• Sonuç bulunamadı

1.1.4. Gebelik Döneminde Muayeneler ve Leopold Manevraları

1.1.5.1. Bağlanma

Bağlanma, insanın gelişim sürecinde önemli bir yeri olan sosyo-duygusal bir kavramdır (Köse ve diğ. 2013).Bağlanma terimi, bebekler ile ebeveynleri arasında duygusal olarak olumlu ve karşılıklı yardım edici bir ilişkinin kurulması olarak da tanımlanabilir (Gölbaşı 2015, Nishikawa ve Sakakibara 2013, Venry ve Kelly 2008).

Literatürde bağlanma, „‟attachment‟‟ ve bağ kurma „‟bonding‟‟ olarak belirtilir.ve Kennell(1976), bağlanma ve bağ kurma terimleri arasındaki farkı tanımlamışlardır(Doan ve zimerman 2008, Lang 2009). İngilizce konuşma dilinde “Bonding‟‟, ebeveynlerin bebek ile olan duygusal bağlanmasını, “Attachment‟‟ ise bebeğin ebeveyni ile olan bağını ifade ederken, Almanca‟da ise, “bağ‟‟ ve „‟bağlanma‟‟ terimleri olarak „‟Bonding‟‟ teriminin kullanıldığını, ebeveyn-bebek bağlanması veya ilişkisinden söz edildiğini ve bu ilişkinin çift taraflı olduğu vurgulanmaktadır(Lang 2009). Türkçe‟de ise, hem bebeğin anneye bağlanması (attachment), hem de annenin çocuğuna yönelik duygusal bağı (bonding) “bağlanma” sözcüğü ile karşılık bulmaktadır (Güleşen ve Yıldız 2013).

Bağlanmanın teorik temeli, etoloji(hayvan davranışları bilimi), sibernetik (makine ve canlılarda, kontrol ve haberleşmenin şartlarını ve kanunlarını tespit eden bir bilim dalı), gelişimsel psikoloji ve psikoanaliz gibi bilimdallarının sentezinden oluşmuştur(Yılmaz 2013,Yılmaz ve Beji 2013, Santrock 2011)

40

Bağlanma teorisi, yaşamın erken dönemlerinde çocuğun anneye veya rahatlatıcı bir başka bireye bağlanmasının yaşamını sürdürmesinde önemli bir işlevi olduğunu savunmaktadır(Yılmaz 2013, Yılmaz ve Beji 2013).

Bağlanma teorisinin tarihçesi, temel olarak psikanalitik gelenekten gelen İngiliz John Bowlby‟ın bağlanma ve nesne ilişkileri kuramına dayanmaktadır. Bowlby “bağlanma” terimini iki kişi arasındaki güçlü bir bağ olarak tanımlamıştır (Abasi ve diğ. 2013, Duyan ve diğ. 2013, Kavlak ve Şirin 2009, Mercer 2004, Yılmaz 2010, Yılmaz 2013).Bowlby‟nin (1969) bağlanma kuramına göre; yeni doğan bebekler, yalnızca onlara bakmaya ve korumaya istekli bir yetişkinin varlığında yaşamlarını sürdürebileceklerini belirtmiş ancak bebeklerin annelerine sadece açlık güdülerini gidermek için bağlanmadıklarını, yakınlık arama, yakın ilişkiler kurma ihtiyaçları için bağlandıklarını belirlemiş ve bağlanma kuramını geliştirmiştir(Kesebirve diğ. 2011).Bowlby göre; bağlanma, bağ kurma, insanlarda evrenseldir ve doğumdan itibaren başlar(Kesebir ve diğ. 2011, Siddiqui ve Hagglof 2000,Lang 2009). Yenidoğan sadece biyolojik olarak bağlanma duygusu ile değil, aynı zamanda bir bağlanma beklentisi ve arayışı içinde dünyaya gelir.Yenidoğanın beklentisi, kendini güvende hissetmesi için ilk ilişkinin kurulması ve gelişiminin desteklenmesi yönündedir (Lang 2009). Bowlby, bebeklerin doğuştan var olan sosyal iletişimi destekleyen, ağlama, gülme, dokunma ve arama gibi davranışlarını barındırdığını,bakımını sağlayan erişkin ile düzenli ve tutarlı bir etkileşim sonucu bu davranışlarının geliştiğini belirtmiştir.Yaşanan deneyimler sonucunda çocuğun kendine ve dış dünyaya bir anlam verdiğini, bu deneyimleri yeni ilişkilere genelleyip bütünleştirdiğini ve bir zihin modeli şeklinde içselleştirdiğini açıklamıştır(Kesebir ve diğ. 2011).

