• Sonuç bulunamadı

Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi'nde bulunan yazma eserlerdeki ebrû çeşitleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi'nde bulunan yazma eserlerdeki ebrû çeşitleri"

Copied!
203
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ VE SAN’ATLARI ANABİLİM DALI TÜRK İSLÂM SAN’ATLARI BİLİM DALI

KONYA YUSUF AĞA KÜTÜPHANESİ’NDE BULUNAN YAZMA

ESERLERDEKİ EBRÛ ÇEŞİTLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman:

Doç. Dr. Ahmet Saim ARITAN

Hazırlayan:

Şerife YAZGAN (TANYEL) 044246021001

(2)

ÖZET

Eski Türk san’atlarımızdan olan ebrû san’atının ne zaman başladığı hakkındaki bilgilerimiz tam değildir. Ebr kelimesinden türetilen ebrî bulut ve bulutumsu manasına gelir. Bir ebrû türü olan battal ebrûda da bulut benzeyen şekiller mevcuttur.

Türk Ebrû San’atı Buhara’da başlayıp İpek Yolu ile İran’dan Anadolu’ya geçmiştir.

Bilinen en eski ebrû 159 yılına aittir. Bu ebrûlar Mecmûatü’l-Acâib isimli (İstanbul ÜniversitesiF.Y:1423) yazma bir eserin zeminidedir.

Ebrû hakkında bilgi veren ilk eser ise 1608 yılında yazılmış olan Tertib-i Risale-i Ebri’dir.

Ayosofya Camii’nde Hatîb olan Hatîb Mehmet Efendi, XVIII. yüzyılda ebrûyu geliştirdi.

XIX. yüzyılda Özbekler Tekkesi Şeyhi Sadık Efendi ve oğlu ebrûyu olgunlaştırdı.

XX.yüzyılda bu alanda önemli şahsiyet Necmeddin Okyay’dır. Mustafa Düzgünman Necmeddin Okyay’ın öğrencisidir. Her ikisi de Çiçekli Ebrûyu geliştirdi ve XXI.yüzyıla birçok öğrenci yetiştirdiler.

Ebrûnun günümüzde en çok kullanıldığı saha ciltçiliktir. Çarkûşe adı verilen eski tarz ciltlerde ebrû kullanılır. Ayrıca yine ciltçilikte yan kağıdı olarak da kullanılır.

Biz bu çalışmamızda Konya Bölge Yazma Eserler Müzesi’nde bulunan ebrûlu cildleri inceledik. Bu ebrûları, Mevlana Müzesi Kütüphanesi ve Koyunoğlu Müzesi Kütüphanesinde bulunan ebrûlarla karşılaştırdık.

Bu çalışma sonunda, buradaki eserlerin genellikle kadîm ebrûlar olduğunu gördük.

(3)

SUMMARY

Little is know about the origins of the the tradinational Turkish art of ebrû. The term of ‘ebrû’(marble) which is derived from ‘ebrî’and the meaning of this term is cloud or cloudish and type of ebrû know as Battal Ebrû consist of forms reminiscent of cloud shapes.

The Turkish Ebrû art, beginning at Buhara and transported throughthe silk route to Iran and the Anatolia.

The oldest know marbles belong to 1519. The marbles are in the backround of the manuscript of Mecmûatü’l-Acâib(Unv.of İstanbul, F.Y:1423).

The first book about ebrû is the Tertî-i Risale-i Ebrî written in 1608.

Turkish ebrû has been improved by Hatîb Mehmet Efendi who has been Hatîb in Ayasofya Mosque in the XVIII th. Century.

In the XIX th Century the ebrû was matured by Sadık Efendi, Şeyh of Özbek’s Tekke and his sons.

Today it is used mainly in bookbinding, often replacing leather in old style volumes.

In this study we examined the marbled bindings in Konya District Hand-writingWorks Museum. We compared these marbled papers with those in Mevlana Museum ( library) and Koyunoğlu Museum ( library).

At the end of this study, we see that all these works are usually ancient marblings.

İt is necessary to bring these our first hand culture history sources to light as sooon as possible.

(4)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ………... KISALTMALAR………..……...…. GİRİŞ………...………...…..… AMAÇ ……….…….… ARAŞTIRMADA İZLENİLEN METOD………...………...….. KONUYLA İLGİLİ KAYNALAR …….……..………..…………...……… I.BÖLÜM: TÜRK EBRÛSU İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER …………..….

I.1. EBRÛ………..………...…....….. I.1.1. EBRÛNUN TARİFİ………..………… I.1.2. EBRÛNUN ETİMOLOJİSİ………..…………. I.1.3. MENŞEİ………..………..………... I.1.4. TARİHÇESİ VE KAYNAKLARI…….……….……….……… I.1.5. EBRÛ MALZEMELERİ……….……….…….……….. I.1.5.1. TEMEL MALZEMELER……….………… I.1.5.1.1. Tekne………..……….………. I.1.5.1.2. Fırça……….………….…..……….. I.1.5.1.3. Deste-Seng………..…….…………... I.1.5.1.4. Kürekler………..…….……….……....… I.1.5.1.5. Cam Kaplar……….……..……….…….……….. I.1.5.1.6. Tel Çubuklar ………..……..………... I.1.5.1.7. Taraklar………..………..….……… I.1.5.1.8. Masa……….………….…...….... I.1.5.1.9. Kurutma Çıtası………..……... I.1.5.2. TÜKETİM MALZEMELERİ………..………. I.1.5.2.1. Kitre……….….………..……....…….. I.1.5.2.2. Su ………..……..………. I.1.5.2.3. Boyalar………...….…………. I.1.5.2.4. Öd ………..………...……... I.1.5.2.5. Neft……….…….. I.1.5.2.6. Kâğıt………..………..……... I.1.6. EBRÛNUN YAPILIŞI……….……..…………... V VII 1-5 1 1 3 6-46 6 6 9 10 13 17 17 17 17 18 18 19 19 19 19 19 20 20 21 21 22 23 23 23

(5)

I.1.7. EBRÛ ÇEŞİTLERİ………..…...………….. I.1.7.1. KLASİK EBRÛCULUKTAKİ UYGULAMALAR…….….. I.1.7.1.1. Battal Ebrû……….…………..….…...…...

I.1.7.1.2. Gel-git Ebrûsu ………...…...………… I.1.7.1.3. Şal Ebrûsu………....………..……... I.1.7.1.4. Bülbül Yuvası………...……. I.1.7.1.5. Taraklı Ebrû………...……....… I.1.7.1.6. Hafif Ebrû………....……... I.1.7.1.7. Nefti Ebrû……… I.1.7.1.8. Serpmeli Ebrû……… I.1.7.1.9. Neftli Serpmeli Ebrû………. I.1.7.1.10. Hatîb Ebrû.……….. I.1.7.1.11. Çiçekli Ebrû…….……….……….. I.1.7.1.12. Koltuk Ebrûsu…..………... I.1.7.1.13.Yazılı Ebrû………..……….…… I.1.7.1.14. Akkâse Ebrû………....………... I.1.7.1.15. Kumlu ( Kılçıklı )Ebrû….………..………….…...…… I.1.7.1.16. Zerefşanlı Ebrû………..…….…..…..……... I.1.7.1.17. Altınlı Ebrû………....……..………….…....…... I.1.7.2. MODERN ve BATI ETKİSİNDEKİ UYGULAMALAR….. I.1.7.2.1. Kaplan Gözü Ebrûsu……….………... I.1.7.2.2. Figürlü Ebrû….………..……... I.1.7.2.3. Çift Ebrû…..………..……. I.1.7.2.4. Tavûsi Ebrû…..……….………. I.1.7.2.5. Buket Ebrûsu………..………...…. I.1.7.2.6. Dalgalı Ebrû…………..……….… I.1.7.2.7. Yahudi Ebrûsu…….……….……...… I.1.8. DÜNDEN BUGÜNE EBRÛ SAN’ATÇILARI……..………...

I.1.8.1. Şebek Mehmet Efendi ………..……….. I.1.8.2. Hatîb Mehmet Efendi……….……..…... I.1.8.3. Şeyh Sâdık Efendi………... 25 25 25 26 26 27 27 27 27 27 27 27 27 28 29 29 29 30 30 30 30 30 31 31 31 31 31 31 32 32 33

(6)

I.1.8.4. İbrahim Edhem Efendi……….………... I.1.8.5. Sâmi Efendi………... I.1.8.6. Aziz Efendi……….………. I.1.8.7. Necmeddin Okyay ………..…... I.1.8.8. Abdulkâdir Kadri Efendi……….………... I.1.8.9. Bekir Efendi……….……….... I.1.8.10. Mustafa Düzgünman ………..…………....….. I.1.8.11. T. Alparslan Babaoğlu ……..…...………... I.1.8.12. Fuat Başar ………..………..………... I.1.8.13. M. Sadreddin Özçimi………..…... I.1.8.14. A. Sabri Mandıracı……….……... I.1.9. GÜNÜMÜZDE EBRÛ VE KULLANIM ALANLARI....…..……... I.2. CİLTÇİLİK……….……….…….…… I.2.1. Ciltçiliğin Tanımı ve Tarihi……….………...…...…… I.2.2. Cilt Üslûpları……….……….…………. I.2.3. Cilt Çeşitleri……….………...… I.2.3.1. Deri Cilt……….……... I.2.3.1.1. Şemseli Cilt………..……….... I.2.3.1.2. Zilbahar (Zerbahar ) Cilt……….…...…...………... I.2.3.1.3. Yekşah Cilt………..……….…… I.2.3.1.4. Zerdûzi Cilt………..……… I.2.3.2. Kumaş Cilt……….…………..………. I.2.3.3. Ebrûlu Cilt……….………….…..………...…….……. I.2.3.4. Murassa Cilt………..………...………. I.2.3.5. Lâke Cilt………..……….……..….. I.2.3.6. Çarkûşe Cilt ………... II. BÖLÜM: KONYA YUSUF AĞA KÜTÜPHANESİ’NDE BULUNAN YAZMA ESERLERDEKİ EBRÛ ÇEŞİTLERİ……….….. II.1. YUSUF AĞA VE YAZMA ESERLER KÜTÜPHANESİ……….…… II.2. KATALOGLAR..………..……….…..……...…... II.2.1. I. Battal Ebrûları………....……….

