-leri küfür sistemine karşı tepkizannettik-leri-

tepkileri-dâr’ul İslâm, tepkileri-dâr’ul harp dâr’ul İslâm, dâr’ul harp

K K

Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

dâr’ul İslâm, dâr’ul harp

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3311 KAVRAM nin önüne geçmiş olacaklarını

dü-şünüyorlar. Ancak kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

Peki nedir Dar’ul İslâm ve dar’ul harp kavramları ve bugünkü Kemalist, sistem hangi dar’ olarak adlandırılır?Dar’ın tayin ve tesbi-tinde temel amil, hiç kuşkusuzdur ki, idaredir. Bir devletin yönetimi, o devletin ve hükmeden otoritenin kimliğini açık bir şekilde belirler.

Buna göre bir ülkenin, hangi dar’

olduğunun tesbiti, sınırları içerisin-de hakimiyet süren ve gücü eliniçerisin-de bulunduran otoriteye nisbet edilir.

Dar’ yani ülkenin tanımı, tıpkı insanın tanımı gibidir; bütün insan-ları yüce Allah (cc), kendisine kulluk yapmaları için yaratmasına karşılık bazı kimseler, bu amaçları dışında hareket ettikleri ve yüce Allah (cc) dışında başka güçlere inandıkları, başka otoritelere boyun eğdikleri için, itaat edip boyun eğdikleri kişi, sistem ve ideolojilere göre sıfatlar almışlardır. Müslüman, müşrik, ka-fir, Kemalist, marksist, Hindu vb. gi-bi. Dar’ın tanımı da tıpkı insanla-rın tanımı gibi, üzerelerinde hüküm süren sistem ve ideolojilere göre ta-nımlanır. Dar’ (ülke) kavramı üze-rinde bugüne kadar birçok İslâm alimi, bulundukları beldenin hangi dar’ olduğu, başka beldelerin han-gi dar’ oldukları konusunda, İslâmi perspektiften yaklaşarak

tanımla-malar yapmışlardır. Bunlardan bir-kaç örnek verilecek olursa.

Radiyuddin es-Serasi: ““BBiirr üüll--kkee,, oorraaddaa kkoorruuyyuuccuu bbiirr iiddaarree vvee kkoonnttrroollüü eelllleerriinnddee bbuulluunndduurrmmaallaarrıı sseebbeebbiiyyllee oo üüllkkee hhaallkkıınnaa nniissbbeett eeddii--lliirr”” derken, Cessas da: ““DDaarr’’ıınn ((üüll--kkeenniinn)) hhüükkmmüü,, üüssttüünnllüükk,, kkuuvvvveett vvee oorraaddaa ddiinn hhüükkmmüünnüü iiccrraayyaa ttaaaalllluukk eeddeerr””demiştir.

Ulemai cumhura göre Dar’ul İslâm, nüfusu ister Müslüman, is-terse gayri müslim olsun, Müslü-manların hakimiyetinde olan ve İs-lâm hukukunun tatbik ve icra edil-diği her ülkedir. Dar’ul Harp ise, İs-lâm’ın siyasi hakimiyetinin sınırları dışında kalan, idare ve hukuk niza-mının İslâmi olmadığı her ülkedir.

Bunda temel kıstas, İslâm hüküm-lerinin tatbik edilmemesidir.

Kur’an-ı Kerimde, hem dar’ul İslâm hem de dar’ul harp konusun-da birçok ayet mevcuttur: “Hük-mün ancak Allah’a ait oldu-ğu”(12/40), “Allah’tan daha güzel hüküm verenin olamayacağı-nı”(5/50), “İman edenlerin iktidara getirileceğini”(24/55), “İktidar sa-hiplerinin, zamaz kılıp zekât vere-ceklerini, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacaklarını” (22/41),

“Mü’minlerin, Allah yolunda sava-şacaklarını ve mazlumları koruya-caklarını” (4/75-76), “Böylece mü’min kulların, yeryüzüne varis olacaklarını”(21/105) bildiren

yü-Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

dâr’ul İslâm, dâr’ul harp

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3322

Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

KAVRAM

ce Allah (cc), Rasulullah (as)’a da şu ilahi buyruğunu bildirmektedir.

“Sana da kendinden önceki Ki-tabı doğrulayıcı ve onu kollayıp ko-ruyucu olarak Kitabı gerçekle indir-dik. Artık onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uyma! Sizden her biriniz için bir şeri-at ve bir yol belirledik. Allah istesey-di hepinizi bir tek ümmet yapardı, fakat size verdikleri içinde sizi sına-mak istedi. O halde hayır işlerine koşun, hepinizin dönüşü Allah'adır.