Bowlby,bağlanma terorisini geliştirirken etolojik kuramdan da etkilenmiştir.Etolojik kuramın öncülerinden Kondrad Lorenz‟in (1935) kazlar ve diğer olgunlaşan kuşlardaki içgüdü çalışması,Harlow ve Zimerman‟ın (1958) de maymunlarla yaptığı çalışmalarından faydalanmıştır(Lang 2009, Demirbağ 2017). Harlow ve Zimerman(1959), bebek anne bağlanmasının görünümü, gelişimi ve bakım için beden temasının gerekliliği ve önemi ile ilgili çalışmaları ile bağlanmaya katkıda bulunmuştur(Ossa ve diğ. 2012).

Bowlby, insanlarda bağlanmanın güvenli oluşabilmesi için, bebeklik ve çocukluk döneminin hassas dönem olduğunu belirtmiştir. Bu dönemlerde bakımını sağlayan erişkinin de bebeğin dünyayı keşfederken geri dönülebileceği güvenli bir yer olmasının ve

41

bebeğinfiziksel gereksinimlerinin erişkin tarafından karşılanması gerekliliğini açıklamıştır(Kesebir ve diğ. 2011).

Mary Ainswort ise, John Bowlby‟nın bağlanma kuramının görüşlerini ölçülebilir yöntemlerle zenginleştirmiş ve bağlanma kuramına davranışsal bir boyut kazandırmıştır(Janbakhisov 2013). Mary Ainsworth,yenidoğan ve küçük çocukların tanıdık olmayan ortamda, dış çevre ile iletişimlerini sağlıklı sürdürebilmeleri, buna hazır olmaları için önce aileleri ile güven bağlarının kurulması ve bu güven ilişkisinden emin olmaları gerektiğini belirtmiştir(Lang 2009).Ainsworth ve arkadaşları(1978), “yabancı durum testi’’adı verilen deneysel gözleme dayanan çalışmalarıileçocuklardaki bağlanma şekillerini belirlemeye çalışmışlardır.Bu çalışma, bir laboratuar ortamında, 12-24 aylık çocuklar ve anneleri üzerinde yapılmıştır.İlk önce çocuklar anneleri tarafından bu ortamda çalışmacı ile birlikte bırakılmış, sonradan tekrar anneleri ile buluşturulmuştur ve çocukların yaşanan bu durum karşısında duygusal ve davranışsal tepkileri gözlemlenmiştir.Çocuklarda gözlemlenen davranışlara göre güvenli ve güvensiz bağlanma, güvensiz bağlanma kendi içerisinde; güvensiz- çekingen bağlanma, güvensiz- kararsız bağlanma olarak bağlanma stillerini tanımlamışlardır(Kesebir ve diğ. 2011,Lang 2009).Daha sonra Main ve Solomon(1990)‟unçalışmaları sonucu “dağınık/bozulmuş güvensiz bağlanma” stilini kavramsallaştırarak sınıflandırmaya eklemiştir(Ross-Davie ve diğ 2014, Lang 2009).Bu sınıflandırma günümüzdede kullanılmaktadır.Bu çalışmada, aynı zamanda yeniden birleşme sırasında annenin çocuğa olan yanıtlarıda dikkate alınmış ve bağlanma sisteminin maternal davranışlarca etkilenebileceği öne sürülmüştür.Maternal davranışlar da annenin bebeğinin emosyonel dünyası ile olan ilgilenme düzeyi gözlemlenmiş ve bu durum duyarlılık olarak tanımlanmıştır(Janbakhishov 2013). Duyarlılık kavramı, Mary Ainsworth ve John Bowlby‟nin birlikte çalışmaları sonucunda 1978 yılında oluşturulmuş ve bağlanma kuramına eklenmiştir(Ulutaş ve diğ. 2016, Yılmaz 2010). Anne duyarlılığı, iyi bir ebeveynlik için gerekli bir unsur olup annenin empati yeteneği ile ilişkilendirilir(Ulutaş ve diğ. 2016, Brandon ve diğ.2009).

