• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM – BULGULAR VE YORUM

Çağdaş Türk resim sanatının temelleri Osmanlı dönemindeki batılılaşma hareketlerine dayanmaktadır. XVI. yüzyılda başlayan manzara resimleriyle askerin kullandığı işlek yolları çizen minyatür sanatçıları dikkat çekmektedir. Topografik resim geleneği XVII. yüzyılda bitmiştir. Lale Devri ile beraber pek çok alanda olduğu gibi minyatürlerde de Batı etkisi kuvvetlenmiştir. Abdullah Buhari’nin 1729 tarihli cilt kapakları resimleri Türk resminde bilinen en erken tarihli figürsüz manzara kompozisyonları olmuştur. Minyatür sanatı XVIII. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başlayan batılılaşma hareketlerinin sonucunda, Batı sanatının tesirinde kalmaya başlamıştır. Böylece bugüne kadar gelen ve “çağdaş Türk sanatı” olarak adlandırılan süreç ortaya çıkmıştır (Ersoy, 1991: 12). Çağdaş Türk sanatının belirginleşmesi ile beraber sanatçılarda güncel konulara, farklı ve çeşitli temalara yer vermişlerdir. Araştırma konusunu oluşturan liman teması da söz konusu temalardan biridir. 1950 öncesi Yeniler Grubu sanatçıları ile görülmeye başlayan liman teması 1950 sonrasında da birçok sanatçı tarafından ele alınmıştır.

Bu nedenle araştırma kapsamında Türk resmi içerisinde eserlerinde liman temasını istikrarlı bir şekilde çalışan Hikmet Onat, Hasan Vecih Bereketoğlu, Nedim Günsür, Necdet Kalay, Ayhan Türker, Cumhur Koraltürk, Işıl Özışık ve Erkan Geniş’e ait eser örnekleri ele alınarak incelenmiştir.

3.1.1. Hikmet Onat

Asker ve savaş konulu çalışmalarıyla öne çıkan Hikmet Onat, 1882 İstanbul doğumlu izlenimci bir Türk ressamıdır. Empresyonist sanat görüşünün Türkiye'deki temsilcilerinden biri olan Onat, Türk resim tarihinin başarılı ustaları arasındadır. Neredeyse bir asra yaklaşan hayatında sadece bir kez sergi açabilmiştir. Onat bahriye fotoğrafçısı olan Ali Sami Bey ile bir süre çalışmıştır. Bahriyeden ayrıldıktan sonra 1905 yılında İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girmiştir. 1908’de Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ve Güzel Sanatlar Topluluğu’nun öncüleri arasında yer alarak sergilerine yapıtlarıyla katılmıştır. 1910 yılında burslu olarak Paris’e gitmiştir. Paris Güzel Sanatlar Akademisi'nde Fernand

Cormon Atölyesi'nde dört sene çalışmıştır. I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi üzerine ülkesine dönerek Galatasaray Lisesinde (Mekteb-i Sultanide) resim öğretmenliği yapmış sonra müdür Halil Ethem’in isteği üzerine Sanayi-i Nefise Mektebi’nde çalışmaya başlamıştır. Varnia Zarzecki’nin yerine hazırlık sınıfı resim eğitmenliğine, ardından da atölye şefliğine atanmıştır (Bardakçı, 2005: 1).

Desteklediği Şişli Atölyesi’nde diğer 1914 Çallı kuşağı sanatçıları gibi resimlerinde savaş ve asker konularını işlemiştir. 1922 yılında Güzel Sanatlar Cemiyetinin kurucu üyelerinden olmuştur. İlk ve son sergisini ölümünden birkaç ay önce açan sanatçı, 13 Mart 1977’de İstanbul’da hayata veda etmiştir (Sanal Müze, 2015: 1).

Görsel-4: Hikmet Onat, “Beşiktaş’ta Kayıklar”, TÜYB, 1959 (“Sanal”, 2019).

Hikmet Onat, yaşamı boyunca İstanbul’un çeşitli yerlerini ve özellikle Boğaz kıyılarını, teknelerini resmetmiştir. Empresyonizm yani İzlenimcilik akımının en

önemli özelliklerinden olan dinamik fırça vuruşları sanatçının resimlerinde de dikkat çeken en önemli özelliklerdendir.

