• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.5. Bankacılık Sektöründe Verimliliğe Etki Eden Faktörler

Bankacılık sektöründe verimliliğe etki eden birçok faktör olmakla birlikte başlıca faktörler; yabancı sermaye yapısı, risk yapısı, enflasyon, Basel II standartları, performans yapısı ve bilişim sistemleri kullanımı gelmektedir.

2.5.1. Bankacılık Sektörünün Yabancı Sermaye Yapısı

Bankacılık sektöründe yabancı sermaye politikası liberal politika ile beraber değerlendirilmiştir. Başlıca liberal politikalar şunlardır;

ƒ Serbest ve yüksek faiz politikası,

ƒ Yabancı ödeme araçlarının ülkeye girişine, kullanılmasına ve dış ödemeleri sağlamak üzere ülkede çıkışlarına ait esasları yönlendirmek amacıyla kambiyo politikası,

ƒ Ekonomiye dış rekabet gücü kazandırma ve dünya ekonomisiyle entegrasyonu gerçekleştirmek üzere dış ticaret politikaları,

ƒ Yabancı sermaye politikası ve yatırım teşvik politikasıdır.

Bu gelişmeler bankacılık alanında kurumsal düzenleme ihtiyacını doğurmuştur. Bu bakımdan kanun koyucu, ülkeden ülkeye farklılık arz etmekle beraber, bankalar kanunları ile mevduatı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak koruyucu hükümler getirmekte ve bankaların

22 banka işletmeciliğinin temel ilkeleri olan likidite, emniyet ve rantabilite ilkeleri çerçevesinde kurulmalarını, faaliyet göstermelerini ve denetlenmelerini sağlayacak düzenlemeler yapmaktadır. Bankacılık alanında yapılan düzenlemelerin ikinci amacı ise, banka kaynaklarının ekonominin ihtiyaç duyduğu miktar ve şartlarda karşılanmasını sağlamaktır. Kanun koyucu bu amaçla bankacılık kesiminin teşkilatlanmasına ve kaynaklarının kullanılmasına müdahalede bulunmaktadır (AYDIN, 1993, ss.6-13). Bankacılık sektörü ve finans sektörü açıklığının belirleyici faktörleri aşağıda sıralanmıştır:

9 Faiz oranlarının ve döviz kurunun serbestliği 9 İstanbul menkul kıymetler borsasının açıklığı 9 Teknolojik açıklık

9 Kamu kurumlarının özelleştirilmesi 9 Rekabet

9 Kişisel bankacılıkta yeni ürünlerin girişi 9 Açık değerlendirme veya değer tahmin sistemi

9 Organizasyonun eğitim ve geliştirilmesi (KAPLAN, 1997, ss.54-56).

Yabancı sermayenin bankacılık sektörüne ilgisi 2002- 2006 döneminde artarak sürmektedir. Küreselleşme hareketi sermayenin uluslararası dolaşımını serbestleştirmiş ve hızlandırmıştır. Bu bağlamda gelişmiş ülkelerin dev bankaları Yeni Gelişen Ülkelerde (YGÜ) bankacılık sektörüne giderek daha fazla ilgi duymaktadırlar. Ulusal sermayeli bankalar yabancı bankalar tarafından satın alınmakta ve YGÜ’lerde bankacılık kesiminde yabancı sermaye payı yükselmektedir. Özellikle Güney Amerika’da ve Doğu Avrupa’da bankacılık sektöründe yabancı sermaye payındaki artış baş döndürücü süratte oluşmuştur. Örneğin; Meksika’da yabancı bankaların toplam sektör varlıklardaki payı 1998’de % 11.1 iken, 2001 yılında % 82’ye ulaşmıştır. Bu oran Şili’de % 54, Arjantin’de % 49, Venezuella’da % 46’dır. Arjantin’de Aralık 2001’de mevduatların % 51.8’i, kredilerin % 48.4’ünün yabancı bankalara ait olduğu hesaplanmıştır. Doğu Avrupa’da en büyük 20 bankadan 3’ünde yabancı sermaye azınlık hissesi tespit edilmiştir. Polonya’da 60 bankadan 47’si yabancı sermayenin, 13’ü yerli sermayenin kontrolündedir. Macaristan’da 35 bankadan 26’sında ve Çek Cumhuriyetinde 33 bankadan 26’sında yabancı sermaye çoğunluk hisselerine sahiptir.

