• Sonuç bulunamadı

a- Erken Cumhuriyet Dönemi Öğretmen Eğitimi ve Köy Eğitimi Çalışmaları

Öğretmen yetiştirilmesi konusunda Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinden devralınan kurum ve kuruluşların Cumhuriyetin ilanına kadar varlıklarını korudukları görülmektedir. XX. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti genç ve eğitimli nüfusun önemli kısmını I. Dünya Savaşı’nda kaybetmişti. Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla tamamlanmasından sonra yeni Türk Devletinde eğitim için birtakım çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Eğitimin ilerlemesinin paraya, onun da ziraate bağlı olmasından hareketle, yürürlükte olan ‘Darülmualliminler’in köylerde veya köylerin

74 Edhem Nejad, a.g.m., s. 160,161.

75 Erkek, Mehmet Salih, II. Meşrutiyet Döneminde Türk Eğitim Sistemindeki Gelişmeler ve Ethem Nejat Bey, Dokuz eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2009. s.186.

28

civarında kurulan ‘Çiftlik Mektepleri’nde açılmasını savunan görüşler öne sürülmüştür.76

Cumhuriyet’in ilanından 1925’e kadar Türkiye’de 20 tane öğretmen okulu bulunmaktaydı. Bu hususta ilk göze çarpan kurum yine ‘Darülmualliminler’

olmaktadır. ‘Darülmualliminler’, 1924’te ‘Muallim Mektebi’, 1935’te de

‘İlkÖğretmen Okulları’ olarak eğitim vermeye devam etmiştir. Köy okullarının ihtiyaca cevap vermemeleri, çağın gereklerine uygun olarak eğitim yapılamaması ve ayrıca öğretmenlerin köye gitmek istememeleri, kırsal kesimin eğitiminde en önemli sorunlar oluşturmaktaydı. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde köy halkının eğitimi için dönemin siyasetçileri ve aydınları köy ve köylüye münhasır eğitim politikaları geliştirmek için birçok alternatif yöntemleri tartışmışlardır. Özellikle Atatürk’ün eğitime çok önem verdiği bilinmektedir. 1923–1938 yılları arasında Türkiye nüfusu 16.916.000’e yükselerek %38’lik bir artış göstermiştir. İlköğretimdeki öğretmen sayısında ise %28’lik artış olmuştur. Eğitim alanlarında yapılan yatırımlarla daha önce eğitimden yararlanamayan geniş kitlelere hizmet götürmek hedeflenmiştir.

İlköğretimde en büyük yükseliş %352 ile kadın öğretmenlerde ve %323 ile kız öğrencilerde olmuştur. Bu durum kadın erkek eşitliğine önem verilerek, Türk kadınının iş hayatına atılmasına teşvik edildiğinin de bir göstergesidir.77

“Benim asıl kişiliğim öğretmenliğimdir” diyen Mustafa Kemal Paşa’nın Eğitimle ilgili ilk çalışması, 15 Temmuz 1921’tarihinde ‘Maarif Kongresi’ ni toplamasıdır. İlkokul programlarının geliştirilmesi, öğretim süreleri ve ortaöğretim kurumlarının program ve derslerinin ele alındığı kongre, Millî Mücadele Döneminde yapıldığı için eğitimdeki eksiklikler derinlemesine ele alınamamıştır. Kongreyi Mustafa Kemal Paşa, cepheden gelerek açmış ve çok önemli bir açış konuşması yapmıştır. Kongreden Türkiye’nin millî eğitimini kurmasını istiyerek, millî eğitimi şöyle açıklar:

“Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli bir etken olduğu kanaatindeyim. Onun içindir millî terbiye programından bahsederken, eski devrin batıl inançlarından ve doğuştan sahip olduğumuz özelliklerle hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, millî ve tarihî

76 Ahmet Tevfik, “Darülmualliminler-Çiftlik Mektepleri”, Yeni Mektep Dergisi, 1328 Kanun-ı Sani, S. 9, s. 4.

77 Galip Karagözoğlu, “Atatürk’ün Eğitim Savaşı”, Atam Dergisi, C. II, Sayı 4, T.T.K. Basımevi, Ankara 1985, s. 196,197.

29

özelliğimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. …Çocuklara ve gençlere özellikle varlığı ile hakkı ile birliği ile çatışan tüm yabancı unsurlarla mücadele lüzumu ve millî fikirlerin kendinden geçerek her zıt fikre karsı şiddetle ve fedakârca koruma gereği telkin edilmelidir”78

TBMM içerisinde gerek kongreye ve gerekse gerçekleştirilmesi düşünülen eğitim planlamasına karşı eleştiriler de olmuştur. Bunlardan Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey, kongre için harcanan parayı eleştirmiş, millete yazık edildiğini söylemiştir.