1.1.5.2. Prenatal Bağlanma

Küresel olarak tüm gebeler için ortak olan kültürel ve etnik kökene bakılmaksızın, farklı ve benzersiz deneyimler gebe kadın ve fetüsü arasında gebelik döneminde gelişmektedir.Araştırmacılar, John Bowlby ve Mary Ainsworth‟un bağlanma teorilerini kullanarak bu doğum öncesi deneyimlerin çocuğun ve annenin yaşamında önemli olduğunu vurgulamışlardır (Anand ve Hima 2012).Üç kadın teorisyen, Deutch(1945),

42

Bibring(1959) ve Benedek(1959), Bowlby‟ nın insan bağlanmasına dair ampirik çalışmalarına eş zamanlı olarak, gebelik deneyiminin psikanalitik analizlerini oluşturmuşlardır.Gebelik süresince gebe kadının fetüsüne ruhsal durumunu aktararak, duygusal olarak bağlandığını, gebelik ilerledikçe fetüsün bir birey olarak kabullenildiğini ve fetüsün kadının hem bir uzantısı, hemde bağımsız bir birey olduğunukurdukları hipotezler sonucunda belirtmişlerdir(Della Vedova ve diğ. 2008,Alhusen2008, Brandon ve diğ. 2009). Winnicott (1958) gebelik döneminde kadının fetüse olan ilgisini vurgulamış, fetüsün korunma ve sevgi ihtiyacı olduğunu, duygusal olarak fetüsle bir bağ geliştirdiğini ve “birincil maternal meşguliyet” kavramını oluşturmuştur.Bir hemşire olan Rubin (1975), çalışmalarının sonucunda, kadınların kalıcı annelik davranışlarının oluşması ve doğum sonu dönemde yenidoğan ile arasındaki bağın kurulmasında gebelik sürecinin çok önemli olduğunu vurgulamıştır. Bağlanmanın gebelik sırasında başlayabileceğini ve gebelik süresince annelik rolünün dört görevi içerdiğini belirtmiştir. Bunlar; kendisi ve bebeği için güvenli geçiş yapmak, doğmamış çocuğun ailesindeki önemli kişiler tarafından kabul edilmesini sağlamak, bilinmeyen çocuğuna bağlanmak ve bakım vermeyi öğrenmektir (Mercer 2004,Yılmaz2013).Rubin çalışmalarında bağlanmayı belirtmesede, bahsettiği bağlanma prenatal bağlanmaya temel oluşturmuştur (Turriff-Jonasson 2004, Janbakhishov 2013).Mercer(1980) çalışmalarında, kadının doğum ve doğum sonu dönemde anneliğe uyumunun, gebelik döneminde başladığını ve gebelik sürecinin psikolojik hazırlık zamanı olduğunu belirtmiştir(Mercer 2004).Kadının bebeğine duygusal olarak bağlanma çalışmaları, bilim insanlarının, Kennell ve Klaus‟un (1970) doğum sırasında bebeklerini kaybeden annelerin, bebekleri ile fiziksel temas olmaksızın sergiledikleri yoğun yası gözlemlemelerinden kaynaklanmıştır(Brandon ve diğ.2009, Chen ve diğ. 2011, Yılmaz 2010).Lumley(1980),primipar gebelerde, gebeliğin üç trimesterinde görüşmüş ve gebelik ilerledikçe gebe kadınların fetüslerini daha fazla kavramsallaştırdıklarını ve fetüsleri ile iletişime geçtiklerini tespit etmiştir. Gebelik süresince ultrasonkullanımının, fetüsü gözle görülebilir hale getirmesi sonucu anne bağlanmasını attırabileceğini belirtmiştir (Brandon ve diğ 2009). Gebelerin fetüslerininküçük insan olarak özelliklerini arttırabildiği sürece bağlanmanın oluşabileceğini açıklamış ve bağlanmayı “fetüs ile hayal gücü yoluyla ilişki kurulması” olarak kavramsallaştırmıştır(Yılmaz 2010, Brandon ve diğ. 2009). Peppers ve Knapp(1980), anne bebek bağlanmasını prenatal dönemde başladığını belirtmiştir.Annenin bebeğine bağlanmasına katkıda bulunan dokuz eylemden bahsetmişlerdir. Bunlar; gebeliğin planlanması,kabul edilmesi, fetal hareketlerin hissedilmesi, fetüsün bir birey

43

olarak kabul edilmesi, doğum yapmak, bebeği görmek, bebeğe dokunmak ve bebeğe bakım vermektir (Yılmaz 2010).

