• Sonuç bulunamadı

Evaluation of the Legal Problems Caused by COVID–19 Outbreak in the Fields of Civil Law and Code of Obligations

2.3. COVID-19 ve Mücbir Sebep

Yukarıda zikredilen hukukî sorunlar, aslında sorumluluk hukuku sistemine ilişkin hukukî sorunlar olup; netice olarak amaç, ortaya çıkan olumsuz hukukî sonuçtan sözleşme taraflarının sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığını belirlemektir. Sorumluluk hukukumuzun esasını ise bütün sorumluluk türleri bakımından “kusur” teşkil eder. Kusur olmadan sorumluluk da olmaz. Kural bu yöndedir. Bir kişinin kusuru olmadığı halde hukuka aykırılıktan sorumlu tutulabilmesi, ancak sorumluluğa ilişkin özel bir kanun hükmünün bulunması ihtimalinde gündeme gelebilir56.

Bu açıklamadan da anlaşılabileceği gibi bir ifa engelinin mücbir sebepten kaynaklanıp kaynak-lanmadığının belirlenmesi, borçlunun sorumluluğu açısından önem taşır. İfa engelinin mücbir sebepten kaynaklandığı durumlarda “kusur”dan söz edilemeyeceği için, borçlunun sorumluluğu da söz konusu olmayacaktır. Aynı hukukî durum “beklenmeyen hâl” için de geçerlidir. COVID-19 türünden “salgın hastalık”ların “mücbir sebep” veya somut bir borç ilişkisi için “beklenmeyen hâl” ola-rak nitelendirilebilip nitelendirilemeyeceği, borç ilişkisi üzerindeki doğrudan veya dolaylı etkileri dikkate alınarak belirlenecektir57.

Mücbir sebep (veya beklenmeyen hâl), borçlunun sözleşmeye aykırılıktan sorumluluğunu kaldıran bir durum olarak kabul edilmiştir (TBK m. 118). Mücbir sebebin kavram olarak “borç ilişkisinin tarafları ile ilgili olmaksızın ve karşı konulamaz bir kuvvetle meydana gelen harici bir olay” şeklinde tanım-landığı dikkate alındığında, ancak dışarıdan gelen, kaçınılmaz ve öngörülemez nitelikteki olgula-rın mücbir sebep olabileceği sonucuna ulaşılır. Örneğin terör olayları, savaş ilanı, sel, fırtına, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep olarak kabul edilecektir.

Beklenmeyen hâl ise borçlunun borcunu ihlâl etmesine kaçınılmaz bir şekilde sebebiyet veren ve borçlunun irade ve davranışından bağımsız olaydır. Aslında her mücbir sebep beklenmeyen hâl teşkil eder; ancak her beklenmeyen hâl mücbir sebep niteliği taşımaz. Mücbir sebebin ortaya çıkaracağı sonuçların herkes bakımından kaçınılmaz olması aranmaktadır. Beklenmeyen hâlde ise kaçınılmazlık sadece söz konusu edimin borçlusu yönündendir. Ayrıca Türk hukukundaki hâkim görüşe göre, mücbir sebebin mutlaka borçlunun faaliyet ve işletme alanı dışında meydana gelmesi, yani haricî bir olay olması gerekir. Buna karşılık, beklenmeyen hâl borçlunun faaliyet veya işletme-sinde ortaya çıkabilir58. Mücbir sebebin, beklenmeyen hâle nazaran daha şiddetli ve yoğun olduğu kabul edilir59.

Borçlar hukukunda; borca uygun ifayı mutlak olarak engelleyen, kaçınılması veya bertaraf edilme-si objektif olarak imkânsız görülen, karşı konulamaz ve nadir görülen harici olaylar mücbir sebep olarak kabul edilir60. Artık yerleşik hâle gelmiş bulunan yargı uygulamasına göre mücbir sebepten (kaçınılmaz hal) söz edilebilmesi için sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan olgu,

tarafla-56 TBK m. 65 vd. hükümlerinde, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen kusursuz sorumluluk hallerine (Adam çalıştıranın sorumluluğu, hayvan bulunduranın sorumluluğu, yapı malikinin sorumluluğu gibi) yer verilmiştir.

