• Sonuç bulunamadı

DEĞERLENDİRİLMESİ

2.2.6. Borç-Alacak

Şer‘iyye sicillerinde borç-alacak kayıtları fazlaca geçmektedir. Sicillerde borç ifadesini

“Deyn” sözcüğü ile anlamlandırabilmekteyiz. Deyn ibaresi şahsın “zimmetinde sabit olan borçları” manasını ihtiva etmekte olup, malî borcu kapsamaktadır. Borç-alacak olarak kayıtların

nitelendirilmesi mala sahip olunan tarafa göre şekil almış olmasından kaynaklanmaktadır.112

Üzerinde çalıştığımız defterde toplamda 35 adet borç-alacak kaydı bulunmakta olup, nicelik bakımından en fazla kayıta sahip kategori özelliğini taşımaktadır.113

Borç kayıtları, umumi manada anlaşmazlık ve inkar sonucu oluşmuştur. Kişiler, haklarını mahkemeye başvurarak elde etmeye çalışmışlardır. Alacaklılar, alacağını şayet kişi ölmüşse borçlunun terekesinden tahsil edebilmekteydi. Alacaklı kişilerin alacağını istemesi halinde borçluların borcunu kabul etmediği kayıtlar da bulunmaktadır. Meydana gelen bu tarz olaylar da ise alacaklılar alacaklı olduğunu şahitler aracılığıyla kanıtlama yoluna gitmekteydi. Bu konuya 16b/6 numaralı kayıt örnek teşkil oluşturabilir. Şöyle ki;

109

Şakir Berki, ‘‘Türk Miras Hukukunun Esasları’’, AÜHFD, 11 (3) , Ankara, 1954, s.174.

110

(VŞS), Defter No. 8 (1132), ss. 17a/5, 20b/4, 23b/4, 26b/1, 26b/5, 27a/1, 27a/3, 27a/4, 33a/1, 34b/1.

111

(VŞS), Defter No. 8 (1132), ss. 27a/4.

112

M. Akif Aydın, ‘‘Deyn’’, DİA, 9, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1994, s. 266-267.

113

(VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 4a/1, 7b/3, 15b/9, 16b/6, 19b/6, 21b/4, 21b/5, 21b/7, 23a/4, 23b/3, 24a/5, 24b/3, 25b/4, 27b/4, 27b/8, 28a/1, 28a/2, 31b/3, 32a/2, 33a/2, 33a/3, 33a/4, 33b/1, 33b/2, 33b/3, 33b/4, 33b/5, 34a/1, 34a/2, 34a/3, 34b/3, 39a/2, z2/1, z2/2, z2/6.

…pederim merhum El-Hâc İbrahim mezbûr Zeliko’ya taşra duvarını bina etmek içün sekiz buçuk guruş virmiş idi gıbbe’s-suâl olundukda zımmî mesfûr bi’l-külliye inkâr idüb mezbûr İbrahim’den da‘vâsına mutâbık beynine taleb olundukda on sekiz bölüğün Es-Seyyid Ahmed Beşe ve otuz dokuz bölüğün Osman li-eclü’ş-şehâde meclis-i şer‘e hâzırân olub târîh-i tahrîrden bir buçuk sene mukaddem mezbûr Zeliko bizim huzûrumuzda duvar binası içün merhûm Hâcı İbrahim sekiz buçuk guruş deyni olduğunu ikrâr eylemiş idi biz bu husûsa bu vechle şâhidleriz şehâdet dâhi ideriz…

şeklindeki ifadeler kişinin borcunu tahsil edebilmek için şahit aracılığıyla alacağını ispat ettiğini açıkça göstermektedir. Kişilerin borç talebinde bulunduğu kayıtlarda mevcuttur.114

Borç- alacak davaları hem Müslümanlar arasında hem de Gayr-i Müslim ve Müslümanlar arasında da gerçekleşmiştir. Borcun bir başkasına devredilmesi dikkat çeken mühim bir detaydır. Şöyle ki, kişi birisine borçlu ancak farklı bir kişi borcun artık kendisinden talep edilmesini dile getirerek borcu üstlenmektedir. Kayıtta bu durum özetle şöyle geçmektedir; “Flordîn imâm-ı El-Hâc Hasan nam

kimesne Osman Beşe nâm kimesne mahzarnda yirmi beş altun Ahmet Ağa’nın zimmetinde iken mezbûr Osman Beşe ben viririm bundan sonra benim deynimdir…”115

