• Sonuç bulunamadı

3.2 TÜRKĐYE’DE BAŞKANLIK SĐSTEMĐNE GEÇĐLMESĐ TARTIŞMALARI

3.2.1.1. Başkanlık Sistemi ve Siyasi Đstikrar

Başkanlık sisteminde devlet başkanının görev süresi sabittir. Seçildikten sonra hiç bir kurum tarafından görevine son verilmesi mümkün değildir. Başkan yalnızca vatana ihanet suçunu işlediği takdirde görevinden alınır. Buna impeachment denir. Đmpeachment yani Türkçe anlamıyla suçlama başkanın cezai sorumluluğunun bulunmasının sonucudur. Bu impeachment soruşturması temsilciler meclisi tarafından yapılır ve soruşturma sonucunda suçlu bulunan başkan senatoda yargılanır. Suçluluğu ispatlanan başkanının görevi son bulur. ‘‘Başkanlık sisteminde yürütmenin bir kez seçildikten sonra azledilemeyişi, hükümetin istikrar ve politikalarına süreklilik sağladığı, meclis üyelerinin oylarını, hükümetin düşmesine yol açma endişesi duymadan, parti disiplini ve sınıf çıkarları yerine vicdanlarının sesine uyarak özgürce kullanmalarını imkân dâhiline soktuğu belirtilir’’ ( Beceren ve Kalagan, 2007:168 ).

Ayrıca başkanlık sisteminde yürütme organının yasama organı feshetme; yasama organının da yürütme organını güvensizlik oyu ile düşürebilme yetkisi yoktur. Bunun sonucu olarak da hükümet, programlarını etkin olarak uygulama imkânı bulur.

Başkanlık sisteminin doğası gereği koalisyon hükümetlerinin oluşmasına elverişli değildir. Çünkü bu sistemde seçimler iki parti arasında gerçekleşir ve ülke genelinde en çok oyu alan kişinin başkan seçilmesi ile son bulur. Ayrıca yürütme ve yasama organlarının birbirlerinden katı bir şekilde ayrılmış olması nedeniyle de başkanın görevinde kalması için diğer siyasi partiler ile işbirliği içinde hareket etmesi gerekmez.

Amerika Birleşik Devletleri’nde siyasal partiler ve parti sistemi ülkenin siyasal kültürü doğrultusunda şekillenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri parti sistemine, ideolojik olarak birbirine çok yakın ili merkez partisi, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti, egemendir. Merkez partilerinin egemenliği, siyasal sistem içinde çatışmaların- kutuplaşmalarının, hükümet sisteminin işleyişi üzerindeki etkileri çerçevesinde, olmadığı anlamına gelmektedir. Siyasal partilerin gevşek bir yapıda örgütlenmesi ve parti disiplinin olmaması da başkanlık sisteminin Amerika Birleşik Devletlerindeki sorunsuz işleyişinde önemli etkenlerdendir ’’ ( Kamalak, 2007: 321). Böyle bir yapıda sistemin başarısına katkı sağlamıştır.

Parlamenter sistemde yasama organı güvensizlik oyu vererek yürütme organını feshedebilir. Bu sistemde hükümet yasama organının güvenine dayanır ve bu sebepten dolayı kurulan hükümetlerin devamlılığı her an tehlikeye girebilir.

Parlamenter sistemde benimsenen çok parti sistemi ve nispi temsil seçim sistemi koalisyon hükümetlerinin kurulmasına neden olmaktadır. Kuzu’ya (2015: 88- 89) göre, koalisyonlarla yönetim toplumsal concencus oluşturmada belli ölçüde katkısı olduğu düşünülse bile, birçok ülkede kriz çıkardığı ve ciddi sorunları çözemediği bir gerçektir. Koalisyonlar tavizcilik ve teklifçilik getirmektedir. Hiçbir programı tam olarak uygulamaya koymak ve hedefler belirlemek mümkün olamamaktadır. Koalisyon protokollerinde bazı hedefler gösterilmekte ise, bunun da bir formalite olduğu kısa zamanda ortaya çıkmaktadır. Sadece günlük rutin işler yapılabilmektedir. Zaten gösterilen çabalar bir icraat hükümeti kurmaya yönelik olmaktan öte, adeta seçmene karşı özveride bulunulduğu havası verilerek ‘‘ ülkeyi hükümetsiz bırakmadık’’ sloganı ve esasen onunda arkasına gizlenmiş olan bürokrasinin paylaşılmasıdır. Koalisyon hükümetleri beraberinde hükümet istikrarsızlığını getirmektedir. Çünkü hükümeti oluşturan partilerden biri diğer partiler ile çelişebilir ve koalisyondan çıkma tehdidinde bulunabilir.

Parlamenter sistemde uygulanan çok parti sistemi seçime katılan her partinin iktidar olma çabasına girmesine neden olmaktadır. Bu sebepten dolayı tek partinin iktidara gelmesi zorlaşmaktadır. Seçmenler destekledikleri partilerin yönetime gelmesi için oy vermekte ve bu da oyların partiler arasında dağılması sonucunu doğurmaktadır. Tüm bunların sonucu olarak da koalisyon hükümetlerin kurulması kaçınılmaz bir son olmaktadır. Parlamenter sistemde hükümetler, iktidara gelebilmek

ve ya iktidarlarını sürdürebilmek için diğer partilerin desteklerine ihtiyaçları vardır. Kimi zaman parlamenter sistemde çoğunluğun oyunu alıp tek başına iktidara gelen partiler bile istikrar sağlamada başarılı sonuçlar elde edememiştir. Çünkü parti içi disiplinin zayıf oluşu hükümet etmeyi zorlaştırmıştır.

