• Sonuç bulunamadı

Eski Dev-Genç Başkanı Ertuğrul Kürkçü’nün[16] ifadesiyle,

“1968’de Türkiye bütün küreyle birlikte yüzyılın son devrimci dalgasının içinden geçiyordu. Yalnızca üniversite gençliği değil, eşzamanlı olarak fabrika işçileri, işsizler, topraksız ve üretici köylüler de kendi hakları için ayaktaydı.

Türkiye’de toplumsal hayat nasılsa öğrenci hayatı aşağı yukarı onu yansıtıyordu. Daha çok erkek egemen, toplumsal cinsiyet ayrımının tanınmadığı, ‘kadın-erkek eşit’ söyleminin geçerli olduğu ama erkeklerin ‘daha eşit’ oldukları bir dönemden söz edebiliriz.

Halkın belli kesimleri, özellikle üreticiler ve aydınlar devrimci harekete ilgiyle bakıyordu. Ama işçiler ve köylüler için devrimcilik henüz tanışmadıkları bir toplumsal-politik pratik olduğundan bu yeni davranışı anlamaya çalışıyorlardı.

Toprak ve fabrika işgallerinde, gecekondu direnişlerinde, üretici mitinglerinde aktif olarak yer alanlar devrimci öğrencilerin en yakın dostlarıydı. Üniversite, sendikaların ve köylülerin uğrak yerleri arasındaydı.

Öğrenci hareketlerinin bugüne en önemli etkisi Türkiye’de parlamento dışında bir sivil politik alan yaratılması oldu.

1968 ‘devrimcilik’ diye özgül bir yaşam tarzının doğmasına da ebelik etti.

Benim aklımdan çıkmayan olaylardan biri, öğrenciyken çalıştığım Ankara Belediyesi Nâzım Plan Bürosu için Ankara’nın ücra gecekondu semtlerinden birinde anket yaparken yoksul mu yoksul bir yaşlı kadınla aramda geçen diyalog. Kadın benim ne iş yaptığımı sorunca, ‘Öğrenciyim, bu işte geçici olarak çalışıyorum’ dedim. ‘Boykot yapıyon mu?’ diye sordu.

‘Yapıyorum’ deyince, ‘Yapın yapın, başlarına yıkın dünyayı’

dedi bana.

O zaman, mesajımızı duymayan kimse kalmadığına, artık yoksul halkı kazandığımıza kalben inanmış, çok heyecanlanmıştım,”

diye betimlediği 68’in Mahir Çayan’ı, Deniz Gezmiş’i, Sinan Cemgil’i, İbrahim Kaypakkaya’sı ve nicelerini gerçekten tanıdığınızı mı düşünüyorsunuz?

Gelin onların pek bilinmeyen yönlerini değinelim…

Mesela Sinan Cemgil…

Adnan-Nazife Cemgil çifti öğretmendi. 1940’lar başında DTCF’deki üniversite mücadelesinin önde gelen aydınlarıydılar.

Adnan Cemgil işsiz kaldı; hapis yattı, sürgüne yollandı.

Oğulları Sinan Cemgil o zorlu yıllarda 1944’te doğdu. Sinan Cemgil meraklıydı; babasına-annesine hep sorular sordu. Onlar da oğullarının anlayacağı bir dille anlattılar.

Nitelikli bir kültür ortamında yetişen Sinan çok başarılı öğrenci oldu. İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca öğrendi. Arkadaşlarına Dante’den İtalyanca dizeler okurdu.

Ünlü Amerikalı artist Clark Gable’nin taklidini yapıp herkesi güldürecek kadar espriliydi.

ODTÜ Mimarlık’ta öğrenci iken devrimci mücadeleye katıldı.

Teorik derinliğiyle öğrenci liderlerinden oldu.

ODTÜ’de “Hoca” deme âdetini Sinan Cemgil başlattı. “Hoca”

derlerdi arkadaşları bilgisinden ötürü.

Köylüleri, toprak ağalarına karşı ayaklandırmak amacıyla gittiği Nurhak Dağları’nda Jandarma tarafından öldürüldü. Sırt çantasından 4 kitap, bir de kuru soğan çıktı. Yirmi yedi yaşındaydı.

Bir yaşındaki oğluna, 21 yaşında öldürülen arkadaşı Taylan

Özgür’ün adını vermişti.

Oğlunun cesedini almaya giden anne Nazife Cemgil, tabut başındaki meraklı köylülere seslendi: “Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan), kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu.

Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekâlı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar.”