Gebeliğin başlangıcından doğuma kadar olan, fetüsün uterustaki gelişimini ve yaşantısını tanımlayan gelişim dönemi“prenatal dönem” olarak tanımlanmaktadır(Duyan ve diğ. 2013, Usta ve Balıkçı 2012).Prenatal dönemde anne fetüsü ile etkileşime girer, fetüsü ile duygusal olarak bir bağ oluşturur ve annelik kimliğini geliştirir.Bu duygusal bağ Cranley (1981), Müller (1990), Condon(1993) tarafından “Prenatal Bağlanma” olarak tanımlanmıştır(Della Vedova ve diğ. 2008).Cranley (1981), prenatal bağlanmanın teorik yapısını şekillendirmiş ve prenatal bağlanmayı, annelerin fetüsleri ile olan ilişkisini ve doğmamış bebeklerine yönelik sevgilerini gösteren davranışların tümü olarak tanımlamıştır. Cranley, kadınların gebelik sırasında anne- fetüs bağlanmasının göstergesi olan davranışlar veya düşünceleri içeren 24 maddeden oluşan Maternal-Fetal Bağlanma Ölçeğini (MFAS) geliştirmiştir (Abasi ve diğ 2013,Yılmaz 2013).Bu ölçekle, maternal- fetal bağlanmanın altı unsurunu ölçmeye çalışmıştır.Bu unsurlar;annenin fetüsü kendinden farklı olarak algılaması, fetüs ile etkileşime girme, fetüsün özelliklerini yorumlama, kendini verme, rol alma ve iç içe geçmedir(Yılmaz, Beji 2013). Müller (1990) ise, Cranley‟in maternal-fetal bağlanma yapısının sadece annenin büyüyen fetüsü ile ilişkisini davranışlar yolu ile tanımladığını, annenin fantezilerini, düşünce, duygularını içermediğini belirtmiş ve prenatal bağlanmayı gebe kadın ve fetüsü arasında gelişen eşsiz ve sevecen ilişki olarak yeniden tanımlamıştır.Müller(1993) yılında kadın ve fetüsü arasında sevgiye dayalı duygusal bağı ölçmeye yarayan prenatal bağlanma envanterini geliştirmiştir(Brandon ve diğ. 2009,Malm ve diğ 2016, Janbakhishov 2013, Malm 2016, Yılmaz 2010, Yılmaz ve Beji 2013). Condon (1993) ise bağlanmayı “gebe kadın ve onun doğmamış bebeği arasındaki gelişen duygusal bağ‟‟ olarak tanımlamış ve maternal antenatal bağlanma ölçeğini (MAAS) geliştirmiştir.Günümüzde en yeni ve en çok kullanılan bu ölçekte, sadece fetüs hakkında düşüncelere ve duygulara odaklanmakta ve gebeliğin fiziksel durumu ile annelik rolü ile ilgili tutumları içermemektedir.Ölçek prenatal bağlanmayı belirlemek için 19 maddeden oluşan, ankete dayalı bir ölçektir (Gölbaşı 2015,Navarro-Aresti ve diğ.2016).Araştırmalarda sıklıkla MFAS,MAAS, PAI ölçekleri kullanılmaktadır (Cannella2005, Alhusen 2008, Van den Bergh ve Simon 2009).Prenatal bağlanmayı ölçmeye yarayan ancak araştırmalarda nadir kullanılan ölçeklerde bulunmaktadır.Bunlar: Rees (1980) Prenatal Tool, Hsu ve Chen (2001) MFAS ve PAI birleşiminden oluşan MMFAS(Modified Maternal Foetal Attachment

44

Scale,ModifiyeMaternal Fetal Bağlanma Ölçeği), Honjo ve arkadaşlarının (2003) AMAS (Antenatal Maternal Attachment Scale,Antenatal Maternal Bağlanma Ölçeği), Kleinveld (2007) PIL(Pregnancy Involvement List, Gebe Katılım Listesi) dir(Van den Bergh ve Simons 2009,Chang ve diğ. 2016).

