• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ KÖRFEZ SAVAŞI’NDAKİ MÜLTECİLERİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ:

TOPLAM İÇİNDE Kİ PAYI (%)

C- BİRİNCİ KÖRFEZ SAVAŞI’NDAKİ MÜLTECİLERİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ:

Irak’tan ülkemize üç ayrı dönemde sığınma olayı yaşanmıştır. Bu sığınma olaylarının birincisi, 28 Ağustos 1988’de İran-Irak savaşı sonrasında Saddam’ın askerlerinden kaçan Kuzey Iraklılar, canlarını kurtarmak için Türkiye’ye sığınmışlardır. İkinci sığınma olayı, 2 Ağustos 1990 tarihinde Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle bir bölümü asker olan Iraklıların Türkiye’ye kaçmasıyla gerçekleşmiştir. Üçüncü sığınma olayı ise Saddam’ın 17 Ocak 1991’de başlayıp 27 Şubat 1991’de sona eren Körfez Savaşı

203 Devlet Planlama Teşkilatı, Temel Ekonomik Göstergeler, Ankara, 1994, s.59.

204

sonrasında 1 milyon dolayındaki Iraklının İran’a, 460 bin Iraklının da Türkiye’ye kaçmasıyla gerçekleşmiştir205. Bu sığınma olaylarından en önemlisi kitlesel sığınma olayı olan Birinci körfez savaşı sonrasında yaşanan sığınma olayıdır.

Irak 27 Şubat 1991’de BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu 12 kararı da kabul etti ve savaş sona erdi. Savaşın sona ermesiyle birlikte Irak’ta Güneyde Şii Mezhebine bağlı olanlar ile Kuzeydoğuda bulunan Kürtler, dış ülkelerinde desteklemesiyle Saddam rejimini devirmek maksadıyla iki koldan başkaldırdılar. Bu arada Irak Güçleri toparlanarak hava ve kara kuvvetleriyle önce güneydeki Şii ayaklanmasını sonrada kuzeydoğudaki Kürt ayaklanmasını bastırdı. Irak Güçlerinin yaptığı harekât neticesinde Şiiler ve Kürtler bozguna uğrayarak İran ve Türkiye sınırına doğru kaçmaya başladılar. Can güvenliği kaygısıyla yaklaşık 500.000 Irak vatandaşı yerlerini terk ederek, kitlesel olarak kaçmış, 2 Nisan 1991 tarihinden itibaren Türkiye’nin sınırlarına ulaşmaya başlamıştır. Bölgeye Hakkâri ve Şırnak illeri sınırlarından giriş yapmaya başlamışlardır206. Kaçanlar arasında savaş sırasında arada kalan Türkmenler, Hıristiyan kökenli (Keldani ve Nasturi) kimseler ile az miktarda Saddam rejimi muhalif Araplar bulunmakla beraber çoğunluğunu Kürtler oluşturmaktadır207.

3 Nisan 1991 tarihli Hürriyet gazetesinin baş sayfasında “Irak’a Ültimatom verdik” başlıklı yazısında; Katliamda kaçan yüz binlerce insanın Türkiye’ye girmeyi beklediklerini, Ankara’da Milli Güvenlik Kurulu’nun olağan üstü toplantıya çağrılarak sınırın şimdilik açılmamasını ve yüz binlerce insanın Türkiye’ye sığınma isteği karşısında BM Güvenlik Konseyi’ni göreve çağırıldığı belirtilmekteydi208.

4 Nisan 1991 tarihli Sabah Gazetesi baş sayfasında “Irak Sınırı Cehennem. Yüz binlerce Iraklı Açlık ve Hastalıkla Karşı Karşıya”209 duyurmuş aynı gün Güneş Gazetesinde “Kaçan Kürtlerin Durumu Facia”210 başlığı atılmış, yine 4 Nisan 1991 tarihli Cumhuriyet Gazetesi baş sayfasında “Irak Sınırı Cehennemi” başlığıyla duyurduğu haberinde; “Irak ordusundan kaçan yüz binlerce kişinin Şırnak ve Hakkâri sınırında ki bekleyişi cehennem azabına döndü. Açlık ve hastalıkla karşı karşıya bulunan binlerce

205 Muhteşem Kaynak, Iraklı Sığınmacılar ve Türkiye 1988–1991, Tanmak yay., Ankara, 1992, s.23. 206 Murat Çelik, a.g.e., s.91.

