• Sonuç bulunamadı

Bir Epik Tiyatro Örneği Olarak Ayak Bacak Fabrikası

3. YAZARLAR VE ESERLER

3.4. Bir Epik Tiyatro Örneği Olarak Ayak Bacak Fabrikası

Epik tiyatro Bertolt Brecht‟in kurucusu olduğu ve 20.yy‟da ortaya çıkan toplumsal bir tiyatro türüdür. Siyasi bir tutuma sahip bu tiyatro türü, Marksist-Leninist politik görüşün etkisinde yeşermiştir. Epik tiyatro türündeki eserler, seyirciyi sahnede oynanan oyunun dışında bırakarak, izleyicinin oyunu bir dış göz gibi incelemesi hedeflenerek yazılır. Bu sebeple de seyirciler sahnelenen esere yabancılaşacak şekilde başka zamanlarda, başka yerlerde geçen bir oyun ile karşı karşıya kalırlar. Kendileriyle ve bulundukları zamanla, yer arasında bir bağ kurmalarına izin verilmez. Kendiyle bağdaştıramama durumu ise onları sergilenen oyun hakkında düşünmeye sevk eder. Yazar seyirciden, bu konuda düşünmesini ve hesaplaşmasını bekler. Şener (2016, s. 285) epik tiyatronun bu özelliği ile ilgili “Epik tiyatro, seyircisini, düşünebilen, karar verebilen, aklı ve duyguları olgun bireyler olarak kabul eder. Epik tiyatro ereğine ulaşmak için körü körüne inandırmayı değil, düşünerek ikna etmeyi yeğlemiştir.” cümlelerini bizlere aktarmıştır. Bu doğrultuda aslında epik tiyatronun seyircinin zihninde çeşitli oyunlar oynayarak, onları sorgulamaya iten bir tavrı olduğu düşünülebilir. Düşündürme özelliğine sahip bu tiyatro, romantizm akımına ters düşen hayaller ve estetikten uzak bir yaklaşım sergiler. Bu açıdan bakıldığında sanat için sanat değil toplum için sanat fikrini benimsediği anlaşılmaktadır.

Epik tiyatroda sınıf bilincinin aşılanmaya çalışılması siyasi alt yapısından kaynaklanan bir özellik olarak göze çarpar. Sınıf bilinci kavramının zihinlere yerleşebilmesi adına kahramanlar, her kesime ait insanlardan oluşur ve mutlaka bulundukları sınıfı temsil eden fiziksel özellikleri -hareketleriyle birlikte- seyirciye aktarılır. Bu durum seyircinin bir oyun içerisinde olduğunun, ona devamlı olarak hissettirilmeye çalışmasıyla paralel ilerler. Seyircilerin bir oyun içerisinde olduklarını anlayabilmeleri adına da eserler, abartılı anlatımlar ve mizah göze batacak şekilde sergilenir.

Ayak – Bacak Fabrikası oyunu ilk kez 1964 yılında bir üniversitenin tiyatro topluluğu tarafından sahnelenmiştir. Oyun, birden çok gazete haberi ve bir röportajdan esinlenerek yazılmıştır. (Ek1 ,Ek2, Ek3, Ek4, Ek5, Ek6) Türk tiyatrosunun yazılmış ilk epik tiyatro örneklerindendir. Dokuz epizottan oluşan eser, tipik bir epik tiyatro örneği

