• Sonuç bulunamadı

Konusunun uzmanı ve hakimin tarafsız bir yardımcısı olan bilirkişinin, görevi ge-reği doğruluktan ayrılmayan, bilgisini hiçbir etki altında kalmadan olduğu gibi yansıtan ve bu arada görevi nedeniyle taraflardan maddi veya manevi hiçbir men-faat sağlamayan, örnek bir ahlaki olgunluk ve dürüstlük içinde olması beklenir.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun m.285/1 maddesinde; “Bilirkişinin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlemiş olduğu gerçeğe aykırı raporun, mahkemece hük-me esas alınması sebebiyle zarar görmüş olanlar, bu zararın tazmini için Devlete karşı tazminat davası açabilirler.

285/2 maddesinde; Devlet, ödediği tazminat için sorumlu bilirkişiye rücu eder. “ hükümleri yer almıştır.

Anayasanın 128 inci maddesinde, kamu görevlerinin, “memurlar” ile “diğer kamu görevlileri” aracılığıyla yerine getirileceği hususu açıkça hükme bağlanmıştır.

Kamu görevlisi kavramı, memur kavramını da içeren ve kapsam itibarıyla ondan daha geniş olan bir kavramdır. Bu durum gözetildiğinde, memur kavramını belir-lemede kullanılan ölçütlerin, diğer kamu görevlisi kavramının kapsamının

tayi-ninde kullanılamayacağı kendiliğinden ortaya çıkar. Genel çerçevede bir memu-run varlığından söz edilebilmesi için, şu iki unsumemu-run bir arada bulunması gerektiği söylenebilir. Bunlar; ortada bir kamu hizmetinin bulunması ve kamu hizmetinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri ifa eden kişinin, sürekli bir biçimde idarî kad-ro ve idarî hiyerarşi içinde yer almasıdır. Bilirkişilerin, bu tanımlama çerçevesinde, Devletin sürekli bir biçimde idarî kadrosu ve idarî hiyerarşisi içinde yer almamala-rı sebebiyle memur olmadıklaalmamala-rı açıktır. Diğer kamu görevlisi kavramının unsurlaalmamala-rı ise kısaca şu şekilde ortaya konabilir; aslî ve sürekli görevlerde (kamu görevinde) çalışıp da, memur ve işçilerin dışında kalan personelden olma ile Devlete kamu hukukî ilişkisiyle bağlı bulunmadır. Bilirkişilerin görevlendiriliş biçiminin, görev ve yetkilerinin bir özel hukuk sözleşmesinden kaynaklanmayıp genel çerçevede de olsa kanun hükümleriyle belirlenmiş bulunması, kamu görevi yapmaları, gö-revlendirilmelerinin adli bir organın kamusal tasarrufu ile gerçekleştirilmesi, bazı hallerde bu görevi kabulle yükümlü tutulmaları, yemin etme yükümlülüklerinin varlığı, objektiflik ve tarafsızlık ilkeleri çerçevesinde şahsen faaliyet göstermeleri, hâkimler hakkındaki sebeplere dayanılarak reddedilebilmeleri, aynı gerekçeler-le kendi kendigerekçeler-lerini reddedebilmegerekçeler-leri ve tanıklıktan çekinmeye ilişkin nedengerekçeler-lere dayanarak görevden çekinebilmeleri, görevin ifasını sağlamaya yönelik olarak haklarında özel disiplin hükümlerinin öngörülmüş bulunması, bilirkişiyi etki altı-na almaya yönelik davranışların Türk Ceza Kanunu anlamında bir suç sayılması (m.288) ve bazı kamusal yetkilerle donatılmış olmaları, onlarla, Devlet arasında özel bir kamu hukuku ilişkisi bulunduğunun somut göstergelerini oluşturmakta-dır. Bu açıdan yaklaşıldığında, bilirkişinin, kamu görevi yapan bir kamu görevlisi, genel çerçevede de resmî kimliği bulunan bir görevli (yani, resmî görevli) olduğu söylenebilir.

Maddenin birinci fıkrasında yer alan hükümle, bilirkişilerin hukukî sorumlulu-ğu hususu, bilirkişinin, Tasarıda ağır basan hâkimin yardımcısı olma niteliği de dikkate alınarak, hâkimlerin hukukî sorumluluğu konusunda benimsenmiş olan hukukî rejimle (51 inci madde) paralellik arz edecek bir biçimde düzenlenmiştir.