207 Muhteşem Kaynak, a.g.e., s.28. 208 Hürriyet, 3 Nisan 1991 209 Sabah, 4 Nisan 1991 210 Güneş, 4 Nisan 1991

Kürt ve Türkmen yağan kar ve yağmur altında Türkiye’nin sınırı açmasını bekliyor. Çoğunluğunu kadın, çocuk ve yaşlıların oluşturduğu bir grubun, sınırda yanlışlıkla mayınlı alana girmesi sonucu çok sayıda kişinin öldüğü öğrenildi. Sınıra gelen grupların içinde bulunan 500 kadar yaralının tedavi edilemediği için yolda can verdiği” bildiriliyordu211.

Henüz ağır kış şartlarının hüküm sürdüğü Nisan ayının başlarında Türk sınırına yaklaşan sığınmacıların durumu çok kötüdür. Türkiye aynı tarihte 1988 sığınma olayında Türkiye’ye gelip hala burada barındırılan sığınmacılarla, 1989’da Bulgaristan’dan göçe zorlanmış 320.000 Türk’ün yarattığı sorunların ağırlığını taşıyacak kadar güçlü olmadığı için sığınmacıları kabulde ihtiyatlı hareket etti.

5 Nisan 1991 tarihli Cumhuriyet Gazetesi baş sayfasında “Cumhurbaşkanı BM’den Saddam’a dur denilmesini ve sınırdakilere yardım yapılmasını istedi.” Başlıklı haberinde, Türkiye’nin şu an için sınırını açamayacağını, bu konuda Batı ülkelerinin tavrının beklendiğini, 1988’de göç sırasında Türkiye’ye kabul edilen sığınmacılara Batı’nın sahip çıkmadığını belirtti212.

Türkiye insani duygularla bu zavallı kişilere sınır ötesinde gıda ve ilaç yardımı yaparak B.M. Güvenlik Konseyini toplantıya çağırmış ve soruna çözüm bulunmasını istemiştir. Benzer istekler Fransa ve İran tarafından da yapılmıştır.

BM. Güvenlik Konseyi 5 Nisan 1991 tarihinde 688nolu kararı alarak tüm üye devletleri ve tüm insancıl kuruluşları yardım çabalarına katkıda bulunmaya davet etmiştir. Bu karar uyarınca yabancı ülke ve kuruluşlardan gelecek yardım zamana bağlıdır. Fakat yaklaşık 500.000 sığınmacı soğuk ve yağmura rağmen güney sınırımız boyunca dolmuştur213. Açlık, yorgunluk ve hastalıklar ölümlere yol açmaktadır. Bu ortamda sınır hukuken olmasa bile fiilen açılmış durumdaydı. Yüz binlerce insan Hakkari ve Şırnak illerinin yerleşim yerlerine yaklaşmışlar ve oralarda gelişigüzel konaklamaya başlamışlardır.214

211 Cumhuriyet, 4 Nisan 1991 212 Cumhuriyet, 5 Nisan 1991

213 S. Suphi Karaman, Körfez Bunalımı, Körfez Sorunu ve Birleşmiş Milletler, BM Türk Derneği yay.,

Ankara, 1998, s.74.

Cumhurbaşkanı Turgut Özal 7 Nisan’da, Kürtlerin BM koruması altında Irak’taki topraklarına geri götürülmesinden söz ederek 688 sayılı karara somutluk kazandırdı. Bu konuşmayı takip eden gelişme İngiltere Başbakanı John Major’un, Lüksemburg’daki Avrupa Topluluğu zirvesinde, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt bölgesi kurulmasını dile getirmesi olmuştu. Ancak “Kürt Bölgesi” deyiminde bir Kürt devletinin çekirdeğini oluşturma ihtimalinin yaratacağı kaygı göz önüne alınarak deyim değiştirildi. Daha yumuşak ve belirsiz anlam taşıyan “güvenlik bölgesi”, “geçici tampon bölge” ifadeleri kullanıldı.

Major’un ortaya koyduğu bu formül iki aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada Türk sınırına yığılan sığınmacılar için küçük bir bölge kurulacak, ikinci aşamada ise bu bölge genişletilecektir215. ABD’nin 7 Nisan tarihinde yaptığı havadan malzeme yardımı ile Huzur Operasyonu başladı. Ancak kalıcı çözüm için Mültecilerin kendi topraklarına döndürülmesi gerekmektedir. Bu ise, Kuzey Irak’tan Irak ordusunun ve emniyet güçlerinin çekilmesi ile mümkün olacaktı216.

