• Sonuç bulunamadı

2. BAUHAUS TARĐHĐ (1919-1933)

2.2 Bauhaus Okulu’nun Genel Tarihi

Mimarlıkta, sanatta ve tasarımda modernizmin gelişimini temsil eden Bauhaus, 1919-1933 yıllarında Avrupa’da, daha sonraları ise Amerika’da etkisini gösteren bir okulun adıdır. Almanya, Weimar’da sanatçılar, tasarımcılar ve mimarlar tarafından kurulur, daha sonra yine Almanya’da Dessau ve Berlin’de faaliyet gösterir. Alman nasyonel sosyalistlerin etkisi ile 1933’te Berlin’de kapatıldıktan sonra okul Chicago, Amerika’da tekrarda hayat bulur. Günümüze kadar da etkilerinin tasarımın eğitimden, tekniğe her alanında sürdüğü Bauhaus, modernizmin öncü ekolüdür ve modernizm adına sanat, mimarlık ve teknolojinin değişimini temsil eder.

Bauhaus’u değerlendirmeden önce 20.yüzyılın başında sanayi devrimi ile etkinlik

gösteren ve Bauhaus Okulu’nun kurulmasına ön ayak olan Deutscher Werkbund incelenmelidir. Deutscher Werkbund, yarattığı tartışmalar ile Bauhaus’ta temel fikirlerin şekillenmesinde yön ve ilham verici olmuştur.

Bauhaus tasarımının ön hareketi olarak değerlendirilen Alman Sanatkarlar Birliği DWB, Almanya’da 1907- 1934 yılları arasında fiili olarak varlığını sürdürmüştür. O

dönemde dönemin sanatçıları, mimarları, tasarımcıları ve endüstri tasarımcıları tarafından oluşturulan topluluğun amacı, Almanya’da hızla yayılan modern endüstriyel tasarımın kalitesini artırmak ve bu alanda lider olan Đngiltere pazarında

ve diğer uluslararası pazarlarda rekabet edebilmektir. Endüstrileşme ve seri üretimin toplumu bir devrim gibi değiştirdiğine inanan topluluk, mevcut endüstriyel ürünlerin gereksiz süsten ziyade, iyi forma, kaliteye ve fonksiyona hitap etmesi gerektiğini savunmuşlardır. DWB, bu söylemi ile, kendinden önce benimsenen Arts and Crafts ve Art Nouveau gibi akımların ilkelerini de reddeder.

1907’de Münih’te kurucusunun Hermann Muthesius olduğu topluluk, 1934’te nasyonal sosyalistler tarafından kapatıldıktan sonra, Đkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi ile 1950’de tekrardan kurulmuştur. Geniş bir alanda, farklı sanat ve zanaat gruplarına hitap ettiğinden ötürü Vom Sofakissen zum Städtebau sloganını benimsemiş, sloganındaki gibi kanepe minderlerinden kentsel planlamaya kadar her alanda

etkisini göstermiştir.

1914’te Köln’de, 1924’te Berlin’de, 1927’de Stuttgart’ta, 1929’da Breslau’da önemli sergiler düzenleyen topluluk; Peter Behrens, Peter Bruckmann, Egon Eiermann, Theodor Fischer, Walter Gropius, Thyra Hamann-Hartmann, Theodor Heuss, Herbert Hirche, Ernst Jäckh, Ludwig Mies van der Rohe, Hermann Muthesius, Friedrich Naumann, Karl Ernst Osthaus, Bernhard Pankok, Bruno Paul, Hans Poelzig, Julius Posener, Lilly Reich, Richard Riemerschmid, Margarete Schütte- Lihotzky, Mia Seeger, Bruno Taut, Henry van de Velde, Wilhelm Wagenfeld (Şekil 2.1) gibi tasarımcıların öncülüğünde gelişmiştir.