23

Tablo 2.2. Türk Bankacılık Sisteminde Banka Gruplarının Aktif Toplamında Payları (%)

1983 1993 1998 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 1. Mevduat ve Ticaret Bankaları 53.9 55.4 70.3 69.6 95.4 95.6 95.9 96.0 97.0 96.8 2. Kalkınma ve Yatırım Bankaları 7.7 7.4 3.7 4.4 4.6 4.4 4.1 3.7 3.0 3.2 Toplam 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100

a.Kamu Kesimi Bankaları 50.7 42.5 38.0 34.3 32.3 31.9 33.3 34.9 31.0 30.0 b. Özel Kesim Bankaları 45.3 53.7 57.4 55.9 54.6 56.2 57.0 57.6 60.0 54.7

c. Yabancı Bankalar 4.0 3.8 4.4 5.4 3.1 3.1 3.0 3.5 3.0 12.2

Toplam 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100

Kaynak: (ŞAHİN, 2007, s.457)

Tablo 2.2’de görüldüğü gibi, Yabancı sermayenin Türkiye’deki bankacılık sektörüne ilgisi giderek artmaktadır. Demirbank 2001- 2006 döneminde, HSBC tarafından, TEB, BNP tarafından ve Dış Bank, Fortis Bank tarafından satın alınmıştır. Şekerbank’ın % 51’i Rabobank’a devir edilmiştir. Türkiye bankalar birliği verilerine göre 2003- 2004 döneminde, yabancı bankaların Türkiye bankacılık kesimi toplam aktiflerindeki payı, yaklaşık %3.5 ve toplam öz kaynaklardaki payı % 4.8 civarında idi. Yukarıda ifade edildiği gibi, yabancıların Türk bankalarına olan ilgileri sürmekte olup son yıllarda sektöre yabancı sermaye girişi hızlanmıştır. Finansbank 2006’da bir Yunan bankasına satılmıştır. 2006 yıl sonu itibariyle yabancı bankaların Türk bankacılık sektörü aktif toplamındaki payları % 30 civarında olduğu ifade edilmektedir.

Oyakbank’ın Hollanda sermayeli ING bank’a satışından sonra ve 2007 yılında gelişmelerle birlikte bankacılık sektörü aktifinde yabancıların payının, halka açık kısım ile birlikte, % 42’ye yükseldiği tespit edilmiştir. Ancak bankacılık sektöründe yabancıların etkinliği ilk bakışta görüldüğünden fazladır. Mevduat toplamaya yetkili 30 özel bankanın 19’u yabancı sermayeli, 11’i yerli sermayelidir. İş Bankası dışında, en büyük on özel bankada, hakim ortak olmasalar da yabancı ortaklığı bulunmakta olup, bazılarında yöneticilerde yabancılar ortaklardan seçilmektedir. Sermaye piyasasında sigortacılık sektöründe yabancı sermaye hakimiyetinin % 70’i aştığı ifade edilmektedir. İMKB’deki işlemlerin % 72’sinin de yabancılar tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Bankacılık sektöründe de yabancıların ağırlığı artmaktadır. Bu sonuçlara göre finans piyasası yabancıların kontrolüne

24 girdiği ifade edilebilir (ŞAHİN, 2007, s.457). Yabancı sermayeli bankalardaki paraların kriz zamanındaki hareket şekli ve kredi faaliyetlerinin gerçekleştirilme durumu sektördeki diğer bankaların verimliliğini yakından etkilemektedir.

2.5.2. Bankacılık Sektöründe Risk’in Etkileri

Riski iki kategoriye ayırmak mümkündür bunlar: sistematik risk ve sistematik olmayan risktir. Pazar riski olarak da nitelenen sistematik risk pazarın taşıdığı ve pazarda işlem gören tüm finansal varlıkların etkilendiği risk kategorisidir. Pazar riski beta katsayısı ile ölçülmektedir∗. Pazar riski finansal varlığın dışında ortaya çıkan ekonomik, politik ve sosyal koşulların ortaya koyduğu ve finansal varlığın verimini etkileyen bir tehlikeyi işaret etmektedir. Sistematik riski oluşturan risklerin en önemlileri; faiz oranı riski ve satın alma gücü (enflasyon) riski’dir. Bu ikisine ek olarak riskten ziyade belirsizlik koşullarında kendisini gösteren sosyal, politik ve hatta davranışsal nitelik taşıyan olaylar da finansal varlık verimleri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilirler. Sistematik olmayan risk türleri aşağıda verilmiştir:

