• Sonuç bulunamadı

Türkiye Komünist Partisi(TKP), Türkiye Komünist Teşkilatlarının Birinci Kongresinde 10-15 Eylül 1920 tarihlerinde kurulmuştur (Çetinkaya ve Doğan 2008, s.275). Komintern’in 2. Kongresinde yapılan çağrı üzerine Bakü’de 1 Eylül 1920 tarihinde ‘Şark Miletleri Kongresi’ yapılmıştır. Başkırt ve Dağıstan’da hükümette bulunan önemli Müslüman komünistler katılmıştır. Kongrenin amacı Doğuda komünizmin uygulanmasının sağlam esaslara bağlanmak olmuştur. Kongrenin 1891 delegesinden 235 delegesi Türklerden oluşmuştur (Sayılgan, 2009, s.74).

Şark Milletler Kongresi’nde öne çıkan isim Mustafa Suphi olmuştur. Mustafa Suphi 1882’de Giresun’da doğmuş, babası üst düzey bir bürokrattır. Babasının görevi dolayısıyla birçok memlekette bulunmuş, 1910 yılında Paris’teki tahsilini bitirmiş ve yurda dönmüştür. Yurda döndüğünde iki yıldır iktidarda olan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile yakın ilişkilerde bulunmuştur. Zaten Avrupa’da eğitim gördüğü esnada İttihatçıların yayın organı Tanin gazetesinde muhabirlik yapmıştır (Akal, 2008b, s.138).

Mustafa Suphi 1912 yılı itibariyle İttihat ve Terakkiye karşı muhalefete başlamış ve dönemin Mili Meşrutiyet Fırkası’nın yayın organı İfham gazetesinde yazılar yazmıştır. 1914 yılında Sadrazam Mahmut Şevket Paşa suikastı nedeniyle İttihatçıların muhalefeti sindirme girişimlerinden dolayı Sinop’a Sürgün edilmiştir. Buradan 12 kişilik bir grup ile Rusya’ya firar etmiş, 1 dünya Savaşının başlaması sebebiyle tutuklanmıştır (Sayılgan, 2009, s.71).

Suphi, zindanda komünist mahpuslardan etkilenerek sosyalist fikirlerle tanışmış, Bolşevik İhtilali’nin akabinde tahliye edilmiş ve Rusya’daki Müslümanların muhtariyet fikirlerinin kontrol altına alınması için Rusya tarafından ikna edilen Şerif Manatov ve iki arkadaşı tarafından Moskova’da oluşturulan ‘İslam

Bürosu’na katılmıştır. Suphi burada bir süre çalıştıktan sonra Müslüman Sosyalistleri

Merkez Komitesi yayın organı olan ve Türkçe yayın yapan Yeni Dünya gazetesinde yazılar yazmıştır (Harris, 1979, s.72-73).

Mustafa Suphi, Temmuz 1918’de Moskova’da Türk Sol Sosyalistleri Birinci Kongresi’nin toplanmasına ve birçok merkezde Tük komünist teşkilatlarının kurulmasında rol almıştır. Kasım 1918’de Müslüman Komünistler Birinci Kongresi’ne katılmış ve Milletler Halk Komiserliği’ne bağlı olarak kurulan Doğu Halkları Merkezi Bürosu’nun Türk Seksiyonu(bölümü) başkanı olmuş, Mart 1919’da yapılan Üçüncü Enternasyonal’in birinci kongresine Türk delegesi olarak katılmıştır

(Tunçay, 1978, s.199-201).

Azerbaycan’da Sovyet devriminden sonra Suphi ve arkadaşlar 27 Mayıs 1920’de Bakü’ye geçmişlerdir. Bakü’ye geldikten sonra yapmış oldukları ilk iş, daha önce kurulmuş olan Türkiye Komünist Partisi’ni yeniden yapılandırıp kontrol altına almak olmuştur. Merkez komitesini değiştirmiş, çevresinde bulunanları yerleştirmiştir. Özellikle İttihat ve Terakki mensuplarını partiden uzaklaştırmıştır. Burada propaganda faaliyetlerini hızlandırmış, yeni dergi ve duvar gazeteleri çıkarmış ve birçok kitabın çevirisini yapmak için program hazırlamıştır27 (Harris, 1979, s.80-81).