Şekil 2.1 :(Soldan sağa satır sırasıyla) Bernhard Pankok, Bruno Taut, Ernst Jäckh, Friedrich Naumann, Hans Poelzig, Herman Muthesius, Julius Posener, Karl Ernst Osthaus, Margarete Schütte-Lihotzky, Mia Seeger, Peter Bruckmann, Theodor Fischer, Theodor Heuss, Thyra Hamann-Hartmann, enry van de Velde, Egon Eiermann, Herbert Hirche, Lilly Reich, Peter Behrens, Wilhelm Wagenfeld, Ludwig Mies van der Rohe.1

Đlk sergileri 1914’te Köln’de yapılan DWB için Bruno Taut’un tasarladığı Cam Pavyon (Şekil 2.2) büyük önem taşır. Sanat ve endüstriyi birleştiren ilk sergi olan Köln sergisine, Henry van de Velde bir tiyatro maketi, 1919’da Bauhaus Okulu’nu kuracak olan Walter Gropius ise bir fabrika tasarım maketi ile katılırlar. Tasarımda standardizasyon, tipleşme ve bireysel tasarım gibi zıt konularının tartışıldığı sergi, Bauhaus’un tasarımda endüstriye yaklaşımını belirleyen bir tartışmaya yol açtığından önemlidir.

Şekil 2.2 : Bruno Taut, Cam Pavyon, Köln, 1914, (http://eng.archinform.net/projekte/619.htm, 30 Nisan 2009).

DWB’nin makinenin tasarımda geçerliliğini savunan programı, diğer Avrupa

ülkelerinde de can bulur. 1910’da kurulan Avusturya Sanatkarlar Đşbirliği, 1913’te kurulan Đsviçre Sanatkarlar Đşbirliği, 1915’te kurulan Đngiliz Tasarım ve Endüstrileri Cemiyeti ve Đsveç Đşbirliği, bu düşüncede bir tasarım anlayışını benimserler (Boger, 1966: 464). Bu sayede arkaplandaki düşünceleri Orta Avrupa’ya ve Đskandinavya’ya yayılan DWB, Bauhaus akımının felsefesinin de bu ülkelerde hızla yayılmasına vesile olmuştur.

Đlk dergileri olan Das Form aylık dergisini ve yıllıklarını da yayınlayan DWB, bu sayede daha geniş kitlelere hitap etme şansı bulmuştur. 1919’da Weimar’da

programını ve geleceğe dönük yaklaşımını belirleyici bir rol üstlenmiştir. ‘Sanat ve

Teknoloji- Yeni bir Birlik’ sloganıyla hareket eden Bauhaus, Deutscher Werkbund’un

Mies Van Der Rohe ve Walter Gropius gibi güçlü teorisyenlerini de bünyesinde bulundurmuştur. Geleceğin evini dolayısıyla, geleceğin yaşam biçimini ve modern insanın hayatını tasarlamak üzere yola çıkan tasarımcılar böylece 20.yüzyılın en önemli akımlarından birini kurmuşlardır.

Almanya dışında Kopenhag, Basel ve Bern gibi şehirlerde de sergiler düzenleyen

DWB, 1927’de Stuttgart’ın Weissenhof Yerleşkesi’nde DWB’nin mimarlık yöneticisi

Mies van der Rohe’nin Apartman tasarımı ile (Şekil 2.3) daha enternasyonel bir platformda boy göstermiştir. Bu yerleşkede enternasyonel stil, form, endüstriyel malzeme ve standartlaşma net çizgilerle ilk defa mimarlar ve tasarımcılar tarafından topluca örneklenmiştir. Bu yerleşke aynı zamanda modern yaşam modelinin ilk pilot bölgesi ve mimarlıkta apartman planı kültürünün oluştuğu ilk yerleşke olmuştur.

Şekil 2.3 : Ludwig Mies van der Rohe, Apartman, Weissenhof Yerleşkesi, Stuttgart, 1927 (http://eng.archinform.net/projekte/2088.htm, 30 Nisan 2009).

1933’te Adolf Hitler’in Almanya’da başbaşkan olduğu dönemde, nasyonel sosyalistlerin baskıları ile kapanan DWB, 1950 sonrasında tekrar kurularak günümüze kadar varlığını manevi olarak sürdürmüştür.

