• Sonuç bulunamadı

I. 1.5.2.1 Kitre

I.2. CİLTÇİLİK

I.2.1. CİLDİN TANIMI VE TARİHİ

Cilt san’atı, kitaba verilen değerin bir göstergesidir. Kitabı koruma görevi olan cilt, zaman içinde estetik açıdan da bir özellik kazanmıştır. Kitaplar en güzel şekilde bezenmiş, yapıldığı zamanın özelliklerine göre süslemeleri yapılmıştır.

Bir mecmua veya kitabın yapraklarını dağılmadan ve sırası bozulmadan bir arada tutabilmek için yapılan koruyucu kapağa cilt denilmekte ve Arapça ‘deri’ anlamına gelen bu ismin; genellikle ciltlerin bu işe en uygun malzeme olan deriden yapılmaları sebebiyle verildiği bilinmektedir150. Ciltçilere mücellit denilmektedir.

İlk cilt kapakları ahşaptandır. Daha sonra parşömenin kullanılması ve kâğıdın icâdıyla daha muntazam kaplar vücûda getirilmiştir151. Ciltçilik, tomar (rulo) şeklinde olan kitapların yerini Romalılar devrinde yaprakları dikdörtgen biçiminde kesilmiş kodeksin (Mushaf) almasıyla ortaya çıkmıştır. Ele geçirilmiş en eski cilt kapakları IV. Yüzyıla ait olup papirüs üzerine sade ve gösterişsiz bir şekilde meşin kaplanarak yapılmıştır152. Zaman içinde ciltler tahta üzerine deri kaplanarak oluşturulmaya başlamıştır. Tahta, ağır olduğundan ve kolay kırıldığından, yerine mukavva kullanılmaya başlanmıştır153.

Çinlilerin icâdettiği kâğıdın sırrını, 600 yıl sonra onlardan Türkler öğrenmişler, bu sırrı 400 sene kadar saklamışlar, onun ticaretini yapmışlardır. Bu dönemde ciltçilik bir san’at halini almıştır154. Türkler, cilt yapmayı Çinlilerden önce başarmışlardır. Çin’de ciltçiliğin gelişmesi, Uygurlu san’atkârların Çin illerine göçüp yerleşmesiyle başlamıştır155.

150

A. S. Arıtan, “Ciltçilik”, s.551.

151

A.S. Arıtan, “Anadolu Selçuklu Cilt San’atının Özellikleri ”, I-II. Millî Selçuklu Kültür ve

Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya, 1993, s.181.

152

A. S. Arıtan, “Ciltçilik”, s.551.

153

B. Mutlu, “Türk Cilt San’atına Toplu Bir Bakış”, Akademi, S.5. İstanbul, 1966, s.53.

154

W. Eberhard, Çin Tarihi, Ankara, 1947,s.221.; A. S. Arıtan, “Selçuklu Cildi’nin Osmanlı Cildi’ne Etkileri”, V. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazı ve Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 2001, s.29.

155

Bugünkü mânâda deriyle kaplı bir kitap cildini ilk defa Uygurlular yapmıştır. Her ne kadar, yerli ve yabancı kaynakların hemen hepsi, deriden yapılmış ilk ciltlerin, Mısır’daki Kıptîler’e ve VIII.-IX. yüzyıllara ait olduğunu söylerse de, bir Uygur şehri olan Karahoço’da bulunan iki yazma bu görüşün sanki aksinin ispatıdır. A. Von Le Coq tarafından ortaya çıkarılan bu ciltler minyatür ve tezhîblerle bezenmiş yazma eserleri örtmekte olup, üzerlerindeki tezyînat geometriktir. Ciltler, deriden kalıp usûlüne göre hazırlanıp, yer yer bıçakla oyulmuş, altına yaldızlı deri yapıştırılmıştır. Daha sonraki bir örnek de gene Karahoço’da P.K.Koslov tarafından bulunmuştur. S.F. Oldenburg, bu araştırmanın tahlilini yaparak, bu kitap kapağının XIII. yüzyıla ait olduğunu belirtmiştir156.