O size ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.” (Maide, 48)

Dar’ul İslâm’da ancak Kur’an ile hükmedilip ve bu Kur’an’ın en güzel uygulaması olan Rasulullah (as)’ın örnekliği doğrultusunda uy-gulama yapılır. Bunun dışında hiç-bir şekilde ecnebi ülkelerin küfür ve şirk kanunları uygulanmaz.

Kur’an-ı Kerim, Dar’ul Harbin varlığını da belirtmiş, bu dar’da yü-ce Allah’ın hükümlerinin uygulan-madığını, orada tağutun, kâfir, mü-nafık ve fasıkların hüküm sürdükle-rini bildirmiştir. Onların, “yeryü-zünde bozgunculuk yaptıkları-nı”(2/11), “Allah’ın indirdiği hü-kümlerle hükmetmeyenlerin kâfir, zalim ve fasık olduklarını”(5/44-45,47), “Tağutların kâfirlerin dost-ları olduğunu”(2/257), “Kâfirlerin ise, tağut yolunda savaştıkları-nı”(4/76),“Halkı gruplara ve

parti-lere bölüp onları ezdiklerini”(28/5) bildirmiş ve bu beşeri kanunlarla hükmetmenin sapıklık olduğunu bildirerek Müslümanların, bu be-şeri hüküm koyuculardan sakın-malarını istemiştir.

“Yeryüzünde bulunan(insan) -la rın çoğuna uysan, seni Al-lah'ın yo-lundan saptırırlar. Onlar sadece zannediyorlar ve onlar sadece saç-malıyorlar.” (En’am, 116)

Gerek Kur’an’ın, gerekse bu doğrultuda açıklama yapan İslâm alimlerinin dar’ konusundaki ta-nımlamalarının ortak noktasını ha-kimiyet konusu oluşturmaktadır. Bir ülkede hüküm süren egemen güç, hangi ideoloji ya da sisteme göre ülkeyi idare ediyorsa ülke, o ideo-loji ve sisteme göre adlandırılır. Di-ğer taraftan, Dar’ul İslâm’ın varlığı ve kavramların İslâmi ıstılaha göre belirlenmesi nedeniyle, bir Dar’ın (ülkenin) konumu, İslâm devletine nisbetle adlandırılmıştır. Buradan hareketle dar’ kavramı tanımlana-cak olursa:

Medine İslâm Devleti kurulma-dan önce ülkeler, üzerlerinde fiili olarak uygulanan idare ve hakimi-yetle adlandırılırlardı. Bu açıdan bakıldığında Mekke Site Devleti, Serahsi ve İmam Şafii’ye göre dar’ul şirkti. Çünkü Mekke Site Devleti, hem beşeri düşüncelerin ortaya koyduğu kurallarla idare ediliyordu, hem de Kâbe’nin

koru-dâr’ul İslâm, dâr’ul harp

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3333 KAVRAM

Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

yuculuğunu yapıyordu. Başka bir deyimle, beşeri kanunlarla idare edilen Mekke’de, kimi durumlar-da, Kâbe ve benzeri konulardurumlar-da, din ile ilgili hükümlerle de topluma yön veriliyordu. Bu nedenle o günkü Mekke, İslâmi ıstılaha göre dar’ul şirkti.

Medine İslâm Devleti kurul-duktan sonra diğer ülkelerin konu-mu, İslâm Devletine göre belirlen-meye başlandı. Buna göre Mekke Site Devleti, Medine İslâm Devleti kurulmadan önce dar’ul şirk iken, İslâm Devleti kurulduktan sonra, İs-lâm Devleti ile olan münasebetleri nedeniyle Hudeybiye andlaşması-na kadar dar’ul harp; andlaşma imzalandıktan sonra dar’ul sulh;

andlaşmanın bozulmasından son-ra Mekke’nin Fethine kadar yeni-den dar’ul harp ve Fetihten sonra ise dar’ul İslâm oldu.

Rasulullah (as)’ın başında bu-lunduğu Medine İslâm Devleti, bü-yüyüp geliştikçe, diğer devletlerin konumları İslâm devletine göre be-lirlendi: Dar’ul harp, dar’ul ridde, dar’ul sulh vb. gibi.

Dar’ul harbin konumu, İslâm Devleti ile olan ilişkileri nedeniyle fiili muharip olan ve fiili muharip ol-mayan dar’ul harp şeklinde adlan-dırılmıştır. İslâm Devleti ile harp ha-linde olan ülkeler, fiili muharip dar’ul harp; İslâm Devleti ile savaş-mayan, ancak bu devletle

araların-da herhangi bir andlaşmaaraların-da bu-lunmayan ülkeler, fiili muharip ol-mayan dar’ul harp; İslâm Devleti ile andlaşması olan ülkeler dar’us sulh, İslâm’dan ayrılan (dinden dö-nen) mürtedlerin gasbettikleri yer-ler dar’ul ridde olarak adlandırıl-mıştır.

