• Sonuç bulunamadı

II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ RESMİ İDEOLOJİSİ:

2.4. II. Abdülhamit Dönemi Osmanlı Resmi İdeolojisi: İslamcı Modernite ya da Muhafazakâr Modernleşme

2.4.5. II. Abdülhamit Dönemi Resmi İdeolojisinin Uygulama Alanları

2.4.5.2. Bir Meşruiyet Aracı Olarak Sosyal Yardım Sistemi

81

ortaya çıkararak kendi çelişkisini yaratmıştır. II. Abdülhamit iktidarını sona erdiren dinamiklerin okul kökenli olması bu tasarının işlemediğini gözler önüne serer.

82

kurgulanmış bir siyaset senaryosu içinde oldukça politize bir görünüme sahiptir.

Kurduğu “refah sistemi” aracılığıyla kendini yoksul ahalinin yegâne koruyucusu olarak sunan II. Abdülhamit aslında iktidarına daha fazla meşruiyet kazandırmak istemiştir. Bu dönemde kurulan sosyal kurumlar padişahın kişisel hayratı olarak gösterilmiş, böylelikle yoksul halkın koruyucusu padişah imajı ile bilim, ilerleme ve modernleşme temaları etrafında kurgulanan pozitivist bir siyasi söylem harmanlanmıştır. Bir diğer ifadeyle, “monarşik refah sistemi” aracılığıyla padişah, popüler ve paternalist bir figür olarak sunulmuş ve bu yolla yoksul halk ile padişah arasında duygusal bir yakınlık oluşturulmaya çalışılmıştır; bu bağlamda, II. Abdülhamit’in, halkın koruyucusu olduğu izlenimi basın ve yayın yoluyla da güçlendirilmiştir.268

Monarşik tonların ağır bastığı II. Abdülhamit dönemi sosyal yardım sistemi, hastaneler ve bakımevleri gibi modern sosyal kurumların yanı sıra, yaygın bir hediye sistemi ve kişisel hayratların bileşkesidir. II. Abdülhamit hayratlarını önceki uygulamalardan ayıran en önemli unsur ise, söz konusu uygulamaların geleneksel biçimlerle başarılı bir şekilde eklemlenmesi ve bu sentezlerle yeni siyasi içerikler ve işlevler yüklenmesidir.269 Padişah hediyeleri yalnızca muhatapları ilgilendirmemekte, daha geniş bir kitleye siyasi mesajlar vermek üzere kurgulanmaktaydı; “İhsan-ı hümayun”un simgesel tezahürlerinin kendi içine alma, özümseme gibi bir amacı vardı.270 Özenle planlanan bu sistem, bir yandan halkın rejime sadakatini güvence

268 Özbek, “II. Abdülhamit ve Kimsesiz Çocuklar Darülhayr-ı Ali”, Tarih ve Toplum, Şubat 1999, Sa.

182, s. 11; Özbek 2008, s. 21, 24, 31, 32.

269 Özbek, a.g.e., s. 26

270 Deringil, 2007, s. 54.

83

altına alırken, diğer yandan da basın aracılığıyla böyle bir sadakatin hâlihazırda tesis edilmiş olduğu görüntüsü vermektedir.271

II. Abdülhamit dönemi sosyal politikalarında okullar ve sağlık kurumlarıyla yürütülen modernleşmeci uygulamaların dışında, İslamcı siyasetin tezahürü olan dinsel hayratların yoğunluğu dikkat çeker. Toplumsal tabanla kurulan ilişki çerçevesinde etkili bir meşruiyet aracı olan dinsel yatırımlar, padişahın cismen görünmese de, simgelerle görünür kılınmasında önemli rol oynamıştır. Bu dönemde padişah imgesi, onun gücünü ve her yerde hazır ve nazır oluşunu aralıksız biçimde hatırlatacak bir simgeler sistemi aracılığıyla halkına yönlendirilmiştir.272 II. Abdülhamit’in amacı, modern halk hükümdarları rolünü oynayan seleflerinin aksine, görünmeden “iktidarın titreşimlerini” yaymaktı.273 Bu nedenle halkla iletişim, büyük ölçüde İslami motiflere dayanan simgesel yollarla geçekleşiyordu. Şerif Mardin’in belirttiği gibi, Müslüman Osmanlılar, hem üst hem de alt sınıfları seferber edebilen duygusal titreşimi İslam’dan alabiliyorlardı; gayrimüslimlerin ulusal simgeleriyle rekabet edebilen simgeler dağarcığını sağlayacak olan kaynak İslam’dı.”274 Bu bağlamda, II. Abdülhamit, hayır harcamalarının büyük bölümünü dinsel amaçlara, özellikle de cami inşası ve tamirine tahsis etmiştir. Nadir Özbek’in, esas olarak 1318 (1902) tarihli Bağdat Salnamesi’nde yayınlanan listeye göre hesapladığı II. Abdülhamit hayratlarının dağılımında, dinsel kurumlar ve yardımlar için ayrılan bütçenin, toplam bütçenin yaklaşık % 61’ine denk geldiği

271 Özbek, 2008, s. 149.

