• Sonuç bulunamadı

Bunu söyledikten sonra sırıtu; onun için söylediklerini pek ciddiye al

madım. Benim ördekle Howard'ın tomedo denen şeyi bittikten sonra

şokola mus yedik, o güzeldi. Sonra Howard konyak isteyince, şarap

garsonu (Howard neyin ne oldugunu biıdigini gösterdikten sonra biraz

bozulmuş olsa gerek) "Hangi yıl olsun beyefendi?" dedi. Bunun

üzerine Howard'ın yüzü öyle bir kızardı, dişleri öyle bir keneüendi ki, şarap garsonu söylediginin pek de komik olmadıgım farkederek,

"Küçük bir şaka yapayım dedim beyefendi" dedi ve konyagı getirmek üzere koşarak gitti. Ben bu arada yarım şişe şampanyayı içtigim için tabii kıkırdayıp duruyor, halta biraz da mayışıyordum. Ama kahveleri­

miz le konyaklarımızı içerken Howard ciddi ciddi planlarımızdan sözeui. Ben dikkatimin biraz dagılmasına izin verip restorana göz gez­

dirdim. Çok şık kadınlar vardı, ama şıklıkla iş bilmiyor bence, Dogaı, Bozulmamış, Saf Güzellik konusunda hiçbiri elime su dökemezdi, Ho­

ward da oradaki en yakışıklı erkekti. Howard diyordu ki:

" Belki bir dünya turu, ya da en azından Jamaika, Bermuda gibi bir yerde bir ay, sonra da

21

Ocak'ta Bradcaster'a, yuvaya dönüş. Güzel olur."

"Benim dogum günüm

21

Ocak" dedim.

"Evet" dedi Howard. "Do� um gününü evimizde kullarız."

"Aslında" dedim, "bin sterlinle bütün bunları yapamayız, degil mi?

Ayrıca gelecegimizi de düşünmeliyiz. Artık ikimiz de işsiziz. lş ara­

maya başlamalıyız. lş bulmadan tatile çıkmak biraz tuhaf. Yani insan bir iş yapıyor olmalı ki, işi tatil etsin, degil mi?"

Şampanyayla konyaktan sonra, ha unuttum, en başında iki kadch de cin tonik· içmiştim, o kadar içkiden sonra sesim epey yükselmiş ol­

malı ki, Howard, "Şşşl" dedi. Ben de sesimi kesip kıkırdadım. Howard dedi ki:

"Bak, bu bin sterlin yalnızca bir başlangıç. Kullanacagımız bir şey.

Onu, diyelim yüz bin sterlin yapacagım, yani bir milyonun yüzde onu, bu yeter sanırım."

"Howard" dedim sertçe, kıkırdamam devam ettigi halde,

"düşüncesizlik etmeyeceksin, degil mi? Parayı kumarda çarçur etmeye­

ceksin degil mi?"

Howard, "Merak etme" deyip, biraz soguk diye elimi kendi ateş gibi ellerinin arasına aldı; hem hava sıcaku, hem de yiyip içmekten ısınmışu elleri. Peki ama onunkiler sıcaksa benimkiler niye soguktu?

Kadınlar erkeklerden farklıdır. Bunu yüksek sesle, biraz fazla yüksek sesle söyleyip kıkırdadım. Howard "Şimdi seni otele götürecegim"

dedi.

"Yataga" dedim,

tıaıA

hafıfçe kıkırdayarak.

"Evet" dedi. Gözlerinde ışıltılı, güçlü, utkulu bir panltı vardı.

"Yataga." Daha önce de söylemiştim ya, Howard bazan gerçekten çok

tatlı olurdu. Sonra hesabı ödedi, şarap garsonuna bahşiş vermedi ve

yataga yollandık.

1 0

Ertesi sabah telefonun ziliylc uyandık; Howard açtı,

Daily Win­

dow'dan biriymiş, aşağıda bekliyormuş, Howard birkaç dakikasını ayırıp bir görüşme yapabilirse çok memnun olacakmış. Sanırım olay şuydu: Kapıdaki görevli ya da rcsepsiyondaki kızlar ya da bir başkası, otelde ilginç ya da ünlü biri falan kalınca

Daily Window'a

haber ve­

riyor, biraz para kazanıyordu. Kuşkusuz bu otelde öyle çok

mühim

bi­

rileri kalmazdı, onlar bir daireye günde en az elli sıcrlin ödenen yerlerde kalırlardı; bu oteldekiler işte böyle yarışmaları, sporlotoyu filan kaza­

nanlar olurdu. Howard galiba biraz yorgun ve şaşkındı; uysallıkla,

" Hemen iniyoruz" dedi. Aslında kalksak iyi olurdu, saat onu geçiyordu, ölü gibi uyumuştuk. Howard benden önce giyinip hazırlandı. "Aşağıdaki büyük lobiye iniyorum, kahveni söylerim" dedi.

Ne şekerdi, her zamanki gibi düşünceliydi.

Ağzıının içi zehir gibiydi, diş fırçam da yoktu; dişlerimi sabunla ovdum, neredeyse kusacaktım, biraz su içtim, daha ·beter oldum. Ama şımarıklık etmedim, cici kızlar gibi giyinip makyaj yaptım, saçlarımı özenle taradım, paltomu koluma alıp asansöre bindim. Bizim kattan aşağıya inen başka kimse olmadığından asansörcüyle yalnızdım, · asansörcü yabancıydı ve yabancılar gibi sarmısak kokuyordu, hayran hayran bana bakıyordu, hatta biraz inleyip dilini de şaklattı. Ama tam o sırada asansör durdu, şişman, zengin bir çift bindi. Başımın hafiften ağrıdığını hissettim.

