• Sonuç bulunamadı

4. BİLGİ ALANINDA BİLGİ YÖNETİMİ

4.4. Bilgi Alanında Kültürel Farklılıklar

Bilgi üretimi ve paylaşımı sosyal gruplar arasında gerçekleştiğinden, Bilgi Alanındaki farklı işlem alanları ve yapılarını tanımlamada kültür önemli bir çerçeve olarak ortaya çıkmaktadır (Boisot, 1995). Boisot (1995), kültürü bilginin sosyal olarak üretilmesi ve paylaşılmasını sağlayan örgütsel ve kurumsal düzenlemeler bütünü olarak değerlendirmektedir. Kültür ile ilgili çalışan birçok araştırmacı bilginin yapılandırılmasını ve paylaşılmasını kültürü tanımlayan temel unsurlar arasında değerlendirmektedir (Boisot, 1995). Bilgi Alanı modeli çerçevesinde, bilginin yapılandırılması kodlama ve soyutlamaya, bilginin paylaşılması ise yayılıma işaret etmektedir.

Sargut (1999), kültürel farklılıkların bilginin kodlanması-soyutlanması ve yayılımı üzerinde etkili olduğunu belirtmektedir. Hall’un (1976) “yüksek bağlamlı kültürler” ve “düşük bağlamlı kültürler” ayırımı Bilgi Alanında kültürel farklılıkları ortaya koymak için uygun bir kuramsal çerçeve sunmaktadır. Yüksek bağlamlı kültürler daha zengin, somut ve kodlanmamış bilgi ile ilişkilendirilirken, düşük bağlamlı kültürler işlemlerini kodlanmış ve soyut bilgiyi seçici olarak kullanarak gerçekleştirirler (Boisot, 1995). Yüksek bağlamlı kültürlerin kodlama ve soyutlama yeteneğinin düşük olması, yüksek hacimlerdeki verinin işlenmesini sağlayacak bilişsel stratejiler geliştirmelerini zorlaştırmaktadır (Boisot, 1995). Yüksek bağlamlı kültürlerde, ayrıca, taraflar için ortak bir bağlam ve anlayışın geliştirilebilmesi için geçmişten gelen bir aşinalığın ve işlem tecrübesinin oluşması gerekmektedir. Bu tür kültürlerdeki kodlama-soyutlama konusundaki eksiklikler, iletişimin yüz yüze yapılmasını gerektirmekte, sayıların ve ölçeklerin küçük olmasını zorunlu kılmaktadır (Boisot ve Child, 1999).

48

Hall’un (1976) yüksek ve düşük bağlamlı kültür sınıflandırması ve Bilgi Alanı modelindeki kodlama, soyutlama ve yayılım özellikleri bir arada kullanılarak, ulusal kültürleri Bilgi Alanı modelindeki farklı işlem alanları ile ilişkilendirmek mümkün olmaktadır. Buna göre, Çin kültürü tımar-klan sistemine, Japon kültürü klan sistemine, Fransız kültürü bürokrasi sistemine ve Amerikan kültürü pazar sistemine daha yakın görülmektedir. Bilgi Alanı modeline göre, Batı ülkelerinde düşük bilişsel karmaşıklık ve pazara dayalı yüksek ilişkisel karmaşıklık durumu ortaya çıkarken, Çin ve Japonya’da yüksek bilişsel karmaşıklık ve klan yapısına dayalı orta düzey ilişkisel karmaşıklık görülmektedir (Boisot, 1995; Boisot ve Child, 1999).

Şekil 2. Bilgi Alanında Ulusal Pozisyonlar

Kodlanmış ABD (Pazar) Fransa (Bürokrasi) Japonya (Klan) Kodlanmamış Yayılmamış Yayılmış Çin (Tımar-Klan)

Kaynak: Boisot ve Child, 1999

Boisot ve Child’a (1999) göre kodlama ve soyutlama becerileri neticesinde bilişsel karmaşıklığı azaltabilen kültürler Bilgi Alanı modelinde üstte yer alan bürokrasi ve pazar tipi örgütsel yapıları oluşturabilmişler; buna karşılık, kodlama ve soyutlamayla bilişsel karmaşıklığı azaltamayan kültürler örgütsel büyüme süreçlerinde ister istemez klan yapısına doğru evrilmişler ve ilişkisel karmaşıklığın artması ile karşı karşıya kalmışlardır. Sargut’a (1999) göre ise bireyci ve ortaklaşacı kültüre sahip ülkelerin Bilgi Alanındaki gelişimi farklı süreçleri takip etmekte, gelişmiş batı ülkeleri tımarlardan Weber tipi yasal-

49

ussal bürokrasilere, oradan da pazara evrilirken, ortaklaşacı kültüre sahip ülkeler bürokrasi kültürüne geçemediklerinden, tımar sisteminden klan sistemine doğru gelişmektedirler.