Sanatçının “Beşiktaş’ta Kayıklar” isimli eserine (Görsel-4) ilk bakıldığında yatay bir kompozisyon kullanılarak yapılmış deniz kenarı bir manzara göze çarpmaktadır. Kompozisyonun sol tarafında deniz kıyısı, kıyıda ise bir iskele bulunmaktadır. Resmin ön kısmından arka plana doğru ise kıyıya paralel olarak birçok tekne yerleştirilmiştir. Onat’ın resimlerinde özellikle tekne imgesini sıkça kullandığı görülmektedir. Sanatçı eserde bulunan teknelerin kimisini yatay, kimisini çapraz olarak yerleştirilerek resme dinamik bir görünüm kazandırmıştır. İzlenimcilik akımının en önemli özelliklerinden olan anlık ışığı resmetmek için sanatçının kullandığı hızlı fırça darbeleriyle de teknelerin dinamik görünümü desteklenmiştir. Deniz kıyısı görünümü olsa da resmin genelinde sıcak bir renk olan sarı renk hakimdir. Resimdeki sıcak renkler, denizde kullanılan mavi ve resmin genelinde kullanılan yeşilin tonlarıyla dengelenmiştir. Özellikle suya yansıyan gemilerin siluetleri ve bıraktığı etkiler, resim genelinde kullanılan renkleri dengeleyerek kompozisyon genelinde bütünlük sağlamıştır.

Resmin yapıldığı dönem göz önüne alındığında figürlerin küçük bir şekilde çok detay verilmeden resmedilmesi olağandır. Çünkü batılaşma dönemi Türk sanatında figüre karşıt bir tutum gözlenmektedir. Bu tutum yavaş yavaş ortadan kalksa da kimi sanatçıların eserlerinde hala kendisini hissettirmektedir. Buna rağmen resmin içyapısı göz önüne alındığında küçük bir şekilde betimlense de bu figürlerin resme toplumcu gerçekçi bir yaklaşım kazandırdığı söylenebilir. Geçimlerini denizden sağlayan balıkçılıkla uğraşan bu insanların günlük yaşamlarına, emeklerine Onat tarafından bir ayna tutulmuş gibidir. İskelede gemisine binmeye giden, gemilerin üstünde son hazırlıklarını yapan insanlar resme hareket katmıştır. Sanatçı şehrin adeta canlı olduğunu izleyiciye anlatmaya çalışmıştır.

Görsel-5: Hikmet Onat, “Bebek’te Sabah”, TÜYB, 1956 (“Sanal”, 2019).

Sanatçının “Bebekte Sabah” isimli eserine (Görsel-5) bakıldığında da yine bir boğaz ve deniz görünümü olduğu anlaşılmaktadır. Kompozisyonun 3’te 2’sini deniz görünümü kaplamaktadır. Denizdeki gemiler resmin farklı yerlerine dağılmış bir şekilde resmedilmiştir. Kimisi iskeleye dayanmış kimisi denizin ortasında kimisi iskeleye yaklaşmakta olan bu gemiler yatay ve dikey diyagonal bir şekilde yerleştirilerek resmi durağan olmaktan çıkarmıştır. Resimde izlenimcilik akımının özelliklerinden olan lekesel anlayış, detayları göz önüne almadan genel bir şekilde betimleme ve yaklaşımı ona ait ışığın resim genelinde oluşturduğu atmosfer sanatçı tarafından başarılı bir şekilde yansıtılmıştır. 1914’de ortaya çıkan Türk izlenimcilerinin sanat anlayışını benimseyen sanatçı eserde soğuk ve gri renkler kullanmıştır. Sadece resmin ön tarafında bulunan iskele ve gemilerin renklerini belirginleştiren sanatçı arka plan ve ön planı renk perspektifiyle birbirinden ayırmıştır. Ön planda bulunan koyu tonlar arka plandaki beyaz, gri tonları dengeleyerek bütünlük sağlamıştır.

