• Sonuç bulunamadı

GEREÇ VE YÖNTEMLER

BİYOKİMYASAL BULGULAR

Renal İ/R grubundaki kreatinin ve üre düzeyleri, kontrol grubuna göre anlamlı oranda daha yüksek; GSH düzeyleri ise anlamlı olarak düşük bulundu (p<0,05). Yapılan renal iskemi reperfüzyon modelinin bu tetkikleri anlamlı oranda değistirmesi açısından yeterli oldugu anlasıldı. Tek yönlü varyans analizi testine göre, gruplar arasında renal doku MDA düzeylerinde, istatistiksel olarak anlamlı farklılık tesbit edilememiştir (p>0,05).

Renal dokuda MDA’nın ortalama değerleri (±SD); Kontrol grubunda 0,021±0,008, DH grubunda 0,026±0.007, İ/R grubunda 0,024±0,011, İ/R+DH grubunda 0,018±0,003 mg/dl idi. İstatistiksel değerlendirmede gruplar arasında anlamlı fark olmadığı görüldü. (p= 0,181) (Tablo 2).

Tablo 2. Grupların renal doku malondialdehit ortalama değerleri

Kontrol grubu DH grubu İ/R grubu İ/R+DH grubu P

MDA 0,021±0,008 0,026±0,007 0,024±0,011 0,018±0,003 0,181*

MDA: Malondialdehit, DH: Diosmin+Hesperidin, İ/R:İskemi-Reperfüzyon, Ortalama±Standart sapma, *Tek

yönlü varyans analizi .

27

Renal dokuda glutatyon (GSH)’un ortalama değerleri (±SD); Kontrol grubunda 0,099±0,01, DH grubunda 0,092±0,011, İ/R grubunda 0,078±0,008, İ/R+DH grubunda 0,093±0,017 mg/dl idi (Tablo 3). Antioksidan enzim aktivitesinin etkinliğinin bir göstergesi olan GSH; İ/R grubu; kontrol grubu ve DH grubu ile karşılaştırıldığında, anlamlı olarak düşük olduğu görüldü. Yani antioksidan aktivite, İ/R grubunda belirgin düşüktü (p <0.05).

İskemi-reperfüzyon uygulanıp Diosmin+Hesperidin verilen grupta GSH değerlerinin, İ/R grubu ile karşılaştırıldığında arttığı, ancak bu artışın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü.

Tablo 3. Grupların renal doku glutatyon ortalama değerleri Kontrol

grubu DH grubu İ/R grubu

İ/R+DH

grubu P

GSH 0,099±0,01 0,092±0,011 0,078±0,008** 0,093±0,017 0,005*

GSH: Glutatyon, DH: Diosmin+Hesperidin, İ/R: İskemi- reperfüzyon, Ortalama±Standart sapma , *Post-hoc

Tukey testi ile p<0.05, ** p <0.05, İ/R grubu; Kontrol grubu ve DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman.

Serumda ortalama üre değerleri (±SD); kontrol grubunda 59,13±9,498, DH grubunda 51,500±9,528, İ/R grubunda 194,811±111,92, İ/R+DH grubunda 118,188±76,88 mg/dl idi (Tablo 4). Renal glomeruler disfonksiyonun göstergelerinden olan üre değerlerinin; İ/R grubu; Kontrol ve DH grupları ile karşılaştırıldığı zaman, anlamlı olarak arttığı görüldü (p <0.05). Yani renal glomerüler disfonksiyon İ/R grubunda belirgindi. DH ve İ/R+DH grupları karşılaştırıldığında; İ/R+DH grubunda serum üre değerlerinin, anlamlı olarak artmış olduğu görüldü (p<0.05). İ/R+DH grubunda üre değerlerinin, İ/R grubu ile karşılaştırıldığında azaldığı, ancak bu azalışın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü.