Karahisar-i Sahip Mebusu Mehmet Şükrü Bey ise kadın ve erkek öğretmenlerin beraberce katıldıkları bu kongrenin “kadınlığı tahrik” anlamına geldiğini öne sürmüştür.79

Heyet-i İlmiye Toplantıları” ile 21 Temmuz 1921’de Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa tarafından hazırlanan “Maarif Misakı” genelgesinde Okula gidemeyecek durumda olanlar için yatılı bölge okullarının açılmak istenmesi, öğretmen ihtiyaçlarının bir an önce karşılanmak istenmesi eğitim planlamalarında önemli girişimler olmuştur.80 Mustafa Kemal Paşa, 1922 Yılı Meclis açılış konuşmasında, öyle bir program izlemeye mecburuz ki, o program milletimizin bugünkü durumuyla sosyal hayatın ihtiyaçlarıyla, çevre şartlarıyla ve çağın gerekleriyle tamamen orantılı ve uyumlu olsun. Diyerek, toplumsal ve ekonomik alanlarda öğrencileri etkin kılmak için ihtiyaç olan bilgileri yaparak-yaşayarak onlara öğretme yaklaşımının ulusal eğitimin temel ilkesini oluşturduğunu vurgulamıştır.81

Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitime giderek artan bir değer ve önem verilmiştir. Bu eğitim politikalarının temelinde, önce laikleşme, ikinci olarak yurttaşlık, üçüncü olarak da var olan tarım ekonomisinin gereği, köylüyü eğitmek, ona iş ve meslek vermek yer alır. Özellikle öğretmen yetiştirme konusunda temel politika olarak belirlenen köye yönelik öğretmen yetiştirme düşüncesi, cumhuriyet dönemi eğitim politikalarının temelini oluşturur. “Milli terbiye” kavramı ise Cumhuriyet dönemi eğitim politikalarında temel kavram ve önemli bir yaklaşımdır.Mustafa Kemal Paşa,1 Mart 1923 Yılı TBMM açılış konuşmasında;

78 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s. 19-20. Reşat Özalp ve Aydoğan Ataünal, Milli Eğitimde Kongreler ve Şuralar: Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi, Devlet Kitapları, İstanbul 1983, s.

106,107.

79 Yahya Akyüz, Atatürk ve 1921 Eğitim Kongresi: Cumhuriyet Döneminde Eğitim, Devlet Kitapları, İstanbul 1983, s. 99,100.

80 Öztürk, Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası, s. 60

81 Altunya, a.g.e., s 34; Karagözoğlu, a.g.m., s. 196,197.

30

“İşleyen ve kapsamlı bir maarif için vatanın hudutları içersinde önemli merkezlerde çağdaş kütüphaneler, bitki ve hayvanat bahçeleri, konservatuarlar, çalışma alanları, müzeler ve güzel sanatlar sergileri kurulması gerektiği gibi özellikle şimdiki idari teşkilata oranla ilçe merkezlerine kadar bütün memleketin matbaalarla donatılması gerekmektedir. Bütün bu güzel şeylerin bir an içinde meydana getirilmesi mümkün olmamakla birlikte mümkün olduğu kadar az zamanda bu sonuçların alınması önemle arzu edilen bir istektir”

diyerek, Türkiye’nin sosyo-kültürel ve ekonomik durumuna göre bir eğitim planlaması yapılası gerektiğini ifade etmiştir.82 O’na göre bilgiyi insan için medeni bir zevkten ziyade, uygulamalı ve hesaplanabilir bir hale getirmek eğitim-öğretimin en temel ilkesi ve amacı olmalıdır.