Ayrıca “Güneşi batmayan bir ada/ Ben ne şuralıyım, ne buralıyım/ Adalıyım… Adalıyım,” diyen Mahir Çayan’ın şair olduğunu bilir misiniz?

Eşi Gülten Çayan atletti; 400 metrede milli takım seviyesinde bir koşucuydu.

Hüseyin Cevahir edebiyat eleştirmenliğine Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde başladı. Şiir de yazdı. Dersim Alevî Dedesi torunu Hüseyin Cevahir, Rolling Stones dinlemeyi de çok severdi. SBF’nin en çalışkan öğrencisiydi; “Devrimci başarılı olmalıdır” diyordu hep arkadaşlarına. Dürbünlü silahla hedef alınarak öldürüldüğünde 26 yaşındaydı.

SBF’nin efsanevi hocalarından Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, derslerinden hep tam not alan Cihan Alptekin’i yakından tanımak için evine davet etti. “Laz uşağı” Cihan yaşasaydı belki önemli anayasa profesörlerinden biri olacaktı.

Kızıldere’de katledildiğinde 25 yaşındaydı.

D e r s i m ’ d e y a k a l a n ı p i ş k e n c e y l e ö l d ü r ü l e n İ b r a h i m K a y p a k k a y a ’ n ı n e l i n d e n ; ‘ V a r l ı k ’ , ‘ P a p i r ü s ’ ,

‘Soyut’, ‘Türk Dili’ gibi edebiyat dergileri düşmezdi. Türk dilinin yapısını, sözcük hazinesini, şiirdeki gücünü ve müzikalitesini araştıran şair Kaypakkaya öldürüldüğünde sadece 24 yaşındaydı…

68’lilerden futbol takımı kurulsa Deniz Gezmiş ilk 11’e mutlaka alınırdı.

Deniz’in ayrılmaz parçası Cihan Alptekin de…

Mahir Çayan ise kesin teknik direktör; çok sevdiği futboldan iki bacağına takılan platin çubukları nedeniyle erkenden koptu.

Deniz Gezmiş sahada kesin hakemi kandırmaya çalışırdı. Onun mizahçı yönü bilenmeden Deniz Gezmiş portresi yazılabilir mi?

Beyaz at üstünde ODTÜ yurdunda kız arkadaşına serenat yapan bir romantikti o. İdam edildiğinde henüz 25 yaşındaydı.

Aşkı da yaşadılar doyasıya…

Sevgilisini son bir kez daha görmek için saklandığı evden çıkan ODTÜ’lü Koray Doğan, sırtından yediği polis kurşunuyla sevgilisinin evinin önünde can verdi.

O da 25 yaşındaydı…

Okul koridorlarında gazoz kapağıyla futbol oynayan bir kuşaktı onlar.

Sanmayın ki fasulyesine poker ya da blöflü pişti oynamadılar?

Sanmayın ki kolalı votka içmediler? Ya da rakı?

Emel Sayın konserine gitmediklerini mi düşünüyorsunuz?

Muhammed Ali, Joe Frazer’e yenildiğinde üzülmediklerini mi sanıyorsunuz?

Ya da hiç küfretmediklerini mi? En güzelini de bir ağız dolusuyla Deniz Gezmiş ederdi. Ve yine Deniz Gezmiş her fırsatta en sevdiği türküyü söylemez miydi: “Ne ağlarsın benim zülfü siyahım/ Bu da gelir bu da geçer ağlama/ Göklere erişti feryadım ahım/Bu da gelir bu da geçer ağlama…”

Dillerindeki şarkı: Imagine

Delikanlıydılar. İdealisttiler. Devrimciydiler.

Bozulmamış saf bir kuşaktı onlar.

Kızıldere’de katledilen Kazım Özüdoğru gibi, “halka inmeyi”

ayakkabı boyacılığı yapmak sanıyorlardı.

İşten atılan Çorumlu belediye işçileri için yürüdüler.

Kürtler için de yürüdüler; Kürtçe slogan atıp, Kürtçe şiirler okudular. Varto depremi nedeniyle kan bağışı kampanyası düzenlediler. Azgın Zap Suyu’na köprü inşa ettiler.

Pancar, tütün, fındık, haşhaş mitingleri yaptılar. Tam bağımsızlık için “Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenleyip Samsun’dan Ankara’ya yürüdüler. Atatürk heykelleri tahrip edilmesin diye geceler boyu nöbet tuttular.

68’li kızlar da vardı bu eylemlerde; hem de mini etekleriyle.

Hippiler yok muydu? “Özel okullara hayır” yürüyüşünde, uzun saçlı genç üniversiteli, sarışın kız arkadaşıyla hem sarmaş dolaş yürüyor hem de slogan atıyordu. O hippi; Kızıldere katliamından tek sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü’ydü.