Lobiye girdim, Howard yağmurluklu, genç bir adamla tartışmaya dalmıştı; masanın üzerinde gümüş renkli iki kap vardı, kahveyle sıcak

süt, buna çok sevindim. Ben yaklaşınca ikisi ayaga kalktı, sonra hep birlikte oturduk; Howard adama verip veriştiriyordu. Hoş bir adam­

cagızdı, şakaklan hafif seyrelmiş, dalgalı siyah saçları, hülyalı gözleri vardı.

Pek

sağlıksız görünüyordu; Londra görünüşü desem yeridir; çok solgundu, sanki sosisli sandviçten başka şey yemiyormuş gibi yani.

Fincanıma kahve koydum, biraz içince kendime geldim. Howard diyor­

du ki:

" B ütün degerierimiz çöktü; bunun sorumlusu da sizinki gibi gaze­

teler. S izin yaptığımza pezevenklik denir. B ütün okurlarınızın en bayağt yanlarına sesleniyorsunuz."

"Siz de bunlardan birisiniz" dedi adam.

"Evet" dedi Howard. " Ben de gazeLenizi okuyorum. S izce bir sakıncası mı var?"

Adam gülümsedi. Howard'ın kafası bu sabah karmakarışıktı, bir dediği bir dediğini tutmuyordu. " H içbir sakıncası yok" dedi gazetec i.

"Aksine, çok memnun oldum. Hiç düşündünüz mü, bazı insanlar gaze­

teyi nefret ettikleri için alıyor olabilirler. Bizim için neden aldıkları önemli değil. Yani bizim işimiz gazeteyi satmak."

"Yozlaştırıyorsunuz" dedi Howard. "Kraliçenin İ ngil izcesini yoz­

laştınyorsunuz. Ucuz numaralarla gençleri tavlıyorsun uz."

"Gençlerin parası var" dedi adam. " B iz de istediklerini veriyoruz on­

lara."

"Ne istediklerini nereden biliyorsunuz? Kim bilebilir?" dedi Howard.

"Sadece cinselliğe sesleniyorsunuz, iğrenç şarkılara, ucuz müzige, o çocuklar hayranlıkla ağızlarını açmış parmak şaklauyorlar -yani o ka­

dar alçalıyorsunuz ki, çoğunluga seslenmeniz doğal, çünkü çoğunluk aptaldır, hayvandan farksızdır."

"Bu ülkede demokrasi var" dedi adam. "Bir anlamda tabii. insaniann istediklerine sahip olma hakkı var. Sizce ne yapmalıyız? Onları egitip nasıl davranmaları, nasıl düşünmeleri gerekLigini mi öğretmeliydik, komünistler ya da faşistler gibi?"

Howard her zamanki inadıyla, "Bence bir göreviniz var" dedi.

"Evet var, o da okurlarımıza istediklerini, yani paralarının karşılığını vermek."

"Saçma sapan laflar bunlar" diye homurdandı Howard. "Tanrım, der­

ctimi bir anlatabilseydim."

"Derdinizi anlattınız" dedi adam. "Gelelim asıl konuya, ögrenmek istedigim şu: Kazandıgınız bin sterlinle ne yapacaksınız?"

"Bin sterlini yüz bin sterline dönüştürmeye çahşacagım" dedi Ho­

ward. "Yapmak istedigim bu."

"Borsada mı?"

"Hayır. Atyarışında." dedi Howard. Ben agzımı açmadım, genç ga­

zeteci de öyle. Howard devam etti: "Cumartesi günü Kasım Ayı Handi­

kaplı Koşusu var."

"Özel bir sisteminiz mi var?" diye sordu adam.

"Bir bakıma öyle" dedi Howard. "Fotograf makinesi beynimi kulla­

nacagım, bilmem anlatabiliyor muyum?"

"Pek anlayamadım" dedi gazeteci. Bunun üzerine Howard beyninin fotograf çekme yetenegini anlattı, adam ilgiyle dinledi sanırım. Sonra dedi ki:

"Anlıyorum. Bu çok aydınlatıcı oldu. S izi edebiyat meraklısı sanıyordum. Kitap kurdu sanıyordum. Şimdi öyle olmadıgınızı an­

ladım. Bir hüner bu, başka bir şey degil. Hile. Bir tür sakatlık bile de­

nebilir." Öyle görünüyordu ki Howard'ın ona, daha dogrusu gazetesine saidırmasına karşılık şimdi de o Howard'a saldırmaya hazırlanıyordu.

Birdz daha kahve koydum, kaplar boşaldı, bir garsona gülümsedim, he­

men koşup tazeledi. Gazeteci defterine bir şeyler yazıyordu.

Howard sesi her defasında biraz daha yükselerek, "Biliyorum, bili­

yorum, biliyorum" dedi. "Bu mesele benim de midemi bulandırmıyor mu sanıyorsunuz? Ben de bütün bu igrenç pisligin bir parçasıyım.

Dün gece o sorulara cevap verip hepsini bildigim sırada, sanki mezar­

dan gözler bana dikilmiş gibi bir duyguya kapıldım. O adamların hepsi biraz hüzünlü, sanki acır gibi bana bakıyordu. Sakallı, eski zaman giy­

sili adamlar". Howard bunu söylediginde neredeyse elimdeki fincanı düşürüyordum, çünkü dedigim gibi aynı duyguyu aynı anda ben de yaşamışum. Buna tele-bir şey (televizyon degil) deniyordu, hani iki in­

sanın çok yakın olup aynı anda aynı şeyi düşünmesi var ya. "Sürekli hakarete ugruyorlar" dedi Howard. "Okulda bu konulan işledigimizde,

Floss Kıyısındaki Degirmen, Boswell Özetleri

ve

IV. Hen ry

'yi ders