Kur’an’ın çoğaltılması ve korunması zorunluluğu ciltçiliği, bütün İslâm dünyasında bir san’at dalı haline getirmiştir157. İslâm cilt san’atına ait bilinen en eski örnekler Mısır ve Tunus’ta bulunmuş olup muhtemelen Tolunoğulları dönemine (868–905) aittir. X-XIII. yüzyıllarda yapılan bütün İslâm ciltleri arasında büyük benzerlikler görülür; bu durum XIV. yüzyılda da kısmen devam etmiştir. XI. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu’ya hâkim olan Selçuklular burada XII. ve XIII. yüzyıllarda çok güzel ciltler meydana getirmişlerdir158.

Selçuklu cildi, Türk-İslâm cilt san’atı içerisinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü Selçuklu Cildi, Orta Asya Türk cilt san’atı birikimini Anadolu’ya taşımış, onu burada güzelleştirmiş, kendinden sonra da Anadolu Beylikleri’ne örnek olmuş ve Osmanlı cildine köprü vazifesi görmüştür.

Selçuklu Cildi bir üslûp oluşturmuş ve bu üslûp XIII. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Memlûk Cildi’ne tesir etmiştir. Bu tesir XIV. yüzyılda Anadolu Beylikleri (özellikle Karamanoğulları Beyliği döneminde) zamanında ve hattâ Fatih döneminde, XV. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlılar’da devam etmiştir159.

156

A. S. Arıtan. “Anadolu Selçuklu Cilt San’atı”, Türkler, C.VII. Ankara ,2002, s.933.

157

A. R. Özcan, “Ciltçilik” Théma Larousse, C.VI. İstanbul. 1993 -1994,s.316.

158

A. S. Arıtan, “Ciltçilik”, s.552.

159

XV. yüzyılda Memlûklü ciltçiliğiyle Osmanlı ciltçiliği arasında büyük bir paralellik görülmektedir. Bu asırda Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlular tarafından da güzel cilt kapakları yapılmıştır160.

XV. yüzyıl, Türk Ciltçiliğinin yükselme çağıdır. Osmanlılar XV. yüzyılda cilt san’atını, diğer san’at kollarına paralel olarak geliştirdiler. Fatih zamanında cilt san’atı, Orta Asya ve Selçuk Cilt San’atı özelliklerini taşımakla beraber, bu yüzyıl klâsik cilt san’atına geçiş dönemidir161. El yazması eserlerin san’at değerinin de olması için yoğun bir çabanın ve özenin gösterilmesi Fatih Sultan Mehmet ve Veziri Mahmud Paşa’nın koruyuculuğunda olmuştur. Bu dönemde Fatih Saray Nakışhanesi’nde yapılmış olan ciltlerde çoğunlukla siyah deri kullanılmıştır162. Ciltler çoğunlukla üçlü yaprak (serberg), gonca, ıtır yaprağı, bulut, tepelik, penç, hatâyî, ortabağ (agraf), tığ, nilüfer, gül ve rûmî geçmeler ile süslenir. Manzara, canlı motifleri ve girift tezyînat pek bulunmaz. Ayrıca bu dönemde deriden başka lâke ve kumaş ciltler de görülür163.

Türkiye’deki ilk ciltçilik teşkilatı II. Beyazıt zamanında (1481–1512) kuruldu. Ciltçiler diğer san’atçılar gibi, Osmanlı sarayı içinde bir lonca kurdular ve kendi aralarında kâbiliyet ve kıdemlerine göre: ‘ser mücellit, ser bölük, ser oda, ser kethüda veya kethüda’ gibi rütbeler aldılar. Bu bilgiler Topkapı Sarayı Müzesindeki, ‘Ehl-i Hıref’164 defterlerinden alınmıştır165.

Osmanlı ciltçiliğinin klâsik sayılan evresi XVI. Yüzyılda, I. Süleyman (Kanûni) dönemiyle (1520–1566) başladı. Artık şemseler XV. yüzyılda olduğu gibi yuvarlak değil, oval ve salbekli yapılıyordu. Kabartma örgelerde ve bu örgelerin yer aldığı zeminde oldukça ölçülü biçimde iki değişik ton altın kullanılarak sade bir

160 A. S. Arıtan, “Ciltçilik”, s.552. 161 B. Mutlu, a.g.m., s.53. 162

Z. Balkanal, “Bilgi ve San’atı Kaplayan San’at: Ciltçilik”, Türkler, C.XII. Ankara, 2002, s.342.

163

A. S. Arıtan, “Ciltçilik”, s.556.

164

Ç. Derman, “Osmanlı Asırlarında Üslûp ve San’atkârlarıyla Tezhîb San’atı”, Osmanlı, C.XI, Ankara 1999, s.111.

