• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL BİLGİLER ve KAYNAK TARAMALARI

2.3. Genotip, Yetiştirme Sistemi ve Mevsimin Etlik Piliçlerde Refah

2.3.6. Bacak kusurları ve yürüme puanı

Etlik piliçler henüz pek çok açıdan olgunlaşmamışken, erken yaşta neredeyse ergin vücut ağırlığına ulaşırlar. Bu durumda ayakta durmak veya hareket etmek rahatsızlığa ve acıya sebep olabilir. Bacak anormalliklerinin azaltılması etlik piliçlerde en önemli konu haline gelmiştir, çünkü bunlar büyüme performansını olumsuz etkilemekte ve refah seviyesini azaltmaktadır (Farm Animal Welfare Council 1992). Bacak problemlerinin ortaya çıkmasını azaltmak için pek çok yaklaşım denenmiştir. Kanatlı ıslahçıları bu hastalıklara karşı seleksiyon uygulamaktadırlar çünkü bu tür özelliklerin kalıtım derecesi yeterli derecede yüksektir (Wong-Valle vd 1993, Le Bihan- Duval vd 1996). Ancak yine de uygun yetiştirme koşullarının belirlenmesine ihtiyaç vardır.

Davranışla ilgili yapılan çalışmalar göstermiştir ki, etlik piliçler zamanlarının yaklaşık % 80’ini yatarak geçirmektedir (Bessei 1992, Weeks vd 2000). Kimi araştırıcılar hareketsizliği, uzun kemik yapısının sağlamlaşamamasının başlıca nedeni olarak görmektedirler (Reiter ve Bessei 1998). Etlik piliçlerde bacak problemlerinin azaltılması amacıyla çevresel düzenlemeler üzerinde de çalışılmaktadır. Çevre düzenlemeleriyle aktivitenin arttırılması bacak kondüsyonunu geliştirebilir (Hester 1994, Balog vd 1997, Sanotra vd 2002).

İskelet sistemindeki gelişimsel bozuklukların başlıcaları; kemik kusurları (bone deformity), tibial diskondropilazi ve raşitizmdir. Açısal kemik kusurları (valgus/varus), tibianın distal ucundan dışa ya da içe doğru dönmelerini kapsamaktadır ve herhangi bir lezyon söz konusu değildir (Annon 2000, Weeks ve Butterworth 2004). Tibial diskondroplazi (TD), kıkırdak dokusunun anormal büyümesi olarak tanımlanmaktadır. Lezyon, ilk olarak tibiotarsi ve tarsometatarsi kemiklerinin proksimal uçlarında şekillenir. Uzun kemiklerin uçlarındaki kıkırdak dokuların kalsifiye olmaması ve avasculer olması, TD’nin karakteristiğidir (Praul vd 2000). TD lezyonlarının etlik piliçlerde bir haftalık yaşta görülmeye başladığı, üçüncü haftada tamamen şekillendiği bildirilmiştir (Yalçın 1996). TD genellikle tibianın baş kısmında küçük lezyonlar şeklinde oluşur, tibianın proksimal metafizindeki epifizyal büyüme plağının hemen altında bulunan düzensiz biçim ve büyüklükteki bu lezyonlar, kan damarlarından yoksun ve normal kemikleşme süreci gerçekleşmemiş, esnek kıvamda, mat görünümlü bir kıkırdak tabakasıdır (Cook 2000, Farguharson ve Jeferriers 2000).

TD’den etkilenen etlik piliçlerde bacak kusuru belirtileri gözlenmemektedir. Söz konusu anormallik canlı hayvanlarda X ışınları ile ölen hayvanlarda ise otopsi yoluyla saptanabilir. Otopside eğrilmiş tibia ve tibiada donuk kıkırdak plaklar görülür (Çetin 2004, Birgül 2005). Hastalığın erken klinik belirtileri 3 haftalık yaşta yürümede zorlukla belirlenir. TD’den etkilenen etlik piliçler çoğunlukla yatarlar, kalkmaları için zorlandıklarında yürüyüşleri sallantılıdır ve kısa sürede tekrar otururlar. TD’den etkilenen etlik piliçlerde, uzun süre yatmalarından dolayı, göğüste su toplama ve irritasyon problemiyle de sıklıkla karşılaşılmaktadır (Capps 1998, Deniz 2001).