33 33 34 34 35 35 35 35 36 36 36 36 39 39 44 45 45 45 45 45 45 46 46 46 46 47 48-147 47 50 50

(7)

II.3.2. II. Gel-git Ebrûları..………...……… II.2.3. III. Şal Ebrûları………...………... II.2.4. IV. Taraklı Ebrûlar……….……....……… II.2.5. V. Bülbül Yuvası………….…………....……….………. II.2.6. VI. Hatîb Ebrûları………….……….…………....………. II.2.7. VII. Kumlu-Kılçıklı Ebrûlar….……….……….. II.2.8. VIII. Toz Çiçekleri………....….…………. II.2.9. IX. Dalgalı Ebrûlar……….…… III. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ .……….………..……..…..…….……. IV. BİBLİYOGRAFYA... V. ÇİZİMLER VE PLANLAR….………..…... VI. RESİM LİSTESİ…….………..…....…….. VII. RESİMLER….………...…... VIII. KATALOĞA ALINAMAYAN RESİMLER….………...….… IX. DEĞERLENDİRME TABLOSU

65 72 87 98 104 128 138 144 148 155 160 163 168 228

(8)

ÖNSÖZ

San’at, içinden çıktığı toplumun görüş, düşünüş ve duyuşunu yansıtan önemli bir araçtır. Türkler her alana olduğu gibi san’at alanına da kültür değerlerini yansıtmışlardır. İlk Türk devletlerinden itibaren san’at toplumla iç içe olmuş, san’atta önemli ilerlemeler kaydedilmiştir.

Türklerin göçebe olması nedeniyle el san’atlarına ayrı bir önem verilmiştir. Giyilecek eşyadan, kullanılacak kaba kadar her şey geleneksel el san’atları ile bezenmiştir.

İslâm’a girişleriyle kitaba ayrı bir önem veren Türkler, onu, en güzel şekilde korumak ve süslemek için çeşitli san’atlar geliştirmişlerdir. Bunlar; hat, tezhip, minyatür, cild, ebrû, vb.’dir.

Konya’nın Geleneksel Türk San’atlarında ayrı bir yeri vardır. Konya’da çeşitli müze ve kütüphaneler bulunmaktadır. Bu müze ve kütüphanelerde Türk kitap san’atlarının gelişimini geçmişten günümüze kadar izlemek mümkündür. Bu kütüphanelerde, diğer san’atların yanında bol sayıda ebrûlu örnek de vardır. Bu ebrûlar cild kapakları, yan kâğıdı, mahfaza, çok nadir de levha kenarlarının süslemesinde kullanılmıştır.

Türk Ebrû san’atı hakkında yapılan bilimsel araştırmalar oldukça sınırlıdır. Bu konuda yapılan çalışmalar, tezimizin ‘konuyla ilgili yayınlar’ bölümünde açıklanmıştır. Ancak genel ebrû çalışmaları yanında kütüphanelerdeki kadîm ebrûların ortaya çıkarılması anlamında ayrıntılı bir çalışma bulunmamaktadır.

(9)

Bu sebeple 2006’da Konya Yusuf Ağa Yazma Eserler Kütüphanesi’nde yaptığımız seminer çalışmamız esnasında çok fazla sayıda ebrûlu örnek bulunduğunu tesbit ettik. Ancak seminer çalışmasının sınırları açacağı için bunlardan üç çeşidini (Battal Ebrû, Şal Ebrû, Hatîb Ebrû) inceledik. Tez çalışmamda ise buradaki bütün ebrûlu eserleri ilim ve san’at dünyasına tanıtmayı hedefledik.

Geçmişten günümüze Konya’da ebrû örnekleri hakkında bir fikir edinmek amacıyla yaptığımız bu çalışmada titizlikle çalışmalarımı inceleyen ve bana yol gösteren sayın hocam; Doç. Dr. Ahmet Saim ARITAN Bey’e, araştırma yaptığımız kütüphane çalışanlarına, çalışmalarımda destek ve yardımlarını hiç esirgemeyen sevgili eşim Hasan TANYEL ve aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Şerife YAZGAN (TANYEL)

(10)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale a.g.md. : Adı geçen madde a.g.t. : Adı geçen tez Bknz. : Bakınız C. : Cilt çev. : Çeviren Edb. : Edebiyat gr. : Gram H. : Hicri Hz. : Hazreti K. : Katalog mm. : Milimetre M.Ö. : Milattan önce Örn. : Örnek Ö. : Ölümü s. : Sayfa S. : Sayı S.Ü. : Selçuk Üniversitesi T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı vb. : ve benzeri

yk. : Yaprak yy. : Yüzyıl

(11)

GİRİŞ

AMAÇ

Bu çalışmayla Türk tarihinin önemli kültür ve san’at şehri olan Konya’nın önemli kütüphanelerinden biri olan Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’nde bulunan ebrûlu ciltlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Aynı zamanda Konya’da bulunan Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi ve Koyunoğlu Şehir Müzesi Kütüphanesi eserleri de örneklerimizle mukayese etmek amacıyla inceleme altına alınmıştır.

ARAŞTIRMADA İZLENİLEN METOD

Ebrûnun geçmişine ışık tutmak için yaptığımız bu araştırmanın faydalı olabilmesi için iki yönlü bir çalışma yaptık:

1- Genel bilgi 2- Katalog

1- İlk kısmında öncelikle, ebrû hakkında bilgi verdik. Bu bölümde; ebrûnun tarifi, tarihi, menşei, malzemeleri, yapılışı, çeşitleri hakkında bilgi verip geçmişten günümüze ebrûnun ulaşmasında önemi büyük olan ebrûculara yer verdik. Daha sonra günümüzde ebrû ve ebrûnun kullanım alanlarını anlattık.

Konumuzun ebrûlu ciltler olması sebebiyle cilt, ciltçilik tarihi ve cilt çeşitlerinden bahsetmekte fayda gördük. Çalışmamıza esas teşkil eden Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’nin tarihi hakkında bilgi verdik.

2- Katalog çalışmamız için Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi’nde yaptığımız çalışmada 680 örnekle karşılaştık. Bu örnekleri uygulama yerlerine göre ayırdığımızda eserlerin iç kapak, dış kapak, yan kâğıt, miklep ve mahfazalarında bulunan dokuz ebrû çeşidi tesbit ettik ve ebrû sayısı çok fazla olduğu için her bir örneği temsil edebilecek özellik ve sayıda 89 ebrûyu alarak dokuz katalog oluşturduk. Kalan diğer örnekleri de ilim ve san’at âlemine sunabilmek için sadece

(12)

resimlerini koyduk. Bu resimleri ebrû çeşitlerine göre kataloglardaki sıralamaya göre ayırdık. Resimlerin altlarına envanter numaralarını yazdık. Resimlere atıf yaparken bu envanter numaraları kullandık.Oluşturduğumuz kataloglar:

Kataloglardaki Katalog Dışında Kalan Örnek Sayıları Ebrû Sayıları 1- Battal ebrûlar 14 57 2- Gel-Git ebrûlar 6 26 3- Şal ebrûlar 14 47 4- Taraklı ebrûlar 10 41 5- Hatip ebrûlar 23 99 6- Bülbül Yuvası 5 5

7- Toz çiçekli ebrûlar 5 3

8- Kumlu ebrûlar 9 296

9- Dalgalı ebrûlar 3 17 89 591 = 680 Bu katalogları oluştururken aşağıdaki gözlem fişi kullanılmıştır.

KATALOG NUMARASI : ÖRNEK NUMARASI : RESİM NUMARASI : ENVANTER NUMARASI : ESERİN ADI : DİLİ VE KONUSU : MÜELLİFİ : HATTAT : TARİHİ : ÖLÇÜSÜ : YAPRAK SAYISI : BUGÜNKÜ DURUMU : UYGULANDIĞI YER : EBRÛNUN ÇEŞİDİ : DEĞERLENDİRME :

(13)

Bu kataloglardaki örnekleri değerlendirirken Koyunoğlu Şehir Müzesi ve Mevlana Müzesi’nde bulunan ebrûlarla da mukayese ettik ve bu ebrûların resimlerine de yer verdik. İncelediğimiz eserlerin kaynak ve ketebelerine baktık ama ebrû hakkında bir fikir vermediği için tarihlendirmelerde mukayese yöntemini kullandık.

KONUYLA İLGİLİ KAYNAKLAR

Türk Ebrû San’atı konusunda yazma ve basılı yayın sayısı çok azdır. Bu yayınların birçoğu da birbirinden alınmıştır. Bunlar içinden önemlileri:

1- Tertib-i Risâle-i Ebrî:

H.1017/1608 tarihli risâlenin yazarı bilinmemektedir. Risâle ebrûyla ilgili ilk ve tek yazma eser olduğundan önemi büyüktür. Ayrıca eserde ebrû ile ilgili çokça bilginin toplanmış olması risâlenin değerini artırmaktadır. Risâlede boyalar, kitre, öd, ödün terbiyesi gibi konularla birlikte kâğıt boyama ve âhârlama usûllerinden de bahsedilmiştir. Eser iki varak olup, M.U.Derman’ın Koleksiyonu’ndadır. M.U.Derman, Türk San’atında Ebrû isimli kitabında bu risâleyi yayınlanmış ve eserin Türkçe açıklamasını yapmıştır (M.U. Derman, Türk San’atında Ebrû, İstanbul, 1977, s.27.).

2- M.U. Derman, Türk San’atında Ebrû, İstanbul, 1977 :

Uzun bir aradan sonra yazılan eserin değeri büyüktür. Eserde ebrû hakkında birçok bilgi yer almaktadır. Burada tarihçe, terminoloji, ebrû malzemeleri, ebrûnun yapılışı, tarihte ve zamanımızda ebrûcular ve ebrûnun kullanım alanlarından bahsedilmektedir. Bunun yanında resimlerle ebrû malzemeleri, ebrûnun yapılışı ve ebrûnun çeşitleri verilmiştir.

(14)

3- Ahmet Çoktan,Türk Ebrû San’atı, İstanbul, 1992:

Eserde ebrû ve ebrûcular hakkında genel bir bilgi verilmiş olup, ebrû malzemeleri, malzemelerin yapılışı, hazırlanışı belirtilmiş, resimlerle ebrû çeşitlerinin yapımı gösterilmiştir. Eserin özelliği teknik ayrıntılarıyla ebrû yapımının anlatılmış olması ve her bir aşama resimlerle gösterilmesidir.