Batı ülkeleri, feodal sistemden başlayan modernleşme süreçlerinde, önce merkezi bürokrasiye sahip güçlü ulus devletler kurmuşlar ve bu yolla devlet yönetiminde yasal- ussal bir yaklaşım geliştirebilmişlerdir. Bürokratik yapılar kişilere bağlı gücün bir kısmının kişisel olmayan kurumlara ve kurallara aktarılmasını gerektirmektedir (Boisot, 1995). Tımardan bürokrasiye doğru gelişen bu süreç kodlama ve soyutlama konusunda yetenekli ve istekli olunmasını gerektirmektedir. Kodlama ve soyutlamayla birlikte Hall’un (1976) tabiriyle “yüksek bağlam”dan “düşük bağlam”a veya Habermas’ın (1970) tabiriyle “hayat dünyası”ndan “sistem”e geçilmiş olmaktadır. Bürokratik düzen, ancak devlete ve kurumlara yasal-ussal bir bakış açısı geliştirilmesiyle süreklilik kazanmaktadır. Batı ülkeleri, kurdukları yasal-ussal bürokrasilerin ademi merkeziyetçi bir yaklaşımla pazar düzenine göre yeniden ele alınması sonucunda pazar sistemine ulaşabilmişlerdir. Batı ülkelerinde, uluslararası geçerliliği olan kuralların gelişmesi pazar sistemine geçişi mümkün kılan çerçeveyi oluşturmuştur. Bürokrasi sisteminden genişleyen pazar sistemine geçiş, soyutlanmış bilginin toplumun ilgili kesimleri arasında paylaşılmasını da beraberinde getirmiştir (Boisot ve Child, 1996).

Çin’deki modernleşme ise batı ülkelerinden farklı şekilde gelişmiştir. Çin’de kişisel ilişkilerin kurallar karşısında üstünlüğü devam ettiği için, tam olarak düzenli ve kodlanmış bir bürokratik düzen oluşturulamamıştır. Çin’deki ilişkisel işlemlerin kodlama düzeyi düşüktür; güvene ve uzun süreli kişisel bağlantılara dayanmaktadır. Bu nedenden dolayı, Çin bürokrasi sistemine doğru geçebilmek amacıyla yaptığı düzenlemelere rağmen geleneksel sosyal düzenini değiştirememiştir (Gernet, 1982). Bunun önemli bir nedeni ganşi (guanxi)2 yapısının ve işlemlerde güvenilir ağların öneminin devam etmesidir

(Leong, 2005). Yasal-ussal bir bürokratik düzenin yokluğu kişisel güce, bağlılığa ve güvene dayalı ilişkilerin önemini artırmıştır. Çin’de birçok işlem, kişiler arasındaki karşılıklı bağımlılıklara dayalı ilişkiler etrafında müzakere edilmekte, yerel yönetimler tarafından desteklenen ve yönlendirilen bir sistem içerisinde düzenlenmektedir (Pye, 1995). Yerel yönetimlere yetki devri ve bununla birlikte oluşan yerel yönetimler arasındaki rekabet merkezi otoritenin yönlendirici etkisini sınırlandırmıştır (Boisot, 1995). Bunun

50

sonucunda, tımar sisteminden başlayan yerel yönetimlere yetki devrine dayalı ademi merkezileşme klan sistemine doğru genişlemeyi zorunlu kılmıştır.

