• Sonuç bulunamadı

Bireyin Üstlendiği Temel Rollerinde Yaşanan Değişim

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1. Bireyin Üstlendiği Temel Rollerinde Yaşanan Değişim

Sosyal kimliğin bir parçası olarak statü, başkaları ile olan ilişkileri belirlemeye yardımcı olan temel unsurdur. Doğuştan kazanılan statü, bireyin doğuştan sahip olduğu veya daha sonra iradesi dışında kabullendiği sosyal konumdur. Sonradan kazanılan statü ise özgür iradesi ile elde ettiği, kişisel yetenek ve çabayı yansıtan sosyal konumu ifade etmektedir. Statü seti, bireyin belli bir anda sahip olduğu statülerin toplamına işaret eder. Statü setleri yaşam boyu değişmektedir (Macionis, 2017:139-140). Birey sahip olduğu statü setleri gereği iş yaşamı dışında, aile, arkadaş grupları, akrabalar veya sivil toplum kuruluşları gibi farklı ilişki gruplarının parçasıdır (Özdevecioğlu & Doruk, 2009:70). Toplumun bireyden bulunduğu sosyal statüsüne göre beklediği davranışlar bütününe “rol” denir.

Bireyin sahip olduğu her statüye göre birçok rolleri bulunmaktadır. Sahip olduğu bu rollerin her biri, diğer rolleriyle ilişki derecesine göre var olur ve anlam kazanır. İş ve aile, bireyler için rol aldıkları iki temel ve önemli etki alanını oluşturmaktadır. İş kavramı, “bir bireyin ihtiyaçlarını karşılayarak hayatını devam ettirebilmesi için, belirli bir ücret karşılığı evinde ya da evi dışında çalışmasını” ifade etmektedir (Seçilmiş & Kılıç, 2017:67). Aile kavramı ise aralarında evlilik ve kan bağı bulunan, koca, karı, çocuklar, kardeşler vb. nin oluşturduğu, toplumun içindeki en küçük bütündür (TDK, 2019).

Toplumsal yapıda tarih sürecinde zaman zaman değişiklikler yaşanmaktadır. Kuşkusuz kadınların toplumsal rollerinde yaşanılan değişiklik, endüstri devrimi sonrasında iş hayatında ücretli ve aktif olarak yer almaları ile gerçekleşmiştir. Bu süreçte artan işgücü talebini karşılamada kadınlar önemli rol üstlenmişlerdir. Özellikle I. ve II. Dünya Savaşları süresince çok sayıda kadın çalışan ekonomik istikrarın korunması amacıyla, silâh altına alınan erkeklerin yerine, silah üretim fabrikaları başta olmak üzere pek çok alanda çalışmaya başlamışlardır (Michel, 1999; akt. Irmak, 2010:8). Sonraki zaman içerisinde de iş yaşamında yer alan kadın çalışan sayısında artış gözlenmiştir. Ancak kadın çalışan sayısındaki bu artışa rağmen 1980’li yıllara kadar nitelikli personel olma ve üst düzey yönetim kademelerinde yer alma oranları, gelişmiş ülkelerde dâhil, çok sınırlı oranda kalmıştır. Bu süreçte kadınların iş hayatında etkin olamamalarının temelinde toplumsal roller yer almıştır. Özellikle de cam tavan sendromu, öğrenilmiş çaresizlik gibi kavramlar bu dönemde yapılan araştırmalarla ortaya atılmıştır. Toplumsal rolün

kadın çalışanlara terfi, ücret gibi konularda engel oluşturduğu araştırmalarda yer almıştır (Erdirençelebi & Karakuş, 2018).

Toplumsal rolleri açıklamaya çalışan toplumsal rol kuramına göre, kadınlar ve erkekler günlük yaşamlarında farklı roller üstlenmektedirler. Bu kurama göre, kadın özgür bir birey olmayıp, özel alandaki rol ve sorumlulukları ile sınırlandırılmıştır. Türkiye’de olduğu gibi pek çok ülkede de ataerkil bir toplum yapısı söz konusudur. Ataerkil toplum yapısı toplumsal rol kuramının da savunduğu, kadın ve erkekten öncelikli bazı tavır ve davranışları sergilemelerini beklemektedir. Öyle ki, bu toplum yapısında çalışma hayatında olması beklenen erkek, evde olması beklenense kadındır. Kadının çalışması özel alanda kendisine yüklenen sorumlulukları yerine getirmesi ile sınırlıdır (Oruç & Demirkol, 2015:199).

Ancak küreselleşme ile yaşanan değişimle birlikte sanayi toplumundan bilgi toplumuna ve sonrasında toplum 5.0 a geçiş çabası, kadın çalışan oranının artışına ve toplumsal rollerde değişime hız kazandırmıştır. Özellikle modern eğitim sisteminin de desteği sonucunda nitelikli kadın çalışanların kariyer sahibi olarak iş yaşamında sayıca daha fazla yer almaları ile “çift kariyerli eşler” ya da “çift kariyerli aileler” gibi kavramlar gündeme gelmiştir (Harvey vd., 2010). İş yaşamının teknolojik gelişmeler sonucunda mekân ve zaman yönünden daha esnek bir hal alması, iş ve aile yaşam sınırlarının geçirgenliğine (birbirine karışmasına) yol açmaktadır. Bu değişim süreci ile rollere yönelik birtakım talepler ve sorunlar da beraberinde yeni aile tipi ya da yapılanmasını ortaya çıkarmıştır. Aile

yapısında gerçekleşen en temel değişim bahsi geçtiği üzere kadınların ev dışında ve ücretli olarak çalışması sonucunda eski döneme göre aile üyelerinin sayıca azalması ile geleneksel aile yapısının çekirdek aile yapısına dönüşmüş olmasıdır. Bu dönüşüm sonucunda aile fonksiyonlarında azalma yaşanmıştır. Diğer bir değişim ise kadın ve erkeklerin geleneksel rollerindeki değişimdir. 1960’lı yıllar itibariyle kadınında dışarıda çalışması ile aileye çift kanaldan gelir gelmesi yeni aile yapısını oluşturmuştur. Kadının ihtiyaç nedeniyle çalışması yerini mesleki gelişme ve sorumluluk düzeyinde yükselmeyi amaç edinmesine bırakmaya başlamıştır. Yeni aile tipi, tüm toplumlarda gittikçe yaygınlaşmaktadır. Ailede yaşanan yeni rol dağılımlarını yansıtan yeni aile tipi “modern simetrik aileye” dikkat çekmektedir. Bu aile yapısında, hem iş yaşamında hem de aile yaşamında roller eşler arasında paylaşılmaktadır. Modern simetrik aile yapısının yaygınlaşmasıyla birlikte kadının aile rolüne verdiği önemle birlikte işe verdiği önem artarken, erkeğin de işe verdiği önemin yanı sıra aile rolüne verdiği önem de artmaktadır (Demirel, 2017:73-75). Özellikle son dönemde teknolojik gelişmelerin etkisiyle yaşanılan toplumsal dönüşüm bu değişimi tetiklemektedir.

2. İş ve Aile Yaşam Alanlarındaki Rollerde Yaşanan Çatışmaların