272 Özbek, 2008, s. 34.

273 Gülru Necipoğlu, Architecture Ceremonial and Power: The Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, Londra, 1991, s. 59; Aktaran Deringil, 2007, s. 34.

274 Mardin, 1989, s. 129.

84

görülmektedir.275 Bunlar içinde camiler, tekke ve zaviyeler, Hicaz yoksulları ve hacılara yardım, mevlid-i şerifler ve türbeler bulunmaktadır. Yusuf Akçura “hilafet evine uğrayan hacılar, Müslümanların önderinin inayetine mazhar edilerek gerek kendilerinin gerekse de diğer Müslümanların hilafet makamına celp ve kalplerinin raptına çalışıldı”276 diyerek bu paternal senaryonun altını çizer. Hayratların vilayetlere göre dağılımında da dini hassasiyetin etkisi görülür: Padişahın “lütfuna mahzar olan” şehirler arasında İstanbul’dan (% 41.1) sonra Hicaz (% 23.9) gelmektedir; diğer vilayetlerle aradaki fark öyle büyüktür ki, üçüncü sıradaki Edirne bu hayırseverlikten ancak % 4.9 oranında yararlanabilmiştir.277 Bu dağılımda

“görünmeden görünürlük” ve bundan kaynaklanan prestij kaygısı çok açıktır;

kuşkusuz Mekke ve Medine gibi önemli kentlerdeki cami ve diğer kutsal mekanların onarımı vs. II. Abdülhamit’i halkın gözünde üstün bir konumda tutuyor ve halifelik iddiasını pekiştiriyordu.

Sonuç olarak, II. Abdülhamit dönemi sosyal uygulamaları ve sosyal devlet anlayışı, rejimin doğasına uygun biçimde, “neo-patrimonyal” bir çizgiye sahiptir. Bu kavramın içini dolduran paternal yaklaşım ve kişisel iktidarın yansımaları, olası bir iyi niyet belirtisi olmasının yanı sıra, siyasallaşan yığınlara karşı bir meşruiyet gösterisi niteliğindedir.

275 Özbek, 2008, s. 185.

276 Akçura, 1977, s. 22.

277 Özbek, 2008, s. 186.

85 III. BÖLÜM

İTTİHAT VE TERAKKİ İKTİDARINDA OSMANLI RESMİ İDEOLOJİSİ:

PROTO-MİLLİYETÇİLİK DÜZLEMİNDE TÜRK ULUSÇULUĞU

İttihat ve Terakki Fırkası’nın başlangıçta denetleme iktidarı olarak, sonrasında ise bir tek parti diktası kurarak güdümlediği II. Meşrutiyet dönemi siyasal yaşamı, parti içi dinamiklerin değişmesi ve siyasal konjonktürden kaynaklanan zorunlulukların etkisiyle farklı ideolojik arayışlara sahne olmuştur. II. Meşrutiyet öncesinde ve yeni rejimin ilk yıllarında “unsurların birliği” söylemini benimseyen İttihat ve Terakki, özellikle Balkan Savaşı’ndan sonra, otokrat niteliği ağır basan bir mülki-askeri karma yönetim çerçevesinde ulusçu/Türkçü söylemi öne çıkarmıştır.

İmparatorluktaki bütün unsurları ya da Müslüman halkları esas almış çoğulcu ideolojik formülasyonların yerine benimsenen Türk ulusçuluğu, II. Abdülhamit dönemindeki İslamcı reaksiyondan doğan bir proto-milliyetçilik formu olarak da değerlendirilebilir. Bu İslamcı reaksiyonun sonuçları üstünde duran Kemal H. Karpat, toplumsal tabandaki İslamcı kıpırdanmanın, bireyleri dinlerine bağlayan sosyal bağları “millet”e kaydırdığını ve böylelikle dinsel cemaati bir proto-millete dönüştüren ideolojik itici gücü sağladığını belirtir.278 Yeni resmi ideoloji ve buna uygun bir toplumsal alt/üst yapı kurmak için atılan adımlar, cumhuriyet dönemi ulus-devlet yapılanmasının temelini oluşturmuştur. II. Meşrutiyet dönemi, Türk milliyetçiliğinin İslamcı ve halkçı boyutları göz önüne alındığında, önceki ve sonraki ideolojik eğilimler arasında bir sentez dönemi olarak da yorumlanabilir.

278 Karpat, 2010, s. 770.

86

Bu bölümde, II. Meşrutiyet dönemi siyasal yaşamı, devrin egemen aktörü olan İttihat ve Terakki’nin ideolojisi/ideolojileri bağlamında incelenecektir. Bu çerçevede, izleyen dönemdeki ideolojik eğilimleri ya da kutuplaşmaları yansıtması açısından İttihat ve Terakki’nin tarihine ve yapısına kısaca değinilecek, yine ideolojik bir perspektif sunması nedeniyle 1908 hareketinin “devrim” niteliği sorgulanacak ve ideolojik evrim neden-sonuç ilişkisi içinde, uygulama alanlarından örneklerle ele alınacaktır.