4- Salih Elhan, Türk Ebrû San’atı, Ankara, 1998:

Bu eserde ebrû çeşitleri, malzemeleri anlatılarak şekillerle gösterilmiş ve ebrû terimlerine yer verilmiştir. Kitabın sonunda geniş bir bibliyografya yer almaktadır.

5- Fuat Başar- Yavuz Tiryaki, Türk Ebrû San’atı, İstanbul, 2000:

Eserde boya, kitre ve fırçanın hazırlanması anlatıldıktan sonra terminolojiye yer verilmiştir. Dolayısıyla sözlük niteliği olan bir eserdir. Eserde birçok ebrû örneği görülmektedir.

6- Ahmet Saim Arıtan, “Türk Ebrû San’atı ve Bugünkü Durumu” S.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, S.8, Konya, 1999, s.441-469. Makalede özelikle ebrû çeşitleri, ebrûcular ve ebrû malzemeleri anlatılmıştır.

7- Ahmet Saim Arıtan, “Türk Ebrû San’atı” Türkler, CXII, Ankara, 2002, s.328-340.: Bu makale oldukça geniştir. Ebrûyu yeni öğrenecek bir kişiye ebrûnun atılışına, ebrû kağıdının yatırılışına ve kaldırılışına kadar her şeyi anlatmaktadır.

8- Ahmet Saim Arıtan, “Geçmişten Günümüze Türk Ebrû San’atı ve Yeni Uygulamalar” Uluslararası San’at Tarihi Sempozyumu Gönül Öney’e Armağan, İzmir, 2002, s.19-34.: Bu makalede özellikle ebrûnun etimolojisi, menşei ve teknikleri açıkça belirtilmiştir.

9- Ahmet Saim Arıtan, Türk Ebrû San’atı ve Günümüzdeki Uygulamaları, Konya, 2001.: Eser henüz basılmamış olup, kitapta ebrû tarihinden, günümüzde ebrû çalışmalarına kadar birçok konuya detaylı olarak yer verilmiştir.

(15)

10- Muhiddin Tuş, “Hanya’dan Konya’ya: Yusuf Ağa ve Kütüphanesi”, Uluslararası, Kuruluşunun 700. Yıl Dönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlı Devleti Kongresi, Konya, 2000, s.347-352.: Makalede Konya Yusuf Ağa kütüphanesinin tarihi hakkında detaylı bilgi verilmektedir.

11- Meltem Cansever, “Ebrû San’atı”, Art Decor, S.44, İstanbul, 1996, s.150-156.: Bu makalede ebrû ile ilgili bilgiler verilmiş olup, erken tarihli ebrû örneklerinin bulunması bakımından önemlidir.

12- Christopher Weimann, “Erken Hint Tablolarında Ebrû Teknikleri”, Ingrid Weimann-Nedim Sönmez: Christopher Weimann(1946-1988) Anma Kitabı, Tübingen, 1991,s.35-42.: Bu makalede ebrû hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra, Hindistan’ın Deccan bölgesinde kalıp tekniğiyle yapılan ebrû örneklerinden bahsedilmektedir.

(16)

I.BÖLÜM

I.1.EBRÛ

Türkler san’ata büyük önem vermişlerdir. Türklerin İslâmiyeti kabulüyle de bir çok san’at gelişme imkânı bulmuştur. Türk İslâm mîmari san’atının gelişmesinde nasıl ki ana unsur câmi mîmarisi olmuş ve bu san’at kendisiyle beraber çinicilik, mermercilik, camcılık, ahşap oymacılığı, sedefkârlık gibi diğer bir çok san’at dallarına hayat vermiş ise; Kur’an’la önem kazanan Arap harflerini de Türkler, diğer bir san’at kolu olarak kabul etmiş ve altı ayrı stilde geliştirmişlerdir. Bu altı ayrı stildeki yazıyı bezemek için de çeşitli san’at dalları doğmuştur. Bunların başlıcaları tezhîb, nakış, ebrûculuk ve ciltçiliktir1.

I.1.1. EBRÛNUN TARİFİ

Ebrû san’atı için çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bunların bazıları şu şekildedir:

“Kâğıt üzerine, özel yöntemlerle yapılan geleneksel bir süsleme san’atıdır” 2. “Su üzerine boyalarla oluşturulan şekil ve desenleri sabit ve kalıcı hale getirme işlemine yönelik klâsik bir Türk san’atıdır” 3.

“Ebrû, geven otunun usaresinin suda eritilerek elde edilen sıvıya fırçalar yardımı ile serpilen boyaların üzerine örtülen kâğıdın, on saniye kadar bekledikten sonra, yavaşça kaldırılmasıyla meydana gelir” 4.

1

I. Yazan, “Ebrû San’atı”, Antika, S.14., İstanbul, 1986, s.41.

2

Temel Britannica, “Ebrû”, C.6, İstanbul, 1993, s.37.

3

S. Mandıracı, “Ebrû San’atının Günümüzdeki Konumu Nedir, Geleceği Nasıl Daha İyi Olabilir”, El

(17)

Bu tariflerin hepsi ebrûnun bir yönüne işaret etmekle birlikte bazı noksanlıkları vardır (Fırçadan hiç bahsedilmemesi, tanım okunduğu zaman ebrûnun direkt kâğıt üzerine yapılacağının anlaşılması gibi.). Bu açıklamalardan hareketle, A.S.Arıtan tarafından yapılan şu tanımı makbul bulmaktayız;

“Ebrû, kitre veya benzeri maddelerle yoğunluğu artırılmış su üzerine özel fırçalar yardımıyla boyaların serpilip, orada meydana gelen desenlerin kâğıda alınmasıyla elde edilen bir san’at eseridir” 5.

Ebrû için başka tanımlar da yapılmıştır:

“Ebrû, tekne içinde oluşturulan muhteşem görüntülerin kâğıda aktarılmasıyla sanki sihir gibi bir san’attır” 6.

“Ebrû, uyumlu renkler dünyasının göze hoş gelen harika eserlerini bizlere sunmasının yanında, fiziğin ve kimyanın kanunlarının da uygulandığı bir san’attır” 7.

“Yoğunlaştırılmış bir sıvının yüzeyine dikkatle, rengarenk bir kompozisyon yerleştirilir. Sonra kâğıt bu yüzeye bırakılır ve kâğıt kaldırıldığında ustalıkla tesadüfün el ele verdiği, yarı sürpriz parlak bir desen ortaya çıkar”8.

Bu tariflerin yanı sıra ebrûnun felsefî ve mistik yönünü daha çok vurgulayan çeşitli tanımlar da görülmektedir.

“Bazı günler şafak veya grup vakti ufka bakarsınız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en ilâhi tonları ile bulutlardan bir ebrûnun –daha doğrusu ebrînin- şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulut semalar kadar geniş bir ebrû teknesine, mehtabın usta fırçasıyla lacivert, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüanslarını serpiştiriverdiğine elbet rastlamışınızdır.

4

T. M. Türkmenoğlu, Sudaki Nakış Ebrû, İstanbul, 1999, s.5.

5

A. S. Arıtan, “Türk Ebrû San’atı ve Bugünkü Durumu”, S.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, S.8, Konya, 1999, s.441.

6

L. Balibeyoğlu, “Türk Süsleme San’atları Açısından Bedri Noyan Dede Baba”, www.Geleneksel.html. 18.03.2005. s.1.

7

N. Sungur, “San’at ve Kimya Birarada”, Bilim ve Teknik, S.316, İstanbul, 1994, s.54.

8

H. Glassıe, Günümüzde Geleneksel Türk San’atı, (çev. Y.A. Sûha Oğuzertem), İstanbul, 1993, s.39-40.

(18)

İşte san’atkâr dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavî güzellikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kâğıt üstünde de ebedîleştirmeyi bilmişlerdir. Bu anlayış içinde Tanrısına boyun kesen san’atkârın “benlik”ten uzaklaşan gönlü sanki ebrû teknesinde şekillenmiş gibidir. Artık o zaman büyümeye başlayan ebrû teknesi derya kadar genişler, genişler ve bir kâinata döner. Ebrûcunun gönlü gibi…”9

Bu tanım gibi felsefi ve mistik yönü ağır basan bir tanımda H.Akay tarafından yapılmıştır:

“Ebrû, başlı başına bir âlemdir. Hüsn-i hatla bir arada, “nûrun alâ nûr” mîsali bambaşka bir lisandır. Tarihi ve derûnî anlam olarak, IX.(?) yüzyıldan bu yana, erbâbınca sürülen büyük bir keyiftir. Ama daha yakından baktığınızda, nakışlarında biçim biçim ilâhi bağış armonileri göreceksiniz. Fakat işin, hem san’atçı hem de eser açısından güzel yanı, bizzat oluşum hâlinde esrârını açması ve oluşum anında yüz göstermesidir. San’at eserini sadece bitmiş göründükleri zaman değil, fakat aynı zamanda Goethe’nin söyleyişiyle: “oluşum hallerinde de tanımak lâzımdır.” Ebrû, böyle tanınması gereken san’at eserlerinin en başında gelenlerden biri, belki de bizim san’atlarımız açısından birincisidir. Zamanı unutturan ve rûhu bir başka âlemin –diyelim ki bir deniz altı âleminin- yalnız derin bakışlara mahrem ücrâ bir yerinde buluşturan, kendi iç güzelliğine kavuşturan ve barıştıran bir tür kavuşma hâli…”10

Ebrû yaparken san’atçı, tekniğin kurallarıyla sınırlıdır. Su üzerinde gelişen hâreli damarların sonuçlarına hükmedemez. Bu yüzden bir ebrûnun oluşumunda rastlantıların payı çok büyüktür. Bir noktada ebrû san’atçısı tekniğin esiri de olmaktadır diyebiliriz. Boyalar ne kadar usûlünce atılırsa atılsın, ebrû san’atçısı tekniğin ve malzemenin yapısına sahip çıkamamaktadır. Tıpkı eskilerin ‘Küllî irâde,

9

M.U. Derman, Türk San’atında Ebrû, İstanbul, 1977, s.54.

10

(19)

cüz’î irâde’ benzetmeleri gibidir ebrû. Boyaları atarsınız (Cüz’î irâde), gerisi O’nun (Küllî irâde) bileceği iştir.”11

İşte ebrû böyle sihir gibi bir şeydir. Aynı şekilde, aynı tekneye, aynı boyayı atarsın ama bir önceki ebrûlu kâğıdın aynısını alamazsın. Çünkü ebrû yapıldığı ortamın ve fiziki kanunların etkisi altındadır.