20.yüzyılın ilk sanatsal ve mimari akımları arasında yer alan DWB, özellikle endüstriyel ürün tasarımı ve mimarlık alanlarında döneme öncülük etmiştir. Arts and

Crafts akımı sonrası, formda, malzemede, yapım tekniğinde, süsten arınmış bir

kaliteye ve fonksiyona önem veren bir Alman anlayışını temsil eden DWB; Almanya’da kendi kuruluşundan 12 yıl sonra oluşacak, modernizmin ve günümüzde de sürdürülen bir mimari eğitimin sağlam temellerinin atıldığı Bauhaus ekolünün önemli bir aşaması olmuştur. Đşlevin estetikle olan ilişkisini ortaya koyması bakımından da mimarlık adına büyük önem taşır. DWB’yi bu dönemde önemli kılan diğer faktörler ise sanat ile bilimin birlikte düşünülmeye başlanıldığı 20.yüzyılda; sanat ile endüstrinin aynı çatı altında tartışılması, zanaatın de sanat olarak algılanması, sanatın tekrardan yorumlanmasına yol açması ile tasarımda yaşanan bir dönüm noktasını temsil etmesidir.

Deutscher Werkbund ilkelerinden hareketle Weimar’da hayat bulan Bauhaus; resim,

heykel, seramik, mimarlık, şehir planlama, tiyatro, müzik, ürün tasarımı, iç mimarlık, mobilya tasarımı, sergi tasarımı, grafik tasarım, tekstil tasarımı, fotoğrafçılık, metal ve ahşap işlemeciliği gibi sanat ve tasarımın birçok alanında eğitim vererek zamanının en ünlü mimarlarını ve sanatçılarını yetiştirmiş, tasarımın farklı dallarının birlikteliğini savunmuştur. Kurucusunun mimar Walter Gropius olduğu okul, daha sonraları Dessau’da (Şekil 2.4) Hannes Meyer ve Berlin’de Ludwig Mies van der Rohe gibi isimler tarafından yönetilmiştir. Johannes Itten, Paul Klee, Lyolel Feininger, Oskar Schlemmer, László Moholy-Nagy, Josef Albers, Marcel Breuer, Herbert Bayer, Gunta Stözl gibi sanatta önemli isimlerin eğitmenlik yaptıkları tasarımın farklı alanlarındaki atölyelerde tasarımın temel ilkeleri belirlenmiş, benimsenmiş ve uygulanmış; o dönemde yeni olan, bugün ise Bauhaus Ekolü olarak adlandırılan bir hareketin temelleri atılmıştır. Hem teori hem de pratik alanda kendini gösteren uygulamalar ile günümüze kadar yerleşik olarak gelen ve geçici bir akım olmayan, temel bir tasarım eğitiminin de öncüleri olmuşlardır.

Şekil 2.4 : Bauhaus binası, Dessau, Almanya (http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=File: Bauhaus.JPG, 30 Nisan 2009).

Form, renk, malzeme, tasarım, ergonomi, kullanım, uygulama ve üretim alanlarında işlevselci bir yaklaşımla sanata ve teknolojiye yaklaşan, plastik sanatları bilimsel teknoloji ile buluşturan anlayışları ile Bauhaus’un sloganı ‘Sanat ve Teknoloji- Yeni

