• Sonuç bulunamadı

Bayındırlık Faaliyetleri

Abbâsî saraylarının karakteristik özelliği, kabul salonu olarak kullanılan eyvan ile iki yanındaki birer odanın T planı teşkil etmesidir.897 Saray süslemeleri Emevîler’deki gibi resim şeklinde olmayıp tamamen soyut biçimlerden meydana gelmektedir. Cennet tasviri de resimlerle değil, sembolik bir ifade arayışıyla yapılmıştır.898 Saraylar, geniş köşklerden, kubbeler, revaklar,899 parklar ve asma bahçelerden oluşurdu.900

Halife Muktedir döneminde inşa edilen en önemli saray, dâruşşeceredir. İçinde

bulunan altın ve gümüşten mamul suni bir ağaçtan dolayı, dâruşşecere namıyla maruf olmuştu. Bu ağaç, sarayın salonu önündeki havuzun ortasında, bahçelerin ve ağaçların arasında bulunuyordu. Altın ve gümüşten on sekiz dalı vardı. Her dal mücevherattan

887 İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XIII/150

888 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXXI/14; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI/130

889 İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XIII/150; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXXI/14 890 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Ümem, I/151

891 Sûlî, Ahbâru’l-Muktedir Billah, s. 138-139 892 İbn Tabatabâ, el-Fahrî, s. 247

893 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXXI/397-398

894 İbn Tabatabâ, el-Fahrî, s. 247, İbn Kesîr, el-Bidâye, XI/180 895 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Ümem, I/238-241

896 Sûlî, Ahbâru’l-Muktedir Billah, s. 185-186

897 Turani, Adnan Dünya Sanat Tarihi, Ankara 1983, s. 236 898 Evyapan, Gönül, ‘’Bahçe’’, DİA, İstanbul 1991, IV/480

899 Revak: Yapının önünde yer alan, uzun kenarlarının biriyle binaya bitişik, diğer sutunlarla taşınan ve

bir kemer dizisiyle dışa açılan; üstü kubbe, tonoz ya da çatıyla örtülü uzunlamasına mekan, Şahin, Tahir Erdoğan, Sanat Tarihi, İstanbul 1999, s. 165

173

yapılmış meyveler ile müzeyyen birçok teferruatı havi idi. Dalların üzerinde altın ve gümüşten çeşitli güzel kuşlar mevcuttu. Rüzgâr bu kuşların üzerinden estikçe latif cıvıltıları, garip nağmeleri işitiliyordu.901

Sarayın bir tarafında havuzun sağında on beş at üzerinde on beş süvarinin heykelleri dikilmişti. Havuzun solunda yine bu kadar süvari heykeli vardı. Bu heykeller rengârenk ipekli elbise içinde kılıçlarını kuşanmış, ellerinde kısa mızraklar oldukları halde, bir hat üzerinde hareket etmekte idiler. Bunlara bakanlar, süvarilerden her biri diğerinin arkasından koşuyor zannederdi.902

Bu sarayın özelliklerini ve o günkü durumunu daha iyi anlatabilmek için Bizans elçisinin saraya kabulü kaynaklarda şöyle anlatmaktadır:

Sarayda ağaç odası bulunmaktaydı. Burası bir su gölü gibi olup, suyun ortasında altın ve gümüşten imal edilmiş, 18 dalı bulunan bir ağaç vardı. Bu dalların çoğu altından yapılmıştı. Dallarda, budakları altın ve gümüş ile inci ve yâkûttan yapılmış renkli yapraklar vardı. Bu yaprakların ve dalların üzerine su akıtıldığı için çeşitli sesler çıkarıyordu. Ağaç tümüyle diğer canlı ağaçlar gibi acayip hareketlerle sağa sola eğiliyor ve göreni hayretler içerisinde bırakıyordu. Ayrıca sarayda Firdevs diye bilinen bir mekan bulunmaktaydı. Orada da çeşitli mefruşat ve mükemmel derecede eşyalar vardır ki, bunların güzelliklerini tasvir etmek imkânsızdır. Sarayın dehlizlerinde 18.000 altın işlemeli zırh vardı. Sonunda Halife Muktedir’in üzerinde oturduğu abanozdan yapılmış bir taht bulunmaktaydı. Halife tahta oturduğunda ayaklarının altında altın ipler üzerine işlenmiş bir sergi serilirdi. Tahtın sağ ve sol tarafına yedişer mücevherden ibaret salkımlar asılmış ve bunlar en değerli mücevherlerden yapılmıştı. Her mücevher tanesinin ışığı gündüz ışığı gibi etrafa saçılıyordu. 903

b) Hastahaneler

ba) Bîmâristân-ı Ümmü’l-Muktedir

Muktedir’in annesi Şağab kendi adına bir hastane, bir imaret yapmaya karar verdikten sonra, önce bunun için Bağdat’ta uygun bir mekan arandı. Bu yönde yapılan araştırmalar sonucu hastahanenin Bağdat’ta “ Sûk-u Yahya Çarşısı” denilen bir mahalde kurulması uygun bulundu.904 İnşaatın bütün masrafları Seyyide Şağab tarafından

