• Sonuç bulunamadı

1. İBRAHİM HİLMİ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

3.3. Cehalet ve Eğitim

Eğitim sistemi her toplumda kültür-değer-ideoloji, bilgi ve hüner aktarılmasını sağlayarak toplumsal formasyonun yeniden üretilmesine katkıda bulunur (Tekeli, 1985: 456). Bütün geleneksel toplumlarda olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de çocuğa verilen ilk eğitim din eğitimidir. Ayrıca çocuğa toplumsal kültüre uyum sağlayabilmesi için itaat ve edebin de öğretilmesi de önemlidir (Ortaylı, 2009: 84).

45

18. yy’dan önce Osmanlı Devleti’nde eğitim dini mekteplerde ve Topkapı Sarayı’ndaki Enderun mektebi, Acemi Oğlanlar Mektebi veya devlet dairelerinde kitâbet eğitimi veren dünyevi nitelikler arz eden birkaç eğitim kurumunda yürütülmüĢtür. Ġkinci tür okullara memuriyet kaleminde çalıĢacaklar kabul edildiği için seçkinci bir özelliği vardı. Müslüman-Osmanlıların gidebildiği okullar ilköğretim düzeyinde mahalle mektepleri ve yüksek düzeyde medreselerdir. Yani Osmanlı Devleti’nde halkın eğitimi cemaatlerin yönettiği dini kurumlara bırakılmıĢtır (Somel, 2010: 38-39).

ModernleĢme süreci ile birlikte klasik cemaat organizasyonu aĢınmıĢ ve cemaatlerin ezeli ve doğal haklarından olan eğitim ile hukuk, devletin üstlendiği, yeniden laik olarak düzenlediği alanlar haline gelmiĢtir (Alkan, 2005: 78). Yapısal dönüĢüme uğrayan bir toplum, eğitim sistemini de yeni yapının yeniden üretilmesini sağlayacak Ģekilde dönüĢtürür (Tekeli, 1985: 456). 19. ve 20. yy’da modernleĢen Osmanlı Devleti de model vatandaĢ yaratmak ve tebaayı denetlemek için eğitimi düzenlemeyi gerekli görmüĢtür (Ortaylı, 2009: 84). ModernleĢtirmeyi toplumsallaĢtıran kanal eğitim kanalıdır. Eğitim düĢünsel ve siyasal modernleĢmenin temelidir (Aydın, 2000: 39). Ayrıca eğitim siyasal iktidarların kendi değerlerini topluma aktardıkları bir alandır. Tanzimat döneminde Osmanlıcılık, II. Abdülhamid döneminde Ġslamcılık ve II. MeĢrutiyet döneminde milliyetçilik eğitim aracılığıyla aktarılan ideolojiler olmuĢlardır (Alkan, 2005: 77).

II. MeĢrutiyet döneminde II. Abdülhamit döneminden farklı olarak din ve ahlak özdeĢ olarak alınmamıĢtır. Dönemin ders kitaplarında ahlak, dünyevi, toplumsal ve siyasal bir çerçevede ele alınmıĢtır. Din ahlakın bir dalı olarak ele alınmıĢtır. Ahlaki görevler, nefis görevleri, aile görevleri, vatan görevleri, toplumsal görevler, dinsel görevler biçiminde ele alınmıĢtır ve âdâb-ı muaĢeret kuralları da iĢlenmiĢtir (Alkan, 2005: 225-227). Sloganı yeni toplum-yeni insan olan II. MeĢrutiyet’in siyasal modernleĢmedeki hedefi, cemaatten topluma, mekanik dayanıĢmadan organik dayanıĢmaya geçerken yeni bir siyasal-kamusal alan ve onun aktörü vatandaĢı oluĢturmaktır. Bunu oluĢturacak iki kurum ordu ve okuldur (Üstel, 2011: 27-29).

