• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: BEŞÂRÂT’ÜL İŞÂRÂT’IN İÇERİĞİ ve TAHLİLİ

2.2. Tabiiyyât Bölümünün Tahlili

2.2.1. Cisimlerin Atomlardan Oluşmadığının İspatı

Bu meselenin temel problematiği, cisimlerin bölünüp bölünemeyeceği hususudur. Burada ele alınan şey basit cisimdir. Bileşik cismin kendisini oluşturan yapılara ayrışabileceği açık olduğundan bu konu burada ele alınmamıştır.

Bu mesele etrafında Semerkandî’nin yaptığı şey, İbn Sinâ’nın kapalı bir tarzda ifade ettiği şeyleri daha ayıntılı bir şekilde ortaya koymaktır. Buna göre amaç, tıpkı İbn Sinâ’nın yaptığı gibi diğer seçenekleri eleyerek cismin bölünebilirliği ile ilgili hususu

35

açıklığa kavuşturmak ve bilhassa cisimlerin atomlardan (el-cü’z la yetecezzâ) oluşmadığını ispatlamaktır. Atomculuk görüşünün merkeze oturmasının özel bir sebebi vardır. O da İslam dünyasında kelamcıların bu görüşü benimsemiş olmalarıdır. Dolayısıyla filosofların fikri mücadele içerisinde oldukları kelamcıların görüşünü çürütmeleri, diğer görüşlerin geçersizliğini ortaya koymalarından nisbeten daha önemlidir. Bu çerçevede cisimlerin bölünebilirliği ile ilgili olarak İslam dünyasına intikal etmiş görüşler ve bu görüşlerin temsilcileri verilmektedir. Verilen bilgiler şu şekilde formüle edilebilir:

İlk olarak kelamcıların görüşü ele alınır ve cismin bölünmeyen parçalardan yani atomlardan oluşması durumu irdelenir. Kelamcıların bu görüşünün imkânsızlığını ortaya koymak için cismi oluşturan ve bölünmediği varsayılan parçaların (atomların) aslında kırılma, koparma, vehim ve varsayım ile bölünebileceğini ifade eder. Ayrıca bu parçalardan örneğin üç tenesi yan yana dizildiğinde sıralamada ortada olanın, iki ucun temasını engeller. Durum böyle olunca ortadaki parçanın diğer parçalara bitişen yönleri farklı olacaktır. Böylesi bir durum ise ortadaki parçanın bölünebilir olduğu anlamına gelmektedir. Burada Semerkandî müellife muhalefet etmekte ve ortanın bölünmesinin zorunlu olmadığını iddia etmektedir. Ona göre iki şeyle aynı anda bölme olmadan karşılaşma mümkündür ve bu durum nokta, boyutlar ve yüzeylerden ortak bölümlemeler ile olanlarda görülmektedir. Semerkandi bölünebilme ile ilgili hususu izah etmeye şu şekilde devam eder: Şayet oratada oalan parça diğer ikisinin temasını engellemiyor ve burada bir tür girişimliliğin olduğu iddia ediliyorsa bu durumda da hacim artmayacağından cisim oluşmaz. Çünkü girişimlik onların hepsinin tek ‘bir’ olmasını gerektirdiği gibi ortada olanın bölünmesini de gerektirir.

36

Kelamcıların kimi detaylarda farklılışmakla birlikte genel olarak atom teorisini benimsedikleri bilinmekle beraber onların atomculuğu, bu düşüncenin klasik temsisilcisi sayılan Demokritos’un atomculuğundan farklıdır. Zira kelamcıların cismi oluşurduğu ve bölünmediğini ileri sürdükleri parça maddi değildir. Yani ruhanîdir ve yer kaplamaz. Aynı zamanda bu parça vehmî olarak bile bölünemez. Oysa Demokritos söz konusu parçanın maddi olduğunu ileri sürmüş ve vehmî olarak parçalanabileceğini iddia etmiştir. Ona göre atomlar sayı ve büyüklük bakımından sonsuzdurlar. Bileşik şeylerin hepsi, hatta ateş, su, hava, toprak dahi atom kümeleridir. Atomlar katıdırlar ve değişmezler (Râzî, 1990:II,18-19; Wolfson, 2001:361-362; Jones, 2006:I, 115-116).1 Mutezile’nin önde gelenlerinden Nazzâm’a nisbet edilen ikinci görüşte ise cismin sonsuz parçalardan oluştuğu iddiası üzerinde durulmaktadır. Ona göre nesneleri oluşturan atomlar arazlardan meydana gelmiştir. Her her cüzün kendini oluşturan cüzleri vardır ve bu durum sonsuza kadar devam eder. Dolayısıyla parçalanmayan parça (cüz lâ yetecezzâ) fikri doğru değildir (Çelebi, 2007:XXXII, 467).2 Eş’arî de Nazzâm’ın cismin cüzleri için sınırlı bri sayı olmadığını ve her yarımın bir yarısı, her cüzün bir cüzü olduğu fikrini savunduğunu söylemektedir (Eş’arî, 2005:249-250). Semerkandî bu iddianın kabulü durumunda cisimler arasındaki büyüklük farkının izah edilemeyeceğini delil olarak getirerek bu iddiayı reddeder. Zira büyüklükleri farklı iki cismin aynı sayıda parçadan oluştuğunu söylemek açık bir çelişki doğurmaktadır. Bunun yanı sıra miktarı sonlu olan bir yapının sonsuz bölümlerinin olduğunu düşünmek de yine imkânsızdır.