I.1.2. EBRÛNUN ETİMOLOJİSİ

Ebrû kelimesi hangi kökten türetilmiş, nereden gelmiştir, Hintçe mi, Türkçe mi, Arapça mıdır? Bu konuda çeşitli görüşler mevcuttur. Bunlardan bilindiği kadarıyla bahsetmemizde fayda vardır.

1- Ebr : ‘Bulut’ anlamındaki Farsça “ebr” sözcüğünden gelmektedir. ‘bulutumsu’, ‘bulut gibi’ anlamlarını taşıyan “ebrî” sözcüğü, bu san’ata isim olmuştur. San’atın ismi daha sonra ebrû olarak değişmiş ve ebrû kâğıdı veya ebrû ebrûculuk denilmeye başlanmıştır12.

2- Ebrû : Farsça kökenli bir kelime olup ‘kaş’ manasına gelmektedir13

. Ebrû, kaş gibi şekiller ihtiva ettiği için bu adı almıştır.

3- Ebre : Çağatayca bir kelime olup, hâre gibi dalgalı veya damarlı kumaş demektir14.

4- Âb-ru :Farsça isim tamlaması olup ‘yüz suyu’ demektir. Ancak sıfat tamlaması karşılığı ‘su yüzü’ demektir15.

5- Abar : Hintçe bir kelime olup, Hindistan’da kullanılır16

.

11

S. Eti, “Soyut Resim ve Ebrû”, Türkiyemiz, S.23, İstanbul, 1977, s.30.

12

N. Sungur, a.g.m., s.54.; P. Gürel, “Ebrû”,Osmanlı, C.II.Ankara, 1999, s.199.

13

D. M., Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul, 2001, s.363.

14

A. S. Arıtan, “Geçmişten Günümüze Türk Ebrû San’atı ve Yeni Uygulamalar”, Uluslararası

San’at Tarihi Sempozyumu Gönül Öney’e Armağan , İzmir, 2002, s.19.

15

M. B. Yazır, Medeniyet Aleminde Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli (I-II. Kitap), Ankara, 1981, s.162.

16

C. Weimann, “Erken Hint Tablolarında Ebrû Teknikleri”, Ingrid Weimann-Nedim Sönmez: Christopher Weimann(1946-1988) Anma Kitabı, Tübingen,1991,s.35.

(20)

Bu adlandırmaların yanı sıra ‘Nakış ber âb’ olarak kullanılan ve “su üstü nakışları” demek olan bir tamlamayla da isimlendirilmektedir17.

Bu kelimeler içinde ebrû; görüntüsü ve tanımların uygunluğu itibariyle ‘ebrî’ ve ‘ebrî’ye yakın olarak anlamlandırılan ‘ebre’ kelimelerinden türetildiği akla yatkın gelmektedir18.

Ebrû kâğıdının Batı’daki ismi “Türk kâğıdı” veya “Türk Mermer Kâğıdı”dır19. Buna istinâden ebrûyu Fransızlar, desenlerin mermere benzeyen damarlarından dolayı Papier Marbré Turc; İngilizler, Turkish Marbled Paper; Almanlar; Turkish Marmor Papier Araplar ise damarlı kâğıt anlamına gelen Varakü’l Mücezzâ olarak adlandırırlar 20.

I.1.3. MENŞEİ

Ebrû, İslâm tezyîni san’atlarının hazırlanış ve tekniği bakımından en câzip olanıdır. Kaliteli malzemeyle, çok tekrarla erken neticeye varılacağı umulan bir san’attır. Bu san’atın menşei hakkında kesin bir hükme varmak hemen hemen de imkânsız görünmektedir.

Ebrû;

- VII. yüzyıldan itibaren Çin’de Liu-sha-Shien - XII. yüzyıldan itibaren Japonya’da Suminagashi - XV. yüzyılda “Ebre” adıyla Türkistan’da - XV.-XVI. yüzyılda “Ebrî” adıyla İran’da

-XVI. yüzyılda “Abar” adıyla Hindistan’da ilk defa uygulandığı iddia edilir21.

17

İ. A. Birol, “Ebrû”, Yeşilay,S. 424.İstanbul, 1969, s.3.

18

A. S. Arıtan, “Türk Ebrû San’atı ve Bugünkü Durumu ”,s.44.; İ. A. Birol , “Ebrû”, s.3.

19

M. U. Derman, a.g.e., s.7.

20Ana Britannica, “Ebrû”, C.VII, İstanbul, 1987, s. 603. 21

(21)

Desenli malzemeler Antik Çağ’lardan beri beğeni görmüştür. Mısır’da bulunan M.Ö.1365 tarihli cam şişelerde Taraklı ve Gel-git Ebrûlarını andıran desenlere rastlanmıştır. Çin’de Sung Hanedanlığı22 zamanından kalma (960-1279) bazı çömleklerde Battal Ebrûların benzeri görüntülere rastlanmıştır. Şüphesiz cam ve çömleğin yapım yöntemleri ile su yüzeyinde yapılan ebrûların farkları çoktur. Suminagashi ise; sumi ressamlarının fırçalarını temizlemek için batırdıkları suyun yüzünde biriken boyaların başka bir kâğıda alınarak bulunduğu tahmin edilen bir tekniktir23 (Resim:1).

A. S. Arıtan bu konuda şunu belirtmiştir: “Suminagashi adında, Japonya’da su üzerinde yapılan bir san’at vardır. Ancak yapılış gayesi ve şekli itibariyle bizim Türk Ebrûsu’ndan çok farklıdır”24. Ayrıca bu sanat, XII. yüzyıldan bugüne hâlâ aynı tekniklerle yapıla gelmektedir. Tarih içinde fazla bir gelişme göstermemiştir25.

Batılılarca da ebrûnun Türklere ait olduğu kabul edilmiştir. Ebrû bazı kaynaklarda belirtildiği gibi İran veya Hindistan menşe’li değildir. Şemseddin Sâmi, Kamus-î Türkî adlı eserinde ebrûnun menşeîni XV. yüzyıl Türkistan devri olarak belirtir. Ebrûnun Türkistan’ın Buhâra kentinde çıktığı kabul edilir ve ilk ebrûculardan Şeyh Sâdık Efendi’nin, bu san’atı Buhâra’da öğrendiği bilinir26.

Bunun yanında İran kaynakları, ebrûnun ilk kez Hindistan’daki İranlılar tarafından yapıldığını ileri sürerler ve XVI. yüzyılda Mir Muhammed Tâhir adlı bir İranlı san’atçının yaptığı ebrûlu kâğıtları Hindistan’dan İran’a göndermesiyle ülkede ebrû san’atının yaygınlaştığını belirtirler27. İran veya Hindistan’da bu san’atın doğduğu fikri ise, tarîhen pek mümkün görünmemektedir. Çünkü, kaynaklarda ebrûnun, İran’da mı, yoksa Hindistan’da mı önce yapıldığına dair bir kararlılık yok; Ayrıca Hindistan’da bir İranlının, ebrûyu icâd etmiş olduğunu bir an için doğru

22

Bazı kaynaklarda Ming Hanedanlığı olarak geçmektedir.

23

H. Barutçugil, Suyun Rüyası Ebrû, İstanbul, 2001, s.33.

24

A. S.Arıtan, “Türk Ebrû San’atı”, Türkler, C.XII, Ankara, 2002, s.329.

25

A.E.Müezzinoğlu, “Genç Bir Ebrû Ustası: Ahmet Çoktan”, Sanatsal Mozaik, S.26, İstanbul, 1997, s.72.

26

M. U. Derman, a.g.e., s.7.

27Ana Britannica,a.g.md, s.603.; U.Göktaş,“Ebrû San’atımız”, San’at Dünyamız, S.3, İstanbul,

(22)

olarak kabul etsek bile şu bir gerçektir ki, “İran’da ebrû pek yoktur, yapılanlar matbaa boyası vs. iledir”. İran ebrûculuğu, Türkiye’dekinden daha az bilinir ve Hint ebrûculuğu ise son zamana kadar yok sayılmıştır28.

H. Barutçugil Tertîb-i Risâle-i Ebrî’nin yazıldığı yıllarda Avrupalı seyyahların ebrûnun varlığını keşfedip kısa tariflerini verdiklerini söylemektedir (George Sands, Bir Avrupalı Seyyahın Getirdikleri, İngiltere, 1615.)29. G.Sands kitabın 72. sayfasında Türkler hakkında: “ Kâğıtlarını garip şekilde süslüyorlar. Bu kâğıtlar renkli desen ve boyalarla boyanıyor. Bunu suyun içine batırma şeklinde bir hile ile yapıyorlar.” demektedir. Bu bilgiler İngiltere’de ebrû san’atı ile ilgili ilk bilgiler olarak kabul edilmektedir.

A. Haemmerle, O. Hirsch Buntpapier’de “Türklerin güzel bir san’atı vardır. Biz batılılarca pek bilinmeyen bu san’ata, kâğıda mermer görünümü verdiği için “Türk Mermer Kâğıdı” deriz. Bu san’at, Türkistan’da doğmuş, burada fazla bir gelişme göstermeden ipek yolu ile Anadolu’ya ebrî ismini alarak geçmiş ve en güzel örneklerini Anadolu’da vermiştir.” diye ifade etmiştir30.

Araştırmacı V. Minorsky: “Türkler yazıya da önem vermişlerdir. Arap yazısının dekoratif değerini onlar ortaya koymuşlardır. Ebrûlu (hâreli) kâğıt, bir Türk icâdıdır.” demiştir (V. Minorsky, A. Catologue of the Turkish Manuscripts and Miniatures, with an İntroduction by the late J.V.V.Wilkinson, Dublin,1958) 31.

Yukarıdaki açıklamaları dikkate aldığımızda ebrû, Türkistan’da “ebre” olarak isimlendirilmiş ve XVI. yüzyıl başlarında İpek Yolu’yla İran’a geçmiş, orada “ebrî” olarak adlandırılmıştır. Zaman içinde Osmanlılara geçen ebrî, söyleniş kolaylığı nedeniyle Anadolu’da “ebrû”ya dönüşmüştür32.