Hayalleri vardı, dillerinde ise John Lennon’un “Imagine”

şarkısı…

Mahkemedeki savunmaları sırasında, Mevlânâ resmi çizip altına

“Ben insanım” yazıp hâkime gönderecek kadar bu ülke değerlerine inanan bir kuşaktı.

Resimden, edebiyattan gelmişlerdi…

Dans da ettiler: SBF yatılı öğrencilerinin salı ve cuma akşamları 18.45-20.00 arası dans partileri vardı.

Carmina Burana’nın Türkiye’deki ilk bale gösteriminde harikalar yaratan balet Aydın Erol unutulabilir mi? Ya da onca işkenceye rağmen cezaevinin soğuk koğuşunda bale yapan 20 yaşındaki balerin kız Ayşe Emel Mestçi?

Anadolu türkülerini, Dadaloğlu’ndan Âşık Veysel’e şehre getiren 68’liler değil mi?

Tiyatro da yaptılar; Uluslararası Üniversite Tiyatroları Festivali’nde üçüncü oldular…

“Evet, 68 kuşağı yazmakla bitmeyecek bir destandır.”[17]

30 Haziran 2016 14:19:52, Ankara.

N O T L A R

[1] 15 Temmuz 2016 tarihinde Çanakkale Assos’ta Kaldıraç’ın

“Üniversiteler Boyun Eğmeyecek!” başlığıyla örgütlediği 11.

Öğrenci Kampı’nda yapılan konuşma… Kaldıraç, No:182, Eylül 2016…

[2] “Jonathan’dan Notlar…”, Koyu Kırmızı, Yıl:1, No:1, Eylül 2015, s.12.

[3] Maurice Blanchot, Hayalimdeki Michel Foucault, Çev: Ayşe Meral, Kabalcı Yayınevi, 2010.

[4] Temel Demirer, Marie-Claire Lavabre, Pierre Nahon, Sibel Özbudun, Yves Pages, Henri Rey, Sokakta ve Duvarda 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı:23, Öteki Yayınevi, 1998.

[5] Özgür Mumcu, “Gezi Zamana Dayanır mı?”, Radikal, 29 Temmuz 2013, s.12.

[6] Hüseyin Pazarcı, “1968 Olaylarından Dersler”, Cumhuriyet, 1 Temmuz 2013, s.2.

[7] Alain Krivine, “Çıkarlar sağladılar, refaha ulaştılar, kasıldılar, artık hiçbir şey beklemiyorlar. Sağ elleri artık çalışmıyor, dilleri damaklarına yapışıyor. Ağızları lahit, mumya ve kefen kokuyor. Onlarla aşağı yukarı aynı yaştayım, ama politikada yaşları takvimler göstermiyor. İnsanın yaşı inançlarına, tutkularına, savaşlarına ve beklentilerine bağlı,” diye eleştirir vazgeçenleri…

[8] Sabetay Varol, “68 Türkiye’deki Öğrenci Hareketleri N a s ı l d ı ? ” , M i l l i y e t , 1 7 M a y ı s 2 0 0 8 … http://www.milliyet.com.tr/—turkiyedekiogrencihareketlerin a s i l d i / s a b e t a y

-varol/pazar/yazardetay/18.05.2008/545562/default.htm

[9] Ayşe Hür, “Siyasi ve Kültürel Bir Karnaval: ‘Paris Mayıs 1 9 6 8 ’ … ” , R a d i k a l , 9 H a z i r a n 2 0 1 3 … http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/siyasi-ve-kulturel -bir-karnaval-Paris-Mayıs-1968-1136873/

[10] Louis Althusser’e göre, “Mayıs olaylarında mutlak belirleyici olan rolü, son tahlilde, dokuz milyon işçinin genel grevi oynamıştır. Üniversite öğrencilerinin, lise öğrencilerinin ve kafa emekçilerinin Mayıs olaylarına kitlesel katılışları çok önemli bir olaydı; ama bu, dokuz milyon işçinin iktisadi sınıf mücadelesine tâbi idi. Bu bizi birinci olguya getiriyor: kapitalist ülkelerimizde her gün piyasaya sürülen yorumlar ve açıklamalarda bu iki olayın (genel grev ve

‘öğrenci’ eylemleri) görece önem sırası tamamen tersine çevrilmiştir.”