Tablo 4. Grupların serum üre ortalama değerleri Kontrol

grubu DH grubu İ/R grubu İ/R+DH grubu P

ÜRE 59,13±9,498 51,500±9,528 194,811±111,92** 118,188±7688*** 0,0001*

DH:Diosmin+Hesperidin, İ/R: İskemi- reperfüzyon, Ortalama±Standart sapma ,*Kruskal Wallis varyans analizi

ile p<0.01, ** Mann Whitney U Testi ile p<0.05 , İ/R grubu; Kontrol grubu ve DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman, *** Mann Whitney U Testi ile p<0.05 , İ/R+DH grubu; DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman.

28

Serumda ortalama Kreatinin (Cr) değerleri (±SD); Kontrol grubunda 0.47±0.038, DH grubunda 0.047±0.041 İ/R grubunda 1.643±1.092, İ/R+DH grubunda 0.943±0.63 mg/dl idi (Tablo 5). Renal glomerüler disfonksiyonun göstergelerinden olan Cr değerlerinin; İ/R grubu; Kontrol ve DH grupları ile karşılaştırıldığı zaman, anlamlı olarak arttığı görüldü (p <0.05). Yani renal glomerüler disfonksiyon İ/R grubunda belirgindi. DH grubu İ/R+DH grubu ile karşılaştırıldığında; İ/R+DH grubunda serum Cr değerlerinin, anlamlı olarak artmış olduğu görüldü(p<0.05). Kontrol grubu, İ/R+DH grubu ile karşılaştırıldığında; İ/R+DH grubunda serum Cr değerlerinin, anlamlı olarak artmış olduğu görüldü(p<0.05). İ/R+DH grubunda Cr değerlerinin, İ/R grubu ile karşılaştırıldığında azaldığı, ancak bu azalışın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü.

Tablo 5. Grupların serum kreatinin ortalama değerleri

Kontrol grubu DH grubu İ/R grubu İ/R+DH grubu P

Cr 0,47±0,038**** 0,047±0,041*** 1,643±1,092** 0,943±0,63 0,0001*

Cr: Kreatinin, DH: Diosmin+Hesperidin, İ/R: İskemi- reperfüzyon, Ortalama±Standart sapma, *Kruskal Wallis varyans analizi ile p<0.01, ** Mann Whitney U Testi ile p<0.05, İ/R grubu; Kontrol grubu ve DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman, *** Mann Whitney U Testi ile p<0.05 , DH grubu; İ/R+ DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman, **** Mann Whitney U Testi ile p<0.05 , Kontrol grubu; İ/R+ DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman.

HİSTOPATOLOJİK BULGULAR

Histopatolojik incelemede tesbit edilen, histopatolojik ortalama skorlar (± SD) değerleri; Kontrol ve DH grubunda; “tübüler hücre şişmesi” için 0.00±0.00, ‘’tübüler dilatasyon” için 0.00±0.00, “medüller konjesyon” için 0.00±0.00, “interstisyel ödem’’ için 0.00±0.00, “hyalin cast” için 0.00±0.00, “epitel nekrozu’’ için 0.00±0.00, “lökosit infiltrasyonu’’ için kontrol grubunda 1.00±0.00, DH grubunda 0.52±0.50 olup her iki grup histopatolojik olarak normal görünümde idi (Tablo 6) (Şekil 7). İ/R grubunda “tübüler hücre şişmesi’’ için 1.22±0.44, “tübüler dilatasyon” için 1.78±0.83, “medüller konjesyon” için “2.33±0.86”, “interstisyel ödem” için 0.56±052, “hyalin cast” için 2.44±0.72, “epitel nekrozu’’ için 0.67±0.707, lökosit infiltrasyonu için 1.44±0.52 olup (Tablo 6), bariz şekilde

