• Sonuç bulunamadı

1.9. Kurumsallaşmanın Unsurları

1.9.10. Biçimsel Yapıya Uyum

Bir örgütte hitap ve selamlama biçimlerinin, ödüllendirme ve cezalandırma yöntemlerinin, karar alma biçimleri vb. eylemlerin o örgütün yapısını yansıtacak biçimde gerçekleşmesi o örgütün kurumsallaşmasında anlam ifade etmektedir. Burada bahsedilen kurumsallaşma, bu eylemlerin ahlaki olması ve tekrarlanarak alışkanlık haline gelmesidir (Ulukan, 2005: 31-32). Tekrarlanan ve yapılması beklenen bu eylemler standart eylemler olarak algılanmaya başlarlar ve bu eylemlere uyum, biçimsel yapıya uyumu ifade eder hale gelir.

Biçimsel yapıya uyum aynı zamanda işletmelerdeki toplantıların ciddiyetinin sağlanmasında, karar verme şekillerinin ve zamanlarının belirlenmesinde ve bu standartlara uyulmasında, böylece örgüt yapısının, işleyişinin ve yönetim sürecinin devamlılığının sağlanmasında etkilidir. Bir başka açıdan ise yetki devrinin sağlanması ve yetkiye uygun sorumluluğun yerine getirilmesi biçimsel yapıya uyumla gerçekleşir. Biçimsel yapıya uyum, bütün yönetici ve çalışanların kurumsal yapıya dâhil olmasını sağlar.

İKİNCİ BÖLÜM

SPOR KULÜPLERİNDE YÖNETİM VE KURUMSALLAŞMA

2.1. Sporun Tanımı ve Tarihçesi

Jay J. Coakley’in anlatımıyla, en geleneksel tanımlarda ve birçok kültürde spor, bireylerin katılımlarının içsel (bireysel zevk) ve dışsal (dışsal ödül) faktörlerin birleşimiyle motive edildiği, yoğun fiziksel çaba ya da görece karmaşık fiziksel yeteneklerin kullanımını içeren kurumsallaşmış rekabet faaliyetleri olarak tanımlanabilir. Sosyal yaşamın diğer alanlarından giderek ayrılan ve farklı ve ayrı bir sosyal alan oluşturan, sosyal aktivitenin kurumsallaşmış ve özelleşmiş bir alanıdır (Mukharji, 2009: 1874).

Spor; kişinin doğal çevresini beşeri çevre haline getirirken elde ettiği kabiliyetleri geliştiren, belirli kurallar altında araçlı veya araçsız, bireysel ya da toplu, serbest zaman faaliyeti olarak ya da tam zamanını alarak meslek şeklinde yaptığı, sosyalleştiren, toplumla bütünleştiren, ruh ve fiziği geliştiren rekabetçi, dayanışmacı ve kültürel bir olgudur (Erkal, 1982: 119). Diğer tanımlara göre ise spor; “belirli ölçüde fiziksel güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler”, “fiziksel kondisyonu iyileştirmeyi amaçlayan, oyun, yarışma ve mücadele anlayışıyla yapılan fiziksel etkinlikler” ya da “çok çeşitli amaç ve araçlarla yapılan, önceden belirlenmiş ve benimsenmiş kurallara farklı derecelerde olsa da uymayı gerektiren, performansı artırıcı bedensel etkinlikler” olarak tanımlanmıştır. Burada sporun hem kültürel, hem fiziksel aktiviteye dayalı, hem de yarışmaya yönelik özellikleri kapsadığı belirtilmektedir (Kılcıgil, 1998: 8).

Spor ve fiziksel aktivitenin sağlıkla ilişkisinin yanında önemli olan diğer bir unsuru, bireyleri doğrudan ya da dolaylı olarak kendisine bağımlı kılarak, her zaman toplumun ilgisini çeken bir sosyal olgu olmasıdır. Bu olgu toplumun ihtiyaçlarını karşılayarak büyük bir toplumsal kurum olduğunu dünyaya kabul ettirmiş, toplumu yakından ilgilendiren davranış, düşünce, inanç ve simgeler geliştirmiştir. Diğer toplumsal kurumlarla ilişki halindedir ve o toplumun hukukundan, siyasetinden, ekonomisinden, demografik, kültürel, coğrafi yapısından ve çevresinden etkilenmektedir (Kılcıgil, 1998: 9).

Bu sebeple spor uluslararası yasaları, yönetmelik ve kurallarıyla, en rasyonel biçimde kurulup çalıştırılan kurumlar ve örgütleri içermektedir. Ancak yine bu kurum ve örgütlerin yapı ve işleyişlerinde, içinde bulundukları kurumun geniş ve derin izleri barınmaktadır (Yetim, 2006: 140).

Sporun tarihsel süreç içerisinde doğuşu ve gelişimi insanın doğayla mücadelesi ile başlar. Tarihteki ilk sporlar ister araçlı, ister araçsız yapılsın, savunma ve saldırı kökenli olmuştur. En çarpıcı örnek, avcıların yaklaşık elli bin yıl önce geliştirdikleri ve Mezolitik Çağ toplumlarının da önemli bir beceri saydıkları okçuluğun İ.Ö. 3000 yıllarında tunç teknolojisinin ürünü ve Mısır’da prenslerin ve soyluların hedef atışlarındaki başarılarının titizlik ve özenle kaydedildiği bir yarışma amacına dönüşmesidir (Fişek; 1998).