Ġbrahim Hilmi, Maarifimiz ve Servet-i Ġlmiyyemiz isimli kitabını eğitimle ilgili konulara ayırmıĢtır. Ġbrahim Hilmi’ye göre Osmanlı Devleti’nin karĢılaĢtığı

46

felaketlerin baĢlıca sebebi cehalettir. Osmanlı Devleti’nin kuruluĢundan beri hüküm süren cehalet yüzünden Müslümanlar özel ve siyasi hayatında musibetlere uğramıĢ ve kayıplar vermiĢtir. O’na göre cehaletin sebebi ne Türk milletidir ne de Ġslam dinidir. Çünkü Ġslam dini “Ġlmi Çin’de olsa bile arayınız” diyor ve ulemaya büyük bir Ģeref addediyordu. Cehaletin sebebi ise milletin sosyal hayatı ile hükümetin hatasıdır. Çünkü Osmanlı Devleti’nde halk, ulema, ümera, memur ve vükela cahildir. Bu cehaletlere ataların fethettikleri topraklarda verdiği müsaadeleri ve muahedeleri gösterir. O’na göre ulema halka Ġslamiyet’in safiyetini, esasını ve ahlakını öğretmekten acizdir. Milletin, hükümetin aldanması da cahilliği yüzündendir (Ġbrahim Hilmi, 2009b: 64-65).

Üstelik bu cehalet sadece Osmanlı'yı değil, bütün Ġslam milletlerini de mahvetmiĢtir. Örneğin, Fas'ın Fransız istilasına uğraması, Mısır Prensliğinin Ġngiliz iĢgali altında kalması, Ġran'ın Ġngiliz ve Rus kıskacı arasına sıkıĢması, Hindistan'ın Ġngiltere'ye boyun eğmesi maarifsizliklerinden, ilimsizliklerinden kaynaklanmıĢtır (Ġbrahim Hilmi, 1329b: 4).

Okuryazarlık oranının yüksek olması ve türdeĢ bir kültüre sahip olmak modern-ulus devletlerin bir özelliğidir (Gellner, 2006: 232). Ġbrahim Hilmi cehaletin üstesinden gelmek için eğitime önem verir. Çünkü bir zamanlar Osmanlı Devleti'nin uyrukları olan Balkan devletleri, Ġsviçre, Belçika, Hollanda, Danimarka gibi ufak devletler eğitime ve bilime önem verdikleri için bugün Avrupa'nın bağımsız ve ileri ülkeleri olmuĢlardır. Onlar milli eğitimlerini en ücra köylerine kadar götürmüĢler, vatandaĢlarını uyandırmıĢlardı. Osmanlı Devleti’nde ise Abdülhamit'in istibdat devrinde fikirler ezip sindirmiĢ, her türlü yeni eseri yasaklanmıĢtır. Abdülhamit'in kaygılarından dolayı Darülfünun programına tarih, edebiyat ve felsefe dersleri konmamıĢtı. Eğitimden herkesin yararlanması gerektiğini söyleyen Ġbrahim Hilmi bu görüĢünü Ģöyle ifade etmektedir: “Bundan sonra bizim ülkümüz Ģudur ki, maarif nimeti yalnız birkaç kiĢiye mahsus olmayarak bütün ahali fertleri ondan payına düĢen istifadeyi alsın. Ta ki hiçbir köyde cahil bir aile ve hiç bir aile içerisinde de cahil bir fert kalmasın.”(Ġbrahim Hilmi, 1329b: 7-8).

II. MeĢrutiyet döneminde Fransa Ġhtilali’nin değerleri olan özgürlük, eĢitlik, kardeĢlik, adalet kavramları ile vatan, millet, ittihat temaları da özenle iĢlenmiĢtir.

47

Vatanperverlik, kanuna itaat, askerlik hizmeti, seçme hakkının kullanımı, vergi kiĢinin vatana karĢı görevleri arasında gösterilmiĢtir (Alkan, 2005: 227).

