• Sonuç bulunamadı

Bektaşî Fıkra Tipinin Özellikleri

Bektaşî, toplumda meydana gelen olayları, dinî ve siyasî kalıpları eleştiren, halkın düşünce ve zekâsını temsil eden bir karakterdedir. Halk içerisindeki eşitsizliği, din adamlarının halkın inançlarını sömürerek kendilerini üstün kılma zihniyetlerini, Allah’ı korkulacak ve ancak din adamları aracılığıyla ulaşılabilecek bir varlık olarak göstermelerini eleştirir. İslam’ın yanlış yorumlanmasına karşı bir tavır sergiler. Bu tavrını mizah yoluyla ortaya koyan Bektaşî tipinin esas amacı ise halkın bilinçlenmesini, inançlarını, maddi ve manevi değerlerini sömüren kişilere karşı farkındalıklarını sağlamaktır. Bu amaç için hareket ederken de toplumu gülümseterek günün sıkıntılarından biraz olsun uzaklaşmalarına vesile olur.

“Bektaşî, Tanrıyı şeriat sistemi içinde düşünen sünnî Müslümanların dinin muâmelât kısmıyla alakalı hususları ele alış tarzıyla da çatışır. Şekle müteallik hiçbir hususa riayet etmez. Dinin men ettiği pek çok şeyi yapar. Bu tutumuyla da bize, sözleriyle davranışları çelişen insanların iç yüzünü göstermeye çalışır.” 68

Bektaşî tipi bazen serzenişi Tanrı’ya yapsa da asıl eleştirdiği onun yolundan sapan kullarıdır. Tanrı’nın buyruklarını menfaatlerine göre şekillendirme çabalarının ahlaka aykırılığını da sert bir dille eleştirir. Toplumsal konular, ticaret, aile hayatı, yaşam koşulları gibi meselelere de eğilmiştir.

Bektaşî fıkra tipinin mücadele ettiği, karşı duyduğu kişilerin başında ham sofu tabir edilen sözde din adamları olduğundan bahsetmiştik. Bektaşî abdalları nasıl yüzyıllarca bu tiplerin karşısında durduysa fıkra tipinde de aynı zihniyet yansıtılacaktı şüphesiz.

Halkın, Allah’ın buyruklarını Kur’an-ı Kerim’den okuyup anlaması yerine kendini şeyh, şıh, din âlimi ilan edenlerden dinledikleri şekliyle anlamaya zorlanması günümüz Müslüman ülkelerinde ve ülkemizde de ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu sözde din bilginleri halkı, kendilerini takvada üstün göstererek Allah'a ancak kendilerine bağlanmak suretiyle ulaşılabileceğine inandırırlar.

52

“Türk halkı asırlardır Kur’an’dan uzak tutulmuş, onu okuyup anlamaktan yoksun bırakılmış. Türk halkının Kur’an’dan tek isteği ve beklediği, o kitabın Arap harfleriyle telaffuzunu başarıp “sevap” kazanmak olmaktadır.”69

Halka dinin buyruklarını aktaran hocaların, Arap güdümlü bir takım Kur’an dışı öğretileri aşılaması 21. Yüzyıla kadar uzanan ve dünyayı tehdit eden ciddi bir sorun olduğunu biliyoruz. İnsanların kendi dinlerine ait kitabı anlamak yerine sadece dinlemek ve harflerini telaffuz etmekle sevap kazanacağına inandırıldığı, dinine dair aklına takılan bir soruya cevabı Kuran’da değil hoca efendide arama yanılgısı ve bunların getirdiği bağnazlık, Bektaşî’nin eleştirilerinin odağıdır.

Halkın inançlarını sömürerek bundan menfaat elde edenler, tarih boyunca her coğrafyada ve her tür inanç sisteminde karşımıza çıkar. İşte Bektaşî tipinin en karakteristik özelliklerinden biri de bu kişilerinin karşısında durmasıdır. Bu muhalif ve müdanasız tavrını Allah’a karşı da gösterir. Aslında onun karşı durduğu dinî bağnazlaştırmaya çalışanların sunduğu Allah’tır. Yaradan ile kulun yakın ilişki halinde olması için bir aracıya ihtiyaç duymayacağı gerçeğinin altını çizmek üzere sivriltir dilini.

“Yazıya geçtiği XV.yüzyıldan çok daha gerilerde sözlü sözlü bir Oğuz geleneğine çıktığını sandığımız Dede Korkut destanının Deli Dumrul’u, Azrail’e kafa tutuşuyla Tanrı ile aracısız konuşmak için “Ölüm Meleği”nin aradan çekilmesi isteğinde direnmesiyle halk fıkralarının Bektaşisini pek andırır. Destanın bu yerinde Dumrul’un Tanrı’ya:

Nice cahiller seni gökte arar, yerde ister, Sen hod mü’minler gönlündesin.

Diye seslenişi, bu sözlerden pek hoşlanan Tanrı’nın da Dumrul’u “Deli kavat” diye babacanca anması, Bektaşî edasına ne kadar yaklaşıyor.” 70

Bektaşî tipinin alışkanlıklarına bakıldığında ise alkol düşkünlüğü ön plana çıkar. Bektaşî’nin İslâm’da haram sayılan içkiyle bütünleşmiş olması muhalif kişiliğinin bir simgesi olabileceği gibi onu Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan kişi

69

Yaşar Nuri Öztürk, Allah İle Aldatmak, Yeni Boyut Yay., 27.basım, İstanbul, 2008, s. 8.

53

olarak işaret etmek isteyen zihniyetin abartması da olabilir. Ancak biz fıkralardaki sarhoş, Ramazan günü dahi içki içen hatta ibadethanede içmekten çekinmeyen Bektaşî’yi değerlendirecek olursak bunun da zâhiri haramları ön planda tutanları eleştirme zihniyeti olduğunu düşünebiliriz.

Bektaşî tipinin dış görünüşüne baktığımızda ise giyim kuşamında da dervişliğin esaslarına uygun olarak giyindiğini görürüz. Fıkraların genelinde, sarıklı ve cübbeli olarak tarif edilir. Bu da Bektaşî’ye atfedilmek istenen berduş, kişisel bakımdan uzak, serkeş halin gerçeklikten uzak olduğunun bir göstergesidir. Bu konuya farklı bir pencereden bakarsak, Bektaşî söylendiği gibi kirli ve özensiz görünüyorsa da bu onun ibadet ve yaşam şeklinde gösterişten, şekilcilikten uzak karakterinin bilinçli bir sunumu da olabilir. Dış temizlik değil gönül temizliği, yenin değil ruhun düzgün olması gerekliliği vurgulanmak istenmiştir.

Bektaşî tipinin bir diğer özelliği ise korkusuzluğudur. O, sadece Allah’tan korkar. Kolluk kuvvetlerinden, kadıdan, hatta Şeyhülislam ve padişahtan bile bir çekincesi yoktur. Söylemek ya da yapmak istediklerine kimse engel olamaz. Zaman zaman zor durumda kalsa, huzura çıkıp kendisini savunmak durumunda kalsa bile hazırcevaplığı ve kıvrak zekâsı sayesinde kendini kurtarmayı başarabilir.

Benzer Belgeler