Japonya, Çin’de olduğu gibi Bilgi Alanı modelinde kodlama-soyutlama düzeyi düşük alanda yer almaktadır, ancak Çin’den farklı olarak tımar alanından çok klan alanında faaliyet göstermektedir. Japonya’da da, Çin’de olduğu gibi, iktisadi hayatın gelişiminde ve iktisadi aktörlerin yönlendirilmesinde devletin önemli bir etkisi olmuştur. Ancak, Japonya’da merkezi otorite yerel yönetimler üzerinden değil, birbirine yoğun bir biçimde bağlı firma grupları üzerinden yetki devri gerçekleştirmiştir. Japon firması da, Çin’de olduğu gibi, kişisel ilişkilere bağlı, kodlama-soyutlamanın düşük olduğu, güven ve ortaklaşa değerlere dayalı olarak faaliyet gösteren bir yapıdadır (Boisot, 1995). Japon firmaları çalışanları ve geniş anlamda toplum ile sürekli ve yoğun bir karşılıklı bağımlılığa sahiptir. Çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler ve diğer yakın paydaşlar birbirlerine güven ve ortaklaşa değerler ile bağlıdır (Boisot, 1995). Örgütsel kültüre yapılan yatırımlar örgütsel kontrole olan ihtiyacı da azaltır (Boisot, 1995). Japon firmalarında kontrol bürokraside olduğu gibi resmi raporlama süreçleri üzerinden değil, çok iyi planlanmış sosyalleşme süreçleri üzerinden gerçekleştirilir (Boisot, 1995). Japonya’da hem firmalar arasında hem de firma içinde konsensüse ve bilginin yayılımına verilen önem, Japonya’yı Çin’den farklı olarak Bilgi Alanı modelinde klan yapısında konuşlandırmıştır.

Dolayısıyla, batı demokrasileri, tımar sisteminden bürokrasi sistemine, oradan da pazar sistemine evrilmiş; Çin ise tımar sisteminden bürokrasiye dönüşmek istemesine rağmen, kodlama ve soyutlama düzeyinin yeterli olmaması nedeniyle klan sistemine doğru evrilmeye başlamış, pazar sistemine geçememiştir (Boisot ve Child, 1996). Japonya’da ise kişisel ilişkilerin devamı ve yoğun sosyalleşme süreçleri bürokrasi yapısından çok klan yapısına doğru geçişi getirmiştir. Çin’de ve Japonya’da tımar sisteminden klan sistemine doğru geçiş, batı ülkelerindeki Pazar Kapitalizminden farklı olarak ilişkilere dayalı bir Ağ (Network) Kapitalizmi ortaya çıkarmıştır (Boisot, 1995; Boisot ve Child, 1996, 1999). Ağ Kapitalizminde ilişkiler rekabetten çok işbirliklerine dayanır, karşılıklı bağımlılıklar ve yükümlülükler önemlidir; piyasa belirsizlikleri işlemleri düzenleyen kontratlar oluşturmak yerine, güvene dayalı ilişkilerle aşılmaya çalışılır (Boisot, 1995).

Bilgi Alanı modelinde Batı ülkeleri ile Çin ve Japonya’nın farklı gelişimler takip ettiği görülmekle birlikte, zaman içerisinde bütün ülkelerin tek bir Bilgi Alanına doğru

51

yakınsayacağını söylemek doğru olmayacaktır (Boisot, 1995). Modernleşme süreci ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte bir yandan baskın kültürel kodlar geniş bir şekilde farklı kültürler arasında yayılmakta, bununla birlikte her kültürde faaliyet gösteren kurumların ve kişilerin referans alabilecekleri kültürel kodlarda bir çeşitlilik oluşmaktadır. Dolayısıyla, her kültürde baskın Bilgi Alanı yapısının dışında farklı yapıların da varlığını sürdürmesi beklenmektedir. Her sosyal sistem, Bilgi Alanı modelindeki ideal tiplerin bir karışımına sahiptir; bununla birlikte, her sistemdeki değerler ve inançlar belirli ideal tiplerin diğerlerinden daha baskın olmasını sağlar (Boisot, 1995).

Diğer taraftan Bilgi Alanı modelindeki farklı işlem alanlarının birbirini desteklediği durumlar da olabilmektedir (Boisot, 1995). Örneğin, pazar yapısı altında faaliyet gösteren bazı endüstrileri düzenlemek için bürokrasi yapısına sahip kamu otoriteleri tesis edilmektedir. Pazar yapısı altında faaliyet gösteren bazı endüstrilerde klan yapılanmasına sahip karteller oluşabilmektedir. Klan yapısı altında güçlü birey ve kurumların varlığı tımar yapısına benzer karizmatik liderliğe ihtiyaç duyabilmektedir. Bu örnekler, farklı kültürlerde ve kurumsal çevrelerde Bilgi Alanı modeli açısından bir yakınsamaya ve tekdüzeliğe değil, bir çeşitliliğe işaret etmektedir.

52