Bu soruna çözüm önerisi Türkiye’den geldi. Öneri, Irak toprakları içerisinde bir güvenlik bölgesinin oluşturulması ve sığınmacıların uluslararası teminat altında tutulacak bir bölgede barınması yönündeydi. Bu önerinin benimsenmesi sonrasında Irak’ın kuzeyinden geçen 36ncı paralel ve Türk sınırı arasında kalan bölge tampon bölge (güvenlik bölgesi) olarak oluşturuldu. Bu gelişmeler sonrasında Mayıs ayının ortalarından itibaren Türk sınırı içerisinde ve dışında kalan mülteciler gerek Türkiye gerekse diğer devletlerin sağladığı imkânlarla güvenlik bölgesine taşındılar. Ancak Ağustos 1991 yılı itibarı ile arta kalan yaklaşık 5000 mülteci Türk topraklarında kaldı217.

Gelen sığınmacı sayısının fazlalığı ve daha önce yaşananlardan edinen tecrübeler ışığında, Türk hükümeti hızla daha önce çıkarılmış olan bazı kararları uygulamaya almış218 ve gelen Irak vatandaşlarını “sivil” ve “asker” olarak gruplara ayırmıştır. Asker olan Irak vatandaşlarını 4104 sayılı yasa gereği Milli Savunma Bakanlığı denetim ve gözetimi altında özel kamplara alındı.

215 Baskın Oran, Kalkık Horoz Çekiç Güç Ve Kürt Devleti, Bilgi yay., Ankara, 1998, s.60.

216 Murat Çelik, Körfez Savaşı ve Mülteci Sorunu, D.E.Ü.A.İ.İ.T.E. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans

Tezi), İzmir, 2004, s.83.

217 A.g.e., s.91.

Bu sığınmacılara ait ilk toplanma yerleri Şırnak iline bağlı Işıkveren, Kayadibi, Yıldız, Yekmal, Andaç, Ortaköy kamp merkezleri ile Hakkâri iline bağlı Üzümlü, Asma köprü, Narlı, Işıklı, Karasu, 49 numaralı Sınır Taşı, Yeşilova ve Pirinçeken gibi merkezler olmuştur. 3 Mayıs 1991 yılına kadar burada kalmalarına müteakip Batılı ülkeler ve uluslar arası araçlarla geldikleri yerlere geri dönmeye başlamışlardır. Mayıs ayı sonunda sığınmacı sayısı 14.000’in altına inmiştir. 29 Ekim 1991 tarihi itibariyle kalan sığınmacı sayısı 4.199’a inmiş ilk iki sığınma olayından kalanlarla birlikte toplam sığınmacı miktarı 25.675 kişidir.

Diğer taraftan Türk hükümeti, mülteci düzeyinde ki olaylara ilişkin olarak, bakanlık düzeyinde yönetim ve koordinasyonu zorunlu görmüş, 3 Nisan 1991 tarihinde Devlet Bakanı M. Vehbi Dinçerler’i koordinatör bakan olarak görevlendirdi. Bakan aynı gün Diyarbakır’a gitmiş ve Olağanüstü Hal Valiliğinde çalışmalarına başlamıştır. Bu gelişmelere ilave olarak 14 Nisan 1991 tarihinde Koordinatör Bakanlığı başkanlığında bir “yönetim merkezi” oluşturdu219.

Başbakanlığa doğrudan bağlı olan bu kuruluşta, Başbakanlık, Genel Kurmay Başkanlığı, Devlet Bakanlığı, M.S.B, İçişleri, Dışişleri, Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlıkları, M.G.K Genel Sekreterliği, MİT Müsteşarlığı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Kızılay temsilcileri haftalık koordinasyon toplantılarına katıldılar. Ayrıca “insani yardım” faaliyetine katılan yabancı devlet büyükelçileri veya temsilcileri ile uluslararası kuruluşların temsilcileri ve yabancı gönüllü kuruluşların temsilcileri, her toplantının ilk otuz dakikalık bölümüne katıldılar220.

Bu merkezin kurulmasında ki maksat Irak’tan gelip geçici barınma merkezlerinde bulunan Iraklıların barınma, yiyecek, sağlık ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak ve bu konuda alınması gereken tedbirleri koordine etmek, uygulamaları takip etmekti. Yönetim merkezi ilk toplantısını Koordinatör Devlet Bakanı’nın başkanlığında 22 Nisan 1991 tarihinde yaptı. Merkezin temel görevi ise Bakanlıklar ile kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu hızlandırmak, hükümet görüşünü ve kararını gerektiren konuları üst makama ileterek çözüme çabuk bir şekilde ulaşmak, diğer illerde kurulmuş bulunan İl Koordinasyon ve Destekleme merkezlerini yönlendirmektir. Yönetim merkezi ilk

219 Muhteşem Kaynak, a.g.e., s.36. 220 A.g.e., s.37.

toplantısından sonra her hafta Çarşamba günleri olmak üzere altı toplantı yapmış ve sığınmacıların topraklarımızı terk etmesi üzerine 10 Temmuz 1991 tarihinde Devlet Bakanlığının koordinatörlük görevine ve Yönetim Merkezinin varlığına son verilmiştir221.

