• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE: KENT DOKUSU,

2.5 Bölüm Sonucu

Kent dokuları; biçimsel, işlevsel, sosyo-kültürel ve psiko-mekânsal birçok katmanın farklı birleşimleri sonucunda ortaya çıkan eşsiz örüntülerdir. Her bir katmanın dokuya ait kimlik ve imaj oluşumunda ayrı bir görevi bulunmaktadır: Morfolojik

yapı, birbirinden farklı desene sahip kar taneleri gibi kent dokularını biçimsel olarak

birbirinden ayırmaktadır. Bu bağlamda dokuları oluşturan iki ve üç boyutlu kentsel mekân öğelerinin geometrik biçimlenmeleri ve bu biçimlerin nasıl bir araya geldiği önem kazanmaktadır. Tarihsel süreç boyunca birçok yerleşimin belli geometrik biçimlenmeleri gözeterek oluşması, morfolojik yapının insan ve toplum hayatındaki önemini gözler önüne sermektedir. Geometrik biçimlenmeler ve birleşimler, kentlerin evrim sürecinde belli başlı doku tipolojilerinin tanımlanmasına olanak sağlamış ve farklı coğrafi ve sosyo-kültürel koşullar doğrultusunda eşsiz, ancak belli bir ilkeye sahip dokuların oluşmasına yardımcı olmuştur. İşlevsel yapı, dokuların oluşma amaçlarından biri olarak morfolojik yapıyı da etkileyen en önemli katmanlardan biridir. Bir dokunun hangi amaç doğrultusunda oluşacağı, kullanılacağı ve varlığını sürdüreceği, o doku içindeki işlevler ile doğrudan ilişkilidir. Kent ve kır dokusu ayrışmasının temelini oluşturan işlevler; daha sonra ticaret dokusu, konut dokusu, karma kullanımlı dokular, sanayi dokuları gibi alt doku tiplerinin ve kentsel bölgelerin oluşmasına da olanak tanımıştır. Sosyo-kültürel yapı ise bireylerin içinde bulundukları / yaşadıkları doku üzerinde bıraktıkları iz olarak tanımlanabilir. Geçmişten süregelen yaşam gelenekleri ve adetler, eğitim düzeyi, dini görüşler / inançlar ve sosyal ilişkiler, dokuların fiziksel yapıları, kimlikleri ve kullanım şekilleri üzerinde belirleyici birer etkendir.

Kent planlama ve kentsel tasarım çalışmalarında, dokuların fiziksel, işlevsel ve sosyo-kültürel analizlerini yapmak için birçok teknik bulunmaktadır. İşlevsel analizler yerinde arazi kullanım tespitleri, sosyo-kültürel analizler ise bireyler ile anket, görüşme, mülakat ve kültürel-ekonomik verilerin değerlendirilmesi ile yapılabilmektedir. Fiziksel doku analizleri ise çok farklı teknikler yardımıyla gerçekleştirilebilmektedir, bunlardan bazıları ise matematiksel / niceliksel ölçümler aracılığı ile yapılmaktadır. Dokuların iki temel bileşenini (odak noktaları / kesişmeler ve bağlantılar) esas alarak doku tipolojisini matematiksel olarak belirlemeye yardımcı olan “Topoloji” ve karmaşık ağ analizleri, başta Mekânsal Dizim (Space Syntax) çalışmaları olmak üzere birçok araştırma yöntemine temel oluşturmaktadır. Farklı doku tipoloji sınıfında yer alan kent dokuları bile topolojik açıdan eşdeğer olabilmektedir. Bu kapsamda, şehircilik ve kentsel tasarım literatüründe yer alan ızgara, organik, ışınsal, düzenli / düzensiz gibi doku sınıflamalarının yanı sıra, matematiksel olarak dokular hücre ve ağaç gibi iki temel sınıflamaya daha girebilmektedir; hatta doku içinde yer alan kesişmelerin türü ve oranına göre T- hücre, T-ağaç, X-hücre ve X-ağaç gibi alt doku sınıflamaları da yapılabilmektedir. Bu sınıflamalar, bilinen mevcut sınıflamalara yeni bir boyut katmaktadır: Organik bir doku bile, sahip olduğu odak ve bağlantıların niteliğine göre bir ızgara doku gibi “hücre” tipolojisinde yer alabilmekte, benzer biçimde bir ızgara doku da “ağaç” tipolojisine sahip olabilmektedir. Böylelikle dokuların sadece hâkim geometrik düzenine göre yapılan sınıflamalara yeni bir bakış açısı getirilmektedir.