Eğitim politikaları ile ilgili yapılan bir diğer düzenleme, 3 Mart 1924’te TBMM’de kabul edilen ‘Tevhidi-i Tedrisat Kanunu’ olmuştur. Tevhidi-i Tedrisat Kanunu’nun “Türkiye’deki bütün bilim ve öğretim kurumları Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlıdır” şeklindeki ilk maddesiyle çeşitli kurumlara bağlı devlet okulları, medreseler, azınlık okulları ve yabancı okulların tamamı Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Böylece tüm eğitim kurumları Türk milletinin bağımsızlığını, ilerleme ve gelişimini sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. ‘Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü ilerde kabul edilecek olan Latin harflerine zemin oluşturması bakımından önemlidir.

Öğretmen eğitimi ve okulların durumuyla ilgili olarak yapılan çalışmalardan bir diğeri ‘III. Heyeti İlmiye Toplantısı’ dır. Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenlik bir meslek haline getirilmeye çalışılmıştır. 13 Mart 1924 “Orta Tedrisat Muallimleri Kanunu'nun” 1. maddesinde “Muallimlik devletin umumi hizmetlerinden talim ve terbiye vazifesini üzerine alan müstakil sınıf ve derecelere ayrılan bir meslektir”

denilmiştir. 26 Aralık 1925- 8 Ocak 1926 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey başkanlığında yapılmıştır. Toplantıda okul öğrenci okul kapasitelerini arttırıcı tedbirler alınması, belirli yerlerde liseler açarak giderek çoğaltılması, öğretmen okulları ile diğer meslek okullarının belirli merkezlerde toplanarak güçlendirilmesi, yatılı olmayan ortaokullarda karma öğretim uygulaması, stajyer öğretmenlere verilecek eğitim formasyonun esaslarının tespit edilmesi, “Talim ve Terbiye Dairesi” kurulması gibi önemli kararlar alınmıştır. ‘Talim ve Terbiye Dairesi’ kurulması kararı, ‘22 Mart 1926 Tarih ve 789 Sayılı Maarif Teşkilatına Dair

82 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s. 315.

31

Kanun’a göre de Maarif hizmetlerinde asıl olan muallimliktir” denilerek öğretmenlik ilk kez bir meslek haline getirilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın eğitim alanında ikinci icraatı dünya çapında tanınmış eğitimcileri Türkiye'ye davet etmesidir. Burada amaç, genelde eğitim sorunları özelde ise köy halkının eğitimi üzerine çeşitli fikir alışverişinde bulunmaktı. 1924 yılında Amerikalı eğitimci J. Dewey, “Türkiye Maarifi Hakkında Rapor” adlı eserinde program, Bakanlık teşkilatı, öğretmenlerin yetiştirilmesi ve terfileri, okul sistemi, sağlık, okul güvenliği ve diğer konular ele alınmıştır. Raporda Türk eğitim sistemi tarım-ziraat, ilköğretim Programları, okuma yazma ve okuma alışkanlığı şeklinde dört başlık altında ele alınmıştır. Genel eğitim konusunda topluma önderlik edecek uzmanların yetiştirilmesinin yetmeyeceğini, herkesin buna hazırlanması gerektiğini belirtmiştir.

Dewey’in raporu dikkate alınarak 1926 yılında “Talim ve Terbiye Dairesi” ve

“Gazi Eğitim Enstitüsü” kurulmuştur.83 Köy halkı eğitimi üzerine görüşlerini de açıklayan Dewey, Ülkenin eğitime ilişkin sorunlarını kendi insan kaynaklarıyla çözebilmesi için öğretmenlerin yurt dışına gönderilmesinin de büyük bir önem arz ettiğini belirtmiştir.84 Dewey’in köy halkının eğitimi ile ilgili görüşleri gelenekselci yaklaşıma göre olmuştur. Türk köylerini Amerikan çiftlikleri gibi düşünmüştür.

1925'te Alman eğitim uzmanı Georg Kershensteiner'in asistanı Alfred Kuchne, 1927'de Belçikalı eğitim uzmanı Omer Buyse ve 1933 yılında Kemerrer, Türkiye’ye gelerek eğitim faaliyetleri hakkında inceleme yapmışlardır. Kuchne, Köylerde görev yapacak öğretmenlerin köylülere daha verimli, daha modern ziraat yapmayı öğretmeleri gerektiğini, bu, öğretmenlerin birer ziraat uzmanı olarak yetiştirilmeleri anlamına gelmediğini dile getirmiştir. Öğretmenlerin eğitimleri sürecinde özel bir deneme bahçesinde bahçe ve tarla işlerini uygulamalı olarak öğrenmelerini önermektedir. Kuchne, her bölgeye uygun sanat okullarının açılması önerisinde de bulunmuştur. Latin harflerine geçilmesinin gerekliliğini ifade etmiştir.85 Kuchne ve

83 Bahri Ata, “The Influence of an Amerıcan Educator (John Dewey) On The Turkish Educatıonal System”, The Turkish Year Book, Sayı 31, Ocak 2000, s. 120.