Finansal risk; Firma gelirlerinin, borçlanma sonucu firmanın likiditesini kaybetmesi ve başta ekonomik olmak üzere çevresel koşullarda özel ya da genel bir değişikliğe ayak uyduramayarak faiz ve kâr payı ödemelerini gerçekleştirecek gelir düzeyinin altına düşmesi tehlikesidir. Finansal riskin yüksekliği (yani firmanın toplam borçlar/ öz varlık oranının yüksekliği) genellikle öz varlık kârlılığının yüksekliği ile birlikte görülür. Bu görünüm ülke ekonomik koşulları ile firma koşullarının olumlu olduğu dönemler için söz konusudur. Yüksek borçluluk firmanın kurduğu hassas bir dengedir. Bu dengenin bozulması öz varlık verim grafiğini keskin bir dönüşle aşağıya çeker. Tahvil veriminin ani düşüşüne neden olur. Aşırı borçlanan firmaların işlerinin kötüye gitmesi halinde pay senetlerinin fiyatları tahvillerin fiyatlarından daha büyük düşüş gösterir.

Bir finansal varlığın özellikle pay senedinin, Pazar riski ile ilişkisini dikkate almakta fayda vardır. Bir finansal

varlığın performansının pazarın performansı ile karşılaştırılması finansal varlığın pazara göre riskinin derecesini verir. Yatırımcının, finansal varlığa yatırım yaparken, Standard sapma ile belirlediği toplam risk yanında, pay senedinin Pazar içindeki konumu ve pazara göre riskinin derecesini bilmesinde yarar vardır. Riskin ölçüsü pay senedinin veriminde ortaya çıkan değişme olduğuna göre pay senedi verimi ile Pazar verimi arasında nasıl bir ilişkinin olduğunu belirlemek, yatırımcının o pay senedine yatırım yapıp yapmama kararını etkileyecektir. Bir pay senedinin veriminin Pazar verimi ile birlikte hareket etme eğilimi ve pazara karşı duyarlılığının derecesi o pay senedinin beta (β) katsayısı vasıtası ile belirlenebilir.

25 Faaliyet riski; bu risk firmanın aktiflerinin oluşumu ile ilgilidir. Toplam aktifleri içinde sabit aktiflerinin payı büyük olan firmada faaliyet riski yüksektir. Çünkü yüksek Sabit Aktif/ Toplam Aktif Oranı, maliyetlerin oluşumundan sabit maliyetlerin değişken maliyetlere göre payını artırarak firmanın başa baş noktası yukarı çekilmektedir.

Yönetim riski; ortaklık yapısında yönetim kararları uygulanırken yapılan olası hatalar finansal varlıkların verimlerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Sektör riski; bir sektörde, o sektörde çalışan tüm firmaların olumsuz etkilenebileceği ekonomik, sosyal ve davranışsal değişmeler olabilmektedir. Başka bir açıdan örneğin, hammadde kaynakları dışa bağımlı çalışan ülkede bir sektörün riski, dış ödemeler sıkıntısı çeken yerli hammaddeyi kullanan bir sektörün riskinden daha yüksektir (SARIKAMIŞ, 2000, ss.177-182).

Yukarıda risk kavramının sınıflandırılması yapılmıştır. Bütün bu risk kalemleri bankacılıktaki risk kalemlerini etkileyerek ve bankacılığa özgü riskleri ortaya çıkarmaktadır.

Kurumsal bilgi olarak bankacıların işi riskten kaçmak değil, riski yönetmektir. Öncelikle bankacılar risk almadan her hangi bir para hareketini yönetemezler. Bu yüzden risk yönetimi gerek ulusal gerekse uluslararası büyüklükteki bankalar için merkezi bir fonksiyondur. Bankacılar risk’i altı kategoride sınıflandırmaktadırlar:

1. Kredi Riski: Borç alanın ya da karşı tarafın kontrattaki zorunluluklara uygun davranmamasından ortaya çıkmaktadır. ABN Amro devletler yıllık raporunda, kredi riski sözleşme tarafının maruz kaldığı borç verme, takas, kur riski, yapısal düzenlemeler ve finansal işlemlerle ilgili bütün formları içine alan bir risktir.