Hulefa-i Raşidinden sonra İs-lâm Devletinin zayıflaması ve gide-rek yok olması, İslâmi hassasiyetin azalması, kavramların ve devletle-rin İslâmi ıstılaha göre değerlendi-rilip adlandırılmaması sonucunda kurulan devletler, idarecilerinin mensup oldukları kavim adlarıyla adlandırılmaya başlandı. Birinci Dünya savaşı olarak bilinen em-peryalizmin İslâm topraklarını pay-laşım savaşı sonrasında ise, yeryü-zünde beşeri ideolojiler hakim ol-duğundan yeni kavramlar üretildi ve devletler bu kavramlara göre adlandırılmaya başlandı.

Tevhidi esaslara iman edip ha-yatı ve dünyayı iman edilen esasla-ra göre biçimlendirmeye ve Al-lah’ın hükümlerini, yeryüzünde ha-kim kılmaya çalışan Müslümanlar olarak bizler, kavramları, İslâmi ıs-tılaha göre değerlendirip adlandır-mak zorunda olduğumuz için, dar’

(ülke) kavramını da bu çerçevede değerlendirmeye devam edeceğiz.

Öncelikle bilinmesi gereken husus, bugün yeryüzünde, Müslü-manların toptan biat ettiği bir

Hali-dâr’ul İslâm, dâr’ul harp

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3344

Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

KAVRAM

fe’nin idare ettiği bir İslâm Devleti bulunmamaktadır. Bu nedenle de-ğerlendirmelerimiz, İslâmi ıstılaha göre ve bir İslâm Devletinin bulun-mayışı gözönünde bulundurularak yapılacaktır.

İslâmi ıstılaha göre dar’ (ülke) kavramı değerlendirildiğinde ülke-ler şu şekilde sınıflandırılır:

Beşeri kanunlar ve ideolojiler-lerle idare edilen ve çıkarılan yasa-larında İslâm ile ilgili hükümler bu-lunmayan, bu konuda kimi düzen-lemeler yapmayan ülkeler, idaresi altında Müslümanlar da yaşasa, hatta o ülkenin halkında %90 Müs-lüman da bulunsa, tamamen beşe-ri hükümlerle ülke yönetildiği için o ülke dar’ul küfürdür.

Beşeri kanunlarla idare edil-dikleri, temel (ana)yasaları beşeri hükümler içerdiği halde İslâm ile il-gili konularda da kanunlar çıka-ran, kurallar koyan, inanan insan-lar ile ilgili düzenlemeler yapan, din işleri adı altında kurumlar oluştu-ran ülkeler, nüfusunun %99 da Müslümanlardan olsa dahi o ülke-ler dar’ul şirktir.

Yukarıdaki tanımlara göre Al-manya, İngiltere, Rusya, Çin, Ame-rika vb. ülkeler, dini bir kaygıları ol-madığı, dini konuda düzenlemeler yapmadıkları için dar’ul küfür’dür.

Türkiye, Mısır, Irak, Suudi Arabistan vb. ülkeler, beşeri kanunlarla yöne-tildikleri halde zaman zaman dini

konularda düzenlemeler yapmak-ta, İslâmi esaslara müdahale etme-ye kalkışmaktadırlar. Bu ülkeler, te-melde küfür bir idareye sahip ol-dukları halde kimi zaman İslâm di-nine müdahaleci tavırlar sergile-diklerindan dolayı dar’ul şirktir.

Türkiye, konumu itibarı ile dar’ul şirktir; burada halkında Müslümanların bulunması bu ülke-yi dar’ul İslâm yapmaz. Çünkü Tür-kiye, İslâm nokta-i nazarında küfür olan beşeri bir sistemle idare edil-mekte ve bütün kurum ve kuruluşla-rı ile bir Batı ülkesi durumundadır.

Aslında dar’ul küfür olan Türkiye, İslâmi konularda düzenlemeler yapmaya kalkışması nedeniyle dar’ul şirktir.

