2. DÎVÂN
2.1. ŞEKİL HUSÛSİYETLERİ
2.1.3. Vezin Husûsiyetleri
2.2.1.7. Cennet
Nehrî, Dîvânı’nda cennetten “Me’va”, “ᶜAdn”, “Firdevs” ve Türkçesi olan “uçmak” kelimeleri ile bahsetmekte; bunlardan biri geçmese bile cennette oldukları bildirilen Kevser havuzu, Tu’ba ağacı gibi kelimelerle cenneti hatırlatmaktadır. Bunlara karşılık cehennem kelimesine eserde denk gelinmemiştir.
Üçler çıḳup didiler
Nehrī zamāna tārīḫ
Me’vā edindi ᶜAdn’i Seyyid Ḫalīl Efendi 57/5
70 Aclûnî, a.g.e., c.2 s.132. 71 Mehmet Yılmaz, a.g.e., s.91.
70 Necm-i gīsūdār-veş ḳudretden oldum ser-nigūn
Kevkeb-i Ṭūbā-yı cennet bāġ-ı Firdevs’e berem 38/16
Bu beyitte ise cennet kelimesinin Türkçesi olan uçmak kelimesini kullanmıştır.
Eyleyüp zünnār-ı ᶜaḳlın(ı) der-miyān
Uçmaġa ᶜazme çeker çoḳ ıżṭırāb
13/10
2.2.1.8. İslâmî Kaynaklı Sözler
Dîvân’da ayet ve hadisler dışında islâmî kaynaklı bazı ibâreler de yer almaktadır. Bunları şöyle örneklendirebiliriz:
Leyse fi’d-dār ġayruhu deyyār oḳur Nehrī göñül
Nüsḫa-i kübrā olup verdi nişānı devr ile 49/33
İbâre “Evde ve (kainatta) ev sahibinden (Allah’tan) başkası yoktur.” anlamına gelmektedir.72
Çünki her kilk-i perī yazmaḳda işbu mıṣraᶜı
Lā fetā illā ᶜAlī lā seyfe illā Ẕülfikār
29/15
“Lā fetā illā ᶜAlī lā seyfe illā Ẕülfikār” “Ali’den başka genç (yiğit,er)
Zülfikār’dan keskin kılıç yoktur.” anlamına gelmektedir.73
71 İdüp seyr-i ila’llāh ile bulmış lī maᶜAllāh’ı
Fenā-ender-fenāda müntehādur Ḥażret-i Mıṣrī 62/10
Beyitte geçen “lī maᶜAllāh” ibaresi “Benim Allah ile…” anlamındadır. “Benim Allah ile öyle anlarım olur ki, ne bir mukarreb melek, ne de gönderilmiş bir nebi öyle bir yakınlığı elde edebilir.” meālinde rivayet edilen sözden alınmadır.”74
2.2.2. Şahıslar
2.2.2.1. Dînî Şahıslar
2.2.2.1.1.
Hz. Osman
Ashâb-ı Kiram’dan halifelerin üçüncüsü olan Hz. Osman, edep ve haya timsali olarak anılmaktadır. Aynı zamanda Hz. Peygamber’in iki kızı ile evlendiği için Zinnureyn yani iki nur sahibi adıyla da bilinmektedir. Nehrî’nin şiirlerinde de bu iki özelliği ile birlikte rastlamaktayız.
Şol emīn-i şehriyārı āb-ı rūy-ı hvācegān
Yaᶜnī kim hemnām-ı Ẕinnūreyn ḥasbe mā yurīd 19/13 Genc-i ᶜadil kān-ı edeb
Hem-nām-ı ᶜOs̱ mān-ı ḥayā Ḫande-küned ins ü melek Bā ṭumṭurāḳ-ı nüh felek 5/4
73 Mehmet Yılmaz, a.y., s.100. 74 Mehmet Yılmaz, a.y., s.115.
72
2.2.2.1.2.
Hz. Ali
Hz. Ali, Hz. Peygamber’in amcasının oğlu, damadı ve halifelerin dördüncüsüdür. Klâsik şiirde cesareti, yiğitliği ve kılıcı Zülfikar ile sıkça karşımıza çıkmaktadır.