Bu izahlardan sonra cismin bilfiil bölümlerinin olduğu iddiası çürütülmektedir. Fakat buradan kastedilen şey cismin hiçbir şekilde bölünemeyeceği değildir. Aksine üzerinde durulan şey cismin oluşumunda parçaların bir araya gelmesi ile ilgili husustur. Zira

1 Wolfson atomculuk teorisinin Grekten İslam dünyasına geçiş sürecini ayrıntılı olarak işlemektedir. Ayrıca yer kaplamayan ruhani atom kavramını sorgulamakta ve bu düşüncenin İslam dünyasına Hint felsefesinden geçmiş olabilceği tezini gündeme getirmektedir. Konu ilgili ayrıntılı açıklama için bkz. Wolfson, 2001:363, 372-378.

2 Burada alanmaması gereken önemli bir husus da Nazzâm’ın cüz lâ yetecezzâ fikrine nede karşı çıktığıdır. Wolfson’un bu konudaki izahının ana hatları şu şekildedir: Nazzâm atomculuğu reddedip yerine Aristo’nun sonsuz bölünen madde teorisini koyarak hem Epicurus’un ateistik tesadüf teorisini hem de Sünnî kelamcılar tarafından geniş bir şekilde yorumlanan sürekli/kesintisiz yaratma teosini reddetmiş oldu. O, Aristo’nun “Var olan her şey tabiatıyla kendi içinde hareket ve sukûn prensibine sahiptir” sözünü esas almış ve yaratma öğretisiyle birlikte yorumlayarak ‘Tanrı’nın içine bir tabiat koyarak yarattığı ezeli olmayan alem” düşüncesine ulaşmıştır. Böylece hem sonsuz bir teselsülün önüne geçmiş hem de dindaşlarının yanlış inancını düzeltmeye çalışmıştır (Wolfson, 2001:380-381).

37

varolan cisim çözülme ve kopma, arazların farklılaşması veya vehim ve varsayım yoluyla bölünebilirler. İlkinde cisim ayrılır; ikinci durumda tıpkı alacalıda olduğu gibi ayrışma dışarıdandır; üçüncüsü ise bir şeyi zihinde ikiye, üçe vb. bölme şeklinde zihni bir ayrım söz konusudur. Bu yönlerden ilk ikisi bir yerde son bulurken üçüncüsü daha geniştir ve sonsuza kadar sürer. Aksi takdirde bölünemeyen bir parçada son bulur ve atomların varlığı böylece mümkün hale gelir. Zaten Semerkandî’ye göre Nazzâm’ın hataya düştüğü nokta da bu üçüncü yönün yani zihnî bölmenin bilfiil gerçekleştiği zannıyla hareket etmesidir. Böylece o, cismin sonsuz bölünebilmesi hususunda, cismin sonsuz parçalardan oluştuğu zannına kapılmıştır.

Semerkandî, müellifin de planına uygun olarak cismin, sonlu ya da sonsuz parçaların bir araya gelmesiyle oluşmadığını ortaya koyduktan sonra yukarıdaki tabloda da ifade edilen diğer seçenekleri irdelemeye başlar ve konuya müellifin anlayışı çerçevesinde açıklık getirir. Fakat bu durum, şarihin müellifle aynı fikirde buluştuğu anlamına gelmemektedir. Zira şarih es-Sahâif adlı eserinde aslında atomcu görüşte olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. O, hem hem kelamcıların atomcu teorilerini hem de filozofların eleştirilerini ve karşılıklı getirilen delilleri sıraladıktan sonra kendi fikrini

doğru olan atomun varlığıdır şeklinde ifade etmektedir. Semerkandî kendi düşüncesini şöyle temellendirir: Cisim için kaçınılmaz olan durum ya bölünmenin boyutsuz bölünemez bir parçada sona ermesidir ya da değildir. İlk durum atomun varlığını delillendirir. İkinci durumda ise cismin sonsuza kadar bölünmesi söz konusu olur ki bu imkânsızdır. Dolayısıyla atomların varlığı ortaya çıkmakatır. Semerkandi bölünmenin bir yerden sonra vehmî ve farazî olarak devam ettiği şeklindeki muhtemel bir eleştiriye ise, bunun kendisine itibar edilmemesi gereken bir durum olduğunu söyleyerek cevap vermektedir (Semerkandî, 1985:253-267).

Atom nazariyesinin iptalinden sonra bu teori yerine ikame edilecek olan madde-sûret anlayışının temellendirilmesi gerekmektedir. Zira müellifin yukarıda serdettiği delillerle ulaşmayı planladığ şey, madde-sûret teorisine yer açabilmektir. Bu çerçevede müellif öncelikle maddenin ispatına girişmekte, şarih ise onun izahını genişletmeye çalışmaktadır.

38