165

zenginlik elde ediliyordu. Nar çiçeği, altılı çiçek, gül, tığ, tepelik oldukça sık kullanılan örgelerdi. Kalıpla bezenmiş şemse ve köşebentlerden oluşan bu türün en seçkin örnekleri Osmanlı kitap san’atının başyapıtlarında görülür166.

XVI. yüzyılda kullanılan malzeme sahtiyan (keçi derisi) ve meşindir (koyun derisi). Ceylan derisi (rak) ile deve derisi de kullanılmıştır; fakat en çok sahtiyan tercih edilmiştir. Renk olarak siyah ve kahverenginin çeşitli tonları yanında kırmızı, vişne, yeşil, mavi ve mor kullanılmıştır167.

XVII. yüzyılda bütün diğer alanlarda olduğu gibi, Türk ciltçiliğinde de bir duraklama sezilir. Teknikte henüz bir duraklama olmamakla beraber, kompozisyonun ahengi ve motiflerin işlenmesi bozulmuştur. Köşebent ve bordür, bir çok kapaktan kalkmış, bunların yerine yanları ve tepeleri çıkıntılı, büyük dikdörtgen şemseler konmuştur. Bazılarına ´beyzî şemseler yapılmış ve bordüre yalnız bir zencirek çekilmiştir. Klâsik kompozisyonu muhafaza edenlerde ise salbekler çok büyümüş ve şemseden ayrılarak dengesizlik yaratmışlardır. Fakat Türk mücellitleri, nispetsiz motiflere rağmen, renk saflığını kaybetmeyerek, altın, yaldız ve çiğ renkleri gelişi güzel kullanmamışlardır168.

XVIII. yüzyılda aradaki duraklama devrinden sonra yine klâsik devrin güzel örneklerine dönülmüş ve III. Ahmed zamanında, özellikle Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın teşviki ve desteğiyle çok güzel eserler meydana getirilmiştir.

Bu dönemde klâsik üslûbun yanı sıra başka teknik ve üslûplarda da ciltler yapılmıştır:

Lâke Ciltler: Türk Cilt San’atında ilk lâke örnekler XV. yüzyılda Osmanlılar’da ve Timurlular’da görülür; bu asırdan itibaren Safevîler’de ve

166Ana Britannica, “Ciltçilik”, C.VI. İstanbul, 1987, s.4. 167

Z. Balkanal, a.g.m., s.342.

168

Babürlüler’de de bu cilt çeşidi uygulanmıştır169. XVI. yüzyılda bazı güzel örnekleri görülen ve XVII. yüzyılda diğer cilt türleri gibi duraklama dönemi geçiren lâke ciltler, XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren bol ve çeşitli örnekleriyle tekrar ortaya çıkmıştır. Bu cildin en büyük ustasının Ali Üsküdârî olduğu kabul edilir.

Realist Motifli Ciltler: Bunlar biri zerdûz, diğeri klâsik teknikli-realist motifli olmak üzere iki şekilde yapılmıştır. İkincisinde tarz klâsik, motifler realisttir.

Yekşah Ciltler: Bu ciltlerde ise üslûp klâsik olmakla birlikte teknik yenidir. XVIII. yüzyılın sonlarında ve XIX. yüzyılda zilbahar süslemeli ciltler de bu teknikle yapılmıştır.

Barok-Rokoko Ciltler: XVIII. yüzyılın ortalarında, ortası şişkin, dar uzun şemse biçimleri yaygınlaşır. Barok-Rokoko adını alan bu cildtarzında şemse içine âletle sarmal rûmiler ve noktalar, fırçayla içi çiçeklerle dolup taşan vazo motifleri yapılır. Bu dönemin sonlarında kimi ciltlerin dış ve iç kapakları âlet ve fırçayla yapılmış ve altınla sıvama baklava biçimleriyle bezenirken kimi ciltlerde dış kapağa kumaş iç kapaklarına buketler yapılmıştır170.

