• Sonuç bulunamadı

Üç. kardeş bu sefer hakiki zarafetin Nevzat Hanım'da olduğu­

na karar verdiler. Evcek, elbiseler, çamaşırlar değişecekti. Her şey yok pahasına satıldı. Ben iki maaş daha peşin sarf ettim. Üstelik Pakize bu sefer beni kıskanmağa başladı.

O

zamana kadar hiç beğenmediği kocası birdenbire gözünde kıymetlenmişti. Bu cins­

ten bir kadının beni araması için ortada çok ciddi bir sebep olma­

lıydı. Muhakkak aramızda bir şey vardı.

Nevzat Hanım'ın ziyaretini Cemal Bey nereden öğrenmiş­

ti? Daha ertesi günden itibaren bana karşı buz gibi soğuktu. Hususi işlerinde yaptığı tenkitler resmi işlerine de geçti. Hiçbir yaptığımı beğenmiyordu. Kağıtları suratıma atıyor, hademelerin karşısında bile bağırıp çağırıyordu. Bu artık hayat değildi, hakiki cehennem­

di. Her dakika mangal dolusu ateş yutuyordum. Evimizdeki kıyafet inkılabı yüzünden kendi elbiselerim de satılmıştı. Yama parçaları birbirini tutmaz bir elbiseyle dolaşıyordum. Fakat ne bu haıim, ne de iki aylık tıraşım Pakize'yi beni kıskanmaktan alıkoyamıyordu.

Günümün her dakikası için hesap venneğe mecburdum.

Yukarıda cahil adam olduğumu söylemiştim. Hayatım kelime öğrenmekle geçti. Hemen her safhasında sözlüğümü yeniden yap­

mıştım, hem de kendi hayatımda, etinıle, kemiğimle yaşayarak.

Şerbetçi Elması hikayesi bana "abes" denen şeyi öğretmişti. Bu abesi o güne kadar dışımda tanımıştım. Şimdi o kendi hayatımın malı olmuştu. Hiç tanımadığım cinsten bir korku içime yerleş­

mişti. Her saniye, biraz sonra olacak bir şeyden korkuyordum.

Biliyordwn ki şu yarım saat içinde ya karım, ya baldızlarımdan biri daireye ne yaptığımı görmek için gelecekler, onlar daha gitmeden Cemal Bey beni azarlamak için yanına çağıracak, onun elinden kurtulduğum zaman muhakkak bir alacaklı ile karşılaşacaktım.

Her dakikam yeni bir zilletti. Her saat talihsizliğim başka bir çehresiyle karşıma çıkıyordu. Halbuki bütün burılara hiçbir sebep yoktu. Hiçbiri bilerek yaptığım bir hata yüzünden değildi. Hepsi kendi kendine gelmişti.

TANPINAR

Genç bir kadın, kendisine vaziyetimi olduğu gibi anlattığım haıde, belki de yalnız bunun için benimle evlenmek istemişti. Hiç farkında olmadan, sadece tesadüfler yüzünden birtakım insanlarla tanışmıştım. İçlerinden birisi benimle alak.adar olmuştu.

Artık

ne yaparsam yapayım, şimdi onun pençesinde idim. Ondan kurtula­

mıyordum. Makina, dışarıda kurulmuş, dışarıdan gelen emirlerle işliyor, şimdi hızını arttırıyor, biraz sonra eksiItiyor, bazen duru­

yordu. O zaman, ne testere, ne bıçak, hiçbir şey işlemiyordu. O zaman telaş ve azabın yerini derhal korku alıyordu. Biraz sonrası dediğimiz şeyden korkuyordum.

Yazın sonuna doğru Cemal Bey üç gün için Ankara'ya gitti.

Bu üç gün bana tam bir cennet gibi geldi. Sıkıntılarım yine devam ediyordu. Fakat onun, kendi ağırlığıyla yaptığı tazyikten kurtul­

muştum. Suyun dibinde değildim. Sırtımda o korkunç ağırlığı his­

setmiyor, kemiklerim onun yüzünden çatırdamıyordu. Ötekiler, güçlükler, yorgunluklar, birtakım azap ve ıstıraplardı. İşte o zaman bir insanın, başkalarının hayatındaki yerini öğrendim.