Gelişimsel bozukluklardan bir diğeri olan raşitizm, TD’ye büyük benzerlik göstermektedir. Ancak, TD’den etkilenenlerin kemik kül oranı değişmezken, raşitizmde kül oranı azalmaktadır. Raşitizm tamamen vitamin D ve kalsiyum eksikliğinden ortaya çıkmaktadır, TD’nin gelişiminde karmasal kalsiyum-fosfor dengesizliği etkili olmakla birlikte, söz konusu faktörlerin optimize edilmesi TD’yi engelleyememektedir (Annon 2000).

Bacak sağlığını ortaya koymada yararlanılan yöntemlerden biri piliçlerin yürüme yeteneğinin belirlenmesidir (Yalçın 1997). Yürüme zorluğuna neden olan etmenler

başlıca iki sınıfa ayrılabilir. Birincisi enfeksiyoz orijinli olanlar ki az sayıda hayvan bu nedenle yürüme zorluğu çeker; ikincisi iskelet anormallikleridir ve daha fazla hayvanda yürüme sorunlarına neden olur. İskelet anormallikleri; vücut yapısındaki uyumun bozulması, hızlı büyümenin, yüksek canlı ağırlığın ve kemik zayıflığının bileşimi sonucu oluşur (Annon 2000, ss:31). Erken dönemlerde, büyüme hızının yavaşlatılması, kas gelişiminden çok iskelet gelişimine izin verdiğinden, yürüme yeteneğinin iyileştirilmesini sağlayabilmektedir (Corr vd 2003). Castellini vd (2002) organik sistemde yetiştirilen farklı büyüme hızına sahip etlik piliçlerin davranış ve performanslarını inceledikleri çalışmada, çok yavaş gelişen ve yavaş gelişenlerde yürüme aktivitesinin daha fazla ve otlama yeteneğinin daha iyi olduğunu bildirmişlerdir.

Ruis vd (2004) dışarıda dolaşabilmenin hızlı gelişen etlik piliçlerde refaha ve verime etkilerini araştırmışlar bu amaçla biri yaz diğeri kış mevsiminde olmak üzere iki deneme gerçekleştirilmiştir. Her iki mevsimde de, hızlı gelişen (Cobb 500) genotipler standart kapalı ve serbest dolaşımlı sistemlerde karşılaştırılmış ve yürüme yeteneği bakımından farklılık saptanmamıştır. Yavaş gelişenlerle (Hubbard-I 957) hızlı gelişenlerin (Cobb) kapalı yetiştirme sisteminde karşılaştırıldığı kapsamlı bir çalışmada (Van Horne vd 2004) ise yavaş büyüyenlerin daha düşük ölüm oranına ve daha iyi yürüme yeteneğine sahip oldukları saptanmış ve buna dayanarak yavaş gelişenlerin refahının daha iyi olduğu sonucuna varılmıştır.

Kestin vd (2001)’nin etlik piliçlerde yürüme zorluğu ile canlı ağırlık, büyüme hızı ve yaş arasındaki ilişkiyi inceledikleri çalışmalarında, farklı büyüme hızlarına sahip 13 değişik genotipten etlik piliç, hem limitsiz olarak standart yemle hem de Label rouge rasyonu ile beslenmiştir. Yürüme zorluğu dereceleri ve canlı ağırlıklar 54 ve 81. günlerde ölçülmüştür. Label rouge diyeti ile beslenen aynı genotipe ait etlik piliçlerde, limitsiz beslenenlere oranla yürüme zorluğu daha az tespit edilirken, aynı rasyonla beslenen yavaş gelişen genotiplerde modern genotiplere göre yürümede zorluk daha az saptanmıştır. Rasyonlar ve genotipler dikkate alınmadan yapılan değerlendirmede 81. günden sonra yürüme zorluğunun arttığı, yaşın yürüme yeteneğini önemli derecede etkilediği sonucuna varılmıştır

Bizeray vd (2000), hızlı gelişen etçilerin erkekleri ile yavaş gelişen etçi (SASSO) erkekleri erken dönem lokomotor (hareket) davranışları bakımından karşılaştırmışlardır. Söz konusu çalışmada, yüksek yerleşim sıklığının etkisini ortadan kaldırabilmek için düşük yerleşim sıklığı uygulanmıştır (2,5 piliç/m2). Araştırıcılar, çok genç yaştaki civcivlerin aktivite düzeyleri ile ileri dönemlerdeki aktivite düzeyleri arasında bir ilişki bulunduğu saptamasına dayanarak, genç yaştaki hareketlilik düzeyini dikkate alarak yapılacak seleksiyonun ileri dönemlerdeki hareket aktivitesinde artışa ve dolayısıyla da bacak problemlerinde azalmaya yol açabileceği sonucuna varmışlardır.

Benzer Belgeler