Dîvân’da Hz. Ali, Haydar ismiyle de anılmaktadır. O’ndan bahseden beyitler şöyledir;
Çünki her kilk-i perī yazmaḳda işbu mıṣraᶜı
Lā fetā illā ᶜAlī lā seyfe illā Ẕülfikār 29/15
Muṣḥaf-ı ᶜunṣurda āyāt-ı ḥurūf-ı āsumān
Cemᶜ olur yek noḳṭa-i ẕātumda sırr-ı Ḥaydaram 38/4
Bu beyitte Hz. Ali’yi Murtaza ismi ile zikreden şair, onu ehl-i beytin ışığı olarak görüyor ve yüzünde Hz. Peygamber’in mührü olduğunu ifade ediyor.
Pertev-i Āl-i ᶜabā envār-ı māh-ı Murtażā Mihr-i ruḫsārında mühr-i Muṣṭafā ās̱ ār-ı dīd
19/7
2.2.2.1.3.
İbn-i Mülcem
Tam ismi Abdurrahman b. Amr b. Mülcem el-Muradi el-Himyeri el- Kindi’dir. Hz. Ali’yi şehid eden kişidir. Hz. Ali, İbn-i Mülcem onu yaraladıktan iki
73 gün sonra şehid olmuştur. O’nun şehadetinin ardından da İbn-i Mülcem öldürülmüştür. 75
Hz. Ali’ye teveccühü olan Nehrî’nin şiirlerinde onun katiline de yer verdiğini görmekteyiz. Aşağıdaki beyitte İbn-i Mülcem’in Hz. Ali’nin kılıcından kurtulamayacağını ifade etmektedir.
Ḫalāṣ olmak ne mümkin intiḳām-ı tı̄ġ-ı Ḥaydar’dan Hebā encām-ı kārı ger olursa İbn-i Mülcem cem 40/5
Girdār-ı çarḫ dāye-i esb ü ḫar olmasa Olmazdı İbn-i Mülcem’e perver licāmıla
50/4
2.2.2.1.4.
Hz. Hüseyin
Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma ve Hz.Ali’den olan torunlarından biri olan, Kerbelâ şehidi Hz. Hüseyin de Nehrî’nin şiirlerinde kendine yer bulmuştur.
Bir Kerbelā Ḥüseyn içün ancaḳ hezār belā Ḫūn ider ehl-i ᶜaşḳ derūnın sihāmıla
50/6
2.2.2.1.5.
Ashab-ı Kehf
Roma İmparatoru Dakyanus döneminde putlara tapmayı reddeden yedi genç beraberlerinde bir köpekle birlikte imparatorun askerlerinden kaçıp bir mağaraya
74 sığınırlar ve burada 307 yıl uyuyakalırlar. Bu hadise Kur’an-ı Kerim’de Kehf Sûresinde zikredilmektedir. Diğer din ve inanışlarda da benzer hikayeler vardır.76
Nehrî’nin şiirinde de Ashab-ı Kehf sığındıkları mağara ile birlikte zikredilmiştir.
Ġār-ı Aṣḥāb-ı Kehf dinse yeri var āḫir
Seg-i dergāh-ı ricāl eyleye der-i merḳad 20/3
2.2.2.1.6.
Ebû Cehil
“Yaklaşık 570’te Mekke’de doğdu. Asıl adı Amr olup Kureyş’in Mahzûm koluna mensuptur. Ebü’l-Hakem olan künyesi İslâmiyet’e düşmanlığı sebebiyle Hz. Peygamber tarafından Ebû Cehil şeklinde değiştirilmiştir. Dârünnedve üyesi olan Ebû Cehil, Resûl-i Ekrem’in davetine başından beri karşı çıkmış ve müslümanlar aleyhinde hazırlanan bütün komplolarda yer almıştır. Velîd b. Mugīre ile Ebû Cehil, kendi kabilelerine mensup olmayan birinin peygamberliğini hazmedemedikleri için
Hz. Muhammed’e inanmayacaklarını açıkça söylemişlerdir.”77
Dîvân’da iki yerde ismi geçmektedir. Ḳaṣr-ı ᶜirfānımı der-bān-ı ḥaḳīḳat derk ider Naẓmum efsāne gören Bū Cehl’e merd-i eşᶜaram 38/1
Deryā-yı nuṭḳ-ı Muṣṭafā dürr ü güher iẓhār ider
Bū cehl-meşreb olana bir ḥarfi ṣanma kār ider
Biñ kerre kāmil nuṭḳını gūş eylese ıṣrār ider … 22/4
76 ̇İsmet Ersöz, “Ashâb-ı Kehf”, DİA, 1999, c.3, s.465-467. 77 ̇Mehmet Ali Kapar, “Ebu Cehil”, DİA, 1994, c.10, s.117-118.