Günümüzde, gebe kadın ve fetüsü arasındaki bağ genellikle sağlık profesyonelleri tarafından maternal-fetal bağlanma(MFA) veya prenatal bağlanma(PA)olarak kavramsallaştırılmaktadır (Alhusen 2008, Eswi ve Khail 2012). Prenatal bağlanma potansiyel olarak var olan bir ebeveyn ya da genellikle anne ile fetüs arasındaki ilişkiyi temsil eden, davranışsal, bilişsel ve duygusal yaklaşımları içeren, ekolojikbir sistem içinde gelişen soyut bir kavram olarak tanımlanmaktadır(Pisoni ve diğ. 2014, Doan ve Zimerman 2008)

1.1.5.3.Prenatal Bağlanmanın Gelişimi, Ebe ve Hemşirelerin Sorumlulukları

Prenatal bağlanmanın gelişimsel modeli Doan ve Zimerman tarafından, prenatal bağlanmayı etkileyen tüm faktörleri belirlemeye çalışılan araştırmaları incelenmesi sonucu tanımlanmıştır(Çizelge 1.1.5.3.1) (Doan ve Zimerman 2008).

Çizelge 1.1.5.3.1.Prenatal Bağlanmanın Gelişimsel Modeli, Doan veZimerman (2008)‟ den alınmıştır.

45

1.1.5.3.1. Gebelik Döneminde Prenatal Bağlanmanın Gelişimi

Doan ve Zimerman (2008), prenatal bağlanmanın temelini Çizelge 1.1.5.3.1‟ de belirtildiği gibi bireylerin doğum öncesi dönemide içeren,doğumu ile başlayan bağlanma deneyimleri, annesinin bağlanma stilinden ve ebeveynleri ile ilişkisinden kaynaklanabileceğini gözlemlemişlerdir.Bu gözlemler, Bowlby tarafından geliştirilen, bağlanmanın nesiller arası ileti teorisinde de, bir kadının ebeveynine, özellikle annesine bağlanmasının, gelecekteki anne- çocuk ilişkisinde önemli bir rol oynadığı belirtmektedir.Yapılan çalışmalarda, özellikle bir annenin güvenli bağlanma modelinin, bakım verme ve ebeveynlik görevlerine uyum sağlama ve yeteneği ile ilişkili olduğunu güvensiz bağlanmanın ise önemli bir risk oluşturduğu bildirilmiştir(Tanı ve diğ. 2017). Doğum öncesi ve doğum sonrası ebeveyn bağları, ebeveyn ve çocuk işlevleri üzerinde önemli etkilere sahiptir. Yapılan başka bir çalışma da gebelik ve doğum sonrasında değerlendirilmiş düşük bağlanma düzeyi olan ebeveynlerin, anksiyete ve ebeveynlik stresinde artış bulunmuş, eş desteklerinin daha az ve zorlayıcı mizaçlı çocukları olduğubelirtilmiştir (Cook ve diğ. 2016).Kendi anneleri ile güvenli bağlanma stili olan kadınların ise daha erken ve yüksek düzeyde ortaya çıkan prenatal bağlanma puanına sahip oldukları bilinmektedir(Doan ve Zimerman 2008).

Bir kadının gebeliğini ve anneliği benimsemesini, inanç ve tutumları, görev ve sorumluluk anlayışı, ilişkileri, davranışları, geçmiş yaşam deneyimleri, bilişsel ve duygusal becerileri etkiler.Çocukluk anıları, annesiyle olan ilişkileri, kadınlık rolünü algılayışı, kendi benlik kavramı, daha önce kardeşine bakma gibi anneliğe hazırlayıcı olarak oynadığı roller, çevresinde gözlemlediği olumlu, olumsuz rol modelleri, gebeliğini planlamış olması, gebeliği kadınlığın bir kanıtı olarak görmesi, gebelik dönemini ve bebeğini kabullenmeyi etkileyebilir(Taşkın 2016, Buko ve Özkan 2016). Bireylerin sosyalleşme becerilerinin gelişimi,doğuştan gelen mizacı ile ailesinden gelen tepkilerin birleşmesi sonucu başlar ve gelişerek devam eder.Kadının geçmişte yaşadığı olumlu deneyimler ve duygular, prenatal dönemde fetüsü ile oluşturacağı bağlanmayı etkiler. Yapılan bir araştırmada gebelerin duygusal zekâları ile prenatal bağlanma düzeyleri arasında anlamlı zayıf pozitif yönde ilişki bulunmuştur(Bukove Özkan 2016).Kadının bilişsel gelişimi, soyut düşünebilme yeteneği, hayal kurma becerisi, duygusal olarak empati yeteneği ve bebeğini bir birey olarak kavramsallaştırmasındaönemli bir faktördür (Doan ve Zimerman 2008).