Anılan düzenlemeye göre, bilirkişinin kasten veya ağır ihmâl suretiyle düzenle-miş olduğu gerçeğe aykırı raporun mahkemece hükme esas alınması sebebiyle, zarar görmüş olanlar, bu zararlarının tazmini için, Devlete karşı tazminat davası açabileceklerdir. Bilirkişi, yargı düzeni içerisinde hâkimin yerine kaim olmamakla birlikte, hâkim tarafından yapılan görevlendirme çerçevesinde onun yetki sahası-na giren faaliyetin önemli bir kısmını üstlenmek suretiyle, alacağı kararda büyük ölçüde belirleyici ve etkin bir rol oynamakta; yargı işlevinin daha genel plânda ise klasik kamu hizmetleri arasında yer aldığı tartışmasız kabul edilen adalet hizmet-lerinin işleyişine katkıda bulunmaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasında yer alan düzenleme ile, bilirkişinin hukukî sorumlulu-ğunun işletilebilmesi için, zarara uğramış olanların, çeşitli hukukî yollara başvur-mak suretiyle, zararın doğmasını önlemek imkânına sahip bulunmaları hâlinde, bu yolları tüketmiş; ama yine zararın doğumunu önleyememiş olmaları da bir ön koşul hâline getirilmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasında ise verilmiş olan gerçeğe aykırı raporun hükme esas alınmasından kaynaklanan zararları Devletin tazmin etmesi durumunda, asıl so-rumlu konumunda olan kusurlu bilirkişiye rücu hakkının bulunduğu, yukarıda anılan anayasa kuralları da dikkate alınarak açıkça ifade olunmuştur. Çünkü, nihai plânda zararı tazmin etmekle yükümlü olan, kusurlu bilirkişinin kendisidir. Dev-let burada, idarî güvence ilkesinin işlerlik kazanmış olması sebebiyle, ilgililerin mağduriyetinin önlenmesi için, zararın tazmini bağlamında devreye girmektedir.

Bilirkişi, yalnız kasten yani bilerek, gerçeğe aykırı rapor düzenlemiş olması halin-de tazminatla sorumlu tutulabilir.

Başka bir deyimle, bilirkişi ihmal ile gerçeğe aykırı rapor düzenlemiş ise, haksız fiil hükümlerine göre tazminatla sorumlu tutulamaz.

Aksi durumda, bilirkişi çok büyük bir sorumluluk altında görev yapmak zorunda kalır ki, bu da bilirkişinin hâkimin yardımcı olması durumuna uygun düşmez.

Kaldı ki bilirkişilerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı anlamında, bilirkişilerin hakim teminatından paralel olarak yararlanması düşüncesine de ters düşer.

Kasten gerçeğe aykırı rapor düzenleyen bilirkişinin tazminatla sorumlu tutulabil-mesi için, bilirkişinin bu raporu ile bundan zarar gördüğünü iddia eden tarafın zararı arasında, uygun nedensellik bağının da kurulması gereklidir. Örneğin; bi-rinci bilirkişiden gerçeğe aykırı olan rapor alındıktan sonra, ikinci bilirkişi raporu alındığı için o davada hükme esas alınmamış ise veya bu bilirkişi raporu olmasa bile dava, davayı kaybeden taraf aleyhine sonuçlanacak idi ise, gerçeğe aykırı bi-lirkişi raporu ile, davayı kaybeden tarafın zararı arasında uygun illiyet bağı yok demektir.

Yine; “ yapı sınıfı 1/A niteliğinde olan bir binaya, yapı sınıfı 3/A olarak rapor dü-zenleyen ve bu rapor esas alınmak kaydıyla yapı sahibine 3/A birim fiyatları üze-rinden ödeme yapan idarenin, daha sonra binanın 1/A olduğunu ispat ettirmesi sonucu fazla ödemesi nedeniyle gerçeğe aykırı rapor düzenlemek suretiyle, ida-reden fazla para tahsiline sebebiyet veren bilirkişilerden, zararını tahsil hakkı söz konusu olur.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun m.284 maddesinde; “Bilirkişi, Türk Ceza Ka-nunu anlamında kamu görevlisidir.” hükmü getirilmiştir.

Maddede yer alan düzenleme ile, ceza hukuku açısından konumu hususunda uygulamada ortaya çıkabilecek tereddütleri bertaraf etmek amacıyla, bilirkişinin, Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisi olduğu hususu açık ve kesin bir dil-le ifade olunmuştur. Bu suretdil-le, bilirkişinin, kamu görevlidil-lerinin işdil-leyebidil-leceği suç-ları, yani bazı mahsus suçları işleyebileceğine, bu suçların aktif süjesi konumunda bulunabileceği hususuna açıklık getirilmiş ve ayrıca onlara yöneltilebilecek sözlü ve fiilî tecavüzlerin de önüne geçilmesi amacı güdülmüştür.

HMK.nun MADDE 286 maddesinde; Devlet aleyhine açılacak olan tazminat dava-sı, gerçeğe aykırı bilirkişi raporunun ilk derece mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde, bu mahkemenin yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi

hukuk dairesinde; bölge adliye mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde ise Yargıtay ilgili hukuk dairesinde görülür.

HMK.nun 286/2 maddesinde de, devletin sorumlu bilirkişiye karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görüleceği belirtilmiş-tir.

KAMULAŞTIRMA KANUNUNDA BİLİRKİŞİLİKLE İLGİLİ SUÇ