Bir Birlik’ olmuştur. Tasarım elemanlarını, prensiplerini ve etkilerini derinlemesine

araştıran Bauhaus eğitmenleri, bu tasarım araçlarını modernizmin yenilikçi anlayışı ile ele almışlardır. De Stijl, ekspresyonizm, yapısalcılık gibi diğer sanat ve mimarlık akımlarından da etkilenen Bauhaus, Deutscher Werkbund akımının endüstri alanında getirdiği yeniliğin etkisinde kalmış ancak kendi döneminde hem sanata hem de teknolojiye aynı mesafede durmayı başarmıştır, kendi teorisini ve pratiğini üretmiştir. 1919 yılında yayınlanan Bauhaus’un ilk manifestosunda Walter Gropius’un detaylı olarak hazırladığı Bauhaus programı (Şekil A.3), eğitimin amaçlarını, prensiplerini ve yönergesini belirtmiştir. Bu programa göre bu okulun öğrencileri mimarlık, heykel ve resim alanlarındaki eğitimlerinde, hem çizim ve resim, hem de fen ve teori alanlarında eğitim göreceklerdir. Sanatçı ve zanaatçı ayrımını ortadan kaldırmayı amaçlayan bu eğitimin amacı, geleceğe liderlik edecek sanatçı-zanaatkarlar yetiştirmek ve o dönemde yeni ve modern olarak adlandırılan bir mimarlık adına bütünsel bir sanat eserini ortaya koymaktır.

Eğitimler ve çalışmalar sonucunda oluşan ilk sergilerini kuruluşundan 4 yıl sonra 1923’te Weimar’da kamuya açan Bauhaus ustaları ve öğrencileri, ilk logolarını (Şekil 2.5) da bir manifesto (Şekil A.4) ile sergilemişlerdir. Rasyonel formlar, çizgi ve yazı tipolojisinden oluşan, el işlerine ve yaratıcılığa verilen önemi vurgulamak amacıyla insan yüzünün soyutlaması olarak tasarlanan bu logo, Bauhaus’un radikal karakterini de yansıtmaktadır. Klasik estetik anlayışını yıkma yolundaki bu ilk sergide, Oskar Schlemmer, mimarlık altında birleşen sanat ve teknolojinin ütopik ve geleceğe yönelik fikirler üretmedeki kararlılığına ve makine estetiğinin toplumsal ve sanatsal alanda yarattığı değişim ve dönüşüme işaret etmiştir (Schlemmer, 1923: 69).

Şekil 2.5 : Bauhaus logosu

(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/4a/Bauhaus_logo.png, 30 Nisan 2009).

Bauhaus’un en önemli özelliklerinden bir diğeri ise kadın sanatçıların ve

tasarımcıların da atölyelerde cinsel ayrımcılığa karşı durur nitelikteki varlıklarıdır. Modernizmin ilk kadın tasarımcıları olarak kadının modernizmdeki demokratik yerini işaret eden bu kadınlar, el işlerinin ve sanatın bir araya gelmesinde büyük emek harcamışlardır. Yaptıkları tasarımlar ile modern dünyada yerlerini almışlardır. Mobilya ve aydınlatma tasarımı, tekstil tasarımı, mimarlık, iç mimarlık, seramik, resim, heykel gibi alanlarda kendilerini göstermişlerdir. Bu dönemde etkinlik gösteren kadın tasarımcılardan en ünlüleri Gunta Stözl (Şekil 2.6), Lilly Reich , Eileen Gray ve Charlotte Perriand’dır.

Şekil 2.6 : Gunta Stözl (http://www.stolzl.com/?item=bio&showPict=true, 30 Nisan 2009).

1926’da Bauhaus’un üretim prensiplerini başka bir manifesto ile açıklayan Walter Gropius, 1928 yılında yerini Hannes Meyer’e bırakmıştır. Dessau’da gelişerek başka bir binaya taşınan Bauhaus, 1926 manifestosunda (Şekil A.5) mimari bir bütünlükten bahseder. Tüm diğer modernistler gibi Gropius’a göre de o dönemin modern karakterini giysilerinde ve kültüründe yansıtan insan, yine aynı karakteri yansıtan evlerde ve iç mekanlarda yaşamalıdır, bu sebepten makineler ve ulaşım araçlarının estetiği ile birlikte düşünülecek bir yaşam ve atmosfer kurgulanmalıdır. Her şeyden önce, mobilyada da binalarda da, tasarlanan şeyin doğasını iyi bilmek ve ona uygun işlevi sağlayacak, yararlı, dayanıklı, ekonomik ve güzel karakteri tanımlamak gerekir (Gropius, 1970: 95). Modern üretim metodları, yapım teknikleri, yeni malzemeler ve bunların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan yaratıcı sonuçlar ile gelişen teknoloji sayesinde ilerleme kaydedileceğini öngören Bauhaus yöneticisi Gropius (Şekil 2.7), tasarıma yönelik yeni ve modern yaklaşımın ancak bu sayede elde edilebileceğinden bahseder. Gropius bu yaklaşımı dört ana başlıkta özetler:

