• Sonuç bulunamadı

Cezayir Seçimleri Sürecinde Erbakan ve Türkiye Medyasında İslamofobi

II. Amaç ve Önem ........................................... Hata! Yer işareti tanımlanmamış

1. BÖLÜM

2.5. Cezayir Seçimleri Sürecinde Erbakan ve Türkiye Medyasında İslamofobi

Anayasal düzlemde laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni İslamî söylemleri ön planda olan bir siyasi partinin yönetiyor olması birçok çevrede tedirginlik uyandırmıştır. Birçok siyasi parti, demokratik devletlerin normal bir özelliği olarak, Refah Partisini birçok zaman eleştirmiştir. Buraya kadar her şey normal, ancak bu tarihlerde Türkiye siyasetinde var olan bu çekişmelerin en önemli yanı, mevcut iktidarın, daha önce de belirtildiği gibi, muhafazakâr İslamî tutuma sahip olması nedeniyle tüm tartışmaların bir şekilde dine dayandırılmasıdır. Bazı zamanlarda eleştiri veya tartışmalar farklı boyutlara ulaşmış ve

92 Ali Bulaç, “Türkiye Gündemindeki ‘İrtica’ ya da İslamofobi”, Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamîzm, ss.

461-463.

93 Milliyet, 25 Şubat 1997.

49

muhalefet partilerin Refah Partisini eleştireceğim derken İslamofobik bir söylem içine girdiği görülmüştür. Böylelikle İslamî nefretin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasına neden olunmuştur.

Cezayir’de İslamcı Kurtuluş Cephesi’nin ezici çoğunluğuyla sonuçlanan 1991 genel seçimlerinin iptal edilmesinden altı yıl sonra Cezayir halkının ilk kez kendi milletvekillerini seçeceği genel seçime iki gün kala Hamas’ın kadın adayı Hassiba’nın Fransızca konuşan ve başını örtmeyen kadına oy verilmemesi94 yönündeki çağrısı Türk medyasında da yankı uyandırmıştır. Türkiye ile alakası olmayan bu söylem bile Erbakan ile özdeşleştirilerek bir gazete haberinde bu husus şu şekilde yer bulmuştur:

“Yıllarca ‘İslamî Toplum Hareketi – HAMAS’ olan adını, siyasi partilerin İslam’ı politikaya alet etmemelerine ilişkin yasadan sonra ‘Barış Topluluğu Hareketi – HMS’ye çevirerek kapatılmaktan kurtulan Nahna, halka Erbakan gibi seslendi. RP’nin 1994-95 yıllarında yolsuzlukları ön plana çıkaran söylemine benzer şekilde konuşan Nahna, ‘Biz iktidara gelince kara dosyalar açılacak’ sözü verdi.”95

Cezayir parlamentosu için 380 milletvekili seçiminin yapılacağı genel seçimlere son bir gün kala yine bir gazetenin haberinde, Cezayir hükûmetinin seçim güvenliği için aldığı önlemlere değinirken kullandığı “İslamcı militanlar” ifadesi ve bu militanların büyük eylemlere girişebileceğinin iddia edilmesi son derece önemlidir. Söz konusu haberde terör ile İslam bir şekilde yan yana getirilmiştir. İslamofobi, bu şekilde yavaş yavaş yaygınlık kazanmak suretiyle zihinlerde yer edinmeye başlıyordu. Haberin devamında Cezayir İçişleri Bakanlığı’nın Cezayir’de Sokak duvarlarına astığı afişlerle, bir türlü ele geçiremediği Silahlı İslamcı Grup (GIA) yöneticilerini yakalamak için halktan yardım istemeye devam etmesi yer alıyor. Haber yazısında Cezayir’de seçime katılan partilerin tanıtımı yapılırken Saadi (1947-…) liderliğindeki RCD’nin (Rally for Culture and Democracy) rüşvet ve kötü yönetime savaş açacağını duyurduğunu ve RCD’nin İslamî terörizme karşı askeri mücadeleyi en fazla destekleyen parti olduğunu da belirtilmiştir.96 Parti tanıtımlarının yanı sıra Cezayir’in 1997 yılında yapılan yerel seçimleriyle alakalı çıkan haber başlıklarında da aynı İslamofobik söylemlere rastlamak mümkün. Sabah gazetesinde çıkan bir haberde aynen şöyle deniliyor:

“Radikal dincilerin, her gün çoluk çocuk demeden yüzlerce insanı boğazladığı Cezayir'de halk yarın, halk

50 meclislerinin delegelerini seçmek üzere sandık başına gidiyor. Ancak, herkes, özellikle de kadınlar tedirgin...”97

Bir diğer gazete haberinde, Cezayir’de birçok Cezayir vatandaşının öldürülmesiyle ilgili bir başlık bulunuyor. Haberde, şeriat yanlısı militanlar olarak nitelenen teröristlerin yaptıkları katliamdan ve bunu İslam adına yaptıklarından bahsediliyor.98 İslamofobinin oluşmasında bu tarz haberlerin önemli etkisinin olduğu açıktır.

2.6. 28 Şubat Sürecinde İran Rejimi Üzerinden İslam İmajı

1980 ve 1990’lı yıllarda Erbakan’ın siyasi söylemleri, Erbakan’ın partisinin tabanında İran’daki İslam devrimine olan hayranlıklar, Sincan’da düzenlenen Kudüs Gecesi sonrasında yaşanan olaylar ve İran Büyükelçisi Bagheri’nin Kudüs Gecesi’nde yaptığı konuşma medyanın dikkatini İran üzerine çekmiştir. İran’da var olan her şey sanki İslam’ın kendisiymiş gibi doğrusuyla yanlışıyla anlatılarak İslamofobik bir söylemin oluşmasına zemin oluşturulmuştur.