2. Pazar riski: Bankanın maruz kaldığı aleyhindeki değişimler içinde yer alan finansal araçların değerini; market fiyatlarının ya da oranlarının, faiz oranlarının, kur oranlarının, menkul kıymet fiyatlarının ve ürün fiyatlarının etkilemesidir.

3. Likidite Riski: Bankanın yükümlülüklerini yerine getirmesi bakımından nakit akımlarının zamanın bir noktasında lehine olmayacak şekilde etkilenmesidir. Kişisel bankacılıkta likidite sorununu aşmak önemlidir. Çünkü likidite eksikliği geleneksel bir olaydır. Bu duruma sistem geniş çapta tepki verebilmektedir.

26 5. Operasyonel Risk: Potansiyel risk unsuru olarak çalışanların kontrolsüz yaptıkları

işlemler veya dışarıdan veya içeriden kaynaklana bir aldatmaca, sistem ve prosedür ayarlamaları, süreçteki işlemler, iletişim ve bilgi kesintisidir.

6. Sınır Ötesi Risk: Bankaların potansiyel kayıpları içerisinde deniz aşırı pazarları da vardır. Bu kayıp önemli fonlardan ya da ulusal sınırların ötesine özgü yapılan yatırımlardan kaynaklanabilir. Çok uluslu bankalar için sınır ötesi risk en temel nokta olup, bunun ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

Banka risklerine uluslararası menkul kıymet pazarlarında, iki çeşit risk daha eklenebilir. Bunlar; çağrı riski ve yasal risktir. Çağrı riski diye tabir edilen riskte bononun vadesi gelmeden ya da yatırımcının tekrar yatırma olanağı yokken yapılan çağrıda fonun geri dönmemesidir. Yasal risk ise ulusal yapıda bulunan kongre ve parlamento gibi kurumların otoritelerinin menkul kıymet piyasalarını etkileyecek tarzda kanun çıkarmalarıdır (HUGHES ve MACDONALD, 2002, s.297).

Bankalar likidite yeterliliğini sağlamak için, aktif toplamlarındaki tam likit aktiflerin ağırlığını artırırlar. Çünkü, bu şekilde likidite riskini bertaraf edebilmektedirler. Ancak bunun da maliyeti vardır. Likit aktiflerin bir kısmının getirisiz ya da düşük getirili olması nedeni ile bankalar için yüksek likidite yeterliliği yüksek maliyet demektir. Dolayısı ile bankalar, likidite yeterliliğini sağlamak için bir getiri risk analizi yapmak zorundadırlar. Bu analizin yapılması için bazı soruların yanıtlanması gerekmektedir. Bu sorular;

™ Likidite yönetimi irdelenecek olan bankanın ölçeği nedir? Banka ölçeğinin bilinmesi likidite yönetimi için önemlidir. Çünkü, ülkemizde olduğu gibi başta ABD ve AB ülkelerinde de küçük bankalar daha net likit aktifleri ile çalışmaktadırlar.

™ Likidite yönetimi hangi dönem için yapılmaktadır? Çünkü, mevsimsel durumlara göre bankaların likidite ihtiyacı artmaktadır. Örneğin; tarım bankalarına tarım sektöründe hasat mevsiminde fon kaynağı akmakta, tohumlama ya da gübreleme döneminde fon kullanım talebi artmaktadır.

™ Likidite yönetimi irdelenecek olan bankanın müşteri yapısı nedir? Müşteri yapısı aynı zamanda bankanın bireysel veya kurumsal bankacılık yapma durumunu belirlemektedir. Eğer banka kurumsal bankacılık yapıyor ve büyük montajlı iş yapan bir müşteri profiline sahip ise doğal olarak bu bankanın

27 bilançosun da, üçüncü dereceden likit aktiflerin (nakdi ve gayri nakdi krediler) payı yüksek olacaktır. Diğer yandan ele alınan banka mevduat içindeki payı maliyetlerini düşürerek artırmaya çalışacaktır. Dolayısı ile bankanın likidite yapısının kısa veya uzun vadeli olması bankanın maliyetlerini belirlemede etkili olan faktörlerden birisidir (ÖÇAL, 1999, s.202).