XIX. ve XX. yüzyıllarda az sayıda klâsik cilt yapılmaya devam edilmiştir. XIX. yüzyılda şemseli cilt sayısı iyice azalmış, zilbahar(kafes) ciltler yaygınlaşmıştır. Ayrıca basılı eserlerin çoğalmasıyla, Batı tarzı deri ciltler yanında, ‘Yıldız Cildi’ denilen, altın yaldızla bir yüzüne Osmanlı arması, diğer yüzüne ay yıldız basılı, deri ciltlerin yanında atlas ve kadife ciltler de yapılmıştır. Fakat bunların kalitesi çok düşüktür. Bu yüzyıllarda daha çok demir kakma tekniği ve rokoko tarzında süslenmiş ciltler yaygınlaşmış ve bu suretle de klâsik ciltlerle bağlar kopmuştur171.

169

A. S. Arıtan, “Ciltçilik”, s.553.

170

Z. Tanındı, “Osmanlı San’atında Cilt”, Osmanlı, C.XI, Ankara, 1999, s. 107.

171

I.2.2. CİLT ÜSLÛPLARI

Türk cilt san’atının, kitapçılık tarihimizde en üstün seviyesine XV. ve XVI. yüzyıllarda ulaştığını bilmekteyiz. Bu devreye gelinceye kadar gerek bütün İslâm dünyasında, gerekse Türklere ait cilt san’atının tarihî gelişiminde görülen süsleme üslûpları, bu ciltlerin yapıldıkları kültür alanlarına göre değişik şekiller gösterirlerse de, bu değişiklikler onların yapılış özelliklerinden değil, süslemelerinin ve malzemelerin başkalığından doğmuştur.

Türk İslâm cilt san’atında tarih içinde görülen üslûplar: Hatayî (Kâşî, Horasan, Buhâra ve Dihlevî), Herat (Herat, Şiraz, İsfahan), Arap (El-Cezire, Halep, Fas), Rûmi (Selçuk), Memlûk (Mısır), Türk ( Diyarbakır, Bursa, Edirne, İstanbul, Şükûfe, Rugan, Lâke, Barok), Mağribî (İspanya, Sicilya, Fas), Lâke (İran, Hint), Buhâra-yı Cedîd’dir172.

Türk ciltleri ve diğer İslâm ciltleri arasında bölümleri itibariyle bir farklılık görülmez. Fark cildin iskeletinde değil, bunların uygulanması ve tezyînâtındaki anlayıştan doğmaktadır.

Cildin bölümleri: Ön ve arka kapaklar, sırt, miklep, Sertâp, şiraze ve iç kapaklar.

Kapağın bölümleri: Zencirek, bordür, cetvel, köşebend, şemse, salbek, dudak (Çizim:1)

Cildin bölümleri:

-Ön ve arka kapaklar: Kitabın esas görülen kısımlarıdır. Selçuklu ve Beylikler dönemimde genellikle ön ve arka kapak ayrı motiflerle bezenmiştir.

-Sırt: Sırt genellikle düz ve bezemesiz olur.

-Sertap: Sırtı tam karşısında, mikleb ile arka kapak arasında bulunur. Kitabın önünü muhafaza eder.

-Miklep: Sertâba bağlı olan mikleb okunan sayfayı işaret eder.

-Şiraze: Kitabın yapraklarını muntazam bir şekilde tutan bağ ve örgüdür.

172

-İç kapaklar: Ön ve arka kapağın iç kısımlarıdır173

.

Kapağın bölümleri:

-Zencirek Bordür, Cetvel: Kapağı en dışta ve dört taraftan çevirir.

-Köşebend: Köşelerde ve zencireklere bitişik olarak yer alır. Kenar şemsesi de denilmektedir.

-Şemse: Kapakların genellikle ortasında bulunan ve tezyinata hakim olan unsurdur. Şemseler miklebde de kullanılabilir.

-Salbek: Şemsenin üst ve altlarında bulunan tezyîni bir unsurdur.

-Dudak: Kapak ile Sertâb, Sertâb ile miklebi birbirine bağlayan, mukavvâsızderidir174.