46

Annelerin bebeklerine yönelik duyguları gebelik dönemi boyunca gelişmektedir.Gebeliğin anlaşıldığı andan ve hatta bazı kadınlar gebe kalmadan önce sigara, alkol kullanmayı bırakmak, yediklerine dikkat etmek ve folik asit gibi ilaç kullanımı ile ilgili bilgi edinmeyi içeren koruyucu davranışlarla kendini anneliğe hazırlarlar(Metin 2014, Tan 2016).Yapılan çalışmalarda planlı gebeliğe sahip olan gebelerin prenatal bağlanma ortalamalarının, gebeliği planlı olmayan gebelerden istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı olduğu saptanmıştır(Üstünsöz ve diğ. 2010,Yılmaz ve Beji 2010, Tan 2016).Ayrıca planlı gebeliğin babanında fetüse bağlanma düzeyini olumlu yönde etkilediği etkilediği belirtilmiştir(Üstünsöz ve diğ. 2010). Kadının gebeliğini planlanması, gebelik konusundaki istekliliği, güvenli duyguları, ailenin sosyo- demografik özellikleri, eşi ile ilişkisi, eş desteği ve kendi annesi ile ilişki kalitesi, anne- bebek arasında doğum öncesi bağlanmanın gelişimi için etkili olarak gösterilmiştir (Metin 2014, Tan 2016). Sosyal destek ve eş ilişkisi bağlanmanın gelişmesinde en önemli etkenler arasındadır (Yarcheski ve diğ. 2009, Yılmaz 2013, Doan ve Zimerman 2008).Dünyada gelişmiş ülkelerde dahilpek çok ülkede gebelikler plansız olmaktadır.Çizim 1.1.5.3.1‟ de belirtildiği gibi, gebelik öncesi kadın ve erkeğin sağlık durumu ve sağlık alışkanlıkları gebenin sağlıklı gebelik geçirmesini ve doğacak bebeğin sağlıklı olmasını belirler.Kadının ve eşinin gebeliğe sağlıklı hazırlanması, risklerin kontrolü, erken tanının sağlanması, istenmeyen gebeliklerin önlenmesi ve sağlıklı nesillerin devamlılığının sağlanması için doğurganlık çağındaki her bireyin prekonsepsiyonel bakım alması ve bu bakımda prenatal bağlanmanın önemi vurgulanmalıdır (Özçoban 2017).

47

Gebelik döneminde anne-fetüs arasındaki artan bağlanma, doğumdan sonra da annelik davranışları hakkında bilgi verebilmektedir.Gebelik sırasında fetal bağlanma düzeyi yüksek olan annelerin bebekleri ile ilgili daha iyi etkileşimlere sahip oldukları ve bununda sırasıyla çocuğun büyüme, duygusal, bilişsel ve sosyal gelişiminde önemli olduğu bildirilmiştir (Akberzadeh 2017, Gölbaşı 2015).Gebelik ilerledikçe prenatal bağlanma ölçümlerinde tutarlı bir artış bulunmakta, bu artış ilk trimesterde daha düşük, ikinci trimesterde fetüsün hareketlerinin hissedilmesi ve fetüsün abdomen üzerinden palpe edilmesi ile artarak devam eder.Annelerde artan prenatal bağlanmaya paralel bağlanma davranışlarıda gözlemlenir.Bu davranışlar;fetüsle konuşma,ona isim verme,karından ona dokunma, fetal hareketleri hissetme, yorumlamave rüya görmedir(Doan ve zimerman 2008, Dağlı 2017). Prenatal dönemde prenatal bağlanmayı arttırmak için ultarasonografi, hayal etme, abdomene dokunma, fetal oskültasyon, doğum öncesi eğitim, fetal hareketleri sayma, yoga, ninni söyleme, masal okuma, müzik dinleme ve dinletme, fetüsle konuşma ve gebelik günlüğü gibi girişimler yapılmaktadır. Bütün bu girişimlerin gebelikte, annenin bebeğini algılamasına, bebeği hayal etmesine, özelliklerin bebeğe atanmasına, annenin bebeğine yönelmesine, bebeği ile iletişim kurmasına ve anneliğin kabulünedestek olduğu görülmüştür.Bu girişimler fetüs dikkate alındığında ortaya çıkmaktadır(Akberzadeh ve diğ 2014, Roos-Davieve diğ. 2014).