Kayıtlarda dikkat çeken önemli bir husus da borçların rehin karşılığı olarak verilirken borçların ödenebilmesi için vade istenmesidir. Rehin karşılığında verilen 12 adet borç kaydı116

vardır. Rehin karşılığı borç verilen kayıt örneği kısaca şöyledir;

Porçe Halil Ağa’nın zevcisi Emine tarafından Abdülkerim bin Salih Osman Çavuş mahzarında şöyle ikrâr eyledi ki müvekkilem mezbûrenin zevci Halil Ağa’nın deyni içün ma‘lûm’ul-hudûd mülk-i menzil-i ve ahuru üç yüz guruşa iki yüz güne değin edâ olunmak üzere rehîn vaz‘ eylediği da‘vâ tulinde edâ olunmazsa fürûht olunsun deyû…117

Rehin olarak genellikle “mülk-i menzil, bağ, dükkan ve ücret-i tezkere” olarak ifade edilen unsurlar rehin gösterilmekteydi. Rehinler, alacaklılara karşı bir teminat sağlamaktaydı. Nitekim alacakları miktarı alamadıklarında rehin olarak verilen malları satma hakkına sahip idiler. Kişilerin rehin olarak aldıkları malları sattığı ve alacaklarını tahsil ettiği 2 adet kayıt118

bulunmaktadır. 114 (VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 32a/2. 115 (VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 25b/4. 116

(VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 19b/6, 21b/4, 21b/5, 23a/4, 33a/3, 33a/4, 33b/4, 33b/5, 34a/1, 34a/2, 34a/3, 34b/3. Ayrıntılı bilgi için bakınız tablo 4.

117

(VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 21b/4.

118

Tablo 4: Rehin Kayıtlarının Dini Gruba, Türüne, Borç Miktarına ve Vadesine Göre Dağılımı Kayıt No Kişilerin Dini Kimliği Rehin Edilen

Malın Türü Borç Miktarı Rehin Edilen Malın Vadesi

19b/6 MM Dükkan 160 Kuruş -

21b/4 MM Mülk-i Menzil ve Ahırı 300 Kuruş 200 Gün

21b/5 MM Mülk-i Menzil ve üç çayır

bağı 160 Kuruş 200 Gün

21b/7 MM Mülk-i Menzil (Satılmış) 17,5 Kuruş 21 Gün

23a/4 MM Mülk-i Menzil 22 Kuruş 91 Gün

23b/3 MM Mülk-i Menzil (Satılmış) 300 Kuruş -

33a/3 MGM? Tezkere 250 Kuruş 41 Gün

33a/4 MGM Tezkere 130 Kuruş 51 Gün

33b/4 MM Tezkere 380 Kuruş 21 Gün

33b/5 MM Tezkere 830 Kuruş 31 Gün

34a/1 MM Tezkere 95 Kuruş 31 Gün

34a/2 MM Tezkere 352 Kuruş 1 Rub‘ 31 Gün

34a/3 MM Tezkere 1265 Kuruş -

34b/3 MM Dükkan 42 Kuruş

Zolota119 -

2.2.7. Vakıf

Vakıf kelimesi sözlükte, “durdurma, alıkoyma, duruş, durma, kımıldanmama, bir malı veyâ

mülkü –satılmamak kaydıyla-bir hayır işine bağışlama, bırakma” şeklinde yer almaktadır.120

Vakfı oluşturan üç tane belli başlı faktör vardır. Bunlar; “Vâkıf, mevkûf ve mevkûfun aleyh yada meşrûtün

leh”dir. “Vakfedene vâkıf, vakfedilen şeye mevkuf, kendisine vakfedilen şahıs veya yere de mevkufun aleyh, meşrûtün leh”121

denilmektedir.