901 Corci Zeydân, İslâm Medeniyeti Tarihi, V/178 902 Corci Zeydân, İslâm Medeniyeti Tarihi, V/178

903 Sûlî, Ahbâru’l-Muktedir Billah, s. 197; Kurtubî, Sıle, VI/31-32; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XIII/174-

175; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-Ümem, I/53-55; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII/107; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI/136; İbn Takriberdî, en-Nücûmü’z-Zâhira, III/192; İbn Haldûn, Kitâbü’l-Iber, III/385

174

karşılanan bu hastane, 306/918 tarihinde hizmete açıldı. Bu hastahaneye, banisinden dolayı “Bimâristân Seyyide Ümmü’l-Muktedir” adı verildi.905 Onun hayır hasenattaki külli hizmetlerinin en önemli tezahürlerinden biri, belki de en anlamlısı insan sağlığına yönelik Bağdat’ın uygun bir yerinde düşkün, yoksul, hasta ve zavallı kimselerde dahil, herkesin hiçbir ücret ödemeden tedavi edilebileceği bir “hastahane” inşa etmesidir. Hastahane ve burada görevli bütün doktorların masrafları da bizzat kendisi tarafından karşılanmak üzere yapılmıştır.906

Hastahaneye devrin önemli hekimlerinden Sinan b. Sâbit başhekim olarak atandı.907 Ayrıca buraya doktorlar, hizmetçiler ve kayyumlar atandı. Bu hastahanenin aylık masrafı 600 dinardı908. Kıftî, yıllık 7.200 dinar olan bu tahsisatın Yusuf b. Yahya el- Müneccim tarafından organize edildiğini; Sinân b. Sâbit’in hiçbir şekilde bu harcamalara karışmadığını rivayet etmektedir.909 Bazı tarihçiler de küsüratı atarak yıllık masrafın 7000 dinar olduğunu belirtmektedirler.910

Sinan b. Sâbit tıp sahasındaki büyük yeteneği, ilmi, bilgisi yanı sıra âlim, fâzıl, felsefe ve hikmette otorite bir kimseydi.911 Bağdat’ta bir kimsenin mesleğini icra edebilmesi o devirlerde ancak Sinan b. Sâbit’in imtihanından geçmesi ve müsaade etmesi ile mümkün olurdu. Zira bir defasında “hekim” diye geçinen bir kimse, bir hastayı yanlış bir şekilde tedavi etmiş, fakat hasta ölmüştü. Bunun üzerine Muktedir, Bağdat ve civarındaki hiçbir hekimin mesleklerini icra etmelerine müsaade etmedi. Ancak, Sinan b. Sâbit’in imtihanını kazananlara müsaade etti.912 Sinan b. Sâbit’in bu şekilde imtihan ederek hâkimlik yapmasına müsaade ettiği kimselerin sayısının kaynaklarda 900 kişi kadar olduğu bildirilmektedir.913 Bu aynı zamanda Bağdat ve civarındaki doktorlar hakkında bize bazı fikirler vermektedir ki, bu son derece yeterli bir rakam olsa gerektir. Bu durum aynı zamanda o devirlerde İslam kültür ve medeniyetin önemli bir beşiği olan Bağdat’ta müslümanların hekimlik ve tıp ilmine ne kadar önem verdiklerini göstermektedir.914

905 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXXI/25; İbn Takriberdî, en-Nücûmü’z-Zâhira, III/193

906 Kitapçı, Zekeriya, Abbâsî Hilafetinde Örnek Bir Türk Anası: Şağab Hatun, İstanbul 1991, s. 29 907 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXXI/25; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI/137; İbn Takriberdî, en-Nücûmü’z-Zâhira,

III/193; Kehhâle, Alemu’n-Nisâ, V/67

908 İbn Kesîr, el-Bidâye, XI/137 909 Kıftî, s. 133

910 Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXXI/25; İbn Takriberdî, en-Nücûmü’z-Zâhira, III/193 911 Kitapçı, Abbâsî Hilafetinde Örnek Bir Türk Anası: Şağab Hatun, s. 30

912 Zirikî, Kâmûsu’l-A’lâm, III/206 913 Suyûtî, Târîhu’l-İslâm s. 381

175

bb) el-Bîmâristân-ı el-Muktedir

306/918 tarihinde dönemin önemli tabibi olan Sinan b. Sâbit, Halife Muktedir’e kendisinin de bir hastahane yaptırmasını tavsiye etmiş ve Halife de bu teklifi uygun bularak Bağdat şehrinin 4 önemli giriş bölgelerinden biri olan “Babü’ş-Şâm” mevkiinde bir hastahane yapılmasını emretmiştir. Bu hastaneye de “el-Bimaristânü’l-Muktedir” adı verildi. Halife, bu hastane için her ay iki yüz dinar ödenek ayırdı.915