Türkiye’nin hem 28 Ağustos 1988 tarihinde, hem de 2 Ağustos 1991 Körfez Krizi esnasında ve sonrasında Kuzey Iraklı sığınmacılar nedeniyle katlanmak zorunda olduğu mali külfetin değeri, toplam 1.548.978.235.260 TL’dir.222

Kalkınmakta olan bir ülke olarak yatırım sermayesine büyük ihtiyaç duyan Türkiye, dünya çapında uluslar arası bir olay olan Iraklı sığınmacılara, her ülkeden çok daha fazla yardımda bulunmuştur. Ülkelerin hızlı bir ekonomik yarış ve kalkınma çabası içinde bulunduğu dünyamızda Türkiye Iraklı sığınmacılara, kendi kalkınmasında kullanacağı milyonlarca doları gözünü kırpmadan vermiş ve sığınmacılara yardım elini uzatmıştır. Yapılan bu yardımların Türkiye açısından önemini birkaç küçük kıyaslama ile ortaya koymak mümkündür.

Türkiye’nin 1990 yılı Genel Bütçesinden Milli Eğitim Bakanlığına ayrılan ödenek 8.506.541.000.000 TL’dir. Dolayısıyla Iraklı sığınmacılara yapılan yardım, Türkiye’nin 1990 yılı içinde Eğitime ayırdığı paranın % 18’ini oluşturmaktadır.

21nci yüzyılın Bilgi çağı olarak adlandırıldığı günümüzde, eğitime ayrılan en küçük paranın bile ülkenin kalkınma çabası içindeki önemi büyüktür. Böyle bir ortamda Türkiye eğitim bütçesinin % 20’sini sığınmacılara ayırarak büyük bir fedakârlıkta bulunmuştur. Ayrıca Türkiye’de 1990 yılı piyasa fiyatları ile 5 derslikli bir ilkokulun yapımı ve eğitime hazır hale getirilmesi bir milyar TL dolayındadır. Bu durumda eğer, Türkiye Iraklılara yaptığı yardımı 5 derslikli ilkokul yapımına ayırsaydı 1500 adet ilkokul yapabilirdi223.

Türkiye, 1990 yılı Genel Bütçesinden Sağlık Bakanlığına ayırdığı ödenek 2.633.217.000.000 TL’dir. Iraklı sığınmacılara yapılan yardım, Türkiye’nin Sağlık Bakanlığı Bütçesinin %59’una ulaşmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye 1990 yılında kendi vatandaşının sağlığına ayırdığı bütçesinin yarıdan fazlasını Iraklı sığınmacılara ayırarak hemen hiçbir ülkenin kolay kolay yapamayacağı bir fedakârlıkta bulunmuştur.

221 Murat Çelik, a.g.e., s.93. 222 Muhteşem Kaynak, a.g.e., s.136. 223 A.g.e., s.136.

1990 yılı fiyatları ile 200 yataklı bir hastanenin bina yapımı ve döşenmesiyle birlikte 12 Milyar TL’ye mal edilebildiği düşünülürse, Türkiye’nin Iraklı sığınmacılara yardım ederek en az 127 adet 200 yataklı hastane yapımından vazgeçtiği anlaşılır. Bu rakam Türkiye’nin kendi insanının sağlığını geri plana atarak Iraklı sığınmacılara ne denli büyük bir fedakârlıkta bulunduğunun en önemli bir göstergesidir.

Türkiye’nin İstanbul boğazı üzerine yaptığı köprülerin ekonomik önemi ortadadır. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 122 Milyon Amerikan dolarına mal olmuştur. Dünyanın sayılı uzun köprülerinden olan bu köprünün Türk Lirası maliyeti 488 milyar TL’dir. Bu durumda Iraklı sığınmacılar yüzünden katlanılan mali külfet 3 adet Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yapımına eşittir.

Kalkınmakta olan ülkelerde en önemli sorun yatırımlar için yeterli sermayenin bulunamamasıdır. Böyle bir ortamda bir tek okulun, hastanenin ya da köprünün ekonomik kalkınma için taşıdığı değer dikkate alınırsa, Türkiye’nin Iraklı sığınmacılar için katlandığı mali külfetin de büyüklüğü ve önemi daha açık şekilde anlaşılmış olur224.

IV- BİRİNCİ VE İKİNCİ KÖRFEZ SAVAŞI ARASINDAKİ DÖNEM