28 C. Weimann,a.g.m.,s.35. 29 H. Barutçugil, a.g.e., s.46. 30

A. Haemmerle, O.Hirsch, Buntpapier, München, 1977, s.41.

31

H. G. Yurdaydın, “Bibliyoğrafya”, Belleten, C.24, S.26, Ankara,1960, s.666.

32

(23)

I.1.4. TARİHÇESİ VE KAYNAKLARI

Kâğıt bezeme san’atlarının en önemlilerinden biri olan ebrûnun, hangi tarihte yapılmaya başlandığı, daha önce de belirtildiği gibi, kesin olarak bilinmemektedir. Ebrûya çok eski tarihli el yazması kitapların yan kâğıtlarında ve dış kapaklarında rastlıyoruz. Fakat bu kitaplar yüzyıllardan beri yıpranmış olup cilt tamiri yapılmış olacağından, görülen bu ebrûlar kitabın yazıldığı döneme ait olmayabilir.

Yine eski murakka’larda yazı pervâzı olarak yapıştırılmış ebrû kâğıtlarına rastlanmıştır33. Fakat bu ebrûların da eserin yazılış tarihinden olduğu kesin değildir. Ama üzerinde tarih kayıtlı olmak şartıyla bir hat örneği ihtiva eden ebrû kâğıtları zamanı göstermek bakımından bir vesika sayılabilir34. Ebrû’nun geçmişi hakkında kesin bir bilgiye sahip olmayışımızın en önemli nedenlerinden biri de ebrû üzerine imza ve tarih atılmamasıdır.

Bizdeki ve Batıdaki araştırmacıların ve ebrûcuların hemen hemen ittifak ettikleri konu; Türk Ebrûsu’nun başlangıcının en geç XV. yüzyıl olduğudur. Türk Ebrûsu’na ait ilk örneklerin; 1413, 1447, 1516, ve Fatih döneminde görüldüğü söylenirse de, şimdiye kadar örnekleri ortaya konulamamıştır35.

M. Ali Kâğıtçı ‘Palette’ mecmuasındaki yazısında, üzerinde 1447 tarihi taşıyan ebrûlu bir kâğıdın Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunduğu belirtilmiştir. Fakat numara verilmediği için bu ebrûlu kâğıt bulunamamıştır36.

Elimizde bulunan ve en eski belge niteliği taşıyan eser. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan 1519 tarihli Mecmûatü’l Acâib’tir (Resim: 2). Bu eserde, Ta’lîk yazılı Heratlı Mir Ali Kâtib’in imzasının zemininde Hafif Ebrû bulunmaktadır. İmzalarda; “Fakir Ali el-Kâtib, Fakir Ali ve el- Fakir Mir Ali” yazıları okunmaktadır. Bu zat “Hattatların Kıblesi” diye anılan Heratlı Mir Ali Kâtib’dir ve Mâlik-i Deylemî’nin hocasıdır. Aynı eser için N. Sönmez “1539

33 S. Mandıracı, a.g.m., s.296. 34 M. U. Derman, a.g.e., s.6-7. 35

A. S.Arıtan, “Türk Ebrû San’atı”, s.330.

36

(24)

öncesi” tabirini kullanmışsa da, eserin üzerinde ve envanter kaydında tarihe rastlanmamaktadır. Ayrıca Mir Ali Kâtib H.935 /M.1519 yılında vefat ettiği için, bu ebrû da en geç 1519 ‘a tarihlenebilecektir37.

Günümüze ulaşmış ikinci bir eser de bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nde (Hazine: 845’te kayıtlı38.) bulunan 1539-1540 tarihli Ârifî’nin Gûy-ı Çevgân isimli eseridir (Resim: 3). Bu eserin her sayfasının kenarı ebrûludur39.

Bir başka örnek; Mâlik-i Deylemî’nin (1518-1562) yazısıyla H.962/1554 tarihinin okunduğu ebrûlu bir belgedir. Eser M.Uğur Derman’ın Koleksiyonu’ndadır40 (Resim: 4).

Kemâl Elker Koleksiyonu’nda bulunan Fuzûlî’ye ait Hâdikatü’s–Süedâ isimli eserde Şebek Mehmet Efendi’ye ait üç adet ebrû kullanılmıştır (Resim:5.). Eserin sonundaki tarihe bakılarak, ebrûların H.1004/1595 tarihinde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bunlar; Somâki Ebrû, Çiçekli Ebrû ve Çark-ı Felek ile Gel-git arası bir ebrûdan oluşmaktadır. Ebrûların üçü de bize Mehmet Efendi’nin ileri derecede ehil bir ebrûcu olduğunu göstermektedir41. Çünkü üzerine yazı yazılmakta kullanılan Hafif Ebrû, ebrûculukta en çok ustalık gerektiren tekniklerden biridir.

Kitap san’atları hakkında en eski kaynak eserlerimizden olan Menâkıb-ı Hünerverân, Gelibolulu Mustafa Ali Bey tarafından yazılmıştır42

. Bu kitapta hat, tezhip, minyatür, cilt, oyma san’atlarından ve onlarla meşgul olan kimselerden Herat’ta yetişenlere kadar söz edildiği halde ebrûdan ve ebrûculuktan bahsedilmemiştir.

Yine aynı şekilde kitap san’atkârları hakkında, Nefeszâde İbrahim Efendi’ye

37

A. S. Arıtan, Türk Ebrû San’atı ve Günümüzdeki Uygulamaları, Konya. 2001, s.34.

38

N. Sungur, a.g.m., s.55.

39

L.Balibeyoğlu, a.g.m. , s.1.

40

A. S. Arıtan, “Türk Ebrû San’atı”, s.330.

41

I. Yazan, a.g.m., s.42.

42

(25)

ait Gülzâr-ı Savâb isimli eserde hattatlar, âhârcılık, kâğıt boyamacılığı, mürekkepçilik gibi san’atlardan bahsedilmiş ama ebrû ve ebrûcudan bahsedilmemiştir43. Eserde belirtilen kâğıt boyamacılığından kasıt belki de ebrûculuktur.

XVII. yüzyıl’a kadar ebrû hakkında elimizde yazılı bir eser yoktur. Fakat H.1017/1608 yılına ait Tertîb-î Risale-i Ebrî adlı bir risâlenin Kemâl Elker ve İsmail Özdoğan’ın yardımlarıyla ele geçirildiği belirtilir44. M.U.Derman’ın kendi Koleksiyonu’ndaki bu risâlede, ebrûnun etimolojisi, tarihi, yapılışı, malzemeleri, ebrû san’atkârları anlatılmış olup, ebrû san’atından başka kâğıt boyama ve âhârlama(cilalama) usûllerinden de bahsedilir. Müelifi belli olmayan bu risâle ile ilgili bilgiler M.U. Derman’ın, Türk San’atında Ebrû isimli kitabında yayınlanmıştır (sayfa, 27).

Ebrû hakkında bilgi veren bir başka eser de Mecmûa-i Âhar dır. Ali Emîrî Kütüphanesi (Tarih: No: 809’da)’nde bulunan bu eserde ebrû tarifleri hakkında bilgiler verilmekte ve kâğıt koyarak fazlalıkların alınması tekniği bildirilmektedir45. Ülkemizde belge niteliği taşıyan ilk örnekler ve ilk kaynaklar bunlar olup, Batı’da da başta Almanya olmak üzere çeşitli şehirlerde ebrûlu eserlere rastlanmaktadır.

“Ebrû, Batı’da 1600’lü yıllarda tanınmaya başlandı. Bu zamanlarda ithal edilmiş “Türk Kâğıdı” Avrupa’da çok değerli idi. Almanya’da “Türk Kâğıdını” ilk kez 1575 civarlarında Doğu’ya seyahat edenlerin kitaplarında görmekteyiz. Ayrıca bu zamanlarda, tahminen Güney Almanya’da oluşturulmuş olan Temel Kitaplarda Alman yapımı mermer kâğıdına rastlıyoruz. Örnek olarak; 1609 tarihli Churtürsten Temel Kitabındaki mermer kâğıtları ve 1618 tarihli Pfinzingschen Temel Kitabını gösterebiliriz. İkisi de Olga Hirsch, Cambridge’nin koleksiyonunda ve bunlar gibi olan bir Temel Kitabı da Stutgart Eyalet Kütüphanesi’nde saklanan 1608/1612 tarihli Nürttembergischen Herzogshauses’de bulmaktayız. Bu son eserin sahibi,

43

S. Elhan, Türk Ebrû San’atı, Ankara, 1998, s.2.

44

M. U .Derman, a.g.e., s.26.

45

(26)

muhtemelen yönetim tarihleri ile temel kitaplardaki kayıtların örtüştüğü Johann Friedrich Herzog Von Württemberg idi. Bu kitap 56 sayfa tek taraflı, açık mavi-koyu mavi renklerde ve kısmen de açık kırmızı ve açık sarı tonlardaki phantasiemarmor’den oluşmaktadır46.”

Ebrû kâğıdının Avrupa’da Battal, bilhassa Taraklı cinsleri benimsenmiştir. Ebrûnun Avrupa’ya geçişinden hemen sonra, tekniği hususunda yapılan bir neşriyatı (Roma 1646) Sayın Mehmet Ali Kâğıtçı ‘Palette’ mecmuasındaki makalesinde zikretmektedir47. Fransa’da kitap ciltleyicisi Macé Ruette 1635-1640 yılları arasında çalışarak, ilk “Türk Kâğıdı”nı, çok ince(nârin) bir Taraklı Ebrû yapmıştır. Ruette, 1689’da La Caille tarafından Historie de l’lmprimerie et de Librairie adlı eserinde bu renkli kâğıt tekniğinin mûcidi olarak tanımlanmıştır48.

Ebrûnun, XVII. yüzyılda İstanbul’dan Londra’ya götürüldüğü ve orada uygulandığı bilinmektedir. Bu san’at bugün Avrupa ve Amerikalılarca bir Türk san’atı olarak bilinmekte ve uygulanmaktadır49. Zaman içinde İngiltere ve Amerika’ya yayılan ebrû kâğıdı, her ülkenin san’at anlayışına göre bir başkalık göstermiştir. Bu çeşitlilikte, uygulanan teknik farkı ve kullanılan değişik malzemenin rolü vardır50.