BBiirr üüllkkeenniinn kkoonnuummuunnuunn bbeelliirr--lleennmmeessiinniinn öönneemmii

Bir dar’ın yani ülkenin konu-munun bilinmesi, o ülkede yaşayan Müslümanların, durumları ile ilgili-dir. Müslümanların, bulundukları ülkelerde nasıl hareket edecekleri, Tevhidi esasların tebliğini nasıl ya-pacakları, orada yaşayan gayri-müslim kâfirler, müşrikler, münafık ve fasıklarla ilişkilerini nasıl düzen-leyecekleri konusunu bilmeleri noktasında dar’ kavramı önem ar-zetmektedir.

Şayet yeryüzünde, başında bir İslâm halifesinin bulunduğu bir İs-lâm Devleti bulunmuş olsaydı, bu durumda diğer ülkeler, fiili muharip

dâr’ul İslâm, dâr’ul harp

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3355 KAVRAM

Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

dar’ul harp, fiili muharip olmayan dar’ul harp, dar’us sulh, dar’ul rid-de şeklinrid-de tanımlanacak ve Hali-feye biat eden Müslümanlar, bu-lundukları gayrimüslim ülkeler-de,Halifenin tayin ettiği imamın ar-kasında Cuma ve Bayram namaz-larını bir yerde topluca kılacaklar, halifenin talimatları doğrultusunda hareket edeceklerdir.

Bugün yeryüzünde henüz bir İs-lâm devleti bulunmadığı için bu du-rumda ülkelerin konumu, yukarıda yapılan dar’ul küfür ve dar’ul şirk tanımlarına göre olduğundan bu-rada yaşayan Müslümanlar, Risalet tarihinde, Risalet önderlerinin içe-risinde bulundukları ülkelerde da-veti ortaya koydukları gibi, koya-caklar ve onların o ülkelerde yaşa-dıkları gibi yaşayacaklardır. Müslü-manlar bu konuda, Risalet önder-lerinin ve yüce Allah’ın, Müslüman-ların en güzel örnek olarak almala-rını emrettiği Rasulullah Hz. Mu-hammed (as) ve ashabının içerisin-de yaşadıkları hayatlarını örnek alacaklardır.

Dar’ul şirk olan Türkiye’de Müslümanların, inançlarını nasıl yaşayacakları, Müslüman olma-yan kâfir, müşrik, fasık, mürted ve münafıklarla ilişkilerinin nasıl ola-cağı gibi bütün hususlar ve Müslü-manların tağuti küfür sistemlerine karşı takip edecekleri yöntemin na-sıl olacağı, Kur’an ve en güzel

ör-nek olan Rasulullah (as)’ın uygula-ması olan Sünnetinde apaçık bir şekilde bulunmakktadır.

İslâm dini, birey olarak insanın hayatını düzenlediği gibi, insanla-rın toplumsal olarak yaşadıkları topraklardaki yaşantılarını ve bir-birleri ile olan siyasi, ticari, sosyal ve siyasal ilişkilerini ve dış ülkelerle olan münasebetlerini de düzenler.

Bu nedenle devlet yönetimine ait kuralları da bulunan İslâm, ancak bir bütün olarak uygulandığı yer-lerde Dar’ul İslâm’dan sözedilebi-lir. Bireysel kuralların kısmen ya-şandığı, ancak toplumsal ilişkileri-ni düzenleyen kuralların madığı, beşeri kuralların uygulan-dığı yerlerin Dar’ul İslâm olması ve İslâmi esasların bir bütün olarak ya-şanması mümkün değildir.

İslâm dışı beşeri sistemler, ege-menlikleri altında baskı ve zorbalık-la tuttukzorbalık-ları inanan insanzorbalık-ları uyut-mak, onları kendilerine karşı etkisiz kılmak, küfür ve şirk düzenlerini sürdürmek adına zaman zaman toplumun inandığı değerlerden, kendi siyasi düzenleri için tehlikeli görmedikleri bazı İslâmi kavramla-rını, değiştirerek ve içlerini boşalta-rak dile getirirler, kısmi olaboşalta-rak uy-gularlar. Beşeri şirk sistemleri, na-maz memurlarının atanması, “di-ni” vakıfların kurulmasına izin veril-mesi, Hac organizasyonlarının dü-zenlenmesi gibi, siyasi ve toplumsal

dâr’ul İslâm, dâr’ul harp

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3366

Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

KAVRAM

olmayan kimi kurallar çıkarır uygu-lar. Böylece topluma, dine hizmet ettikleri imajını vermeye çalışırlar.

Beşeri şirk ve küfür düzenleri, kiraladıkları ajanları eliyle İslâmi kavramları da çarpıtarak insanla-rın kendilerine itaat etmelerini sağ-larlar. Bu sistemler, kimi ajanlarına dini vakıflar kurdurur ve bu ajanlar, İslâmi kavramları, Hakkı batıla ka-rıştırarak, çarpıtırlar, gerçekleri giz-lerler ve insanların tağuti beşeri sis-temlere itaat etmelerini isterler. Bu kavramların başında da dar’ul İs-lâm gelmektedir.