Vakıflar belirli bir düzen ve otoriteye göre yönetilmiştir. Vakıfların işleyişinin esaslarını hukuki nitelik taşıyan resmî ve yazılı bir belge olan vakfiyeler belirlemekteydi. Vakfiyelerin içeriğini analiz ettiğimizde karşımıza vakfedenin kim olduğu, nasıl yönetileceği, harcamalarının neler olacağı, kimlerin çalışacağı, çalışanların ücretlerinin tedariki ve vakıfdan kimlerin faydalanabileceği gibi başlıca unsurlar çıkmaktadır.122

Vakıflar, vakfiyelerde yer alan esaslara göre yönetilmektedir. Herhangi bir aykırı durum söz konusu değildir. Nitekim bu esasları yerine

119

Zolota, gümüş Polonya parasıdır. Zolotanın değeri 90 akçedir. İbrahim Artuk, ‘‘Zolota’’, DİA, 44, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2013, s.500-501.

120

Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara, 2013, s.1321. Vakıf hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ali Himmet Berki, Vakıflar, İstanbul, 1940. M. Fuad Köprülü, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesi, Ankara 2005.

121

Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul, 1974, s. 216. Adnan Ertem, Osmanlıdan Günümüze Vakıflar, Vakıflar Dergisi, (36), 2011, s. 26.

122

getirmek adına mütevvelli denilen görevliler bulunmaktadır. Vakfın işlerini çekip çevirme salahiyetine tevliyet denilmektedir. Tetkikini yaptığımız vakıf ile alakalı kayıtlarda tevliyet ibaresine sıkça rastlamaktayız. Vakf edilen mal kişinin idaresinden çıkıp artık ammeye ait bir mal haline dönüşmektedir. Amme malının satılması veya bir başkasına bağışlanması mümkün değildir. Osmanlı’da çeşitli vakıf malları bulunmaktadır. Medrese, mektep, mescid, çeşme, yol, köprü, imaret, hastane, iş yerleri, araziler, bağ ve bahçeler çeşitliliğinin sadece bir kısmını oluşturmaktadır.123

Araştırdığımız 8 numaralı Vidin Şer‘iyye Sicilinde vakıfla alakalı 12 adet kayıt mevcuttur.124

Vakıfların toplumun her kesimine hitap ettiğini söylemek mümkündür. Vakıflar, kamu hizmeti noktasında önemli bir yer teşkil etmektedir. Aşağıda verilen örnek durumun izahı niteliğindedir. Nitekim kişi örnekte kaldırım inşası için verasetini bağışlayarak amme yararını gözetmiştir.

…Nuh Beşe hal-ı huyûtunda ortacu dimekle ma‘rûf mahalden çarşuya varınca kaldırım ta‘mîr içün iki yüz guruş vakf idüb mezbûre Rukiye dâhi meblağ-ı mezbûru harc ü sarf idüb zikr olunan mahalde kaldırım inşâ içün bâ‘isü’s-sicil Mehmed Çelebi’ye meblağ-ı mezbûrun teslîm eyleyüb mezbûre dâhi fevt oldukda verese-i mezbûre dâhi müteveffâyı mezbûrun vakf eyledikleri ikrâr eyleyüb tahrîr eyledikleri kayd-ı sicil… 125

2.2.8. Hibe

Hibe,126 “karşılıksız vermek, bağışlamak” anlamlarına gelmekte olup, bir malın herhangi bir karşılık beklemeksizin bir başka kişiye verilmesidir. Hibe, bir nevi başka birisini mal mülk sahibi yapmaktadır. Hibe, gönül esasına dayanmakta olup, toplum arasında insanların birbirlerine karşı yardımlaşma ve dostluk gibi duyguların aşılanmasına katkı sağlamaktadır127

. İncelediğimiz defterde 3 adet hibe ile bağlantılı kayıt bulunmaktadır. Kayıtlardan 1’inde hibe olarak kıymetli bir kılıcın verildiğini görmekteyiz.128

Sicilde bu husus şöyle geçmektedir; “…meclis-i şer‘den hüccet

olunmasını taleb eylemekle kendülerine yüz on guruş kıymetlü bir kılıç hibe ve temlîk eylediğimden gayrı bir dürlü bilâ-sebep rüşvet yâhûd hediye nâmına şey virdiğimiz yokdur…” Diğer 2 kayıtta ise

menzil hisselerinin verilmesinden bahsedilmektedir.129

123

Hacı Mehmet Günay, ‘‘Vakıf’’, DİA, 42, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2012, s.477-478.

124

(VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 1a/3, 5b/3, 5b/4, 7a/1, 10a/3, 16a/1, 16b/2, 17a/1, 21a/3, 25b/2, 48b/1, z2/7.