57

olduğunu, bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir yerde ve isimsiz kahramanlarla sergilenmesiyle kanıtlar. Yıllar boyunca çok kıtlık çekmiş bir ülkenin halkı en sonunda ekin toplama zamanı geldiğinde bolluğa kavuşmuştur. Oyun, halkın -köylünün- bu bolluktan dolayı dans etmesiyle başlar. Devamında olaylar, çıkarcı orta yönetici sınıfını temsil eden derebeylerinin halka tepki göstermesi ve köylünün elindeki fazla miktarda buğdaydan daha kalitesiz ve tehlikeli olan kara tohumu, onları aldatarak, takas etme çabalarıyla gelişir. Derebeyleri ellerindeki kara tohumu, ülkelerinin yöneticilerini de ikna ederek halkla takas ederler. Dört çuval kara tohum verip, halkın elindeki buğdayı alırlar. Bu uygulamayı yapmak için de ülkede hâkim olan dini inancı kullanırlar.-Halkın yaşadığı bölgede kutsal bir göl ve kutsal balıklar vardır. Derebeyleri bu balıklara buğday verilmesi gerektiğini dini inanca bağlayarak halka empoze eder. Karnını doyurmak için kara tohum kullanan halk, zaman geçtikçe kötürüm kalır. Yaşanan yoksulluk ve açlıktan dolayı vatandaşların içinden biri, ironik bir darbe yaparak başa geçer. Çıkarcı derebeyleri, yine başrolü oynayarak bu kez de halkı sakatlıklarına karşı yeni bir umuda tutundurur. Yöneticinin kararı doğrultusunda dış ülkelerden gelecek yardımlar halka dağıtılacaktır ve derebeyleri bir ayak bacak fabrikası kurarak halka bu uzuvları dağıtacaklarını söylerler. Ancak ilginç bir nokta vardır ki, ayak bacaklar aslında dış ülkeler tarafından gönderilmiştir. Derebeyleri yardımın bu parçalarını halktan saklayarak yine zenginliklerine zenginlik katma çabasındadırlar.

Oyunun son bölümünde, ayak bacaklar yurt dışından gelen uzmanların talimatları doğrultusunda halka takılır. Fakat bu ayak bacaklar yanlış takılır ve halkın isyan etmesinden korkan derebeyleri paniğe kapılırlar. Oyunun aklı başında ve dürüst kahramanı olan Delikanlı ise olayların başından beri halkı aydınlatmaya çalıştığı ve doğruları söylediği için cezalı bir şekilde bir yerde bağlı tutulmaktadır. Delikanlı aynı zamanda kendini anlayamayan ve anlamamak için ısrar eden halk tarafından dışlanır. Derebeyleri, halkın tepkisinden o kadar korkarlar ki oyunun başından beri düşman oldukları bu Delikanlıyı çözerek yöneticilerden sakladığı buğdayı halka dağıtmasını isterler. Delikanlı bir telaşla gider ancak buğdaylarını bulamaz. Anlaşılır ki eserin akıllı ve kurnaz tipi Öküz, bütün buğdayları yiyip kaçmıştır. -Bahse konu edilen Öküz, konuşan, konuşmakla kalmayıp son derece entelektüel olan, halka inemeyen aydın tipini temsil eden bir hayvandır.- Oyun, bu gelişmenin ardından şu sözlerle sona erer: “Oyunumuz burada biter, gerisi dışarıda sürüp gider” (Çağan, 2018, s. 90).

58

Oyunun ilk basımında yer alan Sermet Çağan‟ın (1965, s. 10) başlangıçtaki yazısı bir ön söz niteliğindedir. Burada yazar esinlendiği haberlerden bahseder ve haksızlıklar, yolsuzluklar ve bozuk düzenlerle ilgili fikirlerini sert bir dille belirtir:

Yücelmek için, yüceltmek için dünyaya gelmiş insanları uygarlık düzeninin getirdiği davranışlardan alıkoyan, onları hastane yerine, hurafe, batıl inanç hayali kutsal göl kenarında dua için toplayanlar kimlerdir? Kimlerdir bunun sorumluları?

Kimdir bütün bunların, bu olanların hatta olacakların sorumluları?

Kişiye öz çıkarını, insancıl çıkarını öğretmeyen, göstermeyenler. Onlar! Yönetmişler, yönetenler, yönetecekler!

Bizden bu kadar! Yargısı size kalmış!

Sermet Çağan‟ın yukarıdaki sözlerinden eseri yazma amacı ortaya çıkmaktadır. Sanatçı toplumda var olan yanlışlara pek çok açıdan değinmek istemiş ve cesaretle bu savaşı sürdüreceğinin işaretini vermiştir. Ayak-Bacak Fabrikası‟nın seyircinin eleştirel bakmasını amaçlayan epik tiyatronun çok keskin bir örneği olduğu, yazarın yargılamayı seyirciye alenen bırakmasından anlaşılmaktadır.