Bu üç günü yalnız Cemal Bey'i düşünerek geçirdim. Bir bakı­

ma göre hayatımda hiçbir şey değişmemişti. Dairedekilerin hepsi hemen hemen onu taklit ettikleri için, aşağı yukarı yine aynı şey­

lere maruz kalıyordum. Evim eski haıdeydi. Fakat yine ferahtım, rahattım. O halde Cemal Bey diye bir şey vardı hayatımda. Bu korkunç bir realiteydi.

Ve Cemal Bey sade benim hayatımda değildi, bütün etrafımda idi.

Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu insanoğlu­

nunun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüz­

lerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz.

Bir hadise bunun yalnız benim için böyle olmadığını öğretti.

Cemal Bey gitmeden evvel bana birtakım işler vermişti. Bunlardan birisi için karısıyla konuşmam lazımdı. Eve uğradım. Vakıa Selma Hanım boynuma sarılmadı, ne de sevincinden çiftetelli

oynuyor-du. Her şey eskisi gibiydi. Fakat yine de arada bir şey değişmişti.

Daha rahattı, daha emniyetli idi ve yüzünde o zamana kadar gör­

mediğim bir haı vardı. O da bir ağırlıktan kurtulmuştu.

Selma Harnm behemehaı bir kahve içmemi istemişti. Salonda karşımda oturmuş, etekliğinin kıvrımlarıyla oynarken onu yakın­

dan seyrediyordum. Hayır, o da kısa bir müddet için kurtulmuştu.

Haıinde mürebbiyesinden izin almış bir çocuğun rahatlığı vardı.

Böyle miydi? Belki daha ziyade masallardaki cadılardan kurtulmuş kızlara benziyordu.

Nevzat Hanım da muhakkak böyle olmalıydı. Onda da bir hafiflik, bir gevşeme bulunacaktı.

Bir ara Selma Hanım, Nevzat Hanım'ı görüp görmediğimi sordu. Artık içtimai mevkiimi iyi benimsemiş olduğumu gös­

termek için Cemal Bey' den "Beyefendi" diye bahsederek cevap verdim:

- Beyefendi, onlarla temasımı men etti...

Selma Hanım ilk önce anlamamış göründü:

- Nevzat iyi değilmiş, dedi. Ben de gidip görernedim.

Sonra birdenbire uyanmış gibi yüzüme dikkatle baktı. Bir şey­

ler söylemek istedi, vazgeçti. Beni anlamıştı.

Fakat ne çıkardı? Hangi meseleyi hallederdi? Sadece talihin hediye ettiği bu üç günü, bir başka mesele ile daha zehirlemekten başka hiçbir işe yaramaz dı. En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı.

Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıy­

dım? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.

Onun içindir ki, Cemal Bey döner dönmez beni işimden çıkardığı zaman pek de müteessir olmadım. Hiç olmazsa kendi­

sinden kurtulmuştum. Onu görmeyecektim. Sesini duymayacak­

lım. Ellerinin işaretleri, dar alnının çizgileri rüyama girmeyecekti.

Içimdeki bulantı duracaktı. Hiddet, kin beni kemirmeyecekti.

Bunurıla beraber eve bu haberi nasıl vereceğimi

düşünüyor-TANPıNAR

dum. Onlar iizüleceklerdi, şüphesiz. Üstelik de kabahatin bende olduğunu sanacaklardı. Nasıl geçineceğimi, o kadar düşünmüyor­

dum. O sonra gelecek işti. Evvela, ilk an denen şey vardı. Tehlikeli bir geçit gibi beni ko rkutuyordu. Evdekileri büyük bir heyecan ve teessür içinde buldum. Hepsinin yüzü as ıktı. Nerdeyse ağlayacak­

lardı.

Demek biliyorlardı. Kim söylemişti acaba? Nerden haber

almışlardı?

Benzer Belgeler