57 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1190 E. ve 2018/1259 K. numaralı kararında mücbir sebep aşağıdaki gibi tanımlamıştır ve salgın hastalıkların da mücbir sebep kapsamında kaldığının altını çizmiştir: “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen genel bir davranış normunun veya bor-cun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017,s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”

58 Örnek olarak bkz. Haluk TANDOĞÂN: Türk Mes’uliyet Hukuku, 2. Tıpkı Basım, İstanbul 2010, sh. 464.

59 Selâhattin Sulhi TEKİNAY/Sermet AKMAN/Halûk BURCUOĞLU/Atillâ ALTOP: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul 1993, sh. 1003.

60 TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, sh. 1003, 1004.

rın hukukî egemenlik alanı dışında ve olağanüstü bir şekilde ortaya çıkan bir olgu niteliği taşımalı;

ayrıca taraflardan bu durumu önceden tahmin ederek gerekli tedbirleri almaları beklenememeli-dir. Yine söz konusu olgu “işletme riski” olarak değerlendirilebilecek sıklıkta ortaya çıkabilecek bir olgu niteliği de taşımamalıdır.

Halihazırda bütün Dünya’ya yayılmış bulunan COVID-19 isimli hastalığın olağanüstü, tarafların müdahale ve hukukî egemenlik alanları dışında ortaya çıkmış bulunan bir hastalık olduğu kuşku-suzdur. Sözleşme taraflarının bu tür bir krizin ortaya çıkmasını engelleme imkân ve yeteneğine sahip kabul edilemeyeceği de açıktır. Bu sebeple söz konusu hastalık ve bu hastalığın yayılmasını önlemek için alınmış bulunan idari tedbirlerin mücbir sebep (kaçınılmaz hal) niteliği taşıdığı kabul edilecektir.

Belirtmek gerekir ki mücbir sebebin ortaya çıkmış olması, bütün borç ilişkilerinin bundan olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilenmesi sonucunu doğurmaz. Mücbir sebep nisbî bir kavramdır; aynı olay, bazı hukukî ilişkiler yönünden mücbir sebep teşkil ederken diğer bazı ilişkiler yönünden bu niteliği haiz olmayabilir61. Mücbir sebep değerlendirmesi açısından önemli olan, mücbir sebep olduğu kabul edilen olgunun somut bir borç ilişkisini etkileyip etkilemediğidir. Bir diğer ifadeyle mücbir sebep ile borç ilişkisi üzerinde oluşan etki arasında sebep sonuç ilişkisinin (uygun illiyet bağının) bulunması aranır. Belirtmek gerekir ki COVID-19 salgını ve bu bağlamda alınan idari tedbirler, bir kısım hukukî ilişkiler yönünden mücbir sebep olarak kabul edilebilecek özelliktedir.

Ancak bu sonuca ulaşılabilmesi, ilgili hukukî ilişkide mücbir sebebin belirtilen şartlarının gerçek-leşmiş olmasına bağlıdır.

COVID-19’a dayalı olarak alınan idari tedbirler mücbir sebep olarak kabul edilecek olur ise, bu zaman diliminde temerrüde düşmüş bulunan borçluya karşı alacaklı, temerrütten kaynaklanan bazı kanunî haklarını kullanma imkânına sahip olamayacaktır. Şu hale göre borçlu, borcunu za-manında ifa edememesinin mücbir sebepten kaynaklandığını ispat edebilecek durumda ise borçlu temerrüdünün bazı olumsuz sonuçlarından kurtulma imkânına sahip olabilecektir (TBK m. 118, 119). Aynı şekilde mücbir sebebin ifa imkânsızlığına yol açtığı durumlarda da borçlu, TBK m. 136 gereği borcundan kurtulacak ve kendisinin sorumluluğu gündeme gelmeyecektir. Ancak bu sonuç-lara ulaşılabilmesi için borçlunun, belirli tedbirleri almak suretiyle mücbir sebebin borcun ifasına olan etkisini ortadan kaldırma imkânına sahip olup olmadığı da ayrıca araştırılacaktır. Mücbir se-bep olgusuna dayalı olarak sorumluluktan kurtulmak isteyen borçlunun, kendisinden alması bek-lenebilecek her türlü tedbiri almış olması gerekir.