Riski oluşturan unsurlardan birisi de asimetrik bilgidir. Bu bilgi kötü tercih ve etik açıdan olumsuzlukları ortaya çıkarmaktadır (THOMAS, 1997, s.71). Yukarıdaki açıklamaların dışında bankacılık sektöründeki riskler çeşitli şekillerde ifade edilebilmektedir. Bir görüşe göre bu riskler∗; kur, faiz veya emtia fiyatlarında oluşabilecek dalgalanmalarda kaynaklanan riski piyasa riski olarak tanımlarken diğer risklerle ilgili olarak şunları söylemiştir; “Kredi riski, kullandırdığımız kaynakların vaktinde dönmemesi sonucunda veya istediğimiz koşullarda dönmemesi sonucunda oluşan risktir. Operasyonel risk ise bunların dışında kalan her türlü risktir; deprem olması, bir çalışanın suiistimal eylemine girişmesi, bilgi sistemlerinin çökmesi çok geniş yelpazeyi içerir. Dördüncü risk türü olan likidite riskinin sınıflandırılmasına ilişkin farklı görüşler var. Bazıları piyasa riski başlığı altında düşünüyorlar, bazı yerlerde de ayrı bir risk olarak ele alınıyor. Bizim gibi gelişmekte olan piyasalar için likidite riskinin büyük önem taşıdığını düşünüyorum. Örneğin yabancı bankaların Türkiye masası sorumlularının, bir dönem likidite riskini en önemli risk olarak gördüklerini bilmekteyim. Piyasa riski altında düşünülen faiz riski ikiye ayrılıyor, birincisi, alım satıma tabi portföyünüzün (trading portfolio) yarattığı risk, ikincisi günlük yönetiminizde olmayan aktifinizin pasifinize mali uyuşmazlığından kaynaklanan faiz riski. Buna yapısal risk denmektedir. Her ikisi de bankanın portföyüne göre değişmekle birlikte, oldukça önem taşımaktadır.” demiştir.

Genel olarak kabul edilen, Türkiye açısından piyasa riskine bakıldığında, dönem dönem baş aktörün değiştiğini, örneğin bankaların açık pozisyonu olduğu dönemde en çok korkulan riskin kur riski olduğunu ifade eden bu görüş, Kasım 2000 krizinin faiz riskinden, Şubat 2001 krizinin kur riskinden kaynaklandığını hatırlatmıştır. Şu anda Türk bankacılık sisteminde açık pozisyon az olduğu için, kur riskinden ziyade, faiz oranı riskinin önemli bir risk haline geldiğine dikkat çeken bu görüşe göre, kredi riskinin ise Türkiye’de hiçbir zaman bazı gelişmekte olan ülkelerde olduğu kadar büyük olmadığını belirtmiştir. “Geçmiş yıllarda

28 Türkiye’ye baktığımızda; kredi kayıp oranı çok yükselmiş gibi görünmüştü ama bu oranın yükselmesinin sebebi belli bankalarda grup içi kredilerin artmasıydı.” yorumunu yapan Dr. Sezgin, esasında reel sektör önemli düzeyde kendini fonladığı ya da bankacılık sistemine bütünüyle bağımlı olmadığı için, kredi riskinin hiçbir zaman dünyadaki kadar büyük bir risk haline gelmediğini de savunmuştur (SEZGİN, 2004, s.4).

2.5.2.1. Bankacılık Sektöründe Kredi Riski

Kredi riski kredi müşterisinin kredi sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini kısmen veya tamamen yerine getirmemesinden dolayı bankların cari ve gelecek dönemlerindeki sermayeleri ile gelirlerinin olumsuz yönde etkilenmesine yol açabilecek zarar riskini ifade etmektedir. Aşağıdaki tabloda kurumsal ve ticari kredilerin sektörel dağılımı görülmektedir.

Tablo 2.3. Kurumsal ve Ticari Kredilerin Sektörel Dağılımı

Haziran 07 (%) Nakdi Kredilerin Sektörel Dağılımı Takibe Dön. Gayri Nakdi Oranı Krediler Kısa Vadeli Orta-Uzun V. Toplam

Tarım 7,02 4,14 5,60 2,99 0,78 Sanayi 47,82 32,27 41,06 5,23 44,55 Madencilik 1,89 1,37 1,61 1,63 2,58 İmalat Sanayi 43,92 27,52 36,78 5,57 38,76 Elektrik-Gaz-Su 0,87 1,98 1,35 0,17 2,43 Hizmetler 45,16 63,59 53,34 2,53 54,67 Toplam 100,00 100,00 100,00 3,64 100,00