84 Akın Efendioğlu, Hasan Güner Berkant, Ömer Arslantaş, “John Dewey’in Türk Maarifi Hakkında Raporu ve Türk Eğitim Sistemi”, I. Eğitim Programları ve Öğretim Kongresi Bildirisi, Balıkesir Üniversitesi Necati Bey Eğitim Fakültesi 13-15 Mayıs 2010, s. 56-59.

85 Kirby, a.g.e. s. 60, Esen, a.g.e, s. 14.

32

Heinrich Pestalozzi’nin fikirleri, İsmail Hakkı Tonguç’u etkileyerek ‘Köy Enstitüleri’nin yeni Türk köylüsüne özgü bir model-sistem olarak yapılanmasında ilham kaynağı olmuştur. Dönemin İlköğretim Genel Müdür Vekili İsmail Hakkı Tonguç, köyün memleket demek olduğunu, Köyün kalkınmadıkça memleketin kalkınamayacağını, köy gerçeğini olduğu gibi kabul edip onun gereklerini yerine getirmenin elzem olduğunu dile getirmiştir. Köylünün şuurlandırılmasıyla, köylülerin arasına yeni değerlerin yayılmasıyla yeniliklerin de şehrin dışına çıkamayacağını iddia etmiştir. 86

Öğretmen yetiştirme ve köye öğretmen götürülmesi konusu Mustafa Necati Bey’in bakanlığı döneminde (1925–1929) daha pozitivist bir yaklaşımla ele alınmıştır.

Mustafa Necati Bey, en kısa zamanda çok sayıda öğretmen yetiştirme gereğine dikkat çekerek, öğretmen okullarını ihtiyaca göre arttırmak gerektiğini belirtmiştir. Okullara mali kaynak sağlamak için İl Özel İdareleri’nin gelirlerinden %10 hisse ayrılmasını öngören, ‘Muallim Mekteplerine Muavenet Hakkında Kanun Tasarısı’ TBMM’ne sunulmuştur.87 4133 olan bu okullardaki öğrenci sayısı, 1928–1929 öğretim yılında 5749’a ulaşarak %39’luk bir artış göstermiştir. Ayrıca 1925-1926’da 403 olan ‘İlk Öğretmen okulları’nın yıllık mezun sayısı da 1928–1929 öğretim yılı sonunda 856’ya yükselerek %100’ün üzerinde bir artış olmuştur.88

1927 ‘Maarif Eminleri Kongresi'nde de köy muallim mektepleri açılması konusu gündeme gelmiş ve bu konuda bazı önemli kararlar alınmıştır. Buna göre kız ortaokulları kapatılarak öğrencileri erkek ortaokullarına nakledilecek, üç köy öğretmen okulu açılacaktı. Ayrıca, öğretim kadrosu ve araç bakımından bir türlü gelişme göstermediğinden dolayı, şehir öğretmen okullarından birisinin köy öğretmen okuluna dönüştürülmesi kararı alınmıştır.89

Köy Öğretmen Okulları’nın Köy Enstitülerinin temelini oluşturması bakımından oldukça önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. 1930’lu yıllarda ülke nüfusunun %80’inin yaşadığı köylerde okul sayısı çok azdı. Şehirlerden gönderilen az sayıda öğretmen de köylerde kalamamakta ve başarılı olamamaktaydı. Köylünün

86 İsmail Hakkı Tonguç, Eğitim Yolu ile Canlandırılacak Köy, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı, Ankara, 1998, s. 23.

87 Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, s. 353.

88 Öztürk, a.g.e., s.73-77.

89 Öztürk, a.g.e. s. 134,135.