[11] “Bu başkaldırının iki temel dayanağı vardı; birincisi, kız ve erkeğin birlikte yaşamasının yapacağı ilk çağrışım cinsellik değildir. İkincisi, cinsellik konusunda da bu insanlar özgürdürler ve bu da kimseyi ilgilendirmez.

Amerika’da, ‘hippy movement’ diye bilinen bu hareket, Vietnam savaşına karşı, ‘savaşma aşk yap’ sloganı ile ortaya çıkmıştı.

Almanya’da 1968 gençlik hareketi, Berlin şehrinde komün hayatını esas alan, kız ve erkeklerin birlikte kaldıkları ortak evlerin kurulmasıyla da başladı. İlk kurulan evler,

‘Kommune 1’ ve ‘Kommune 2’ diye bilinir. Bu kültür, daha sonra

‘Wonhgemeinschaft’ (oturma- yaşama ortaklığı) adı altında Alman genç kuşağın yaşam kültürünün ayrılmaz bir parçası oldu.

Ben de Almanya’da yıllarca, kız- erkek karışık yaşadığımız bu evlerde kaldım. 1968’li abilerimizin de bu tür girişimleri olduğunu biliyorum. Kadının seks öznesi olarak görülmediği, kadın- erkek ilişkilerinde eşitliğin sağlanması doğrultusunda

atılmış büyük adımlardı bunlar.” (Taner Akçam, “1968, Cinsel Özgürlük İsyanı idi”, Taraf, 18 Kasım 2013, s.5.)

[12] Çatışmaların en önemlisi ‘Barikatlar Gecesi’ denilen 10-11 Mayıs 1968 gecesi yaşandı. O geceye tanık olan Komünist Henri Weber şöyle anlatmıştı: “Fransız tarihinde barikatlar hep halk ayaklanmalarının kahramanlıklarına karışmıştır: 1830, 1848 ve [1871] Paris Komünü. Barikat bir simgedir, kralların ve gericilerin ordularına karşı işçilerin, fakirlerin savunusu…” (Henri Weber, aktaran: Ayşe Hür, “Siyasi ve Kültürel Bir Karnaval: ‘Paris Mayıs 1968’…”, Radikal, 9

H a z i r a n 2 0 1 3 …

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/siyasi-ve-kulturel -bir-karnaval-Paris-Mayıs-1968-1136873/)

[13] “68’den Günümüze Bitmeyen Özgürlük Mücadelesi”, Gündem, 5 Mayıs 2016, s.11.

[14] Devrimci Gençlik Köprüsü projesini yaşatmak isteyen örgütler 2010 Ekim ayında bir törenle köprüyü yeniden kullanıma açarlar ancak saldırılar bundan sonra da durmaz.

Şimdiye kadar her saldırıdan sonra köprü, devrimci dayanışma ruhunu yaşatanlar tarafından her defasında onarılmıştır.

[15] Onur Aksoy, “60’ların Hürriyet Kuşağından 68’lerin Devrim K u ş a ğ ı n a G e n ç l i k H a r e k e t l e r i ” , 1 9 O c a k 2 0 1 3 … http://sendika10.org/2013/01/60larin-hurriyet-kusagindan-68ler in-devrim-kusagina-genclik-hareketleri-onur-aksoy/

[16] “Biz biraz Doğuluyuz, Türkiyeliyiz dolayısıyla erkeğiz;

kaşımızın birinin havada olması icap eder. Bu roller daha önceden tanımlanmış ama içeriye döndüğünüz zaman arkadaşlık ilişkisinin hiçbir şekilde farklı olmaması. Mesela Öcalan’ın hayatı böyle olmayabilir ama ‘başkan’ gibi davranmaya kalktığı an Mahir’in siyasi hayatı son bulurdu. Futbol oynar, espri yapar, dalga geçer; işte ne konuşulabilirse erkek çocukları arasında, bunların hepsinin konuşulduğu bir şey. İyi tarafı ne zaman ciddileşmek gerekirse o zaman hızla ciddileşirdi. Bu

arkadaşlıklarımdan çok şey kazandım.” (Emre Ünsallı, “HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü: Seni Yakaladığımı Söyle ki…”, A k t ü e l , N o : 1 4 3 , 1 0 A r a l ı k 2 0 1 3 … http://www.aktuel.com.tr/gundem/2013/12/10/seni775-yakaladigim i-soyle-ki775-i775krami775ye-alayim)

[17] Soner Yalçın, “68 Kuşağını İyi Tanıyor musunuz?”, H ü r r i y e t , 1 1 A r a l ı k 2 0 1 0 … http://www.hurriyet.com.tr/68-kusagini-iyi-taniyor-musunuz-165 12571

Benzer Belgeler