Yine özellikle akdî sorumluluk sisteminde tarafların “risk alanı” bulunduğu kabul edilmiş ve söz-leşme taraflarının “kendi risk alanından kaynaklanan ifa engelinin sonuçlarına bizzat katlanması” esası benimsenmiştir. Bu sebeple salgın hastalık sebebiyle alınan tedbirlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan ifa engelinin, borçlunun kusuru ve risk alanı ile sınırlı sorumluluğu açısından durumunun da açıklığa kavuşturulması gerekir.

Mücbir sebep değerlendirmesinin, mücbir sebep olduğu kabul edilen olgunun gerçekleştiği dö-nemde mevcut olan borç ilişkileri açısından yapılması gerektiği özellikle vurgulanmalıdır. Zira söz konusu olgunun ortaya çıkmasından sonra kurulan hukukî ilişkiler, mücbir sebep kabul edilen olgunun varlığı bilinerek ve muhtemel etkileri dikkate alınmak suretiyle kurulmuş olacak ve onlar açısından ayrıca bir mücbir sebep değerlendirmesi yapma ihtiyacı gündeme gelmeyecektir.

Yapılan bu açıklamalar, mücbir sebebin mevcut borç ilişkisi üzerindeki etkisinin farklı şekillerde olabileceğini ortaya koymaktadır. Mücbir sebep bazı durumlarda borcun ifasını imkânsız hale ge-tirebilir, bazı durumlarda ifa zamanının geçirilmesine (borçlu temerrüdü) sebebiyet verebilir, bazı

61 Fikret EREN: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 23. Bası, Ankara 2018, sh. 583, 584.

durumlarda ise borcun gereği gibi ifasına engel teşkil (ayıplı ifa) edebilir. Bu hukukî durum sebe-biyle, mücbir sebebin mevcut olduğu her durumda aynı hukukî çözümün benimsenmesi mümkün olamayacaktır. Mücbir sebebin etkilediği her borç ilişkisinde, öncelikle ifa engelinin hangi türden bir ifa engeli olduğunun belirlenmesi; akabinde de söz konusu ifa engeli bağlamında başvurula-bilecek hukukî çözümün geliştirilmesi gerekir. Bu bağlamda borcun ve borç ilişkisinin fesih ya da dönme yoluyla sona erdirilmesi, sözleşmenin değişen şartlara uygun hale getirilmesini sağlamak amacıyla bazı hükümlerinin değiştirilmesi, sözleşmenin tamamı veya bazı hükümlerinin uygulan-masının belirli bir zaman dilimi için askıya alınması, taraflardan birisi veya her ikisine belirli bir zaman dilimi için ifadan kaçınma imkânı tanınması yahut sözleşme süresinin uzatılması gibi çö-zümlere başvurulması düşünülebilir. Ancak özellikle vurgulamak gerekir ki, geçerli bir sözleşmeye müdahale anlamına gelen bütün bu çözümlere başvurulabilmesi için “hukukî bir dayanak”a ihtiyaç vardır. Bu hukukî dayanak, duruma göre tarafların sözleşmede yer verdikleri bir hüküm olabile-ceği gibi, genel (TMK m. 2, TBK m. 118, 119, 136 veya 138 gibi) yahut özel (TBK m. 331 gibi) nitelikli bir kanun hükmü de olabilir.