33

eğitim ihtiyacı sadece okuryazar olmakla sınırlı değildi. Bulaşıcı hastalıklarla savaşmak, üretimi ilkel yöntemlerle yapmak köy halkının diğer önemli sorunlarıydı.

Köylere hizmet götürmek de çok zordur. Cumhuriyetle birlikte girişilen köye hizmet çabaları ya köylünün beklentilerine uymadığı ya da yeterli mali kaynak olmadığı için yarım kalmıştı.90 Köye bu kadar önem verilmesinin nedeni ekonomik sebepler yüzündendi. Türkiye'nin bir tarım ülkesi olması ve ülke nüfusunun yaklaşık %75’inin köylerde yaşaması, üretim ve kalkınma açısından köylünün önemini artırmıştır. Ancak bu dönemde köylü geleneksel usul ve tarım aletleri ile üretim yapmakta olup, bu üretim bir kalkınma hamlesi yapılmasını sağlayacak yeterlilikte değildir. Zira kuruluş yıllarında ülkenin sosyal yapısı ve ekonomik etkinlikleri, Osmanlı dönemindeki hem üretimde kullanılan tarımsal aletler hem de üretilen mahsuller açısından geleneksel üretim karakterini korumuş, saban ile temel ihtiyaç maddesi olan buğday ve arpa üretimi yapılmıştır. Oysa kalkınmada ihtiyaç duyulan tütün, pamuk, pirinç, ayçiçeği, mısır, incir, üzüm gibi pazar ürünleri ve sınaî bitkilerdir. Bu durumda sanayi veya endüstriyel ürünleri üretecek, verimi artıracak bilginin verilmesi ve geleneksel üretim tarzının yeni yöntemlerle yeni bir mekanizmaya dönüştürülmesi sıkıntısı ortaya çıkmıştır. Kayseri-Zincirlidere ve Denizli’de açılan Köy öğretmen okullarında verilen derslere bakıldığında tarım, hayvancılık, doğa, sağlık vb. alanlarda uygulama eğitiminin verilmesinin boşuna olmadığı görülmektedir. İşte bu zorunluluklar köylünün eğitilmesi gerekliliği fikrini ortaya çıkarmıştır.91

1928’de açılan ‘Millet Mektepleri’ ile 1932’de açılan ‘Halkodaları’ ve

‘Halkevleri’ Atatürk Dönemi eğitim politikalarında yapılan önemli çalışmalardandır.

‘Millet Mektepleri’ 20,000 dersliği ile şehirlerde süratle yayılmış ve köylere kadar etkisini göstermiştir.92 Millet Mektepleri, sabit ve seyyar olmak üzere iki çeşit ve A, B ve C dershaneleri olmak üzere üç kademeden oluşmuştur. Şehir, kasaba ve köylerde okul binalarında açılan ‘Millet Mektepleri’ne “sabit” okul bulunmayan yerlerde açılanlara “seyyar” adı verilmiştir. A dershaneleri yeni harflerle okuma-yazma öğretmiş, B dershaneleri kıraat, tahrir, hesap, sağlık bilgileri ve vatandaşlık bilgilerinden oluşan bir program sunmuştur. C dershanelerinde ise B’yi bitirenler için

90 Aysal, a.g.m., 267.

91 Yalçın Kaya, Köy Enstitüleri, Tiglat Matbaası, c.I, İstanbul, 2001, s.136.

92 Turhan Oğuzkan, Türkiye Cumhuriyeti’nde Halk Eğitimi, Ankara, 1956, s. 19,20.

34

daha üst düzey bilgiler verilmesi hedeflenmiştir. Yaşları 15-45 aralığında olan her kadın-erkeğin okula gitmemiş sayılıp, herkes ‘Millet Mektebi’nin öğrencisi olarak değerlendirilmiştir.93 Halkodaları, Halkevlerinin küçük yerleşim birimlerindeki yapılanma şekli olup okuma-yazma seferberliği çalışmalarında rol alan kurumlardan birisi olmuştur.94 Millet mektepleri, halkevleri ile yalnızca şehirlerde verilen eğitim-öğretim programını uygulamak, problemin çözülmesi için yeterli değildir. Köye uygun hazırlanacak bir eğitim programıyla etkili bir vatandaş yetiştirme programının yanında, etkin üretici bir nesil yetiştirerek toplumun kalkınmasına katkı sağlanabilirdi.