29

tübüler dilatasyon, medüller konjesyon, hyalin cast ve orta derecede tübüler hücre şişmesi, lökosit infitrasyonu olup, az da olsa interstisyel ödem ve epitel nekrozu mevcuttu (Şekil 8). Yapılan renal iskemi-reperfüzyon modelinin bu parametreleri anlamlı oranda değistirmesi açısından yeterli oldugu anlasıldı. İ/R+DH grubunda ‘’tübüler hücre şişmesi’’ için 0.50±0.53, ‘’tübüler dilatasyon’’ için 1.38±0.51, ‘’medüller konjesyon’’ için “1.069±1.00’’, “interstisyel ödem’’ için 0.63±0.51, “hyalin cast’’ için 0.63±0.74, “epitel nekrozu” için 0.13±0.35, lökosit infiltrasyonu için 0.63±0.74 olarak bulundu (Tablo 6). İ/R grubu ile kıyaslandığında; tübüler dilatasyon azalmış; tübüler hücre şişmesi ve medüller konjesyon belirgin derecede azalmış; hyalin cast, epitel nekrozu ve lökosit infiltrasyonu yok denecek kadar azalmıştı (Şekil 9).

İskemi-reperfüzyon grubunun skorları, kontrol ve DH gruplarının skorlarından daha yüksekti (p<0.05) (Tablo 6). Kontrol ve DH grublarının histopatolojik skorları, İ/R+DH grubunun histopatolojik skorlarına yakındı, sadece İ/R+DH grubunun tübüler dilatasyon parametresi, daha yüksekti (p<0.05) (Tablo-6). İ/R+DH grubunun skorları, İ/R grubunun skorları ile karşılaştırıldığında daha düşüktü, ancak istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05) (Tablo 6).

30

Şekil 7B. Kontrol ve DH grubunda x10 büyütmede normal morfoloji

Şekil 8A. İskemi-reperfüzyon grubunda x40(A) büyütmede; tübüllerde belirgin dilatasyon, medüller konjesyon

31

Şekil 8B. İskemi-reperfüzyon grubunda x40 büyütmede; orta derecede mononükleer hücre artışı

Şekil 9A. İskemi-reperfüzyon uygulanıp Diosmin+Hesperidin verilen grupda, x40 büyütmede minimal konjesyon dışında, kontrol ve Diosmin+Hes- peridin grubuyla benzer histopatolojik görünüm

32

Şekil 9B. İskemi-reperfüzyon uygulanıp Diosmin+Hesperidin verilen grupda, x10 büyütmede minimal konjesyon dışında, kontrol ve Diosmin+Hes- peridin grubuyla benzer histopatolojik görünüm

Tablo 6. Grupların ortalama histopatolojik skor değerleri Kontrol Grubu (n=10) DH Grubu (n=10) İ/R Grubu (n=9) İ/R+DH Grubu (n=8) P Tübüler hücre şişmesi 0,00± 0,00 0 ( 0-0 )* 0,00± 0,00 0(0-0)* 1,22±0,44*** 1 (1-2)* 0,50±0,53 0.5(0-1)* 0,001** Tübüler dilatasyon 0,00±0,00***** 0 ( 0-0 )* 0,00±0,00**** 0(0-0)* 1,78±0,83*** 2 (1-3)* 1,38±0,51 1(1-2)* 0,001** Medüller konjesyon 0,00± 0,00 0 (0-0)* 0,00± 0,00 0(0-0)* 2,33±0,86*** 3 (1-3)* 1,00±1,069 1(0-3)* 0,001** İnterstisyel Ödem 0,00± 0.00 0 (0-0)* 0,00± 0,00 0(0-0)* 0,56±0,52 1(0-1)* 0,63±0,51 1(0-1)* 0,053 Hyalin Cast 0,00± 0,00 0(0-0)* 0,00± 0,00 0 (0-0)* 2,44±0,72*** 3 (1-3)* 0,63±0,74 0, 5 (0-2)* 0,001** Epitel nekrozu 0,00± 0,00 0(0-0)* 0,00± 0,00 0(0-0)* 0,67±0,707 1(0-2)* 0,13±0,35 0(0-1)* 0,043** Lökosit infiltrasyonu 1,00±0,00 1(1-1)* 0,50±0,52**** 0,5(0-1)* 1,44±0,52*** 1(1-2)* 0,63±0,74 0,5(0-2)* 0,013**

DH:Diosmin+Hesperidin, İ/R: İskemi- reperfüzyon, Ortalama±Standart sapma, *Medyan(Min-Max); **Kruskal

Wallis varyans analizi ile p<0.05, *** Mann Whitney U Testi ile p<0.05, İ/R grubu; Kontrol grubu ve DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman, **** Mann Whitney U Testi ile p<0.05, DH grubu ile İ/R+DH grubu karşılaştırıldığı zaman, ***** Mann Whitney U Testi ile p<0.05, Kontrol grubu ile İ/R+DH grubu karşılaştırıldığı zaman.

