• Sonuç bulunamadı

1.4. CİNSELLİK VE CİNSEL DOYUM

1.4.1. Cinsel eğitimin önemi

McKenney ve ark(1977) göre cinsellik, bir kültürün, dinsel ve ahlaki inançlarıyla, hukuk sistemiyle, çocuk yetiştirme tarzıyla ve kişinin kendine ve başkalarına karşı aldığı tutumla ilgilidir (Gander ve Gardner,2015). Cinsel davranış yetişkin insanın bir yönü olduğu halde bilimsel olarak araştırılıp incelenmesi oldukça zor bir durumdur. Fakat Batı toplumlarında olduğu gibi Türk toplumunda da artık cinselliğin konuşulması gerektiği düşünülmektedir. Cinsel terapistlere ihtiyaç duyulması, gazete dergi ve basında bu konunu sorulup irdelenmesi bunun göstergesidir (Cüceloğlu,1998a).

İnsanlık tarihi ve insan açısından cinsel eğitimin önemi ancak 20. yüzyılda anlaşılmaya başlanmıştır. 21.yy’da olmamıza rağmen ülkemizde cinsel eğitimden fazla söz edilememekte, cinsellikle ilgili konuların konuşulmasından hâlâ kaçınılmaktadır. Cinsellik konusunda yapılan araştırmalara baktığımızda, ilk cinsel deneyim yaşının giderek düştüğü, güvenli olmayan ve riskli cinsel davranışların birçok genç tarafından yaşandığı, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, cinsel kimlik, gebelik, taciz ve cinsel istismar gibi cinsel davranış konusunda da gençlerin sınırlı düzeyde bilgi sahibi oldukları görülmektedir (Ersanlı ve Kumcağız, 2016).

81

Bilimsel olarak ilk cinsellik araştırmalarından 18.yy’da J.J.Rouseau tarafından akademik düzeyde insan doğası ve davranışı incelenerek bahsedilmeye başlanmıştır. Bilim dünyası ancak 19.yy’da ‘medikososyal’ ve ‘psikobiyolojik’ yönünü irdelemiştir. Darwin ‘Türlerin Gelişimi’ile daha sonra Freud ‘Cinsellik’ teorisiyle insan davranışlarını etkileyen faktör olarak cinsel güdünün önemini vurgulamışlardır. ‘Cinsel Bilim’ anlamında ‘sexology’ kavramından ilk bahseden Alman hekim Ivan Bloch günümüz araştırmalarına uyan çalışmaları yapan da Magnus Hirscfeld olmuştur. Cinsellik konusundaki en temel araştırmayı da Kisney (1940) ABD’de hergün arkadaşları ile beraber günde yaklaşık 2 kişiyle yaptığı görüşmelerle 10 yıl süren ve 16.000 bin kişiden toplanan cinsel yaşam öykülerinin analizini yaparak en kapsamlı araştırmaya ön ayak olmuştur (Özgüven, 2012).

Ülkemizde üniversite de okuyan gençlerin cinsellikle ilgili profilini ortaya koyan ve 28.650 kişiye yapılan araştırmada gençlerin 1/3 ‘nün cinsellikle ilgili bir bilgi almadığı, bilgi aldıkları kaynakların %43’nün bilgilerini okuldan, bir kısmının TV den/Gazete ve aileden %11’de sağlık çalışanlarından bilgi aldığı tespit edilmiştir. Bu çalışmaya katılan ergenlerin 9/10’u herhangi bir aile planlaması yöntemi bilmediğini belirtmişlerdir. Erkeklerin evlilik öncesi cinselliği yaşaması düşüncesine her on katılımcıdan dördü olumlu cevap verirken, Kızların evlilik öncesi cinselliği yaşaması düşüncesine 10 katılımcıdan birisi olumlu cevap vermiştir. Kızların yarısı eşlerinin evlenmeden önce cinsel ilişki deneyiminin olması fikrine olumlu bulmuşlardır. Araştırma sonucunda, ergenlerin %25,5 cinsel deneyime sahip olduğu (erkeklerin %46, kızların %2,8) görülmüştür (Yıldırım, 2008).

Üniversite 1. Sınıf tıp öğrencilerine yapılan 500 öğrencinin katıldığı bir ankette birçoğu kendilerine cinsel eğitimin verilmediğini söylemekte ve bu eğitimin erken yaşlarda bireylere verilmesi gerektiğini düşünmektedir. Aynı öğrenciler bu cinsel eğitimin okudukları tıp fakültelerinde de verilmediğini söylemişlerdir (Özuğurlu, 2013).

Anne ve babanın çocuklarına verdikleri cinsellik eğitim ile ilgili bir araştırma da kendi ilk cinsel bilgilerini arkadaşlarından aldığı ve cinsellikle ilgili bilgilerinin olduğu söylenmiş fakat çocuklarına cinsellikle ilgili bilgi verirken

82

%36,3 ‘ü yetersiz kaldıklarını ifade etmişlerdir. Anne ve babaların %37,6’sının cinsellikle ilgili konuları çocukları ile rahat paylaşamadıkları ve profesyonel yardım almadıkları tespit edilmiştir (Eroğlu ve Gölbaşı, 2005). Hayatın ilk yıllarından beri her türlü sorununu annesi ve babasının doğru bilgiler vereceği bir ortamda çözen bireyler ergenlik yıllarında da sorun yaşamazlar. Bu bilgiler çocuğa anlayabileceği tarzda, örnekler sunarak, ihtiyacı kadar verilmelidir (Kulaksızoğlu, 2015).

Üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada kızlar cinsel bilgilerini anne ya da kız kardeşlerinden öğrenirken erkekler ise internetten öğrenmektedirler. Öğrencilerin çoğu çekirdek aileden geldiği halde cinselliği konuşmanın ayıp sayıldığı geleneksel izler taşıyıp cinsellik çok fazla konuşulmamaktadır. Kızların erkeklere göre evlilik öncesi cinsel ilişkiye karşı olma oranı daha fazladır. Geleneksel aile düşüncesine rağmen cinsel deneyim yaşayanlar bulunmaktadır (Güneş ve Ark, 2009).

Cinsel dürtüyü kontrol altına almak tüm toplumların odağı olan bir konu durumundadır. Bu dürtüyle alakalı tabu, yasak ve kurallar konulup bu dürtüyü denetlemek ve toplumu güvence altına alma çalışmaları her zaman insanlığın uğraştığı bir husus olmuştur Fakat ne yazık ki Koptagel (1984)’e göre kurallar ne denli katı olursa sapmalarda o kadar kuvvetli olur. Kluckhohn(1948)’un Navaho’da yaptığı bir araştırma da bunca yasaklamaya rağmen evlilik öncesi cinsel beraberlik yaşayan erkeklerin yüzdesi %99 iken, kadınlarınki ise yaklaşık %50 civarındadır (Bilen ve Topçuoğlu, 2008).

Cinselliğin yanlış anlaşılmasında dini inanışların yanlış yönlendirilmesi de söz konusu olabilmektedir. Hristiyanlıkta evlilik kutsal sayıldığı halde cinsel ilişki ‘günah ve kirlenme’ olarak kabul edilmişken, İslam dininde ise cinsel ilişki doğal karşılanmış ve bazı bireysel istekler ve toplumu ayakta tutma isteği için bazı kurallar ortaya konmuştur (Özgüven, 2012). Gelenekten, dinden ve kültürden kaynaklanan yasaklama davranışı, kadının kocasıyla eş zamanlı bir psikoseksüel yaşantıya giremeyişi erkeğin gözünde kadını soğuk, isteksiz, erkeğini sevmeyen bir eş durumuna sokmakta ve erkeğin erkekliğini öldürdüğüne dair suçlamalarda bulunmasına neden olmaktadır (Özuğurlu, 2013).

83

Hatalı cinsel bilgilendirmenin bir yönü de ergenlik sonrası kızlara kendilerini koruma amacıyla verilen bilgilerin yanlışlığıdır. Bakireliğini koruması için kızlara erkekler potansiyel bir tehlike olarak gösterilmekte bunun sonucunda ise kızlarda erkeklere karşı düşmanca duygular beslemesine sebep teşkil etmektedir (Bilen & Topçuoğlu, 2008). Günümüz insanlarına ‘cinsel ilişkiye girmenin sadece haz yönü değil toplumsal sorumluluklarını da dengede tutarak hareket edilmesi ve bunun özel bir ilişki olduğu ve utanılacak bir yönünün bulunmadığı’ düşüncesinin öğretilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Özgüven, 2012).

Cinsel eğitim konusu ülkemizde daha önce ele alınmamış hala konuşulması yasak görülebilen bir konu olduğundan anneler, babalar ve eğitimciler nasıl bir yaklaşım sergileyeceklerini bilememektedirler. Son derece önemli olan bu konuda yapılacak hatalar gelecekte duygusal yaralanmalara ya da davranış bozukluğuna yol açabilir. Bazı durumlarda da anne babanın konuşma biçimleri, esrarlı ses tonları ‘bu konu ile ilgilenmek yasaktır’ tarzında hissettirdikleri duygu çocukta doyumsuz bir merak duygusuna yol açar. Bu duygu yoğunluğuyla dolan çocuk suçluluk hissine kapılıp cinsel duyguların güzel olmadığı o yüzden ilgilenilmemesi gerektiği sonucuna varır. Cinselliğin yasak, pis günah olduğu inancı bilinçaltına yerleşir. Bu atmosferde büyüyen birey evlendiğinde cinsel hayatı, utanç ve yasak olarak algıladığından mutlu, sağlıklı ve sevginin yaşandığı bir ilişki içine giremez (Yavuzer, 1999).

Cinsel eğitimin verileceği en uygun yer ailedir. Rice(1997)kendi bedenlerini keşfetme sürecinde olan çocukların üreme bölgeleriyle oynarken ‘’çek elini pis yerden’’ türünden uyarımlar çocuklarda bu bölgenin diğer organlar farklı, şeytanca ve pis olduğu düşüncesine neden olduğunu söylemiştir (İnanç, Bilgin ve Atıcı, 2015).

Cinsel eğitim verilirken insanın biyolojik yapısının yanında psikolojik ve sosyal yanının da bulunduğunun unutulmaması gereklidir. Çünkü bireyin sevgi, bağlanma, beğenme, beğenilme ve cinsel kimliğini bilmesi önemli bir husustur. Bu temel bilgiler ilk çocukluk yıllarında verilmesi bireyin cinsel kimliğini benimsemesi açısından önemlidir. Gençlik yıllarında da bireye eğitim verilirken kendisinin ve karşı cinsin cinsel organlarının anatomileri, fizyolojileri ve insan

84

vücudunda da nasıl etki ettikleri bilgisi verilmelidir. Bunun yanında evlilik öncesi cinsel ilişkinin doğuracağı bireysel ve toplumsal sonuçlar, cinsel davranış ve uyarılma noktasındaki farklılıklar öğretilmelidir (Bilen ve Topçuoğlu, 2008).