Aynı zamanda Muktedir’in annesi Şağab’ın kurduğu hastahanenin Bağdat halkı tarafından büyük bir rağbet ve hüsnü kabul gördüğüne de en iyi bir delil olması gerektir. Belki de halkın bu aşırı rağbet ve izdihamı sebebiyledir ki, Sinan b. Sâbit, Bağdat’ın bir başka semtinde, halifeden topluma sağlık hizmetleri vermek üzere yeni bir hastahanenin kurulmasını istemiş ve Muktedir’de bu teklifi hiç çekinmeden kabul etmiştir. Böylece Abbâsî hilafetinde ilk defa bir halife ve anası halkın medeni ihtiyaçlarını karşılamak ve insan sağlığına hizmet için hastahane inşa etmiş oluyorlardı.916

bc) Ali b. İsa Hastahanesi (Harbiye Hastahanesi)

Ali b. İsa birinci vezirliği döneminde 302/914 yılında Bağdat’ın Harbiye semtinde kendi adıyla anılan veya yapıldığı yere nisbetle Harbiye olarak anılan bu hastaneyi kendi imkanlarıyla yaptırmıştır.917 Ali b. İsa özel doktoru olan Ebû Osman Saîd b. Yakub ed-Dımeşkî’yi hastanenin başhekimi olarak görevlendirdi.918

Ali b. İsa vezirliği döneminde insan sağlığına çok büyük önem vermiştir. O, hapishanelerde bulunan kişilerin sayılarının çokluğunu dile getirerek hapishane şartlarının kötü olması sebebiyle mahkumların maruz kaldıkları hastalıkları tedavi hususunda yeterli imkana sahip olmadıklarını vurgulayarak, mahkumların tedavi için iyi imkanlar elde edemediklerini ve Sinan b. Sâbit’ten görevlendireceği hekimlerin her gün hapishanelere giderek yanlarında götürecekleri ilaçlarla hasta olan mahkumları tedavi etmelerini emretti.919

Ali b. İsa, Sinan b. Sâbit’e gönderdiği başka bir emirde ise: ‘‘Sevâd bölgesinde hastalıkların çok yaygın olduğu, ancak onlara müdahale edecek yeterli sayıda hekimlerin bulunmadığını, gerekli ilaç ve yardımcı malzemelerle hekimlerin Sevâd bölgesine gönderilmesini, tüm bölgeyi tarayarak ihtiyaç olduğu ölçüde yerleşim birimlerinde kalmasını istemektedir.’’ Dönemin başkeminin hazırladığı grup sevâd

915 İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XIII/178; İbnü’l-Esîr, VIII/115; Kıftî, s. 133; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI/128 916 Kitapçı, Abbâsî Hilafetinde Örnek Bir Türk Anası: Şağab Hatun, s. 31

917 İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XIII/151 918 Corci Zeydân, age, III/209

176

bölgesine gelerek gerekli çalışmayı yapmış ve Yahudilerin çoğunlukta olduğu yer olan Sûrâ geldiklerinde ne yapmaları gerektiğini Sinan b. Sâbit’e sormuşlar, Sinan b. Sâbit’te görüş almak için vezire sorması üzerine Ali b. İsa da: ‘’Zimmi olsun hayvan olsun her canlının kendi nazarlarında eşit olduğunu, ancak hayvanlardan önce insanların, zimmilerden önce de Müslümanların tedavi edilmesinin daha uygun olacağını’’ bildirmişti.920

bd) İbnü’l-Furât Hastahanesi

İbnü’l-Furât 311/923 yılında Bağdat’ın Derbülmufaddal mahallesinde921 bir hastahane yaptırdı. İbnü’l-Furât kendi imkanlarıyla yaptırdığı bu hastanenin masrafları için aylık iki yüz dinar ödemekteydi.922

c) Cami

Muktedir’in annesi Şağab tarafından Bağdat’ın “Katîatü’d-Dakîk” mevkiinde

yapılan r camiye, yapıldığı yere nisbetle ‘‘Katîatü’d-Dakîk Cami’ adı verilmiştir. Halk arasında bu camide Hz. Peygamber’in geceleri namaz kıldığına dair bazı şaiyalar çıkmış, bu durum caminin itibarını arttırmıştır.923

Hatîb el-Bağdâdî’nin rivayetlerinde bu caminin muhtelif zamanlarda restore edildiği anlaşılmaktadır. Abbâsî halifelerinden et-Tâiî Lillah döneminde (362-380/973-991) cami yeniden tamir edilerek genişletilmiş ve Cuma günleri daha kalabalık bir cemaatin ihtiyacını karşılayacak bir hale getirilmiştir.924

9) Muktedir Döneminde İsyanlar

Benzer Belgeler