33

Kruskal-Wallis testine göre tüm gruplar arasında anlamlı fark olduğundan ikincil (post hoc) test (Bonferroni düzeltmeli Mann-Whitney U testi) sonrası, İ/R grubu ile İ/R+DH grubu, 7 parametreden her biri için karşılaştırıldığı zaman; tüm parametreler İ/R grubunda daha yüksek bulunmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmedi (p>0,05). İ/R grubu, Kontrol grubu ve DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman ; “ tübüler hücre şişmesi ”, “tübüler dilatasyon”, “ medüller konjesyon”, “ hyalin cast” ve “ lökosit infiltrasyonu ” bakımından yüksek skorlara sahipken (p<0,05) , “interstisyel ödem” ve “epitel nekrozu” bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı görüldü (p>0,05). DH grubu ile İ/R+ DH grubu karşılaştırıldığı zaman ;

“ tübüler dilatasyon” ve “lökosit infiltrasyonu” bakımından, İ/R+ DH grubunun daha yüksek skorlara sahip olduğu (p<0,05),diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0,05) görüldü. Kontrol grubu ile İ/R+DH grubu karşılaştırıldığı zaman; tübüler dilatasyon bakımından, İ/R+DH grubunun daha yüksek skorlara sahip olduğu (p<0,05), diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0,05) görüldü. Kontrol grubu ile DH grubu karşılaştırıldığı zaman; tüm parametreler için skorlar, her iki grupta da aynı bulundu (p>0,05).

34

TARTIŞMA

Renal kan akımındaki ciddi azalma, yüksek enerjili fosfat tüketilmesi ve bunu izleyen hücre membranının ana fizyolojik iyonlara geçirgenliğinin bozulması, renal hücre hasarına neden olmaktadır. Bu hasarın derecesi iskeminin süresine ve uygun kollateral dolaşımın varlığına göre değişiklik göstermektedir. Çelişki gibi görünse de, kan akımının tekrar başlaması, daha fazla hücre hasarına neden olmaktadır; bu da reperfüzyon hasarı olarak bilinmektedir. Böbrek kanlanmasının azalmasıyla, akım iskemiye metabolik olarak daha hassas olan renal medullada yoğunlaşır. Bunun sonucunda, değişik oranlarda kortikal nekroz ve glomerüler filtrasyonda azalma meydana gelir. İskemi; renal tübüllerde genişleme, vazokonstrüksiyon, ödem, endotel aktivasyonu ve tübüler hücre dökülmesine neden olur. Endotel adezyon molekülünün ekspresyonu ve lökositin endotele göçü ya da kemotaksisi artar (3,39,40)

Renal iskemi sonrası oksijenlenmiş kan ile reperfüzyon uygulanması, serbest radikallerin oluşmasına, lipid peroksidasyonuna, polisakkarit depolimerasyonuna ve DNA yapısının bozulup, yıkılmasına neden olur. Hasarlanmış endotelde vazodilatasyon olmaz; vasküler düz kaslar etkili vazokonstriktörler salgılar ve şişer. Bunun sonucunda da vasküler geçirgenlik artar. Renal distal nefronlarda, hücreler arası birleşim yerleri bozulur. Bu da sodyumun emilimini bozarak, hücre polaritesinin kaybına yol açar. Vazokonstrüksiyon, hücre şişmesi, ekstraselüler ödem oluşur. Sonrasında, lökosit ve trombositlerin endotele yapışmasıyla doku perfüzyonu daha da bozulur (20,40,41). Renal kan akımında oluşan aksamalardan sonra tekrar akımın sağlanmasıyla oluşan reperfüzyon sonucu doku hasarı oluşur. Bu olaylar nonimmünolojiktir (42).