Dokuların “topolojik” olarak benzer veya farklı olması, kavramsal çerçevede yer alan yaya hareketleri konusu açısından da önemlidir. Yayaların kent dokusu içinde yer alan odak ve bağlantı bütününün oluşturduğu “açık alan ağı” üzerinde hareket ettiği düşünüldüğünde; bu ağların benzerliği, niceliksel açıdan yaya hareketlerinin eşit / benzer koşullarda gerçekleştiğini göstermektedir. Bir diğer deyişle; yayaların hareket esnasında tercih edebileceği güzergâhlar, yön değiştirebileceği noktalar, seçebileceği alternatif yollar benzer oranlardadır. Herhangi bir kesişme / güzergâh değiştirme noktası bulunmayan tek doğrultulu bir bağlantı ile birçok kesişme noktasına sahip diğer bir bağlantı üzerinde gerçekleşecek yaya hareketlerinin niteliği birbirinden farklıdır; birinde zorunlu bir güzergâh boyunca bireysel tercihlerden bağımsız tekdüze bir hareket geçekleşirken, diğerinde bireylerin karar ve tercihleri doğrultusunda farklı yönelme imkânları bulunabilmektedir. Bu bağlamda; doku

tipolojisi, alan büyüklüğü, bağlantı ve odak sayısı birbirinden farklı olsa dahi, topolojik açıdan benzer dokularda hareketin gerçekleşebileceği güzergâh olanakları birbirine daha yakın olmaktadır. Bu da farklı dokuların yaya hareketleri açısından karşılaştırılması konusunda önemli bir avantaj sağlamaktadır.

Yaya hareketleri ve hareket esnasında gerçekleşen güzergâh seçimleri, dokuların sadece biçimsel, işlevsel veya topolojik yapılarına bağlı değildir. Bölüm başında belirtilen psiko-mekânsal katmanlar, dokuların psikolojik açıdan birbirinden nasıl ayrıştığını tanımladığı gibi doku içinde gerçekleşen hareketin de niteliğini etkilemektedir. Mekânsal algı süreci kapsamında çevreden alınan uyarıcı sinyallerin yorumlanması ve dikkati uyarması; yayaların anlık karar ve tercihlerini yönlendirmektedir. Kent dokuları sayısız uyarıcı unsuru bir arada bulundurabilen karmaşık bir yapıya sahiptir, bu uyarıcıların türleri, yoğunlukları ve şiddetleri dokudan dokuya değişebildiği gibi, doku içinde de eşit bir dağılım göstermeyebilir. Benzer bir biçimde, bireylerin sinir sistemi ve algı mekanizmalarının farklı çalışması nedeniyle uyarıcı unsurlar her bireyde aynı etkiyi de yaratmayabilir. Dolayısıyla, fiziksel doku özellikleri açısından belli bir sistem ve hiyerarşi doğrultusunda gerçekleşmesi beklenen yaya hareketleri çok daha karmaşık bir yapıya sahip olmaktadır.

Kent dokularının psiko-mekânsal katmanlarının analizi adına, günümüze kadar farklı algı çalışmaları ve haritalama teknikleri gerçekleştirilmiştir, bunlardan en çok rastlanılanlar tekil olarak gerçekleştirilen ses ve koku çalışmalarıdır. Ancak kent dokusu içinde çok çeşitli uyarıcı olmasından ötürü, bu uyarıcıların doku içindeki dağılımlarını ve bireylerin yaya hareket sürecini tekil veya bir arada nasıl etkilediğini tespit etmek gereklidir. Psikoloji literatüründe yer alan ve genellikle klinik deneylerde kullanılan kuram ve yöntemler ile kent dokularının psiko-mekânsal çözümlemeleri arasında kuvvetli bir ilişki söz konusudur. Her iki ölçekte de bir “ortam” söz konusudur ve ortam içinde yer alan unsurların kendilerine ait özellikleri vardır. Özellik Entegrasyon Teorisi, Seçici Dikkat Modeli ve Görsel Ayrışma hesaplamalarında olduğu gibi, ortamdaki nesnelerin ayrı ayrı özellik katmanlarının analizi, bu analiz sonucunda dikkatin nereye yoğunlaştığının tespiti ve ayrışan- bütünleşen bölgelerin dağılımı “çok nesneli/bileşenli” bir “ortam” olan kent dokularında da gerçekleştirilebilir. Kent dokularının yaşayan bir organizma gibi psikolojik bir yapısı olduğu ve yaya hareketlerinin algı ve dikkat sürecinden

bağımsız düşünülemeyeceği ilkesiyle; psikolojide kullanılan kuram ve yöntemlerin bu tarz mekân-algı çalışmaları aracılığı ile literatüre katkı sağlaması, gelecek araştırmalarda iki disiplinin daha çok ilişkilenmesi ve daha farklı arakesitlerin oluşturulması adına da önemli bir kazanım oluşturmaktadır.

3. FARKLI DOKU ÖRNEKLERİNDE YAYA HAREKETLERİNİN

Benzer Belgeler