75
2.2.2.1.7.
İmam Cafer
Câfer es-Sâdık, “İsnâaşeriyye’nin altıncı, İsmâiliyye’nin beşinci imamı,
Ca‘ferî fıkhının kurucusudur.Dedesi Zeynelâbidîn’in ölümü sırasında on beş yaşında
olan Ca‘fer es-Sâdık, ilk bilgileri ondan ve babası Muhammed el-Bâkır’dan aldı. Babasının on dokuz yıl süren imâmetinden sonra kendisi de otuz dört yıl aynı vazifeyi devam ettirdi. Şiî âlimler, Hz. Ali’nin Hasan ve Hüseyin’i kendisinden sonra imam tayin ettiği gibi Muhammed el-Bâkır’ın da oğlu Ca‘fer’i imam olarak belirlediği görüşündedirler.
İsnâaşeriyye’ye göre o bütün gizli, felsefî, tasavvufî, fıkhî, kimyevî ve tabii ilimlere, ayrıca Zebur, Tevrat, İncil’e ve İbrâhim’in suhufuna, Hz. Fâtıma’nın mushafına, her türlü helâl ve harama, geçmiş ve gelecekteki bilgi ve haberleri ihtiva eden cefr ilmine vâkıftır; ilâhî ilimlerin taşıyıcısı ve Şîa’nın altıncı imamıdır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan Mûsâ ve Hızır kıssasındaki ihtilâfta her ikisinin de haberdar olmadığı hususları bilen, başlangıçtan kıyamete kadar olmuş ve olacak her
şeyi Hz. Peygamber’den veraset yoluyla öğrenmiş olan kimsedir”78
Nehrî Dîvân’ında bir beyitle İmam Câfer’den bahsedilmektedir.
Evvel āḫir bātın u ẓāhir heme ᶜaşḳ gördügüm Meẕheb-i ᶜaşḳ içre hemrāh-ı İmām Caᶜferem 38/27
2.2.2.1.8.
Veysel Karânî
Daha çok Veysel Karânî olarak tanınan Üveys el-Karânî Yemenli’dir. Yemen’e gelen müslümanlar vasıtasıyla Hz. Peygamber döneminde müslüman olmuştur. Veysel Karânî Hz. Peygamber’i görmeyi çok istiyor ancak yaşlı annesini bırakıp Medine’ye gidemiyordu. Nihayet bir gün annesini bırakarak Medine’ye gitti
ancak Hz. Peygamberi bulamayınca onu görmeden geri döndü. 79
78 Mustafa Öz, “Cafer es-Sadık”, DİA,1993, c.7, s. 1-3 79 Necdet Tosun, “Veysel Karani”, DİA, 2013, c.43, s.74-75.
76 “Bazı hadis kitaplarındaki rivayetlere göre Hz. Ömer, halifeliği döneminde Yemen’den gelen bir grup insana aralarında Üveys el-Karanî’nin bulunup bulunmadığını sormuş, bunun üzerine Üveys ortaya çıkıp kendini tanıtmış, Ömer de Resûl-i Ekrem’in kendisine ileride Üveys’in Medine’ye geleceğini haber verdiğini ve onu gördüğü takdirde dua istemesini tavsiye ettiğini söylemiş, Üveys de ona dua etmiştir.” 80
Veysel Karanî, Ahmed Nehrî’nin iki Arapça şiirinde yer alan benzer beyitlerde ismen geçmektedir.
Ekmeletü’r-rūmi yubāhā bihi
Faḫrun Yemānin bi-Üveysi’l-Ḳaran 45/5
Bu başlık altında saydığımız isimler dışında Hallâc-ı Mansur, Hatem-i Tay, Mevlâna gibi isimler de Nehrî’nin şiirlerinde geçmektedir. Biz onları tasavvuf başlığı altında değerlendirmeyi daha uygun bulduk.