35

Belirli bir düzeye kadar olabilen oksidan molekül artışı, yine; vücutta daima belirli bir düzeyde bulunan, doğal antioksidan moleküller tarafından etkisiz hale getirilmektedir. Yani sağlıklı bir organizmada, oksidan düzeyi ve antioksidanların bunları etkisizleştirme gücü bir denge içindedir. Oksidanlar, belirli düzeyin üzerine çıkar veya antioksidanlar yetersiz olursa, yani denge bozulursa; sözkonusu oksidan moleküller, organizmanın yapı elemanları olan protein, lipid, karbohidrat, nükleik asitler ve yararlı enzimlerini bozarak zararlı etkilere yol açarlar. Çoğu hastalıklarda artmış ROR hastalığın ana sebebi değildir. Ancak primer bozukluğa ikincil olarak oluşurlar ve ardından patogenezde yer alırlar (13).

Normal bir insan böbreğinde, bir saatten kısa süren sıcak iskemi, geçici disfonksiyondan başka hasar yapmazken, üç saat ve daha uzun süren sıcak iskemi ise geriye dönüşü olmayan hasara neden olmaktadır (40). Bizim çalışmamızda da, iskemi süresi 1 saatten daha kısa, 45 dk olarak uygulandı. Renal cerrahi operasyonlarda, operasyonun gereği olarak, böbreğin anatomik pozisyonunun bozulup farklı yönlere yer değiştirtilmesi durumunda renal vasküler hilüsün etkilenerek kan akımının azalması ya da böbreğin bazı bölgelerinin basıya bağlı olarak iskemide kalması kaçınılmazdır. Operasyonlardaki bu iskemi süresi 5-10 dk gibi kısa bir zaman olabileceği gibi, 1 saate kadar da uzayabilir. Kan akımının tekrar sağlanmasıyla, belirtilen İ/R hasarı meydana gelmektedir. Bizim çalışmamızda ise 45 dk iskemi ardından 24 saat reperfüzyon uygulandı.

Renal İ/R hasarı, glomerüler fonksiyon bozukluğuna ve tübüler hücre hasarına neden olmaktadır. Serum üre ve Cr seviyelerinin yükselmesi, hasarlı böbreklerde fonksiyon bozukluğunun en iyi göstergelerindendir (43). Çalışmamızda, İ/R grubunda serum üre ve Cr değerlerinin, kontrol ve DH grubundan belirgin olarak yüksek olması (p<0.05), deneklerde böbrek fonksiyonlarının ileri derecede bozulduğunu ortaya koymaktadır. DH grubundaki üre ve Cr değerlerinin, kontrol grubundaki üre ve Cr değerleri ile yakınlık göstermesi, DH’in renal dokuya toksik olmadığını düşündürmektedir. Çalışmamızda İ/R+DH grubunda serum Üre ve Cr değerlerini, İ/R grubuna göre daha düşük bulmamıza rağmen istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05) (Tablo 4,5). İ/R+DH grubunda serum üre ve Cr değerlerinin, İ/R grubuna göre daha düşük olmasını, kulladığımız DH’in olumlu etkisinden kaynaklandığını düşünmekteyiz.

Mark ve ark.(44) ratlarda yaptıkları bir çalışmada, renal iskemide MDA artışının, reperfüzyonla daha da arttığını göstermişlerdir. ROR; iskemiyle hücresel hasar oluştuğu zaman, hücre membranındaki poliansatüre lipitlerin peroksidasyonu sonucu membrandaki geçirgenliği bozar. Aynı şekilde hücre içindeki mitokondri ve lizozomal membranlarında

36

oksidatif hasar oluşup mitokondrial membranda onarımı olmayan fosforilizasyon ve lizozomal membranda geçirgenlik artışına bağlı hidrolitik enzimlerle hücre yıkımı meydana getirir. Tübüler hücrelerde de aynı olaylar olurken, tübüler transportta bozulur. 1980’li yıllardan beri oksidatif doku hasarının göstergesi olarak, serum ve doku MDA değerlerine bakılmakta olduğunu belirten Singh ve Chopra (45) ratlarda yaptıkları renal İ/R’de renal oksidatif doku hasarının göstergesi olarak doku MDA düzeylerine bakmışlardır. Çalışmamızda da doku hasarının göstergesi olarak renal doku MDA değerlerine bakılmış olup, gruplar arasında renal doku MDA düzeylerinde anlamlı fark bulunamamıştır (p>0.05) (Tablo 2).