Millet Mektepleri ve Halkevlerinin eğitim-öğretim yoluyla kırsal bölgelerde yaşayan halka yönelmeleri hedeflense de etkili çözümler getirememiştir.

Mustafa Necati Bey’in ölümü ve 1929 Dünya Ekonomik Krizi nedeniyle Türkiye’ de de eğitim politikalarında aksamalar olmuş, eğitim harcamalarında kısıntıya gidilmesine neden olmuştur. Bu dönemde ilk öğretmen okullarının sayısı azalmıştır. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı, Türkiye’de eğitimle üreten bir nesil yetiştirmenin ekonomik sıkıntılar nedeniyle az parayla gerçekleştirilmesini gerekli kılmıştır. İsmet İnönü’nün “Eğitimde amaçlarımızı gerçekleştirmek için az masrafla çok okutabilmek yöntemlerinin uygulanmasına özellikle çaba gösterme kararındayız”

yaklaşımı bu düşünceyi desteklemektedir. CHP’nin hükümet programında köy halkının eğitimle ülke ekonomisine sunacağı katkıların ne kadar önemsendiği açıkça görülmektedir:95

1933 Yılından itibaren yeniden köye göre öğretmen yetiştirme çalışmaları başlatılsa da 1930’lu yıllarda şehir ve kasaba okulları için öğretmen yetiştirme politikası, yeni ilk öğretmen okulları açmak yerine mevcut okullardan azami derecede istifade etmek şeklinde olmuştur. 1933 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Dr. Reşit Galip, öğretmen yetiştirmek için çalışmalar yaptırıp “Mıntıka Muallim Mektepleri”

93Hayrünnisa Alp; Tevhid-i Tedrisat’tan Harf İnkılabına İlköğretim (1924-1928), İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayımlanmış Doktora Tezi, İstanbul, 2009, s.

110.

94 Oğuzkan, a.g.e. s. 27.

95“Normal ilköğrenim devri, beş yıldır. Şehirlerde, köylerde yahut köyler bölgesinde durum ve ihtiyaca göre, ilkokullar, bir program altında arttırılacaktır. Köylerdeki okullarda sağlık, yaşayış ve içinde bulunduğu çevre şartları ile ilgili olan tarım ve zanaat fikirleri verilecektir. Köy çocuklarımıza kısa zamanda pratik hayat için lüzumlu bilgiyi verebilecek üç veya dört sömestrili köy okulları açılacaktır”

CHF.-Cumhuriyet Halk Fırkası 4. Büyük Kurultayı Parti Programı 1935, s.30.

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/e_yayin.eser_bilgi_q?ptip=SIYASI PARTIYAYINLARI&pdemirbas=197000602. 20.06.2015’ den alınmıştır.

35

kurulmasını düşündüyse de uygulamaya koyamamıştır.96Ancak Atatürk Devri’nin son yıllarında izlenen bu politika beklenen sonucu vermemiş, ilk öğretmen okullarından mezun olanların sayısında kayda değer bir artış olmamıştır.97 İsmail Hakkı Tonguç 1933–1934 öğretim yılında 40.000 köyde 4999 okul ve 6786 öğretmen olduğunu, sayıları 2 milyon olan mecburi öğrenim çağındaki köylü çocuklarının 313.000 tanesinin 3 yıllık ilkokullarda okumakta olduğunu, bu durumun ilköğretim tarihimiz bakımından bir sorun olduğunu söylemiştir.98

1930’lu yıllarda fikirlerine başvurulan Hıfzısrahman Raşit Öymen, yüksekokulların kurulması ve burada okuyacak öğrencilerin köylere gönderilmesini tavsiye etmiştir.99 Nusret Köymen yine bu konuda Meksika’ da uygulanan ‘Köy Rehberleri Uygulama Okulu’ nu örnek gösterirken, Kazım Nami Duru, Polonya ve Cezayir’deki köy öğretmeni yetiştirme projelerine benzer çalışmalar yapılmasını tavsiye etmiştir. Vedat Nedim Tör ise kooperatifçilikten yararlanılmasını önermiştir.