Sporun insan hayatına bu şekilde girişi ile beraber, okullarda beden eğitimi ve spor dersleri, fiziksel aktivitenin günlük yaşantıdaki kullanımı ve sağlık amaçlı çeşitli uygulamalar görülmeye başlamıştır. Özellikle Amerika’da başlayan spor yatırımları eğitimin dışına çıkmaya başlamış, ülkeler artık spor politikaları oluşturmak için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Modern olimpiyatların başlatılması sporun daha büyük kitlelere yayılması ve bir felsefesinin oluşmasını sağlamıştır. Spor olgusu gittikçe büyümüş, gerek hizmet, gerek üretim, gerekse örgüt açısından bir sektör halini almıştır (Basım ve Argan, 2009: 5).

Serbest zaman değerlendirmede alternatif olarak kabul edilen spor, teknolojinin gelişmesine paralel olarak geniş kitlelere yayılmış ve bu sektör içinde yer alan kişi ve kuruluşlar zaman içinde değişime uğrayarak kulüpler birer işletmeye, taraftar ve izleyiciler ise birer tüketiciye dönüşmüştür. 1990’lı yılların başından bu yana profesyonel spor kulüplerinin şirketleşmesi ve halka arzı, aşırı yüksek bilet fiyatları ve yayın hakları spor endüstrisinin şeklini değiştirmiş ve diğer endüstrilerce de kârlı bir alan olarak görülmeye başlanmıştır (Alkibay, 2005: 84).

Ancak sporla ilgili bu hızlı gelişmelerin toplumsal açıdan yarattığı birtakım olumsuzlardan da bahsedilebilir. Örneğin; Hargreaves’e (1985) göre modern rasyonelleştirilmiş endüstriyel üretimin temel özelliklerinin hepsi çeşitli sporlarda tekrarlanmaktadır. Yüksek derecede uzmanlaşma ve standardizasyon, bürokratik ve hiyerarşik yönetim anlayışı, uzun vadeli planlama düşüncesi, bilim ve teknolojiye artan düzeyde bağlılık, maksimum verimlilik güdüsü, performansın nicelikleştirilmesi ve bunun sağlanabilmesi için zaman zaman yasadışı birtakım yollara başvurulması (doping-

şike vb.) ve bütün bunların sonunda hem üreticiye karşı hem de tüketiciye karşı yabancılaşma söz konusudur (Talimciler, 2008: 96).

Sosyolojik açıdan bakıldığında spor, insanların işlevsel birimlerini oluşturduğu ve insanlar olmadığı takdirde var olamayacak köklü bir sosyal kurumdur. Bu kurumdaki insanların fikirleri, duyguları ve beklentileri; sporu ilgilendirdiği kadar spor yöneticilerinin karar verme, mevzuat oluşturma, çözüm bulma ve politika yapılarına bir temel oluşturma şeklinde yön vererek de toplumsal talebi oluşturmaktadır. Sporun çağdaş toplumlarda sosyal bir kurum oluşu, büyüklüğü ve yaygınlığının yanı sıra politika, ekonomi, eğitim ve aile gibi diğer kurumlarla sıkı etkileşimiyle de açıklanabilir. MacPherson ve arkadaşlarının kurumsallaşma kavramı tanımına göre; sosyal birimler ve sosyal etkinlikler içeren küresel süreç, kalıcı bir şekilde ve sürekli organize olmaktadır. Bu bakış açısında spor, oyun elemanlarının ve etkinliklerinin kurumsallaşarak aslında eğlence için örgütlenen spordan türeyen ticari ligler gibi faydacı etkinliklere dönüştüğü bir rasyonelleşme süreci geçirmiştir. Rasyonelleşme, bir şeyi yapmanın bir yolunun zamanla kabul edilen yol olması anlamında çağdaş sporun tüm yönlerini de kapsamaktadır. Bu süreçler küreselleşme tarafından güçlendirilmiş ve sonuçta çağdaş sporun tüm yönleri herkes tarafından kabul gören evrensel bir hâl almıştır (Alexopoulos, 2007: 11).

Sporun toplumlar açısından faydaları değerlendirildiğinde; devletlerin, politika yapıcıların ve örgütlerin sporla ilgili organizasyon faaliyetlerinin bölünmüş toplumlarda bölgesel güçlendirme, barış ve uzlaşmaya katkıda bulunmada stratejik bir potansiyele sahip olduğu belirtilmektedir (Schulenkorf ve Sugden, 2012: 143).

Heinemann ve Horch (1981)’ göre toplumların pek çok sosyal ihtiyacının karşılandığı kurumlar olan kulüpler çeşitli fonksiyonları yerine getirmektedirler. Sosyal açıdan bakıldığında kulüplerin toplum içinde belirli konularda yetersiz kalan sosyal yapıyı desteklemek, geliştirmek, bireylerin kendilerini toplum içinde tamamlanmış hissetmesine olanak vermek, pozitif demokrasi anlayışını şekillendirmeye yardımcı olmak gibi temel fonksiyonları göze çarpmaktadır. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde gönüllülük anlayışının toplum tarafından benimsenmesini sağlayan spor kulüpleri halkın kendi kendini organize etmesinin de en güzel örnekleridir (Erturan Öğüt, 2010: 10).

Dünya’da gelişmiş ülkeler arasında en ön sıralarda yer alan İngiltere toplumunda yüksek katılımcı ve seyirci oranıyla sporun, kişilerin sağlığının korunmasında ve elit sporlar düzeyinde ulusal gurur kaynağı oluşu gibi temel rolleriyle önemli faydalarının

olduğu ve bu faydaların hükümet tarafından da hem tanınırlık hem de paydaşlarının memnuniyetleri açısından önemsendiği belirtilmektedir (Taylor ve O’Sullivan, 2009: 681).