Lipidlerde çözünen antioksidanlar sınıfından olan flavonoidler serbest radikal yakalayıcısı olmaları, enzim aktivitelerini düzenlemeleri, hücre çoğalmasını inhibe etmeleri, antibiyotik, antiallerjen, antidiyareik, antiülser ve antiinflamatuvar ilaç gibi işlev görmeleri dolayısı ile özellik kazanmaktadır (33-37). Flavonoidler, oksidatif DNA zedelenmesini, serbest radikal tutulması dışında mekanizmalarla önler. Ayrıca flavonoidler endojen antioksidanların korunup ve güçlendirilmesi yolu ile de etkili olabilirler. Flavonoidlerin çoğu GST enzimini aktive etme özelliğine de sahiptir (33).Biz de çalışmamızda pürifiye bir flavanoid olan DH’i gavaj yolu ile kullandık.

Çalışmamızda pürifiye bir flavanoid olan DH’i, renal İ/R oluşturulmuş ratlarda, orogastrik gavaj yolu ile kullanıp renal dokuda GSH ve MDA düzeylerine, ayrıca serumda üre ve Cr düzeylerine ve renal doku histopatolojisine, olumlu etkisi olup olmadığını araştırdık. Bu model doku ve organ değişikliklerinin fizyopatolojisi, yeni tedavi modellerinin oluşturulmasına olanak sağlama, kolay, ucuz ve tekrarlanabilir bir yöntem olma avantajlarından dolayı, deneysel İ/R modeli olarak çalışmamızda tercih edilmiştir.

Diosmin+hesperidin klinikte alt ekstremite venöz yetmezliği ve hemoroid gibi venöz sistem hastalıklarında kullanılan pürifiye flavanoid grubu bir ilaçtır. Venöz tonusu arttırıcı, kapiller rezistansı ve kapiller permeabiliteyi düzenleyici ve lenfatik drenajı arttırıcı etkileri bilinmektedir. Bunun yanı sıra serbest radikal tutucu ve lökosit adheransını azaltıcı etkileri olduğunu belirten çalışmalarda mevcuttur (38).

Duchene-Marullaz ve ark.(38) DH’in; serbest radikal aktiviteyi, lökosit fagositozu ile indüklenen kemotaktik reaksiyonu ve serbest radikalleri anlamlı düzeyde azalttığını göstermişlerdir. Damon ve ark.(46), ratlarda kronik doku inflamasyonu–subkutan granuloma modelinde diosmin hesperidinin etkisi üzerine çalışmışlar ve DH verilen ratlarda granulomun,

37

yaş ağırlığı ile belirlenen plazma ektravazasyonunun kısıtlamasını, granulomun lökositlerce azalmış invazyonunu böylece bağ dokusunda azalmış reaksiyonu göstermişlerdir.

Bizim çalışmamızda da literatür ile uyumlu olarak; İ/R grubu, kontrol grubu ve DH grubu ile karşılaştırıldığı zaman ; “tübüler hücre şişmesi”, “tübüler dilatasyon” , “ medüller konjesyon”, “hyalin cast”ve “lökosit infiltrasyonu” bakımından yüksek skorlara sahipken(p<0.05) (Tablo 6), “interstisyel ödem” ve “epitel nekrozu” bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı görüldü (p>0.05) (Tablo 6). DH grubu ile İ/R+DH grubu karşılaştırıldığı zaman ; “ tübüler dilatasyon” ve “lökosit infiltrasyonu” bakımından, İ/R+DH grubunun daha yüksek skorlara sahip olduğu (p<0.05) (Tablo 6), diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0.05) görüldü. Kontrol grubu ile İ/R+DH grubu karşılaştırıldığı zaman; tübüler dilatasyon bakımından, İ/R+DH grubunun daha yüksek skorlara sahip olduğu (p<0.05), diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı (p>0.05) görüldü. Kontrol grubu ile DH grubu karşılaştırıldığı zaman; tüm parametreler için skorlar, her iki grubta da aynı bulundu (p>0.05). Bu da bize DH’in renal dokuya kullandığımız (50 mg/kg) dozlarda toksik etkisinin olmadığını gösterdi. İ/R+DH grubunun histopatolojik skorlarının (tüm parametrelerde), İ/R grubunun histopatolojik skorlarına göre, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da(p>0.05) düşük olması, bize; kullandığımız DH’in olumlu etkisinin olabileceğini düşündürmektedir.

