• Sonuç bulunamadı

BEKTAŞİLİĞİN TEMEL İNANÇ ESASLAR

BEKTAŞİLİK VE BALKANLARDA BEKTAŞİLİĞE YÖN VERENLER

2.2. BEKTAŞİLİĞİN TEMEL İNANÇ ESASLAR

Bektaşi inancının temel dayanaklarından birisi Biat etmektir. Biat etmek, Bektaşilikte inananın, talibin mürşide teslim olmasıdır. Aynı zamanda Kur'an-ı Kerim'e, Hz. Muhammed ve onun Ehli Beytine duyulan büyük sevgi ve saygıya söz vermek demektir. Biat edip de mürşidine verdiği söz ile bağlanan talip, bu sayede mürşidi yoluyla Hz. Muhammed'e ve bu yolla da Allah'a biat etmiş olur. Bu, Bektaşilikte ''El ele, el Hakk'a'' formülü ile tarif edilir.131 El ele, el Hakk'a formülü,

talibin dünyevi hislerden arınmış bir gönül ile Mürşidin elinden (eteğinden, dizinden) tutarak biat etmesi demektir. Talibin bu şekilde Mürşidine söz vermesi, önce Hz. Muhammed'e ardından da Allah'a söz vermesi anlamına gelmektedir.132 Biat etmenin temelini Kur'an-ı Kerim'de arayanlar için ise Biat etmek, Fetih Suresi 10.ayete

130 Ed: Esat Korkmaz, Uyur İdik Uyardı Irene Melikoff, Demos Yayınları, 1.Basım, Kasım 2009,

s.192-193

131 Bedri Noyan, Bektaşilik Alevilik... ,s.61

132 Ahmet Günşen, ''Gizli Dil Açısından Alevilik-Bektaşilik Erkan ve Deyimlerine Bir Bakış'',

dayanmaktadır. 10.ayette ''Sana yeminle bağlılık sözü verenler gerçekte bu sözü

Allah'a vermiş oluyorlar. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. Bu sebeple kim Allah'a verdiği ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Allah'a verdiği sözün gereğini yerine getirene ise Allah yakında büyük ödül verecektir.''133denilmektedir.

Yani talip, Bektaşi inancına mensup olmak için temel koşul olarak mürşidine biat eder ve mürşidine, Hz. Muhammed'e ve ardından Allah'a söz vermesi ile Bektaşilik yoluna bağlanmış olur.

Bektaşiliğin temel dayanaklarından birisi ve kuşkusuz en önemlisi Hak- Muhammed-Ali üçlemesidir. Bektaşi felsefesinde, Bektaşiliğin temelinde, Bektaşilik hakkındaki deyişlerde, menakıbnamelerde, her türlü yazılı kaynakta sıkça rastlanan bu üçleme büyük önem taşımaktadır. Hak-Muhammet-Ali üçlemesinin felsefesini anlayabilmek için Bektaşi inancının ''kutsalını'' anlamak gerekir. Kutsal, kendi özünü açar ve böylelikle üçlemenin birinci halkası oluşur. Burada Kutsal diye tabir edilen Allah'tır. Kutsala en yakın, kutsal ile aracı melekler aracılığıyla (Cebrail) iletişim kuran, O'nun buyruklarını yerine getiren, seçilen kişi Hz.Peygamber'dir. Dolayısıyla diğer yaratılanlara göre Hz.Peygamber, kutsaldan herhangi bir parça taşımaz ama kutsallığı daha fazla olandır ve saygı görür. Kutsalın buyrukları ile halk arasında bir aracı görevi görür. Bir sonraki halka ise Veli yani Hz.Ali'dir. O'nun için de benzeri durum söz konusudur. O da kutsaldan bir parça taşımaz ancak iyi ameller işleyerek Hz.Muhammed'in ve Allah'ın sevgisini kazanır. Bu şekilde kutsalla ve Hz.Muhammed ile iyi ilişkiler kurmuş olur. Bu sayede de Hak-Muhammet-Ali üçlemesi kurulmuş olmaktadır.134 Daha sonra da bu üçlemeden doğan Ehli Beyt

kavramı Bektaşiler için yadsınamaz önemdedir.