“- Makine ve araçların yarattığı yaşam ortamına uygunluk

- Anlamsız, romantik ve gereksiz detaylardan arınmış organik tasarım - Basit renk ve şekil kullanımı ile herkes tarafından anlaşılır olma

- Çeşitlikten doğan basitlik ile zaman, mekan, para ve malzemenin ekonomik kullanımı” (Gropius, 1970: 95).

Şekil 2.7 : Walter Gropius, 1920 (http://en.wikipedia.org/w/index.php?title=File:Walter_Gropius_ Foto_1920.jpg, 30 Nisan 2009).

Bu manifestoda endüstriyel ürünlerdeki standardizasyon ve bunun tasarımla olan ilişkisine de değinen Gropius, Bauhaus atölyelerinde -laboratuvarlarında- üretilen ürün prototiplerin endüstriyel üretime uygunluğundan bahseder, bu uygunluğun sebebi Gropius’a göre el işleri ile endüstri arasında kurulan köprüdür (Gropius, 1970: 96). Birbirlerine gelişmek için ivme veren bu iki alan, malzemenin kalitesi ve işçiliğin optimum koşullarını sağlamak için bir araya gelir ve savaş sonrası dönemde, özellikle 1950’lerde, geniş kitlelere hitap eder. Böylece Gropius’un bakış açısına uygun bir şekilde hem ekonomi, hem teknoloji, hem de estetiğe yönelik sosyal ihtiyaçlar optimum koşullarda sağlanmış olur.

1933’e kadar Berlin’de Mies van der Rohe ve Lilly Reich önderliğinde varlığını sürdüren ve daha sonra da nasyonel sosyalistlerin baskısıyla Chicago’ya taşınan

Bauhaus, Berlin’de daha çok mimarlığa yönelik çalışmalarıyla dikkat çeker. Berlin Bauhaus Okulu, Weimar Bauhaus Okulu’nun kamusal yapılanmasının aksine, özel

bir mimarlık ve tasarım enstitüsü olarak dönemin Alman polisi Gestapo tarafından Adolf Hitler’in etkisi ile 1933’te kapatılır ve atölyeler dağıtılır.

Bauhaus ekolü modernizasyon yolundaki radikal tavrını ortaya koyarak ve halkla

bütünleşerek, hem estetik, hem de sosyal amaçlarla hareket ettiğini kanıtlamıştır. I. Dünya Savaşı sonrası Almanya Weimar’da, nasyonel sosyalist bir devlet yapısının varlığında, ancak 1933’e kadar varlığını sürdürebilmesi bile döneminde sosyalist

olarak nitelendirilen Bauhaus’un toplum üzerinde sanatta olduğu kadar, sosyal, toplumsal ve politik olarak da ne kadar güçlü bir etkisi olduğunun bir göstergesidir. Bundan sonra Chicago’da Làszlò Moholy-Nagy tarafından tekrardan kurulan okul, 1938’de finansal problemlerden ötürü kapanır. Bundan sonra Làszlò Moholy-Nagy Chicago’da günümüzde Tasarım Enstitüsü olarak bilinen Illinois Teknoloji Enstitüsü’ne bağlı olan Chicago Tasarım Okulu’nu kurar. 1939’dan bu yana devam eden tasarım eğitiminde Tasarım Enstitüsü, Bauhaus Okulu’nun ilkelerinden hareketle kullanıcı odaklı, liberal ve sistematik bir program izlemiştir.

Benzer Belgeler