Top. Kur.ve Tic. Kred (Milyar YTL) 87,94 82,75 170,69 6,93 90,58 Kur. ve Tic. Kred./Toplam Kredi 75,60 61,86 65,77 73,39 64,71

Kaynak: (BDDK, 2007, s.63)   

Tablo 2.3’de görüldüğü gibi, kredilerin sektörel dağılımı incelendiğinde kısa ve uzun vadeli nakdi kredilerin sektörel dağılımlarının farklı olduğu görülmektedir. Kısa vadeli krediler içinde, sanayi sektörüne kullandırılan kısa vadeli kredilerin %47,82 ile ilk sırada olduğu, bu kredileri %45,16 ile hizmetler sektörünün takip ettiği görülürken, orta ve uzun vadeli kredilerde ise %63,59 ile hizmetler sektörünün en yüksek oranda kredi kullandığı, sanayi sektörünün kredilerden %32,27’lik pay aldığı görülmektedir. Toplam kredilerde ise hizmetler sektörü ilk sıradaki yerini korumuştur. Toplamda sanayi sektörüne sağlanan kredilerin yaklaşık %89,58’lik bölümü ise imalat sanayine kullandırılmıştır .

Sektörel bazda takibe dönüşüm oranları incelendiğinde, Haziran 2007 döneminde sanayi sektörüne kullandırılan kredilerin takibe dönüşüm oranı %5,23 olarak gerçekleştiği

29 görülmektedir. Sanayi sektörünün alt sektörlerinden imalat sanayi sektörüne kullandırılan kredilerin TGA oranı %5,57 olarak gerçekleşmiştir. Ortalama takibe dönüşüm oranı Haziran 2007’de %3,64 olarak gerçekleşmiştir. Tarım sektörünün takibe dönüşüm oranı %2,99 ile ortalamanın altında kalmıştır. Hizmetler sektörünün takibe dönüşüm oranı ortalamanın altında bir değer almıştır. Toplam kurumsal ve ticari kredilerin hizmetler sektörüne kıyasla daha az bir bölümünün tarım ve sanayi sektörlerine kullandırılmış olmasına rağmen, söz konusu sektörlere ait takibe dönüşüm oranlarının hizmetler sektörünün takibe dönüşüm oranının üzerinde yer alması dikkat çekicidir. Gayri nakdi kredilerde ise, toplam nakdi kredilerde de olduğu gibi hizmetler sektörü en yüksek paya sahipken, sanayi sektörü ikinci sırada yer almaktadır. Tablo 2.4’de ise risklilik düzeyleri çeşitli varyasyonlarla sınanmıştır.

Tablo 2.4. Kredi Riski Senaryo Analizleri Sonuçları

Senaryo Aralık 2006 Mart 2007 Haziran 2007 Zarar (bin YTL) SYR (%) SYR Değişimi (puan)* Zarar (bin YTL) SYR (%) SYR Değişimi (puan)** Zarar (bin YTL) SYR (%) SYR Değişimi (puan)*** Nakdi Kredilerin %1’inin

Zarara Dönüşmesi 1.758 20,36 -0,59 1.852 20,70 -0,58 1.990 20,08 -0,58 Nakdi Kredilerin %5’inin

Zarara Dönüşmesi 8.790 17,97 -2,97 9.259 18,36 -2,91 9.951 17,71 -2,94 Gayri Nakdi Kredilerin

%1’inin Zarara Dönüşmesi

450 20,79 -0,15 465 21,13 -0,14 435 20,53 -0,13

Gayri Nakdi Kredilerin %5’inin Zarara Dönüşmesi

2.255 20,19 -0,75 2.323 20,55 -0,72 2.174 20,02 -0,63

Kaynak: (BDDK, 2007, s. 64)

*Aralık 2006 dönemi ortalama SYR %20.94’tür. **Mart 2007 dönemi ortalama SYR %22.2’dir. ***Haziran 2007 dönemi ortalama SYR %18.7’dir.  

Bu senaryolar çerçevesinde, nakdi ve gayri nakdi kredilerin %1 ve %5 zarara uğraması halinde, sektör sermaye yeterlilik rasyosu ve zarar tutarları hesaplanmıştır. Senaryo analizleri incelendiğinde; Aralık 2006, Mart 2007 ve Haziran 2007 dönemi sonuçlarının birbirine oldukça yakın olduğu görülmektedir. Haziran 2007 itibarıyla nakdi kredilerin %1’inin zarara dönüşmesi halinde SYR 0,58 puan azalırken %5 zarar halinde SYR azalışı 2,94 puana kadar çıkmaktadır. Gayri nakdi kredilerin %1 ve % 5 zarara dönüşmesi halinde ise SYR sırasıyla 0,13 ve 0,63 puan düşmektedir.