Samiri soylu belamlara göre, Müslümanların yaşadığı yerler dar’ul İslâm’dır. Belamlar, bu sap-tırmaları ile inanan insanların tağu-ti sisteme karşı başkaldırışlarını ya da en azından tepki göstermelerini engellemeye çalışmaktadırlar.

Müslümanların yaşadığı yerlerin dar’ul İslâm olduğunu iddia eden bu Samiri soylu belamlarnın iddia-larından hareket edilirse o zaman, 151 milyon Müslümanın yaşadığı Hindistan, 21 milyon Müslümanın yaşadığı Rusya, 19 milyon Müslü-manın yaşadığı Çin de dar’ul İs-lâm’dır.

Allah’ın laneti üzerlerinde olan belamlar, Türkiye’deki tağuti siste-mi, inanan insanlara hoş göster-mek adına her türlü yalanı, her türlü çarpıtmayı çok rahatlıkla yapmak-tadırlar. Bu belamlar, Türkiye’nin

siyasi olarak demokratik bir batılı ülke olduğunu, her türlü ahlaksızlı-ğın, devlet eliyle aleni olarak yaptı-rıldığını, yüce Allah’ın haram ettiği onlarca pisliğin bizzat bu tağuti sis-tem tarafından serbest bırakıldığını ve teşvik edildiğini bildikleri halde, sırf uşaklık ettikleri tağuti küfür ve şirk sistemine yaranmak adına ger-çekleri saptırıyorlar.

Tağuti sistemi ve hevalarını ilah edinen Samiri soylu belamlara sor-mak gerek; bugün ateist kemalist sistem tarafından teşvik edilip ser-best bırakılan, İslâmi hükümlerin yüce Allah’a savaş açmak olarak ve çok büyük günahlardan olduğunu bildirdiği putperestliği, faizi, zina evleri olan genelev, bar, pavyon ve gazinoları, içki, kumar vb. mela-netler dar’ul İslâm’da mı işleniyor.

Bu belamlara göre Türkiye dar’ul İslâm ise, o zaman putlara tapan, belli vesilelerle putların önünde ibadete duran putperest Cumhurbaşkanı da halifedir mektir. Türkiye’ye dar’ul İslâm de-mek, İslâm dinine en büyük hakaret ve yüce Allah’ın üzerine atılmış çok seviyesiz bir iftiradır.

"İndirdiğimiz açık delilleri ve hi-dayeti biz Kitapta insanlara açıkça belirttikten sonra gizleyenler (var ya), işte onlara hem Allah lanet eder, hem bütün lanet edebilenler lanet eder.”(Bakara, 159)

“Allah'ın indirdiği Kitaptan bir

dâr’ul İslâm, dâr’ul harp

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3377 KAVRAM

Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

şey gizleyip onu birkaç paraya sa-tanlar var ya, işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey koymuyorlar.

Kıyamet günü Allah ne onlara konu-şacak ve ne de onları temizleyecek-tir; onlar için acı bir azâb var-dır,onlar hidayet karşılığında sapık-lık, mağfiret karşılığında azap satın almışlardır. Onlar ateşe, karşı ne kadar da dayanıklıdırlar. (Bu) böy-ledir. Çünkü Allah, Kitabı gerçekle indirmiştir. Kitapta ayrılığa düşen-ler, elbette derin bir anlaşmazlık içindedirler.” (Bakara, 174-176)

Evet Türkiye dar’ul şirktir ve Müslümanlar olarak görevimiz, tıpkı Rasulullah (as)’ın Mekke şirk devletinde yaptığı gibi, bu dar’ul şirkte, Samiri soylu belamlar da

da-hil olmak üzere, küfür ve şirk içeri-sinde bulunan sistemin putperest ileri gelenlerini, putperestliği terke-dip yüce Allah’a imana, şirki bıra-kıp Tevhidi esasları kabul etmeye davet etmektir. Ta ki yüce Allah (cc) aramızda adaletle hükmedinceye ve aramızı gerçekle ayırıp safları-mızı belirleyinceye kadar, Samiri soylu vakıfçı belamları ve onların iman ettikleri tağuti sistemin putpe-rest ileri gelenlerini Tevhidi esasları kabule ve yüce Allah’a iman etme-ye davetimiz sürecektir inşaAllah.

SûresiFil Tefsiri

Ocak-Şubat Mart 2013 Sayý: 34

3388

Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede

tefsir

Benzer Belgeler