10 Eylül 1920’de yapılan TKP kongresinde Merkez Komitesi oluşturulmuş, Parti Genel Sekreterliği’ne Mustafa Suphi seçilmiştir. Kongreye katılmayan merkezi İstanbul’da bulunan TİÇSF’nin Başkanı Dr. Şefik Hüsnü Bey, Ethem Nejat, İsmail Hakkı, Sadrettin Celal gibi İstanbul çevresinden sosyalist faaliyette bulunanlar seçilmiştir. Şefik Hüsnü, kongreye katılmamış görevi bir yazı ile kendisine bildirilmiştir (Sayılgan, 2009, s.110).

Kongrede alınan kararlardan birisi Anadolu’da kurulan Ankara Hükümeti ile ilişki kurmak ve Anadolu’da mevcut emperyalist işgale karşı direnenlere yardım etmek ve fırkanın yasal bir şekilde çalışması(komünist fikirleri yaymak) için Anadolu’ya dönmek olmuştur. Asıl hedefi Ankara’ya gitmek olan Suphi, Merkez Komitesi’nden bazıları ve Sovyetler Sefiri ile 28 Aralık 1920’de Kars’a gelmiştir. Burada Ankara’nın temsilcileriyle görüşmüşlerdir (Akal, 2008b, s.114).

Buradan sonra Erzurum’a geçen Suphi ve arkadaşları, Erzurum’da Muhafaza- i Mukaddesat Cemiyeti’nin tepki ve kışkırtmalarıyla karşılaşmıştır. Bunun üzerine Bakü’ye dönme kararı almışlar ve Trabzon’a geçmişlerdir. Trabzon’dan kayıkla Batum’a geçmek için yola çıkmış Suphi ve 14 arkadaşı ile birlikte Sürmene

27 Türkiye Komünist Fırkası’nın 1. Kongresi’nde Mustafa Suphi, oluşturulan Telif ve Tercüme

Komisyonu’nun çalışmaları hakkında bilgiler vermiştir. “Kanun-i Esasi, Komünist Fırkası Programı,

Lenin’in Terceme-i Hali, Lenin’in Burjuvazya Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü hakkındaki Tezleri, Komünist Programının Şerhi, Komünist Beyannamesi(Manifest), Say ve Sermaye, Bolşevizm Nedir? Şura Hükümeti Nedir ve Nasıl Tekil Edilir? Kırmızı Ordu Kıtaatı, Fırka Hücreleri Talimatnamesi, Çocuk Dostu, Mektebe Kadar Terbiye Terbiye Müesseseleri, Talimatname ve Programları namıyla on iki adet kitap tercüme edilmiştir. Lenin’in Terceme-i Hali, Şuralar Hükümeti Nedir? Komünist(Bolşevik) Programı, Lenin’in Burjuvazya Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü namındaki kitaplar tabedilmiş ve diğerleri tabedilmek üzeredir.”

“Bunlardan başka Komünizmin Elifbası, Hükümet ve İnkılâp, Altına İbadet, Büyük Başlangıç,

Enternasyonal Tarihi, Mahkeme ve Sosyalizm, Kanun-i Esasi kitapları da kısmen tercüme edilerek yakında ikmal edilecektir.” (Akt. Aslan, 1997, s.115-116).

yakınlarında kayıkçılar kâhyası Yahya’nın adamları tarafından öldürülmüş ve denize atılmışlardır (Tunçay, 1978, s.234-237).

1921 yılında Mustafa Suphi ve arkadaşlarının ölümü ve sonrasında Kemalist kadroların bir araya toplanması neticesinde Anadolu’daki sol kadro ve örgütlenmeleri baskılamaları nedeniyle TKP’nin merkezi İstanbul çevresine odaklanmıştır. Bu dönemde 1927 yılında yapılan tevkifata kadar geçen dönemde İstanbul’da Aydınlık ve Orak-Çekiç dergileri etrafında faaliyet sürdürülmüştür (Çetinkaya ve Doğan, 2008, s.291).

Milli Mücadele döneminde komünistler ve komünist eğilimlere karşı eğilimlere karşı kuşkulu bir tavır sergilenmiştir. 1922 sonlarında batı cephesindeki durumun Türk tarafı lehine değişmesine kadar olan süreçte komünist ve sosyalist eğilimlere karşı sert bir tavır göstermeyen Ankara Hükümeti, bundan sonra bu eğilimlere karşı tavrını açıkça ortaya koymuştur. Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi’nin halk hükümeti idaresi olduğunu vurgulamış, komünizme karşı tavrını açıklamıştır. BMM’nin ne komünist ne de Bolşevik olmadığının altını çizmiş, kendilerinin milliyetperver ve dine hürmetkâr bir demokrat hükümet olarak ifade etmiştir (Ünal, 2015, s.130).

Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte 1921-1922 yıllarında komünist hareketlere karşı yapılan olumlu tavırlar olumsuzlaşmış ve Türkiye’de komünist hareketlere karşı tavır resmileşmiştir. Bundan böyle ülkede açık veya gizli komünist faaliyetlere mutlak yasaklanmıştır (Tevetoğlu, 1967, s.380).

Aydınlık çevresine karşı Ankara Hükümeti’nden ilk tutuklama dalgası 1 Mayıs 1923’te yayınladıkları bir beyanname nedeniyle olmuştur. Beyanname, Türkiye Büyük Millet Meclisi(TBMM) hükümetini düşürme ve hükümetin meşruluğuna karşı isyan düzenleme çalışmak, hükümet icraatlarına karşı işçileri kışkırtmak ve mevcut hükümeti değiştirip yerine komünist bir hükümet getirme üzere işçileri bu amaç ile mücadeleye sevk etme unsurları taşıması nedeni ile TİÇSF’nin başkanı, genel sekreteri ve birtakım üyelerinden oluşan bir grup tutuklanmıştır. Bunlar Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun İstanbul’da usulüne uygun yayınlanmadığından dolayı beraat edilmişlerdir (Tunçay, 1978, s.325-330).

1925 yılını Şubat ayında dini bir hareket olan Şeyh Sait önderliğinde bir Kürt isyanı başlamıştır. Daha ilk günden Aydınlık ve Orak-Çekiç çevresi bu isyanın karşısında Ankara Hükümeti’nin yanında yer almaya başlamasına rağmen 4 Mart 1925 kabul edilen Takrir-i Sükun kanununa istinaden bu çevreden 38 kişi tutuklanmış

ve Ankara İstiklal Mahkemesi’ne sevk edilmişlerdir. Bir kısmı hapis cezaları almıştır.

Aydınlık ve Orak- Çekiç dergileri de kapatılmıştır. Mahkûm edilen komünistler 1926

yılında Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla çıkarılan bir yasayla serbest bırakılmışlardır (Çavdar, 1999, s.338).

1925 yılında yapılan tutuklamaların dışında kalanlar faaliyetlerine devam etmişlerdir, ancak bundan böyle yasadışına itilmiştir. Tevkifatlar ve sürgün yaşamı TKP için zorlu bir süreç teşkil etmiş ve TKP için yirmi yıla yakın bir ‘idare devri’28 başlamıştır. Ayrıca Sovyetler Birliğinde kişisel iktidarını kuran Stalin’in Komintern aracılığı ile birçok yerde olduğu kadar Türkiye’deki komünistleri de disiplin altına almıştır (Tunçay, 1978, s.374).

1925’lerde parti içinde fikir ayrılıkları iyice ortaya çıkmış, partide bulunan sol kanat proletarya diktatörlüğü için mücadele önerirken, partinin sağ kesimi milliyetçi bir tavırla kurulmuş olan Ankara Hükümeti’nin desteklenmesini talep etmiştir. Bunu n sonucunda parti içi kırılmalar ortaya çıkmıştır (Yanardağ, 2008, s.105).

Parti içi kırılmalardan önemli olanlardan birisi 1927 tevkifatlarına yol açmış olan Vedat Nedim’im Şefik Hüsnü ve parti ile ilgili belgelerin polise teslim edilmesi olayı, diğer birisi ise Nazım Hikmet(Ran) ve çevresinin merkez komiteye karşı Pavli Adası’nda muhalefet kongresini toplamış olmalarıdır (Çetinkaya ve Doğan, 2008, s.303).

Bu kırımlar neticesinde 1927 yılında Şevket Süreyya, Vedat Nedim ve Sadrettin Celal gibi isimlerin partiden ayrılarak yeni bir hareket olacak Kadro dergisi çevresinde bir araya gelmişlerdir. Nazım Hikmet ve çevresinin muhalefeti neticesinde partiden tasfiye edilmişlerdir (Yurtsever, 2008, s.36).

TKP’yi 1925-1927 yılları arasında Şevket Süreyya ve Vedat Nedim önderliğinde Vala Nurettin, İsmail Hüsrev (Tökin)ve Sadrettin Celal grubu yönetmiş daha sonra bu grup partiden ayrılmış ve 1932 -1934 yılları arasında Ankara’da Kadro dergisi etrafında anti-emperyalist bir ideolojiyi iktidardaki CHP’ye benimsetmeye çalışmışlardır (Tunçay, 2008, s.351-352).

28 Sayılgan, 1928-1938 dönem için “Romantik Devir” yakıştırmasında bulunmuştur. (Sayılgan, 2009,