I.2.3. CİLT ÇEŞİTLERİ

Çoğu Türk üslûbunun klâsik döneminde gelişmiş olan cilt çeşitlerini malzemelerine ve süsleme tekniklerine göre iki ana grup altında incelemek mümkündür:

—Malzemelerine göre; deri, kumaş, kâğıt(ebrû), murassa´(mücevherli), lâke, —Süsleme tekniklerine göre; şemseli, zilbahar, yekşah, zerdûzî, çârkûşe.

I.2.3.1. Deri cilt: Deri, ciltçilikte en çok kullanılmış olan ana malzemedir. Deri ciltler muhtelif şekiller gösterir. Bu şekillere göre de isim alır . Bunlar:

I.2.3.1.1. Şemseli cilt: Adını deri üzerine yapılan şemse motifinden alır. Bu ciltler de şemsenin bezeme tarzına göre isimler alır.

a- Alttan ayırma şemseli b- Üstten ayırma şemseli c- Mülemmâ şemseli d- Soğuk şemseli e- Mülevven şemseli

f- Müşebbek şemseli (katı´ )175

.

173

A. S. Arıtan. “Anadolu Selçuklu Cilt San’atının Özellikleri”, s.183-184.

174

I.2.3.1.2. Zilbahar (Zerbahar) cilt: Kapağın üzerine ezilmiş varak altını ile dört dilimli yaprak motifinde parmaklık tarzında geometrik çizgiler çekilen ciltlere zilbahar ya da kafes adı verilir.

I.2.3.1.3. Yekşah cilt: Motifler deri üzerine işlendikten sonra yekşah denilen bir âletle bu motifler çukurlaştırılır. Bu şekilde meydana getirilen ciltlere Yekşah cilt denilir176.

I.2.3.1.4. Zerdûzî cilt: Deri üzerine altın işlemeli cilt çeşididir177. Altın

yerine gümüş kullanılarak yapılan cilt çeşidine ise Simdûzî cilt‚ denir178.

I.2.3.2. Kumaş cilt: Kenarları deriyle çevrili, ortası kumaş kaplı, çârkûşe kumaş ciltler , ipek, kadife, atlas veya işlemeli kumaş kullanılarak yapılabilir179.

I.2.3.3. Ebrûlu cilt: Bu ciltler de kumaş cilt gibi çârkûşe tekniğinde yapılabilmektedir. Kitap koleksiyonlarındaki kitap mahfazalarının büyük bölümü de ebrûdan yapılmıştır180. Kapak dışında, iç kapaklarda, yan kâğıtlarda miklepte ve mahfazada ebrû kullanılmaktadır.

I.2.3.4. Murassa' (mücevherli) cilt: Bu cildin iskeleti altındandır. Üzerine mücevherlerle (sedef, yakut, zümrüt, vb) bezeme yapılır. Bu cildler genellikle süs eşyası olup, maddi değerleri san’at değerlerinden yüksektir181.

I.2.3.5. Lâke cilt: Adını “lak”(vernik) kelimesinden alan ve ‘Rugânî‚ veya ‘Edirnekâri’ de denilen lâke ciltlerde kapağın yapıldığı mukavva veya deri perdahlanıp tamamen pürüzsüz hale getirilerek verniklenir. Bu cilâlı satıh üzerine

175

A. S. Arıtan, “Ciltçilik”, s. 552.

176

A. R. Özcan, “Ciltçilik”, 317.

177Büyük Larousse, “Zerdûzî”, C.XX. İstanbul, 1985, s.12735. 178

D. Kaya-N.Ünver, “T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Kütüphane Başkanlığı Türkiye Yazmalar Toplu Katoloğu” Yazmalar@mkutup.gov.tr. s.48.

179 Z. Balkanal, a.g.m., s.344. 180 Z. Balkanal, a.g.m., s.346. 181 B. Mutlu, a.g.m., s.53.

altın ve boya ile nakışlar yapıldıktan sonra cam gibi parlak bir yüzey elde edilinceye kadar birkaç kat daha vernik çekilir182.

I.2.3.6. Çarkûşe cilt: Kumaş, ebrû vb. malzemelerle kaplanmış cildin köşelerini deri ile çevreleyerek oluşturulan cilt çeşididir.

182

Benzer Belgeler