Ebrû, XVIII. yüzyılda Ayasofya Câmii hatîbi Mehmet Efendi elinde ilk önemli değişikliği geçirmiştir. Hatîb Mehmet Efendi ebrûya müdahalede bulunarak Hatîb Ebrûsunu yapmıştır. Bu müdahale çiçekli ebrûnun da temeli sayılmıştır51.

XIX. yüzyılda Özbek Şeyhi Sadık Efendi(Ö.1846) ve oğlu Edhem Efendi (Ö.1904) İstanbul’un en yoğun ebrû faaliyetinin merkezi olmasını sağlamışlardır.

46

A. Haemmerle, O. Hirsch, a.g.e., s.48-49.

47

M. U. Derman, a.g.e., s.26.

48

A. Haemmerle, O. Hirsch, a.g.e., s.52.

49

S. Mandıracı, a.g.m., s.295.

50

M. U. Derman, “Osmanlıların Renk Cünbüşü: Ebrûculuk”, Osmanlı, C.II. Ankara,1999, s.189.

51

H. Özönder, “Ebrû”, Ansiklopedik Hat ve Tezhîb San’atları Deyimleri Terimleri Sözlüğü, Konya, 2003, s.41.

(27)

I.1.5. EBRÛ MALZEMELERİ :

Her san’atın kendine mahsus malzemesi vardır ve bu malzemeler kaliteli olmalıdır. Bu nedenle iyi bir ebrû yapmak için gerekli malzemeleri sıralayacağız.

Türk Ebrûsunda kullanılan malzemeleri iki bölüme ayırabiliriz:

1-Temel Malzemeler (araçlar): Tekne, fırça, deste-seng, deste-seng altlığı, kürekler, cam kaplar, tel çubuklar(biz), taraklar, masa, kurutma çıtası.

2- Tüketim Malzemeleri (gereçler): Suya yoğunluk veren maddeler (kitre vb.), su, boyalar, öd, neft ve kâğıttır52(Resim: 6).

I.1.5.1. TEMEL MALZEMELER:

I.1.5.1.1. Tekne: İçinde ebrû yapılan kaba verilen addır. Tekne, önceleri yekpâre ağaçtan yapılarak ziftle sıvanırmış. Fakat günümüzde kullanım ve yapım kolaylığı, sağlamlığı nedeniyle galvanizli saç, paslanmaz çelik gibi madenlerden yapılmaktadır. Boyutları isteğe göre değişmektedir. En çok tercih edilen ebad 35x50 cm. yükseklik 6 cm. olanlarıdır. Ebrûda kullanılan kabın boyutu önemlidir. Çok küçük alanda boyanın yayılması zorlaşır ve dibe çökmeler meydana gelir53. Tekneden kâğıdı sıyırarak almak için uzun kenarlardan birine çubuk kaynatılır.

Ebrûda tekne yerine bazı kaynaklarda54 “leğen” tabiri geçmektedir. Fakat bu tabirin nereden kaynaklandığını araştırmamıza rağmen bir bilgiye ulaşamadık. Ancak bu bilginin, bir kişi tarafından yanlış yazılmış ve diğer kişiler tarafından bu şekilde aktarılmış olma ihtimali yüksektir.

I.1.5.1.2. Fırça: Fırça, boyaları tekneye serpmek için kullanılır. Yapımı için; gül dalı, at kuyruğu kılı ve ip kullanılır. Boyaları serpmek için ele vurulan darbelerde, esnediği ve parmağı acıtmadığı için gül dalı tercih edilir. Bunun yanında

52

A. S.Arıtan, “Türk Ebrû San’atı”, s.331.

53

Ç. Oruç, Ebrû San’atının Fiziksel Olarak İncelenmesi (Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2000, s.21.

54

“Ebrûlama”, Türk Ansiklopedisi, C.XIV, Ankara, 1966, s.264.,;C.E. Arseven, “Ebrû”, San’at

(28)

gül dalının küflenmeye daha dayanıklı olması55 ve antiseptik özelliği56 gül dalını tercih sebepleridir. Bunların yanında san’ata mistik bir anlam vermek için kullanıldığı söylenebilir. Fırça yapmak için kullanılacak kıllar, yaşlı, erkek ve siyah renkli bir attan kesilmelidir. Bu özelliklere sahip atın kılı sert olur. Ebrûda sert kıl daha iyi sonuç vermektedir. Yumuşak kıl, boyayı bırakmaz ve istenilen kalitede ebrû yapılamaz. Fırçada kullanılan ip, suyu emmeyen cinsten olmalıdır.

Fırça çok basit bir âlet gibi görünmesine karşın ebrû için önemi büyüktür. Yağlı boya veya sulu boya fırçaları ebrû yapımına uygun değildir. Fakat bazı kaynaklarda piyasada satılan sert fırçaların ve yapımı için evlerde kullanılan sarı süpürge otunun ve bunun yanında tutkal ve kâğıt bantın kullanılabileceği belirtilmiştir57. Bu bilgiler Klâsik Türk Ebrûsu yapmak için doğru değildir.

Fırça yapımı; 20-25.cm. boylarında, düz temizlenmiş bir gül dalı alınır ve diğer ele alınmış düzenli bir tutam kılın içine düzgün şekilde yerleştirilir. Sonra ip ile sıkı sıkıya, üst üste ip gelmeyecek ve sonunda makrame düğümü oluşturacak şekilde sarılır. Fırça, ucundan kıl 2–3 cm. kalacak şekilde tıraş edildikten sonra kullanıma hazır hale gelir.

I.1.5.1.3. Deste-seng: ‘El taşı’ demektir. Boya ezmekte kullanılan mermer, cam veya porselenden58 yapılan ağır bir âlettir. Üstüne boyaların konularak ezildiği deste-seng altlığı da, deste-seng ile aynı malzemeden yapılır59.

I.1.5.1.4. Kürekler: Deste-seng ile ezilen boyaları, karıştırmaya ve ana kaplara koymaya yarar. Kitrenin karıştırılması için de kullanılan kürekler yerine bugün spatula kullanılmaktadır.

55

M. Ay, “Ebrû ve Kimya”, Bilim ve Teknik, S. 316, İstanbul, 1994, s.57.

56 H. Barutçugil, a.g.e., s.59. 57 H. Barutçugil, a.g.e., s.58-60. 58 T. M. Türkmenoğlu, a.g.e., s.18 59

(29)

I.1.5.1.5. Cam Kaplar: Boyaları ve ödü saklamak, boyaları kullanmak için kullanılan kaplardır. Birkaç boy cam kap kullanılabilir. Boyaları ezdikten sonra koyduğumuz büyük kavanozlara ana kap, ebrû atarken kullanılan daha küçük kaplara da boya kabı denir. Cam kapların dışında kullanılan plastik kaplar düzgün bir ebrû oluşumunu engellemektedir60.

I.1.5.1.6. Tel Çubuklar: Tekneye boya damlatmak veya boyalara şekil vermek için çok inceden kalına doğru (0.5–5 mm. arası) olan ve sapı bulunan çelik çubuklardır. Ebrûdan daha iyi sonuç almak için tel çubuklar paslanmaz malzemeden yapılmalıdır61.

I.1.5.1.7. Taraklar: Ebrûya şekil vermek için kullanılan tarak şeklindeki âletlerdir. Taraklar muhtelif boy ve şekillerde olup, ebrûcu tarafından da yapılabilir. İnce uzun çıta üzerine eşit aralıklarla paslanmaz çelik tellerin veya boncuk iğnesinin tarak dişleri gibi dizilmesiyle elde edilir. Tellerin sıklığı veya genişliği isteğe bağlıdır62. Sümbül Ebrûsu yapmak için özel tarak yapılmalıdır.

I.1.5.1.8. Masa: Ebrû malzemeleri içinde masa pek zikredilmez. Fakat A.S.Arıtan’ın makalesinde: “Ebrû için özel bir masadan pek bahsedilmez. Ama bu işi devamlı yapan insanların, elini attığında her zaman kullanacağı malzemeleri bulabileceği ve saatlerce rahatlıkla oturabileceği bir masa için 50–55 cm. yüksekliğinde ve 80X120 cm. ebatlarında bir masa tavsiye edilmektedir.”63 yazmaktadır.

I.1.5.1.9. Kurutma Çıtası: Tekneden çıkarılan ebrûların kurutulması için yapılan raf ya da çıtalardır. Ebrûların asılarak da kurutulduğu bilinmektedir. Fakat ıslak ebrû kâğıdından boyaların akacağı ihtimalini düşünürsek bunun çok sağlıklı bir yöntem olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

60

A. Çoktan, Türk Ebrû San’atı, İstanbul, 1992, s.21.

61

A. S.Arıtan, www.türkislamsan’atları.com./ebrû/index.html.11.08.2005.

62

S. Elhan, a.g.e., s.5.

63

(30)

I.1.5.2. TÜKETİM MALZEMELERİ:

I.1.5.2.1. Kitre (suya yoğunluk veren maddeler): Kitre, suya yoğunluk veren bir zamktır. Kitre, Anadolu’da yetişen geven (Astragalus) türü dikenli bir bitkiden elde edilen, eczacılıkta, kozmetik ve dokuma sanayiinde kullanılan64 organik bir maddedir. Bu maddenin elde edilmesi için geven bitkisinin kökü derince çizilerek, bitkinin salgı yapması sağlanır. Salgı havayla temas edince katılaşır. Bu bitki mevsimde iki defa salgı yapar. Salgının, ilk salgı olmasına dikkat edilmelidir. Zîra ikinci salgı daha küt, esmer ve mevsim dolayısıyla tozlu ve topraklı olmaktadır65. Bu bitkinin daha çok İç Anadolu’da yetişenleri makbûldür.

Kullanılan su ve kitre miktarına göre yoğunluk ayarlanabilmektedir. Kitre kuru havadan olumsuz etkilenir ve suyu buharlaşarak katılaşır. Bu da ebrûyu olumsuz etkiler. Bu nedenle hazırlanan kitrenin suyunu kaybetmemesi için ortama dikkat edilmelidir. Ebrû yapılacak mekân çok nemli veya çok sıcak olmamalıdır.

Katı(tabii) haldeyken ömrü uzundur; ancak sulandırıldıktan sonra ömrü kısalır; çünkü kimyasal reaksiyonlara açıktır. Belli bir süre sonra bozulacaktır. Bu bir kimyasal olgudur. Kitrenin bozulmaması için ne yapılması gerektiği de kimyanın işidir66. Kitrenin bozulmasını geciktirmek için F. Başar tuz atılması gerektiğini belirtmiştir. Bu bilgi bilimsel olarak doğrulanmıştır67.