Ali H. Yurtsever’in (1948-2014) 3 Haziran 1997 tarihli yazısında “Kadınların ‘glasnost’u”

başlığıyla yaptığı çıkışta da bu durum görülmektedir. Yurtsever’in yazının girişi şöyledir:

“İranlı kadınların gözü, cumhurbaşkanı seçimi ardından açılmaya başladı. Özellikle son sekiz yıl cumhurbaşkanlığı yapan Ali Ekber Haşimi Rafsancani’nin başlattığı ‘reform’ sürecinden cesaret alan İranlı kadınlar, daha rahat giysilerle sokağa çıkabiliyor. Başörtüleri renkli, saçlarının kısmen gözükmesine fazla ses çıkarılmıyor. Makyaj yapanların sayısında da büyük artış var. Bir bakıma İranlı kadınlar bu ‘gizli reform’

sürecinden cesaret alıp, şeriatta bir nevi ‘glasnost’ (açıklık) başlatmış. Şeriatın katı kurallarını delebilmek için değişik formüller bulmuşlar. Siyah çarşaf yerine rengârenk uzun mantolar, son derece modern renkli uzun elbiseler, jean pantolon üzerine giydikleri yandan yırtmaçlı renkli uzun elbiseler dikkati çekiyor.”99

Yurtsever’in “katı şeriat” ve “glasnost” ifadeleri oldukça dikkat çekicidir. Bir dinin belirli kuralları vardır ve bu kurallar dinin kutsal kitabındaki emirler ile gayet açıktır. Yani bu açık olan emirlere ya uyarsın ya da reddedersin, herhangi bir zorlama söz konusu değildir.100 Dinde reform yapıp bir takım kurallarını değiştirme girişimleri dinin özünü yok etme teşebbüsünden başka bir şey değildir. Nasıl ki bir Türkiye vatandaşı, Anayasanın bazı kurallarına uyarım, bazılarına ise uymam diyemiyorsa bir dinin inananı da bunu diyemez.

İran’da gerçekleşen 1997 seçimleri sonrasında seçimi kazanan Liberal aday Muhammed Hatemi’nin (1943-…) söylemleri çerçevesinde İran’ı nasıl bir geleceğin beklediğini merak eden

97 Ramazan Öztürk, “Cezayir’de Seçmen Olmak”, Sabah Gazetesi, 22 Ekim 1997.

98 “Kan, Cezayir’i Boğuyor”, Milliyet Gazetesi, 19 Şubat 1997.

99 Ali H. Yurtsever, “Kadınların ‘glasnost’u”, Milliyet Gazetesi, 3 Haziran 1997.

http://www.milliyet.com.tr/1997/06/03/. (Giriş: 03.03.2019).

100 2/Bakara: 256

51

Türkiye medyası, İran’ın yanlış politikalarını İslam politikası gibi göstermiştir.101

Güneri Cıvaoğlu (1939-…), İran devriminin ilk Cumhurbaşkanı Beni Sadr (1933-…) ile yaptığı röportajı “İran Dersleri” başlığı ile gazetesinin köşesine taşımış ve bu köşe yazısında Beni Sadr’ın başından geçenler üzerinden yeni bir “İslam imajını” anlatmıştır. Bu yazının RP’nin İslamî siyaset anlayışı nedeniyle gerek orduyla gerekse de medyayla sıkıntı yaşadığı dönemde yayımlanması bu yazının incelenmesini gerektirmektedir. Yazıda, İran’da yaşanan bir olayın Refah Partisi ile bağlantısı kurulmuş ve Beni Sadr’ın hâlâ Refah Partisi’nin Milli Görüş programını hatırlatan saplantılar içinde olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Beni Sadr’ın Erbakan’ın faizsiz bir düzen, batı kurumlarını reddeden siyasi anlayışa saplandığını İslam’ın kendine özgü yapılanması içinde bir ada gibi kalsa da ekonominin ve devletin başarılı olacağına inanan bir düş gezgini hali olduğu belirtilmiştir.102

Yine bir köşe yazısında medyanın gözünün İranlı gençlere çevrildiği görülmektedir.

Yazar, “İranlı 22 yaşındaki Muhammed politik gelişmelere meraklı” diyerek İranlı gence Türkiye siyaseti hakkında yorum yaptırıyor. İranlı genç ise şu cümlelerle kendince Türkiye siyasetini özetliyor:

“Erbakan laikliğe karşı, Mesut Yılmaz ile Çiller’in itilafı Erbakan’ı başbakan yaptı. Şimdi de Çiller ile Erbakan arasında itilaf var. Erbakan Humeyni olmak istiyor ama Türkiye halkı bunu istemiyor.”103

İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani’nin (1934-2017) milletvekili kızı Faize Haşimi de Milliyet’e yaptığı açıklamada şunları demiştir:

“Erbakan’a İslamcılığı İran’ın empoze ettiği doğru değil. Uzaktan izliyor ve Erbakan’ı takdir ediyoruz.

Örtülü kadınların da insan haklarına sahip olması gerektiğine inanıyoruz. Başını örten kadına, İlle de erkeklerin gittiği bir havuzda yüzeceksin diyemeyiz. Ben yasalarınızda yasaklar var demek istemiyorum. Kapanmak isteyen kadınları sosyal imkânlardan mahrum ediyorsunuz. Müslüman bir ülke Batı’dan farklıdır, bu dikkate alınmazsa örtünen kadınlar inzivaya çekilirler. Erbakan, örtünen kadının sosyal yaşamdan yararlanmasını sağlamak istiyor.

Halkımız yasalarımıza oy verdi, sizin halkınız da Erbakan’a oy verdi.”104