Prenatal bağlanma, annenin gebeliğe uyumu, gebelik süresince olumlu duygularını fetüse aktarması ile başlar ve artarak devam eder.Gebe kadın, gebeliğinin başlangıcında hayalini kurduğu ve istediği bir bebeğe fantezi olarak bağlanmaya başlar(Lang 2009).Annenin fetüsü ile iletişim kurma kabiliyeti, ilk fetal hareketlerin hissedilmesi ile veya sonografide ilk gözlemle başlayabilir ve hızlı bir şekilde artış gösterebilir(Mehran ve diğ. 2013). Gebelerin ilk fetal hareketleri hissedebilmesi gebeliğin 16-22 haftalar arasında oluşmaktadır.Gebeliğin üçüncü trimesterinde fetüs farklı dinlenme ve aktivite kalıpları göstermeye başlar, anneler de giderek fetüsleri ile tanışır ve hareketlerine aynı anda yanıt vermeye başlarlar(Siddique ve Hȁgglȍf 2000, Venry ve Kelly 2008).Bu ikili arasındaki ilişki önceleri fiziksel ilişki olarak bilinsede teknolojik gelişmeler intrauterin ortama farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.Maternal duyguların, maternal ve fetal fizyoloji ile daha önce var olmayan bir şekilde fetal davranışlar arasındaki etkileşimini karakterize etme fırsatını vermiştir.Ortaya çıkan bilgiler, prenatal dönemde iki yönlü bir ilişkinin varlığıdahil olmak üzere, bu ilişkinin karmaşık doğasını göstermektedir. Maternal-fetal bağlanma araştırmaları 1970 yılından itibaren başlanmıştır.Batı ülkelerinde son 30-40 yıldır doğum

48

ve doğum öncesi ölüm oranlarının azalması ve teknolojik gelişmeler gebelik ve fetüs ile ilgili kavramları değiştirmiştir.Kadınların teknoloji yardımı ile gebelikleri daha erken teşhis edilmekte ve fetüslerinin yüksek çözünürlüklü görüntüleri daha erken tarihlerde görülebilmektedir (Cannella 2005). Yeniultrason tekniği ile gebelik tanısı en erken gebeliğin dört-beşinci haftalarında mümkün olmaktadır.Gebeliğin dört-beşinci haftalarında gestasyonel kese, gebeliğin sekizinci haftasında fetal kalp hareketleri ve fetal kısımlarultrasonda gözlenebilir.Transvajinal ultrason ile gestasyonel kese implantasyondan on gün sonra gözlenebilmektedir(Taşkın 2016). Leifer (1980), ultrasonungebelik döneminde kullanılmasının prenatal bağlanmayı arttırmada bir faktör olabileceğini belirtmiştir(Brandon ve diğ 2009).Fetal sağlığı değerlendirmek amaçlı yapılan ultrason işlemi ailelerin kaygısını giderir ve bebeğin görüntülenmesi ile bağlanmayı sağlar.Bu nedenle birçok gebe bebeğin ilk ultrason görüntülerini içeren resimlerini cüzdanlarında, buzdolap üzerlerinde bulundururlar ve bebeklerine bir isim vermektedirler.Yüksek çözünürlüklüultrason ve düşük çözünürlüklü ultrasonlayapılan çalışmalarda, prenatal bağlanma düzeylerinde fark oluşmadığı ancak ultrason sonrası prenatal bağlanma puanlarının arttığı bildirilmiştir(Alhusen 2008, Ji ve ark 2005).Uluslararası standartlara göre, gebelik sırasında üç ultrason muayenesi önerilmektedir ancak rutinde ise 36. gebelik

Benzer Belgeler