Kitre dışında, sâlep, hilbe tohumu, keten tohumu, carregeen yosunu (deniz kadayıfı) kullanılmaktadır. Bunların dışında gaz yağı68 da kullanılabileceği belirtilmiştir. En çok kullanılan ve kolay bulunanı kitredir. Son yıllarda daha az problemli olması sebebiyle deniz kadayıfı da kullanılmaktadır. Ancak deniz kadayıfı yurt dışından geldiği ve her zaman bulunamadığı için yaygın olarak kullanılamamaktadır. Gerek kitre, gerekse deniz kadayıfı çok pahalı olduğu için,

64 M. U. Derman, a.g.e., s.11. 65 T. M. Türkmenoğlu, a.g.e., s.20. 66

T. Tanarslan. “Bilimsel Açıdan Ebrû”, Bilim ve Teknik, S.316, İstanbul, 1994, s.58.

67

Ç. Oruç, a.g.t., s.19.

68

(31)

özellikle öğrenci çalışmalarında ithal sâlep kullanılmaktadır. Bazı ebrûcular metil-selüloz (duvar kâğıdı yapıştırıcısı) kullanılmakta ise de, bununla güzel ebrûlar yapılamamaktadır69.

I.1.5.2.2. Su: Ebrûnun suyu oldukça kireçsiz ve sertlik derecesi düşük olmalıdır. A. S. Arıtan’ın dediğine göre T. A. Babaoğlu suyun kireçsiz olmasının nedenini şöyle açıklamıştır: “Çok kireçli su, kitreyi çabuk bozduğu için, mümkün olduğu kadar az kireçli veya kireçsiz su tercih edilmelidir”70. Ebrû yapımında kullanılan suyun özel içme suyu olması, sertlik derecesi düşük ve bekletilip süzülmüş olması şarttır. Kaynatılarak, bekletilmiş su da ebrû yapımında kullanılabilir71. Eskiden yağmur suyu da kullanıldığı belirtilmiştir72.

I.1.5.2.3. Boyalar: Güzel renk kompozisyonları elde etmek için çeşitli boyalara ihtiyacımız vardır. Her çeşit boya ebrû yapımında kullanılamamaktadır. Yağlı boyanın klâsik ebrûculukta yeri yoktur. Çünkü bu tür boyalarla gerçek ebrû elde edilemez. Bu san’atta suda eriyen anilin boyalar da kullanılamaz. Bu boyalar, üstüne serpileceği kitreli suyun içinde eriyerek kâğıdın yüzeyine tutunamaz, dökülürler. Kısacası, ebrûcûlukta kullanılan boyaların suda erimemeleri ve yağ içermemeleri gerekir73. Ebrûda kullanılacak boyaların iyice ezilmiş olması gerekir. Çünkü iyice ezilmemiş boyalar ağır olur ve dibe çöker.

Ebrûda en çok kullanılan boyalar şunlardır; Sarı : Zırnık (arsenik sülfür),

Mavi : Çivit ağacından elde edilen ve makbulü Lâhur (Lahor) şehrinden gelen Lâhur çividi,

Siyah : İs mürekkebinin de ana maddesi olan balmumu isi veya bezir yağı isi,

Lâcivert : Bedehşan’dan gelen ve lâcivert taşı (lapislazuli) adıyla bilinen Bedahşî lâciverdi,

69

A. S. Arıtan, “Türk Ebrû San’atı”, s.331.

70

A. S. Arıtan, “Türk Ebrû San’atı ve Bugünkü Durumu” ,s.444–445.

71 S. Elhan, a.g.e., s.3. 72 M. U.Derman, a.g.e., s.12. 73 N. Sungur, a.g.m., s.55-56.

(32)

Beyaz : İsfidaç ( üstûbeç, bazik kurşun karbonat),

Tuğla kırmızısı : Gülbahar ( demir oksit fazla olan bir toprak cinsi ) Morumsu, vişne çürüğü : Hindistan’da bazı yaprakların üstünde şebnem şeklinde oluşan lök(lek) maddesi,

Tütün rengi : Çamlıca toprağıdır74

. Çamlıca toprağı, kil miktarı az olan topraktan elde edilen boyalara tutma özelliği kazandırmak için de kullanılır75.

Ebrûda renkler sınırlı olmakla birlikte renklerin birbiriyle karıştırılmasıyla yeni renkler elde edilebilir. Fakat birbirleriyle karıştıkları halde aslî renklerini koruyan boyalar da vardır76. Renklerden de anlaşılacağı gibi ebrûda, toprak, bitki kökenli, pigment (organik ve inorganik) boyalar kullanılır. Bunların ortak özelliği suda çözünmemeleridir77.

I.1.5.2.4. Öd: Öd, tekneye atılan boyaları iç içe karıştırmayan ve boyaların tekne üzerinde istenilen oranda yayılmalarını sağlayan maddedir78. Öd, safra asitleri içerir. Kullanılacak boyaya katıldığı zaman boyayı inceltmekte, eritmekte ve bir kıvamda olmasını, yapıştırıcı bir özellik kazanmasını sağlamaktadır79.

Öd, boyaların kitreli suyun üzerinde durmasını sağlar ve boyaların birbirine karışmasını önler. Sığır ödünün içindeki safra asitleri zaman içinde boyayı parçalamaya devam ederek kâğıt üzerinde tamamen pürüzsüz kadife yumuşaklığı görünümü sağlar80. İçinde fazla öd bulunan boya daha çok yayılır. En önce atılacak boyanın ödü az, diğerlerinin sırayla fazla olması lazımdır.

74

M. U. Derman , “Osmanlıların Renk Cünbüşü: Ebrûculuk, s.190.

75

N. Sungur, a.g.m., s.57.

76

M. U. Derman , “Osmanlıların Renk Cünbüşü: Ebrûculuk, s.190.

77 M. Ay, a.g.m., s.57. 78 U. Göktaş, a.g.e., s.27. 79 T. Tanarslan , a.g.m. s.58. 80 M. Ay, a.g.m, s.57.

(33)

Günümüzde ödün bozulmasını ve kokmasını geciktirmek için benmari81 usûlüyle kaynatılmaktadır. Tertîb-i Risale-i Ebrî’de belirtildiğine göre bunun için önceleri ise öd, bir şişeye konulup el tahammül edecek sıcaklıktaki ahır gübreliğine gömülüp, bir gece bekletildikten sonra kullanılacak hale getirilirdi82.

Sığır ödü yerine koyun ödü, kalkan balığı ödü, pikrik asit, tütün yaprağı suyu ve hazara suyu kullanılabileceği belirtilmektedir83. Bunun yanında öd yerine sentetik olarak hazırlanan karışımlar da vardır. Fakat bunlar, ödün verdiği güzelliği vermemektedir84.

I.1.5.2.5. Neft: Terebentin yağı da denilen neft, ebrû üzerinde serpildiğinde boşluklar açmaya yarar. Boya ile karıştırarak da atılabilir85.

I.1.5.2.6. Kâğıt: Genellikle beyaz renk kâğıt tercih edilir. Renkli kâğıtlar da kullanılabilir. Mümkün olduğu kadar asitsiz kâğıtlar kullanılır. Normal olarak 60–80 gr.lık kâğıtlar kullanılmaktadır. Ancak özel maksatla yapılacak ebrûlar için daha kalın olanlar tercih edilmektedir86. Kâğıt boyları tekneye göre hazırlanır. Kâğıt, çok parlak olmamalıdır. Çok emici kâğıtlar da kitrenin fazla harcanmasına sebep olur.

I.1.6. EBRÛNUN YAPILIŞI

Ebrûnun yapılışı en iyi şekilde Ahmet Saim Arıtan’ın makalesinde87 anlatılmaktadır. Bu nedenle bu bölümün yazılmasında bu makaleden ve 2004 yılı ebrû dersleri bilgilerinden faydalandım.

Ebrû yapmak için bir ebrûcudan yardım almak gerekmektedir. Bazı ebrûcuların belirttiği gibi kitaptan okuyarak ebrû öğrenmek, insanı zorlayabilir.

81

A. S. Arıtan, “Türk Ebrû San’atı ve Bugünkü Durumu”, s.445. Benmari:ödün cam bir kavanoza konularak suda kaynatılmasıdır.

82

M.U. Derman, a.g.e., s.27.

83

M. U. Derman, a.g.e., s.11. Hazara Suyu: Safra kesesinde bulunan malzemelerin suyu.

84

M. Ay, a.g.m., s.57.

85

U. Göktaş, a.g.e., s.2.

86

A. S. Arıtan, Türk Ebrû San’atı ve Bugünkü Durumu, s.445.

87

(34)

Fakat bir hoca terbiyesi ile yetişmek en iyi öğrenme yoludur. Üstelik hocanın yaptığı ustaca çalışmaların teknede açılışını görmek, kişiyi daha hevesli hale getirmektedir.

Ebrû yapmak için öncelikle ortamı ayarlamamız gerekir. Çok soğuk ve çok sıcak bir yerde ebrû yapılamaz. Ebrû yapılacak yerin sıcaklığı 18-20 ˚C olması gerekir. Yine bu ortam toza ve rüzgâra kapalı olmalıdır.

Ortam ayarlandıktan sonra suya ıslatılarak iyice eritilmiş olan kitre, tekneye, birkaç kez ince bir bezden süzülerek, dökülmelidir. Tekneye boyayı atmadan önce biz yardımı ile kitrenin ayarı şu şekilde yapılmalıdır: kitre, bir biz ile çekilmelidir. Eğer ileri gidiyorsa kitre suludur, geri çekiliyorsa koyudur, olduğu yerde kalıyorsa kitrenin ayarı iyidir.

Daha sonra atılacak olan boyalar, ana kaptan küçük kaplara alınarak, yeteri kadar sulandırılmalı ve boyaların öd ayarı yapılmalıdır. En alta atılacak olan boyanın ödü az olmalı, daha sonraki boyaların her biri öncekinden fazla ödlü olmalıdır.

Kitre, boyalar, fırça hazır, tekneye atmaya başlayabiliriz. Her boyanın kendine ait fırçası olmalıdır. Atmak için kaptan alınacak olan boya, her seferinde karıştırılmalı ve fırça sıkılmalıdır.