Türk parti sisteminin çok partili bir sistem olduğunu söylemek mümkündür (Kamalak, 2007: 326). 1923 ile 1946 yılları arasında Türkiye’de tek parti iktidarı yaşanmıştır. Bu 1946 yılın sonra parti kurmanın önündeki engellerin kaldırılmasıyla çok partili hayata geçilmiştir. Bu dönemde Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti siyasete egemen olmuştur. 1960’lı yıllardan sonra Türkiye’de siyasi kutuplaşmalar daha da artmıştır. Sağ ve sol partiler kurulmuştur. 1961’den sonra Türkiye’de nispi temsil sistemi kabul edilmiş ve 1982 anayasasıyla % 10 ülke barajı getirilmiştir böylelikle koalisyon hükümetlerinin kurulması engellenmeye çalışılmıştır ( Ay Deniz, 2006: 148). Ülke barajının getirilmesinden sonra partilerin bir kısmı baraj altında kalmıştır. Barajı geçen partiler ise hükümet kurmakta sorunlar yaşamıştır. Yani Türkiye’de zaman zaman hükümet bunalımları yaşanmıştır. 1980 ve sonrasında dönemde de çok partilik ve siyasi parçalanmışlık devam etmiştir. Sonuç olarak bu durum Türkiye’ de partilerin oyların çoğunluğunu alıp tek başına iktidar olma şansları azaltmış ve koalisyon hükümetlerinin kurulmasına zemin hazırlamıştır. ‘‘1961 - 1980 arası yapılan seçimlerin üçü koalisyon ikisi de tek parti iktidarı ile sonuçlanmıştır’’( Kahraman, 2012: 446).

‘‘1982 Anayasası ile istikrarsızlıklarına son vermek için güçlü bir yürütme oluşturulmaya çalışılmıştır. Cumhurbaşkanına verilen yetkiler darbe ve başta Kenan Evren olmak üzere askerlerin etkisi çerçevesinde arttırılmış ki bu yetkiler parlamenter sistemle uyuşmamaktadır. Bu yetkilerle birlikte cumhurbaşkanı ile başbakan arasında güç müdahaleleri yaşanmaya başlamış ve bu yetkilerin yapısı zaman zaman istikrarsızlıkların oluşmasına kaynaklık etmiştir. Bunlardan biri 8. Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer’ in dönemin başbakanı olan Bülent Ecevit’e anayasa kitapçığı fırlatmasıyla baş göstermiş ve ülke ciddi ekonomik krize girmiştir’’ (Sofuoğlu, 2014: 21). Bu örnekten de anlaşıldığı gibi cumhurbaşkanının yetkilerinin arttırılması ve buna dayanarak hareket eden bir cumhurbaşkanının varlığı ile ülke yönetiminde asıl yetkili olan hükümet etkinliğini yitirmiştir.

2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmiştir. Saklı’ ya (2013: 739-740) göre, 2002 yılından itibaren istikrarlı bir hükümet dönemine geçilebilmiştir. Yaşanan sürece bakılarak, ülkenin siyasi istikrar sorunu parlamenter demokrasi içinde çözdüğü görüşünü öne sürmek yanıltıcı olabilir. Çünkü Türkiye’de seçmen çoğunluğunun birlikte hareket ettiği dönemler bazı özelliklere sahiptir. Uzun yılların tek parti iktidarları dönemine tepki olarak 1950-1960 arasında DP’de toplanan seçmen çoğunluğu,1960 darbesinde Başbakan’ın idamına karşı bir üçlüde birleşmiş ve bu düzeyde bir birlikteliği ancak 28 Şubat’a tepki olarak tekrar gösterebilmiştir. Sonuç olarak Türk halkı bazı dönemlerde ülkenin kötü yönetilmesinde dolayı tepki oyu vermiş ve böylece iktidarın değişmesine neden olmuştur.

Özetle Türkiye’de çok partili siyasal hayatın bulunması, nispi temsil sisteminin uygulanması ve tek partinin ülke genelinde oyların çoğunluğunu alıp iktidara gelmesinin kolay kolay gerçekleşmemesi gibi nedenlerden dolayı koalisyon hükümetlerinin kurulmasına ortam hazırlayabilmektedir. Bununla birlikte ‘‘Türkiye’de hükümetlerin yetkileri oldukça fazla olmakla birlikte dayanıksız statü içinde olmaları yüzünden küçük bir sarsıntı bile hükümeti devirmeye yetebilmektedir’’ (Fendoğlu, 2012: 50). Türkiye’de 1996 yılında kurulan Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin kurmuş oldukları hükümet basında Necmettin Erbakan hakkında çıkan haberler ve bu haberlerden dolayı halkın eylemlerle hükümete tepki göstermesi yüzünden Erbakan istifa etmiştir. Erbakan’ın yerini koalisyon ortağı olan Tansu Çiller devretmek istemiş fakat Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz’ı hükümeti kurmakla görevlendirmiştir. Böylece Erbakan ile Çiller hükümeti son bulmuştur.