30 2.5.2.2. Bankacılık Sektöründe Piyasa Riski

Piyasa riski, finansal piyasalardaki dalgalanma ve şoklardan kaynaklanan faiz, kur ve hisse senedi fiyat değişmelerine bağlı olarak bankaların bilânço içi ve bilânço dışı hesaplarda (forward, swap, opsiyon vb) tutmuş oldukları pozisyonlarda ortaya çıkan zarar etme ihtimali olarak tanımlanmaktadır. Bu risk, özellikle yüksek değişkenlik gözlemlenen finansal piyasalar için daha fazla öneme sahiptir. Piyasa riski içerisinde incelenen faiz oranı riski sadece ticari portföyü kapsamakta iken, ileride değinilecek olan yapısal faiz oranı riski, tüm bilânço içi ve bilânço dışı pozisyonları kapsamaktadır. Tablo 2.5’de sektörde yer alan bankaların menkul kıymet türlerinin kısa ve uzun dönem açısından analizi yer almıştır.

Tablo 2.5. Piyasa Faiz Oranı Riski Açısından Risk Faktörlerine Duyarlılığın İncelenmesi

Mevduat Bankası Kalk. Yat. Bankası Katılım Bankası Toplam

  Mar.07  Haz.07 Mar.07 Haz.07 Mar.07 Haz.07 Mar.07 Haz.07

Uzun Pozisyonlar 100 100 100 100 100 100 100 100 Menkul Değerler Portföyü (MDP) 45 42 14 10 0 1 45 41 Repo 11 11 1 1 0 0 11 10 Türev İşlemler 38 41 77 71 100 99 39 42 Diğer 6 6 8 18 0 0 6 7 Kısa Pozisyonlar 100 100 100 100 100 100 100 100 Repo 22 22 1 1 0 0 21 21 Türev İşlemler 68 69 84 81 100 100 69 70 Diğer 10 9 15 18 0 0 10 9  Kaynak: (BDDK, 2007, s.68)

Tablo 2.5’de yer alan veriler incelendiğinde Mart-Haziran döneminde sektör genelinde, uzun ve kısa pozisyonları oluşturan kalemlerin dağılımının önemli değişiklikler göstermediği görülmektedir. Uzun pozisyonlar içerisinde Menkul Değerler Portföyü’nün payı 3 puan azalırken, reponun payı değişmemiş, türev işlemlerin payı 3 puan artmıştır. Bu durum, temel olarak mevduat ile kalkınma ve yatırım bankalarında etkisini göstermiştir. Kısa pozisyonlar içerisinde ise reponun payı değişmezken türev işlemlerin payı 1 puan artmıştır. Kısa pozisyonlar içerisindeki kalemlerdeki değişimde mevduat bankaları etkili olmuştur.

Haziran 2007 itibarıyla, daha önceki dönemlerde olduğu gibi bankalar için bir alacak hakkını temsil eden uzun pozisyonlar, bir yükümlülük niteliğinde olan kısa pozisyonlardan yüksek seviyelerde gerçekleşmiştir. Bu durum, faiz oranı genel piyasa riskine tabi pozisyonlar açısından bankacılık sisteminin olası faiz artışlarından olumsuz etkilenmesine neden olabilecektir. Net uzun pozisyondaki bu artış, sektörün faiz oranlarındaki ani olumsuz değişime duyarlı olmasına neden olmuştur.

31 2.5.2.3. Bankacılık Sektöründe Kur Riski

Bankalar, döviz kurlarında meydana gelebilecek değişiklikler nedeniyle maruz kalabilecekleri zarar olasılığını ifade eden kur riski için tüm döviz varlıkları ve yükümlülükleri, vadeli döviz işlemleri, swaplar gibi kur riski içeren türev sözleşmeleri üzerinden hesaplayacakları miktarda sermaye bulundurmaları gerekmektedir. Bu çerçevede kur riski için riske maruz pozisyon tutarı bilânço içi ve dışı YP açık pozisyonlardır. Aşağıda tabloda yabancı para pozisyonların para cinsleri bazında dağılımı görülmektedir.

Benzer Belgeler