• Sonuç bulunamadı

VERİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

3.3. Bülent Emin Yarar ve Hamlet Oyunu Üzerine

Bu tez kapsamında Kadir Has Üniversitesi’nde oyunculuk dersleri veren Bülent Emin Yarar’la oyunculukta anlatı tekniği üzerine ve şu an oynadığı tek kişilik Hamlet oyunu üzerine bir röportaj yapıldı. Bunun sebebi kendisinin oyunculuğu bütün olarak bir anlatı sanatı olarak görmesi ve kendi oyunculuğunda bu anlatısal yöntemi savunmasıdır. Aynı zamanda Kadir Has Üniversitesi’nde verdiği dersler bünyesinde öğrencilerle daha çok anlatı fikri üzerinde çalışmaktadır. Kendisinin performans esnasında ve derslerden elde ettiği deneyimler, role hazırlık sürecinde anlatı kullanma fikrinin araştırılmasında yardımcı olacaktır. Bu bölümde, 10 Aralık 2018 tarihinde Bülent Emin Yarar ile yapılan röportaj kaynak olarak kullanılacaktır.

Burada bahsi edilen çalışmalar Bülent Emin Yarar’ın profesyonel meslek yaşamından edindiği deneyimlerdir. Derslerde önceden de söylendiği üzere anlatısal bir üslup geliştiren Yarar, oyuncuları anlatma fikri üzerinden çalıştırmakta ve özellikle oynama eyleminden uzak tutmaya çalışmaktadır. Burada incelenecek olan çalışma aslında formüle edilmiş bir egzersiz değildir. Daha çok derslerden edinilen izlenimlerle geliştiren bir yaklaşımdır. Peki, anlatısal üslup derken ne kastedilmektedir? Bu soruyu cevaplarken temel alınan unsur Yarar’ın oyunculuk hakkında görüşleri olabilir. Kendisi her şeyden önce oyunculuğun bir tür anlatı sanatı olduğunu düşünmektedir. “Yazarın bir meselesi vardır ve bunu anlatmak için oyunculara başvurmuştur. Oyuncular o oynama telaşından çıkıp daha çok anlatıma özen gösterdiklerinde ilerleyen zamanda karakterle de buluşmuş olacaklar” (Yarar 2019 ). Bu durumda, Yarar’a göre her şekilde oyuncu bir anlatı dünyasının parçası olarak seyirci ve o dünya arasında durur. Bununla beraber Yarar, oyunculuk yapmanın sosyal çevrenize bir şey anlatırken ki sadelikte ve basitlikte başlamasını savunmaktadır. Aksi takdirde, oyuna ve karaktere değil de oynamak kelimesinin getirdiği toplumsal baskılar ve sorumluklar yüzünden oyuncuların büyük ölçüde kendilerini odaklandıklarını belirtmiştir. “Öbür türlü havaya saçılan sözcükler görüyorum. İşte onlara da kötü oyun diyoruz. Bizi doyurmadı diyoruz. Zevk almadım diyoruz. Anlatmaktan, hikâyeyi aktarmaktan çok kendisine odaklanıyor. Görevini dışlıyor aslında, çünkü o zaman anlatımdan kopup hareket eden bir nesneye dönüşüyor” (Yarar 2019). Verdiği derslerde de benzer bir tutumu korumaktadır. Oyunculuk öğrencilerine oynamaya çalışmadan, hazırlanmadan sadece anlattıklarını düşünerek başlamalarını istemektedir. Böylece oynamak kavramının biriktirmiş olduğu tüm yüklerden öğrencileri sıyırmayı amaçlamaktadır. Öğrencilerin geçmişten gelen klişe kalıplardan kurtulmasının ve gerçek bir deneyim anının oluşması için bu şekilde çalışmaktadır. Grotowski’nin 1966’daki Skara Konuşması’nda oyunculara verdiği tavsiye bu yöntemin anlaşılması adına yardımcı olabilir; “Belirli bir rolü nasıl oynayacağınızı, sesinizin nasıl ayarlayacağınızı, nasıl konuşacağınızı ya da yürüyeceğinizi bulmaya çalışmamalısınız. Bunlar sadece klişelerdir ve bunları dert etmenize hiç gerek yoktur. Her bir durum için hazır yöntemler aramayın çünkü bu sizi stereotiplere götürür” (Grotowski 1995: 53). Alışkanlıklar elbette bir deneyim anının oluşması için oldukça zararlıdır ve oyuncu için blokajların devreye girmesi demektir. Grtowoski’nin tavsiyesine uygun bir şekilde, Yarar da öğrencilerin alışkanlıklarını, hazır yöntemlerini devreye sokmamak adına bu yöntemin üzerine gitmiştir ve oynamak