125

(VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 17a/1.

126

Hibe hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Abdülkadir Şener, İslâm Hukukunda Hibe, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1984.

127

Ali Bardakoğlu, ‘‘Hibe’’, DİA, 17, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s.421-424.

128

(VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 20b/3.

129

2.2.9. İhtida (Müslüman Olma)

İhtida, “doğru yolu bulmak, yol göstermek” demektir. İhtida, kişinin farklı bir dinden veyahut bir dine mensup değil iken İslam dinini seçmesi ve kabul etmesi olarak yorumlanmaktadır. İslam dinini benimseyen kişiye ise “mühtedî” denilmektedir. İhtida olayının farklı sebepleri bulunmaktadır. Sosyo-ekonomik veyahut da psikolojik sebeplerin olduğunu söylemek mümkündür. İhtida olaylarının sebebini, bazen arayış bazen de farklı bir dinden kişi ile evlenme isteği oluşturmuştur. Kişinin Müslümanlığa dönüşü, özüne dönüşü olarak kabul edilmektedir. Çünkü İslamiyet’te kişinin Müslüman olarak doğduğuna inanılmaktadır. Bir kimsenin Müslüman olabilmesi için kelime-i şehâdet getirmesi gerekmektedir. Kişi, bu hususu en az iki insanın şahitliği nezdinde yapmalıdır. Daha sonrasında ise kişinin ismi İslamiyet’te yanlış anlaşılabilecek bir isim ise değiştirilir, şayet değil ise değiştirmeye mahal yoktur.130

Osmanlı Devleti’nin varlığını sürdürdüğü yüzyıllar boyunca çeşitli dinden mensup kişilere kucak açtığı ve kendi bünyesinde dinlerini yaşamaları konusunda anlayış gösterdiği aşikârdır. Bu bağlamda tebaasını hiçbir zaman ihtida hareketlerine zorlamamıştır. Fakat, Osmanlı’da çokça kişilerin kendi rızaları akabinde ihtida olayını gerçekleştirdiğini görmekteyiz. Gerek Rumlar gerekse Ermenilerin beraberinde birçok Gayrimüslim insanın Müslümanlığı benimsediğini bilmekteyiz. Osmanlı Devleti, zorlama politikası gütmemiş, fakat özendirmeye çalışılmıştır. Şöyle ki, ihtida hareketinde bulunanlara bazen tımar bazen de aylık vermiştir.131

İncelemiş olduğumuz defterde konuyla alakalı karşımıza 3 adet kayıt çıkmakta olup, 2’si erkeğe 1’i ise kadına aittir. Kayıtları, detaylı olarak irdelediğimiz de ihtida olayının yukarıda ki söylemlerimizle tutarlı olduğunu söylemek mümkündür. Kayıtlarda ihtida hareketi şöyle açıklanmaktadır; “Müslimetü’l-millet Yona nâm bikr-i bâliğa şerefi İslâm ile müşerref olub

kelime-i şehâdet telkkelime-in olundukda bkelime-i’t-tavkelime-i‘ü’s-sâf kelkelime-ime-kelime-i şehâdet getürüb İslâm kabûl kelime-idüb Akelime-işe kelime-ismkelime-iyle tesmiye olunduğunu Süleyman Beşe bin Ali ve İbrahim bin Mehmed şehâdet eyledikleri kayd şud”.132

Kadının ismi Yona’dan Aişe’ye dönüşürken erkeğe ise Salih ismi verilmiştir. Müslümanlığa geçiş sicilde, “şeref-i İslâma müşerref” olmak şeklinde geçmektedir.133

130

Ali Köse, ‘‘İhtidâ’’, DİA, 21, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, s. 554-555.

131

Bilal Yıldız, ‘‘Osmanlı’nın Son Dönemlerinde Denizli’de Yaşanan Bazı İhtida Örnekleri Üzerinde Bir Değerlendirme’’, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (1), 2013, s. 108. İhtida hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Halide Aslan, Tanzimat Döneminde Din Değiştirme Hareketleri, TDV, 2010. Selim Deringil, 19. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde İhtida ve İrtidad, İstanbul, 2017.

132

(VŞS), Defter No 8 (1132), ss. 10a/6.

133

Benzer Belgeler