Ġbrahim Hilmi’ye göre eğitim kurumlarından yetiĢecek neslin kafasında vatanseverlik, milliyet hissi, ilerleme hissi ve yücelmenin bulunması gerekir. O’na göre Osmanlı okulları sadece büyük memurlar ordusu yetiĢtirmekten baĢka bir Ģey yapmıyor. Sadece Sâtı Bey’in müdürlüğünü yaptığı Dâru’l-Muallimîn’de bu özelliklere sahip gençler yetiĢmektedir (Ġbrahim Hilmi, 2009a: 34-35).

ModernleĢme süreciyle birlikte, toplumlar farklılaĢmıĢlar ve merkezileĢmiĢlerdir. Bu süreç Batı Avrupa’da feodalizmin çökmesi ile baĢlamıĢ, burjuvazinin geliĢmesi, sanayileĢme ve siyasi hakların nüfusun daha büyük kesimine yayılması gibi unsurları kapsamıĢtır. Bu geliĢme esnasında, toplumun bazı fonksiyonları merkezde toplanmıĢ, yeni gruplar doğmuĢ ve toplumun fonksiyonları birbirinden ayrılmıĢtır. Bu ayrılmanın oluĢturduğu kopuklukları dolduracak yeni yapılar geliĢmiĢtir. VatandaĢlık kavramı, milli kültür gibi yapılar merkezin ve yeni ortaya çıkan sosyal ve iktisadi yapı parçalarını birbirine bağlama görevini üstlenmiĢlerdir (Mardin, 2008: 25-26).

Ġbrahim Hilmi’ye göre bu görevleri yerine getirmek için milli terbiye kavramını kullanmıĢtır. Bu kavram II. MeĢrutiyet’in eğitim sloganıdır ve bu konuda birçok kitap ve makale yazılmıĢtır (Alkan, 2005: 200). Ġbrahim Hilmi Türklerin milli terbiyesini anlamak için sokaklara bakmanın yeterli olduğunu söylüyor. O’na göre milletin genel terbiyesi fertlerin terbiyelerinin yerinde olmasıyla mümkündür. Ayrıca aile terbiyesi de önemlidir. Fiil ve hareketlerdeki anarĢi milli terbiyenin geliĢmesini engeller. Bir milletin geliĢmesi ve ilerlemesi için milli terbiye gereklidir. Milli terbiyenin olduğu bir yerde ortak bir amaç, bir maksat olur ve bu maksada ulaĢmak için bütün farklı unsurlar itilaf ve ittihat ederler. Milli terbiyenin bozuk olduğu bir yerde ise en felaketli zamanlarda bile Ģahsi hırs ve garezler kaynar, millet birbirine geçer, felaket daha büyük ve genel olur. Fedakârlık hissi, hükümdara sadakat, kanunlara itaat, ordu ve donanmayla resmi ve hususi kurumlara hürmet; hükümdarı, dini, vatanı ve ataları Ģartsız sevmek milli terbiyenin en önemlilerindendir. Ġlim ve eğitimde ileri giden milletlerin milli terbiyeleri de o derece parlaktır. TeĢebbüs gücüne ve Ģiddetli azim ve iradeye sahip bir milletin fikir ve iĢinde daha büyük bir

48

birlik ve genel terbiyesinde ciddi bir ciddiyet olur. Türklerin milli terbiyesi karıĢık olduğu için görüĢ ve fikirlerinde bir birlik bulunmaz ve genel fikirlerine itimat edilmez. Dini, Ģahsi ve toplumsal terbiyesi eksik olduğu için kuvvetli bir milli terbiyesi yoktur (Ġbrahim Hilmi, 2009b: 85-86).

Ġbrahim Hilmi’ye göre okulların fiziki yapısı yetersizdir. Okulların büyük bir ahırdan pek farkı yoktur. Bu okul binalarında asırlık öğretim yöntemleriyle verilen eğitim ve öğretimle yetiĢen milletin müstakbel neslinin bu binalardan pek farkı yoktur. O’na göre, okul binalarımı çok harap ve virandır, temizlik ve intizamdan yoksundur eğitim araçları noksandır, derslerin eğitim ve öğretiminde ise büyük bir usulsüzlük hüküm sürmektedir. Oysa azınlıkların kurmuĢ oldukları okullarda derhal Avrupalılık havası göze çarpmıĢtır (Ġbrahim Hilmi, 1329b: 12).