yerine öğrencilerinden anlatmalarını istemiştir. “Çünkü anlatmak, aslında yani o anlatım da başkasına ait ya da kendi hikâyenize olabilir, başkasına ait bir hikâyeyi de kendinize ait gibi anlatabilirsiniz gibi bir yaklaşımla başlıyorum” (Yarar 2019). Bunu yaparken, öğrencilerin fazladan bir jest, ses ya da hazır bir duruşa geçmelerini istemez. Tıpkı bir uçurumdan atlar gibi bir anda hiç düşünmeden sadece oynayacakları monoloğu anlatmaya odaklanmalıdırlar. “Dolayısıyla anlatırken ezberleme telaşı ve oynama telaşı ortadan kalkıp tamamen anlatmaya konsantre oluyor ve arkadaşlarıyla paylaşıyor anlatırken. O zaman anlatıcı hikayeye de hâkim olmuş oluyor” (Yarar 2019). Böylece geçmiş deneyimlerden gelen alışkanlıkların başından önüne geçer ve öğrenciler imgelerden başka tutunacak bir şey bulamaz. Böylece oyun anının koşullarına odaklanır ve imgelerin kendilerini etkilemesine izin vermiş olurlar. “Oyuncular o oynama telaşından çıkıp daha çok anlatıma özen gösterdiklerinde ilerleyen zamanda karakterle de buluşmuş olacaklar” (Yarar 2019). Burada öğrencilere yapılan çok fazla bilgi kirliliğini beraberinde getiren oynama görevinin yerine daha kolay gözüken bir görevle oyuncuyu baş başa bırakmaktır. Daha hafif bir sorumluluğu gerçekleştirirken öğrencinin oyunculuk hakkında algısı değişmesi beklenir. Sadece anlattığını düşünen oyuncu için itkilerin doğal bir süreç gibi gerçekleşmesi sağlanmaktadır. Bülent Emin Yarar’ın derslerini tanımlamak için kullanılan anlatısal üslup bu şekilde anlatma fikrine dayalı ve öğrencilerin gerçek deneyim anları oluşturmasını amaçlamaktadır.

Bunun dışında, Bülent Emin Yarar İstanbul Devlet Tiyatrosu bünyesinde bir oyun oynamaktadır. Oyun tek kişilik olup, Shakspeare’in Hamlet adlı eserinden yapılan tek kişilik bir uyarlamadır. Hamlet’in önemli monologlarından ve diyaloglarından oluşturulan metinde Yarar, Hamlet dışında diğer karakterleri de yerine göre canlandırmaktadır. Bu açıdan bir tür anlatıcı-oyuncu olduğu söylenebilir. Tam olarak bir anlatıcı demek mümkün olmuyor çünkü biçimsel anlamda, aynı şekilde Mike Alfreds aracılığıyla tanımladığımız anlatıcı tanımına uymuyor. Yani Yarar karakterlerden çıkıp onlar hakkında konuşmuyor ve sadece karakterin repliklerini kullanıyor. Bu ilgi çekici farkı kendisi şu şekilde tanımlamaktadır: “Orada da bir anlatıcı gibi olmadım, ama yine bizim geleneksel tiyatromuzdaki kendiliğinden olan bir süreç bu, bir meddaha, Shakespearesel bir meddah çıktı sanki kendiliğinden” (Yarar 2019). Burada dikkat edilmesi gereken nokta kendisinin belirli bir tanıma uyan anlatıcı

olmadığını söylemekle beraber partnerinin seyirci olmasını belirtmesi ve monoglar ya da diyaloglardaki replikleri değiştirmemesidir. “Şöyle bir iletişim oluyor; bazen partnerleri seyircilerden seçiyorum. Onlar benim girip çıktığım mesela Laertes’i, seyirciyi yapıyorum. O konuşmuyor ama ben onu konuşturuyorum gibi oluyor, seyirci ile bir ilişkiye de giriyorum fakat dediğim gibi söylediğin gibi hem onu hissedip hem de yok sayarak da kurduğum sahneler var” (Yarar 2019). Bu açıdan önceki bölümlerde incelediğimiz Çetin Sarıkartal’ın anlatma egzersizi ile büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Kendisinin aslında seyirciye bir şeyler aktardığı fikrini kesinlikle dışlamadan fakat karakterlerin uzamından kesinlikle çıkmadan performansı gerçekleştirmektedir. Bu açıdan kendisinin deneyimlerini anlatısal oyunculuk üslubunun performans esnasına katkılarına araştırmak için incelemek adına kullanmak tezin araştırma kapsamına fayda sağlayabilir.