Bektaşi inancının kaynağını oluşturan bir başka kavram ise Ehli Beyt sevgisi ve Ehli Beyt'e duyulan büyük saygıdır. Bektaşiliğe mensup olanlar, Peygamberi ve onun Ehli Beyt'ini derin bir aşk ile severler. Ehli Beyt, Hz. Peygamber'in soyundan olan anlamına gelmekle birlikte, asıl olarak kastedilen Hz.Muhammed'in kızı Hz.

133 https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Fetih-suresi/4591/8-10-ayet-tefsiri (03.01.2019) 134 Rıza Yıldırım, Geleneksel Alevilik, 1.Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2018, s.165-168

Fatıma, damadı ve aynı zamanda amcasının oğlu olan Hz. Ali ve torunları Hz.Hasan ve Hz. Hüseyin'dir. Ehli Beyt; Hz. Muhammed, Hz.Ali, Hz.Fatıma, Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin'den oluştuğundan bir elin beş parmağı ile de sembolize edilir. Buna göre baş parmak Hz.Muhammed’i, işaret parmağı Hz.Ali’yi, orta parmak Hz.Fatıma’yı, yüzük parmağı Hz.Hasan’ı ve serçe parmağı Hz.Hüseyin'i sembolize etmektedir. Bir elin beş parmağı ile Ehli Beyt sayısı kadar olduğundan ve bir pençeye135*

benzediğinden Ehli Beyt'in ismine bu sebeple Pençe-i Al-i Aba da denilmektedir.136

Ehli Beyt yani Peygamber'in hane halkı pençe özdeşleşmesinin yanı sıra Beş Esma yani Ehli Beyt'in beş temel kişisi olarak da adlandırılmaktadır. Pençe-i Al-i Aba söylem itibariyle hem pençeye dahil olan kişilerin bütün yaratılmışlardan üstün olduğunu belirtmeye yarar137, hem de el figürü ile aynı zamanda biat yoluyla mürşitle

ve dolaylı olarak Allah ile kurulan bağa değinir.138

Ehli Beyt'ten sonra ise bu soyu sürdürenleri kastederek On İki İmamlar tabiri de Bektaşilik inancında yaygındır. Hz.Peygamber'in soyunu sürdürerek imamlık yapan ve daha sonra şehit edilen imamlar sırasıyla; Hz.Ali, Hz.Hasan, Hz.Hüseyin, Hz.Ali Zeyn-el Abidin, Hz. Muhammed Bakır, Hz.Ca'fer-üs-Sadık, Hz.Musa Kazım, Hz.Ali Rıza, Hz.Ali Nakii, Hz.Muhammed Takii, Hz.Hasan-ül-Askeri ve Hz. Muhammed Mehdi'dir. Sadece son İmam Hz. Muhammed Mehdi'nin ölmediğine ve tekrar yeryüzüne döneceğine inanılır. On İki İmamlar'dan ve onların ulu kişiliklerinden Bektaşilikle ilgili çeşitli yazılı kaynaklarda ve Duvazdeh139* adı

verilen deyişlerde sıkça bahsedilir.140

Bunlarla birlikte Bektaşi sözlü geleneğinde ve yazılı kaynaklarında sıkça bahsedilen bir başka kavram Kırklar kavramıdır. Aynı zamanda Alevi geleneksel kültüründe de cem ibadetinin ve semahın kökeni olarak kabul edilir. Söylenen odur

135* Aynı zamanda Farsçada ''penç'' kelimesi beş demektir.