Balkan SavaĢları ulus ve ulusal duygu kavramlarının önemini ortaya çıkarmıĢtır ve milli histen yoksun olmak savaĢları kaybetmenin nedeni olarak düĢünülmüĢtür (Alkan, 2005: 199). Öğretmenlere büyük önem veren ve onları bir tür rejim militanı olarak gören Ġbrahim Hilmi’ye göre milli bir his aĢılamada en önemli görev öğretmenlere düĢmektedir. Avrupa’nın ulaĢtığı seviye okullarla değil, bunları idare eden müdürler ve öğretmenler sayesinde olmuĢtur. Öğretmenlerin katkılarıyla Balkan devletleri özgürlüklerini kazanmıĢlardır. Aynı Ģekilde Prusya öğretmenler sayesinde bağımsızlığını tekrar kazanmıĢtı. Osmanlı Devleti’nde ise Rumeli'deki öğretmenler ise firar etmiĢlerdir. Rumeli’deki öğretmenler kaçmak yerine verecekleri nutuklarla milli müdafaa kuvvetleri çıkarmaları gerekirdi. Balkan SavaĢı’nın yaralarını saracak ve geleceği kurtaracak kiĢiler öğretmenlerdir. Fakat öğretmenliğin geleceği garanti altına alınmadığı için öğretmenler fırsat bulduklarında iĢlerinden ayrılmaktadır. Bu yüzden öğretmenlik itibarı olan ve talep edilen bir meslek değildir. Çoğu cahil olan öğretmenler, tartıĢılacak konuya ait bir kitap getirmekten de acizdirler. TaĢradaki öğretmenler ise branĢları dıĢındaki derslere girmektedirler. Öğretmenlerin yararlı olabilmeleri için onlara öncelikli olarak milli ve vatani duygular aĢılanmalıdır. Ayrıca öğretmenlik bir meslek, bir sanat olmalı, onların gelecekleri güvence altına alınmalı, aralarından milletin ruhunda derin izler bırakacak konferanslar veren hatip ve kaliteli eğitimciler çıkmalı (Ġbrahim Hilmi,

49

1329b: 40-46). Öğretmenlerin rejim militanı olarak algılanması hem II. MeĢrutiyet hem de Cumhuriyet döneminde devam etmiĢtir (Alkan, 2005: 216).

II. MeĢrutiyet dönemi eğitimcilerinin üzerinde durduğu konulardan biri de beden eğitimidir. Ġnsanın bedenini kontrol edebilmesi için spor ve jimnastik yapması gerekmektedir. Bu yaklaĢım, 19. yy sonunda Batı’da, özellikle sosyal Darvinist kuramların ve jimnastiği ulusal bir görev sayan anlayıĢların yansımasıdır. VatandaĢların davranıĢlarını biçimlendirecek ve onun öz yönetim kapasitesinin kanıtı olan spor aynı zamanda güçlü bedenlerin ulusun hizmetinde kullanılmasında faydalı olacaktır (Üstel, 2011: 75-78).

Ġbrahim Hilmi’ye göre Batılı milletler beden eğitimi sayesinde üstünlük elde etmiĢlerdir. Osmanlı Devleti’ndeki gevĢeklik ve tembelliğin sebebi ise küçüklükten beri beden hareketlerine alıĢık olmamasıdır. Yapılması gereken ise gençlere beden hareketleri yaptırmak ve çeĢitli oyunlara, sporlara alıĢtırarak; onların Ģahsi ve milli hayatları sağlanmalıdır (Ġbrahim Hilmi, 1329b: 113).

Benzer Belgeler