Yarar, kendisini bir tür anlatıcı olarak kurguladıktan sonra rol kişisi ile nasıl bir ilişki içine girdiği ve performansında ne gibi etkiler olduğunu tanımlarken şu ifadeleri kullanmıştır; “Yine anlatım öne çıkıyor. Oynamak kendiliğinden geliyor. Yine küçük bir şeyle Ophelia oluyorsun. Belki ses ritmindeki bir değişiklik, ses rengindeki küçük bir değişiklik ama ilk önce anlatmak yine anlatmak, Ophelia’nın meselesini anlatmak, Hamlet’in bakışını görmek, “Hadi git manastıra git ne diye günah çocukları besleyeceksin?” Bizde sinirlenir dövmeye kalkar mesela aklımıza ilk gelen, hırpalar, hayır hırpalamıyor “Hadi git!” diyor, yani sistemi o zaman anlıyoruz. Burada bu pisliğin içinde ne diye günah çocukları besleyeceksin benden çocuk yapacaksın. “Ben doğru adamımdır ama yine de öyle şeylerle suçlayabilirim ki kendimi anam hiç doğurmasa daha iyi ederdi beni. Ne diye sürünür benim gibiler yerle gök arasında aşağılık yaratıklarız hepimiz. İnanma hiçbirimize hadi git manastıra.” Şimdi ben bunu ilk önce anlatmalıyım. Bu bir anlatıma dönüşmeli, şu anda anlattığım gibi sana. Oynama anlat. Anlatım olmayınca kirli bir oynamadan başka bir şey olmuyor. Kendimize takılıyoruz. Anlatımı dışlıyoruz, ben onu çok önemsiyorum.” (Yarar 2019).

Öncelikle metnin sağlıklı bir şekilde seyirciye geçmesine uğraşan Yarar’a göre oyunun anlatısının aktarımını ön plana aldığında karakter ile daha güçlü bir etkileşim kurduğunu

anlatmıştır. Kendi geliştirdiği anlayış doğrultusunda biçimci bir role hazırlık sürecini dışlayan Bülent Emin Yarar karakterin oyunun öyküsü içinde karakterin derdini iyi anlamak gerektiğini ve oyuncunun sağlıklı bir özdeşleşme sağlaması gerektiğini savunmuştur. Bu doğrultuda mutlaka bir oyuncunun öncelikle karakterin oyun içinde anlattığı kavramlara odaklanmasının gerekliliğinden bahsetmiştir. Biçimci bir yaklaşımın zararlarından ve oyuncu-karakter-seyirci ilişkisi üzerindeki zararlarını anlatırken; “Örneğin bir Macbeth oynuyorsunuz, öyle bir oynuyorsunuz ki hiç kimse kendisini Macbeth ile özdeşleştiremiyor. Neden? Aslında tamamen özdeşleşmesi gerekiyor. Bu iktidar olgusu insanoğlunun temel içgüdüsü olarak var zaten hepimizde var… Öyle bir şekilden şekle giren Macbeth seyrediyoruz ki, hani anlatımı zayıf olduğu için bu ben değilim diyor. Seyirci hiçbir temas kuramıyor” (Yarar 2019) demiştir. Yukardaki bölümlerde sıklıkla bahsedildiği üzere biçimsel yaklaşımlar karakterin deneyimlerini yaşamak için genellikle bir engel teşkil etmektedir. Bu yolla oynanan herhangi bir karakter klişeler yumağından oluşma tehlikesi ile karşı karşıya olacağı gibi aynı zamanda gerçek bir yaratı anından yoksundur. Böylelikle seyircinin de karakterin deneyimlerini mimetik anlamda yaşaması güçleşmektedir. “O yüzden anlatım daha öncelikli olması gerekiyor. Bir de yazar bir dünya kurmuş, daha doğrusu var olan dünyanın içinde bir meselesi var, onu mesele ettiği için yapmış zaten. Onun meselesi ancak senin meselen de olursa onu anlatıma dönüşebilir. Yoksa herkes ezberleyip çıkabilir” (Yarar 2019).

Oynama anından alınan zevki çocukların oynadığı bir oyundan aldığın bir zevke benzetir. Bu doğrultuda oyuncular için oynamak meselesi çocukların oynadığı bir oyun kadar basit bir mantıkla işlemelidir. “Aslında oyun oynamak nasıl bir mendil kapmacada alınan zevk nasıl saçma bir şeydir… Oyuncunun bütün refleksleri bütün açıklığı aynı bu salak küçük bir oyunda alınan zevk kadar düzeyi o kadar yüksek olmalı” (2019 Yarar).