136 Bedri Noyan, Bektaşilik Alevilik... ,s.63

137 Rıza Yıldırım, Geleneksel Alevilik, 1.Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2018, s.160 138 Bedri Noyan, Bektaşilik Alevilik... ,s.63

139* Duvazdeh, Farsça on iki anlamına gelir.

ki, Hz. Muhammed Miraç141*'tan döndüğünde Ashab- ı Suffa142** nın kapısına gelmiş ve burada Kırkların kapısını çalmıştır. Kendisini Peygamber olarak tanıttığında içeri kabul edilmemiştir. Ancak Yoksulların Hizmetçisi olarak tanıttığında ceme kabul edilen Hz. Muhammed, burada Kırklarla bir olmuş ve onlara Miraç ziyaretini anlatmış, Kırklar ise ona biat etmiştir. Kırklar Cemi'nde Hz. Muhammed'in Kırklardan biri olan Hz. Ali'yi bağrına bastığından, O'nunla orada müsahip143*** ve

kardeş olduğundan bahsedilir.144

Bektaşilik ile ilgili önem taşıyan ve aynı zamanda bu inanışın temelini oluşturan, inanışa yön veren kavramlardan bir kaç tanesine yukarıda değinilmiştir. Bu kavramların, Bektaşilik ile ilgili velayetnamelerde, deyişlerde, nefeslerde ve araştırılan diğer yazılı kaynaklarda sıkça karşılaşılacak türden olmasına özen gösterilmiştir. Bektaşiliğin temel öğelerinden bir kaçı olmaları ile birlikte; araştırmanın daha sonrasında, Balkanları etkisi altına almış ve bu topraklara Bektaşi inanış ve kültürünü yerleştirmiş dervişlerin belli başlıları da es geçilmeyecektir.

Bektaşiliğin Rumeli ve Balkanlarda yayılmasında aşağıda bahsedilecek olan Seyyid Ali Sultan,Otman Baba ve Sarı Saltuk'un rolü büyüktür. Aslında Balkan coğrafyasından pek çok hatırı sayılır derviş geçmiş, izlerini bu topraklara bırakmıştır; ancak hem araştırmayı konusundan uzaklaştırmamak amacıyla hem de dönemleri itibariyle erken dönem Balkanlara girmiş ve Bektaşi tarihinde büyük öneme sahip bu iki dervişe yer verilmiştir.

Bu Bektaşi dervişler, birbirlerinden farklı hikayelerle Doğudan (Anadolu'dan, Horasan'dan, Türkistan'dan vb.) Batı'ya, Rumeli'ye gelmişler ve burada sistemli ya da gelişigüzel bir şekilde iskan ve yayılma politikası yürütmüşlerdir. Gittikleri yerlerde

141* İnanışa göre Hz. Muhammed Allah ile görüşmek için Miraç'a çıkar ve yolda bir aslan boylu boyunca yatmaktadır. O sırada Hz.Peygamber'e bir ses ''Yüzüğünü (hatemini) aslana ver.'' diye buyurur ve Hz.Peygamber yüzüğünü aslanın ağzına koyar. Böylece aslan sakinleşir ve Hz.Peygamber miracını tamamlayıp Kırklar'ın yanına varır.

142** Kıble yönü henüz Kabe tarafına çevirilmeden önce Mescid-i Şerif'in kuzey duvarıdır.

143*** Alevi inancından bir kavram olmakla birlikte yol kardeşliği demektir

144Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevilik, Genişletilmiş 8.Baskı, Yön Yayıncılık, İstanbul, s.306-

sosyal adaleti ve sosyal düzeni sağlamaya ön ayak olmuşlar, ve bu adalet ile düzen ile birlikte bazıları din propagandası yapmış, bazıları ise yerleştikleri yerlerde İslamiyeti, Bektaşi inanç ve öğretilerini planlamaksızın taşımış ve yerleştirmişlerdir.145 Bu şekilde gittikleri bölgelerde kendilerini sevdirmiş, saygı

kazanmışlar ve Hakk'a yürüdükten sonra dahi öğretileri, düşünceleri hem yöredeki Müslümanlar hem de Müslüman olmayanlar için değer kazanmıştır.