Bedii Ziya Egemen, köylü halkı eğitmenin Türkiye için önemini belirtmiş, Yunus Nadi de köy ilköğretiminin ilkelerini ve köy öğretmeninin özelliklerini incelemiştir. Bu eğitimcilerin raporlarına bakıldığında ise Köy Enstitülerine doğru bir sürecin daha o dönemlerde başladığı söylenebilir. 1933’te Maarif Vekâleti görevine Reşit Galip’in getirilmesi ile eğitim çalışmaları güncellenmiş, ‘Köy İşleri Komisyonu’ kurulmuştur.

Komisyon çalışmalarında köye gidecek öğretmenlerin çok iyi yetiştirilmesi üzerinde durulmuştur.

1935 Tarihli “Eğitmen Kursları” ve 1937 tarihli “Köy Öğretmen Okulları”

eğitim çalışmalarının üçüncü aşaması olmuştur.100 Atatürk, 10 Haziran 1935’te Saffet Arıkan'ı Maarif Bakanlığı’na getirirken, Arıkan da aynı yıl içerisinde İsmail Hakkı

96 Akyüz, a.g.e., s.353.

97 Öztürk, a.g.e. s. 80,81,82.

98 İsmail Hakkı Tonguç, Canlandırılacak Köy, Remzi Kitapevi, İstanbul 1947, s. 492.

99 Hıfzısrahman Raşit Öymen (D. 1899- Ö. 1979); Yükseköğrenimini, Almanya’da pedagoji alanında yaptı. Trabzon, Kastamonu ve İstanbul öğretmen okullarında çalıştı. 1934’te Ankara’da Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünde Maarif Teşkilatı ve Resim- İş Bölümünde iş pedagojisi derslerini okuttu.

1943’te Bolu Milletvekili seçildi. 1946’da Okullar Müzesi Müdürü iken emekliye ayrıldı. 1955’te Eğitim Hareketleri adlı bir meslek dergisi çıkarmaya başladı. 1960’tan sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi ile İlâhiyat Fakültesinde pedagoji dersleri verdi. Cavit Binbaşıoğlu,

“Hıfzırrahman Raşit Öymen için”, Eğitim Hareketleri Dergisi, C, XXIII, No:286, Ankara,1980, s.64.

100 Esra Mindivanlı Akdoğan, Köy Enstitülerinde Eğitim Anlayışı ve Tarih ve Yurttaşlık Bilgisi Öğretimi, Atatürk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 2016, s. 19.

36

Tonguç'u İlköğretim Genel Müdür Vekilliğine atamıştır. Atatürk, Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’dan, Türk çocuğunun kişiliğinin doğuşundaki yaratılışından gelen niteliklerine göre özen gösterilerek eğitilmesini istemiştir. Eğitmen kursları Köy Enstitüsü Sisteminin ilk adımı olmuş ve bizzat Atatürk tarafından önerilmiştir.101 1936’da Eskişehir’in Çifteler (Mahmudiye) Kazasında deneme amaçlı ilk eğitmen kursu eğitim faaliyetine başlamıştır. Kurs, Millî Eğitim Bakanlığı ve Ziraat Bakanlığı’nın iş birliği ile devam ettirilmiştir. Kursa, askerliklerini başarı ile tamamlamış (çavuş ya da onbaşılığa yükselebilmiş), köy gençleri kabul edilmiştir.102 Eğitmen kurslarının başarılı olmasından sonra Maarif, Dâhiliye ve Ziraat Bakanlıkları

Tonguç'u İlköğretim Genel Müdür Vekilliğine atamıştır. Atatürk, Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’dan, Türk çocuğunun kişiliğinin doğuşundaki yaratılışından gelen niteliklerine göre özen gösterilerek eğitilmesini istemiştir. Eğitmen kursları Köy Enstitüsü Sisteminin ilk adımı olmuş ve bizzat Atatürk tarafından önerilmiştir.101 1936’da Eskişehir’in Çifteler (Mahmudiye) Kazasında deneme amaçlı ilk eğitmen kursu eğitim faaliyetine başlamıştır. Kurs, Millî Eğitim Bakanlığı ve Ziraat Bakanlığı’nın iş birliği ile devam ettirilmiştir. Kursa, askerliklerini başarı ile tamamlamış (çavuş ya da onbaşılığa yükselebilmiş), köy gençleri kabul edilmiştir.102 Eğitmen kurslarının başarılı olmasından sonra Maarif, Dâhiliye ve Ziraat Bakanlıkları