Sağ ele alınan fırçayı, sol elin işaret parmağına vuracak şekilde ve tekneye paralel olacak şekilde tutup, boyayı serpmeye başlamalıyız. Boya atma işlemi bitince yukarıda saydığımız özelliklere sahip bir kâğıdın iki ucundan tutarak hava kabarcığı kalmayacak şekilde ebrû üzerine kapatmalıyız. Tekneye atılan boyaları sadece bir kâğıda geçirebiliriz. Bu bakımdan her ebrû, ünik bir san’at eseri durumundadır. Aynısı bir daha yapılamaz. Usta bir ebrûcu yapıp beğendiği bir ebrûyu bir daha yapmak için, hemen, aynı teknede, aynı boyalarla yaparsa ancak bir

(35)

benzerini yapabilir88. Bazı kaynaklarda89, birinci ebrû alındıktan sonra, boyalar bozulmamışsa, bir ikinci kâğıdı ebrûlayabileceğimiz belirtmiştir. Fakat bu Klasik Türk Ebrûsu için imkânsızdır.

Kağıdın kıvrılan kenarını düzeltme ve hava kabarcığı kontrolünden sonra, biz yardımıyla kâğıdın ucundan tutarak, tekne kenarındaki mile sürterek ebrûyu almalıyız. Alınan ebrûyu kurutmak için kurutma raflarına sermeliyiz. Ebrûyu kurutmak için farklı uygulamalar vardır(ipe asma, ağ üzerine serme gibi). Tekne ile çalışmamız bitince tekneyi kapatmalıyız. Kitrenin kaymaklanmasını önlemek ve kitreyi toz parçalarından korumak için bu işlemi yapmak şarttır.

I.1.7. EBRÛ ÇEŞİTLERİ

Bir çok ebrû çeşidi vardır. Bu ebrûlar kimi zaman görüntüsüne (Çiçekli Ebrû), kimi zaman yapılış tekniğinin uyandırdığı çağrışıma (Bülbül Yuvası), kimi zaman da o tekniği uygulayan kişinin adına (Hatip Ebrûsu) göre isimlendirilmiştir.

Günümüzde ebrûcular tarafından uygulanan çeşitli ebrûlarla karşılaşmaktayız. Bazı ebrûcular, klâsik uygulamalar yaparak ebrûyu geliştirmek ve tanıtmak için çalışmaktadırlar. Fakat bazı ebrûcular malzeme ve tekniklerde değişimden yana olup, klâsik uygulamaların dışına çıkmaktadırlar. Bu nedenle ebrû çeşitlerini iki gruba ayırabiliriz:

1- Klâsik ebrûculuktaki uygulamalar,

2- Modern ve Batı etkisindeki uygulamalar90.

I.1.7.1. KLÂSİK EBRÛCULUKTAKİ UYGULAMALAR

1.7.1.1. Battal Ebrûsu: Tekne üzerine atılan boyalara hiçbir müdâhalede bulunulmadan yapılan ebrû çeşididir (Resim:7). Bu, ebrûnun en eski (tarz-ı kadîm) çeşididir. M. Düzgünman, Battal Ebrû için “Ebrûnun ilk mektebidir” demiştir91.

88

A. S. Arıtan, “Türk Ebrû San’atı”, s 333.

89

“Ebrû”, Cumhuriyet Ansiklopedisi, C.IV, …,…., s.1201.; “Ebrû”, Hayat Ansiklopedisi, C.II, …,…,s.1107.

90

(36)

Battalın: Zemin, somaki, serpmeli, neftli, neftli serpmeli, çok ince battal gibi çeşitleri vardır92. Bundan sonra açıklanacak olan ebrûlar Battal Ebrû üzerine inşâ edilir.

I.1.7.1.2. Gel-git (Tarama) Ebrûsu: Bu çeşit ebrû, tekne üzerine atılan boyalar biz veya tek at kuyruğu kılı yardımıyla yatay, dikey veya her iki şekilde uygulanarak meydana getirilir. Gel-git’lerin sık veya seyrek olması isteğe bağlıdır(Resim:8).

I.1.7.1.3. Şal Ebrûsu: Boyalar atıldıktan sonra yine biz yardımıyla ebrû üzerinde dairemsi ve zikzak şekiller oluşturulur. Buna Şal Ebrûsu denir(Bknz. Resim:5). Şal Ebrûsu, Battalın üzerine yapıldığı gibi Gel-git Ebrûsu ve Taraklı Ebrû üzerine de uygulanabilir.

I.1.7.1.4. Bülbül Yuvası Ebrûsu: Boyalar atıldıktan sonra biz yardımıyla tekne üzerine çok sayıda muhit’ten merkez (dışarıdan içeri)’e doğru helezonik şekiller meydana getirilerek yapılır93(Resim:9).

I.1.7.1.5. Taraklı Ebrû: Boyalar atıldıktan sonra ebrû tarağı ile yapılır. Bu ebrû çeşidi Gel-git Ebrûsu gibi yatay ve dikey yönlerde yapılabilir(Resim:10). Tarak dişlerinin sıklığına göre ince taraklı, geniş taraklı ebrû oluşturulabilir. Birinci tarama işlemi yapıldıktan sonra, tarak hafif (0.1mm) kaydırılarak ikinci bir kez ters yönde çekilir. Böylece ‘Çift Taraklı Ebrû’ elde edilir94. Tarak boyu, tekneden küçükse tarak zig-zag yaparak çekilir. Bu, ebrûda ayrı bir ritm oluşturur.

I.1.7.1.6. Hafif Ebrû (Fon Ebrûsu): Açık renklerle yapılır. Boyanın suyu ve ödü fazla olur. Genellikle şal ve taraklı desenleri kullanılarak elde edilir. Açık renk

91 M. U. Derman, a.g.e., s.13. 92 A. S. Arıtan, a.g.e., s.69-70. 93

A.S. Arıtan, “Türk Ebrû San’atı ve Bugünkü Durumu “, s.447.

94

(37)

ihtiva etmesi dolayısı ile aynı zamanda hattatın yazacağı yazıya bir fon teşkil eder95. Hafif ebrûlar teknenin temiz olduğu zamanda yapılır96 (Bknz.Resim:4).

I.1.7.1.7. Neftli Ebrû: Battal Ebrû yapılırken kullanılan boyaların içerisine neft konularak elde edilir. Neft, istenilen renkte kullanılabilir.

I.1.7.1.8. Serpmeli Ebrû: Battal, Şal veya Gel-git Ebrûları üzerine bir kere daha küçük tanecikler halinde boya atılan ebrû çeşididir. Taneciklerin küçük olması için atılan bu boyanın ödü az olmalıdır (Bknz.Resim:8).

I.1.7.1.9. Neftli Serpmeli Ebrû: Serpmeli Ebrûda yapılan son işlem bu ebrû çeşidinde neft ile yapılır. Neftin düştüğü kısımlarda küçük boşluklar açılır(Resim:11). Neft yerine limon kabuğu sıkılabilir97.

I.1.7.1.10. Hatîb Ebrûsu: XVIII. yüzyılda Ayasofya Câmii hatîbi Mehmed Efendi tarafından ilk kez yapıldığı için bu adı almıştır. Hafif renkli zemin üstüne tel çubuk yardımıyla koyu renklerden birer damla bırakılır, istenirse iç içe birkaç renk daha konulabilir. İnce bir iğne bu kat kat renkli dairelerin içinde sağdan sola, yukarıdan aşağıya birkaç defa hareket ettirilerek Hatîb Ebrûsu oluşturulur (Bknz.Resim:19). Bu ebrû çeşidinde çark-ı felek, yürek, yıldız, taraklı yürek, menekşe gibi şekiller yapılabilir98. Bu şekillerin hepsinin bir arada yapıldığı ebrûya

ise Hatîb-i Mütenevvia99 adı verilir.

I.1.7.1.11. Çiçekli Ebrû (Necmeddin Ebrûsu): Bugünkü şekilde çiçek yapımı Necmeddin Okyay tarafından uygulanmıştır. Bu nedenle Çiçekli ebrûlar Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in isteği üzerine ‘Necmeddin Ebrûsu’ olarak anılmaktadır100. Çiçekli ebrû yapmak için: açık renk bir zemin atıldıktan sonra, önce

sap kısmı için gerekli yeşil boya teknenin uygun yerine damlatılır, aşağıdan yukarı

95

F. Başar-Y. Tiryaki, Türk Ebrû San’atı, İstanbul, 2000, s.22.

96

U. Göktaş, a.g.e., s.21.

97

M.U. Derman, a.g.e., s.25.

98

M.U. Derman, “Ebrû”, TDV. İslam Ansiklopedisi, C.X, İstanbul, 1994, s.82.

99

F. Başar-Y. Tiryaki, a.g.e., s.26.

100

Referanslar

Benzer Belgeler

bakır gövdeli kanatlar üzerinde kalabalıklar sonsuzluk vadisi dokunsam şehirler yıkılıyor çan çalıyor bölünmüş sesinde sevgili geliyor. eski

Although the researches associated with the model started in acute psychiatric services, this model may be implemented in commu- nity based services as well as by many

Taha Toros'ıın sabırla oluşturduğu "Pierre l.o ti"y e ait dosyaların incelenmesi sırasında, A ziya de'nin yazarı tarafından T ürkiye'de çekilen resimlerin

Dergi mizahın ve karikatürün, ifade özgürlüğünün bir aracı olarak siyasi iktidara karşı toplumun verdiği mücadelede önemli bir mevzi olmasının, Türkiye tarihindeki

“Her savaş kendi içinde yenilgisinin soyut olasılığını taşır ve bu olasılığı azaltmanın biricik yolu örgütlü biçimde savaşıma hazırlanmaktır.”[5] Bu hazırlık bir

İbadetler başlığı altında tespit ettiğimiz risâleler 7 bölümden oluşmakta- dır. Bu bölümlerden ilki “temizlik” konusudur. Klasik fıkıh literatüründe daha

Ömer Rıza Kehhâle, Mu‘cemü’l-müellifîn terâcim-i musan- nifi’l-kütübi’l-Arabiyye, (Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1414/1993), 4/24 (17617); Abdülbaki

Araştırma evrenini; ebru sanatı ve özgün baskı, örneklem olarak ise gel-git ebru, şal ebru, taraklı ebru, serpmeli battal ve şablon baskı tekniği oluşturmaktadır.. A3