Stucker ve ark.(47) kremaster kasında yaptıkları mikrovasküler permeabilite çalışmasında DH tedavisinin, vasküler permeabilitede iskemi ve bradikininle indüklenen artışı anlamlı düzeyde azalttığını göstermişlerdir. Di Peri ve ark.(48) çalışmasında, DH’in kompleman sisteminin aktivasyonunu azalttığını in vitro ve in vivo olarak gösterilmiştir. Bu etki mekanizmasının, ilacın antiinflamatuvar etkilerinden birini oluşturduğu ve bu yolla ülser iyileşmesine katkı sağlayabileceği düşünülmüştür. Schoab ve ark.(49) kronik venöz yetmezlikli hastalarda DH’le yaptıkları bir çalışmada endotelyal adezyon molekülleri olan VCAM1 ve ICAM1 salınımını azaltarak, lökosit adezyon, aktivasyon ve migrasyonunu önleyerek yara iyileşmesini arttırdığını ve bunun da venöz yetmezlikli hastalarda iyileşme süresini kısalttığını göstermişlerdir.

Renal transplantasyon, renal arter cerrahisi, renal tümör cerrahisi, parsiyel nefrektomi ve suprarenal aortik anevrizma tedavisinde değişik oranlarda renal İ/R hasarı olduğu bilinmektedir. Görüntüleme tekniklerinin de ilerlemesiyle, özellikle renal tümör cerrahisi ve diğer renal cerrahi prosüdürlerde nefron koruyucu cerrahi popüler hale gelmiştir. Bu tür ameliyatlarda, özellikle 30 dakikadan uzun sıcak iskemilerde, hücresel hasarı en aza indirmek

38

ve oksidatif hasara engel olmak için antioksidan ajanlardan faydalanmak gerekebilir (20). Üreteropelvik obstrüksiyon cerrahisi gibi elektif bir ameliyatta; böbreğin bası ya da elevasyona bağlı kısa süreli İ/R hasarına maruz kalması kaçınılmazdır. Sürenin 30 dk’dan fazla olması durumunda, ameliyat sonrası oluşan fonksiyon kaybı veya renal skar oluşumunda, ameliyatta oluşan İ/R hasarı da ihmal edilmemelidir. Böyle bir durumda ameliyat öncesi antioksidan ajan kullanma gerekliliği düşünülebilir. Cerrahi olmayan renal hastalıklarda nefron koruyucu ve olası oksidan hasardan korumak amacıyla mevcut medikal tedaviye ek olarak antioksidan ajan kullanılması da değerlendirmeye alınabilir (20).

İskemi - reperfüzyona bağlı ROR’nin verdiği doku hasarı sonrası; antioksidan enzim olarak salınan GSH- Px, GR ve SOD gibi enzimler koruyucu görev üstlenirler. GR peroksit radikallerini toplayan ve glutatyon peroksidaz reaksiyonunu takiben oluşan redükte glutatyonu, tekrar GSH’a çeviren bir enzimdir (5). Singh ve Chopra (45) yaptığı çalışmada; ratlarda renal İ/R hasarı sonrası, GR ve GSH seviyelerinin, İ/R yapılmayan ratlarda daha yüksek seviyede olduğunu göstermiştir. Bizim çalışmamızda da, literatür ile uyumlu olarak; İ/R grubundaki GSH düzeyleri, kontrol ve DH grubundaki GSH düzeylerine göre anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05) (Tablo 3). Yaptığımız İ/R modeli, İ/R grubundaki ratlarda antioksidan aktiviteyi ciddi anlamda azaltmıştı. Çalışmamızda İ/R+DH grubunda renal doku GSH değerlerini, İ/R grubuna göre daha yüksek bulmamıza rağmen istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05) (Tablo3).

İskemi reperfüzyon uygulanıp diosmin+hesperidin verilen grubun GSH düzeylerinin, İ/R grubunun GSH düzeylerine göre, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da (p>0.05) (Tablo3) yüksek olması; bize, kullandığımız DH’in olumlu etkisinin olabileceğini düşündürmektedir.

Genel olarak bakıldığında, çalışmamızda; İ/R grubu, kontrol ve DH grubları ile karşılaştırıldığında; İ/R grubunda renal doku GSH düzeylerinin düşük (p<0.05) (Tablo3), serum üre ve kreatinin seviyelerinin yüksek (p<0.05) (Tablo 4,5) ve histopatolojik skorların yüksek olması (p<0.05) (Tablo 6) uyguladığımız İ/R modelinin literatür verileri ile uyumlu olduğunu göstermekteydi.

Çalışmamızda İ/R+DH grubu ile İ/R grubu karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da; İ/R +DH grubunda renal doku GSH düzeylerinin daha yüksek (p>0.05) (Tablo3), serum üre ve Cr seviyelerinin daha düşük (p>0.05) (Tablo 4,5) ve histopatolojik skorların daha düşük (p>0.05) (Tablo 6) olduğunu gördük.

39

SONUÇLAR

Çalışmamız, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 07/06/2010 tarihli Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurul onayı ile ; Deney Hayvanları Araştırma Laboratuvarında Genel Cerrahi, Biyokimya ve Patoloji Anabilim Dalları’ nın ortaklaşa çalışması ile gerçekleşti.

Deneysel olarak renal İ/R oluşturulan ratlarda DH’in etkisinin; serum üre, Cr seviyeleri ile renal dokuda MDA ve GSH düzeyleri ve renal histopatolojiden yararlanılarak araştırıldığı çalışmamızda, şu sonuçlara ulaşıldı:

1- İ/R oluşturulan ratlarda (İ/R grubunda) serum üre seviyelerinin, kontrol ve DH grubuna göre anlamlı derecede arttığı görüldü. Serum üre seviyeleri, İ/R grubunda en yüksekti. İ/R+DH grubunda serum üre seviyelerinin, İ/R grubuna göre düştüğü, ancak bu düşüşün anlamlı olmadığı görüldü.

2- Kontrol grubu ile DH grubunda Serum üre seviyeleri bakımından anlamlı farklılık saptayamadık.

3- İ/R oluşturulan ratlarda (İ/R grubunda) serum Cr seviyelerinin, kontrol ve DH grubuna göre anlamlı derecede arttığı görüldü. Serum Cr seviyeleri, İ/R grubunda en yüksekti. İ/R+DH grubunda serum Cr seviyelerinin, İ/R grubuna göre düştüğü, ancak bu düşüşün anlamlı olmadığı görüldü.

4- Kontrol grubu ile DH grubunda, Serum Cr seviyeleri bakımından da anlamlı farklılık olmaması DH’in renal dokuya, uyguladığımız dozlarda toksik etki göstermediğini düşündürdü.

40

6- Antioksidan aktivitenin bir göstergesi olan renal doku GSH düzeylerini, İ/R oluşturulan ratlarda, kontrol ve DH grublarına göre anlamlı olarak düşük bulduk. İ/R+DH grubunda renal doku GSH seviyelerinin, İ/R grubuna göre arttığı, ancak bu artışın anlamlı olmadığı görüldü.

7- Kontrol grubu ile DH grubu arasında; renal doku GSH seviyeleri, serum üre ve serum kreatinin düzeyleri bakımından anlamlı farklılık olmaması, DH’in renal dokuya,

Benzer Belgeler