Resmin içyapısına bakıldığında ise sabah saatlerinin sisli havası çok iyi bir şekilde hissedilmektedir. Sanatçı kullandığı renk ve fırça darbeleriyle izleyiciyi resmin içindeymiş gibi hissettirerek adeta resmin atmosferine sokmuştur. Sabah olması sebebiyle sanatçının bir önceki resminden daha durağan bir deniz görünümü dikkati çekmektedir. İskeleye bakıldığında ise terk edilmiş bir hava vardır. İnsanların henüz evlerinden çıkıp güne başlamadığı anlaşılmakta izleyicide neredeyse karamsar bir his uyandırmaktadır. Fakat sanatçı, resmin sol tarafından gelen sarı gün ışığıyla kompozisyonun genelindeki gri tonu ve karamsar havayı kırarak günlerine başlamamış ya da yeni başlayan şehir insanlarına umut aşılamaktadır.

Görsel-6: Hikmet Onat, “Tekneler”, TÜYB, 1961 (“Sanal”, 2019).

Hikmet Onat’ın “Tekneler” isimli eseri (Görse-6) ele alındığında göze ilk başta resmin isminden de anlaşılacağı üzere tekneler ve iskele çarpmaktadır. Söz konusu eserde sanatçının önceki resimlerine kıyasla şehre daha az yer verilmiştir. Kompozisyonun neredeyse tamamını deniz ve tekne görüntüleri kaplamıştır. Resmin sol tarafından biraz eğimli bir şekilde gelen iskele görüntüsü, iskeleyi oluşturan tahtaların çapraz yerleştirilmesi ve teknelerin suyun üzerinde bıraktığı hareketli yansımalar, gemilerin yan yana durağan dizilimine karşı resme dinamik bir hava

kazandırmıştır. Yine izlenimci bir anlayışla yapılan bu eserde suda ve gemilerde kullanılan titreşimli, hareketli fırça vuruşları sade beyaz bir gökyüzüyle dengelenmiştir. Sanatçının bir önceki “Bebekte Sabah” isimli eseri göz önüne alındığında “Tekneler” isimli eserin çok daha renkli ve canlı bir resim olduğu görülmektedir. Resmin genelinde mavi, yeşil, mor gibi soğuk renkler kullanılsa da bu soğuk renkler teknelerin bazı kısımlarında kullanılan turuncu, sarı, kırmızı gibi canlı, kırmızı tonlardan oluşan renklerle dengelenerek teknelere vurgu yapılmıştır. Resmin içyapısına bakıldığında ise sanatçının tekneleri alt taraftan farklı bir açıyla betimlediği dikkat çekmektedir. Bu durum teknelerin daha büyük bir şekilde görülmesini sağlamıştır.

Geçimini denizden sağlayan insanların teknelerinin görkemli bir şekilde resmedilmesi ile izleyicide hayranlık oluşmasını sağlanmıştır. Emek ve iş gücünü yansıtılması açısından ise toplumsal bir mesaj da verdiği söylenebilir.

Sonuç olarak sanatçının konu kapsamında ele alınan eserlerinde İstanbul’un özellikle Beşiktaş, Bebek, Haliç vb. semtlerinin denize kıyısı olan kısımlarındaki limanlarda iskele kenarlarına demirlemiş tekne ve gemileri empresyonist bir yaklaşımla ele alarak kompozisyonlarında plastik bir ifade aracı olarak kullandığı söylenebilir.

3.1.2. Hasan Vecih Bereketoğlu

İstanbul’un açık hava ressamı Hasan Vecih Bereketoğlu 1914 kuşağının izlenimci ressamlarındandır. Bereketoğlu, ilk resim derslerini 1916-1920 yılları arasında Halil Paşa'dan almıştır. Güzel Sanatlar Birliği'nin kuruluşuna destekte bulunan ilk sanatçılardan biri olmuştur. Çalışmalarına 1922-23 yıllarında Paris'te Julian Akademisi'nde devam etmiş ve 1923 yılında Türkiye'ye geri döndükten sonra natürmort tazında eserler vermiştir. Sanat yaşamında genellikle izlenimci anlayışı yansıtan eserler ortaya koymuştur. İstanbul ve İstanbul değerleri konulu çalışmalarında ise Halil Paşa, Hikmet Onat ve Nazmi Ziya Güran'dan esinlendiği görülmüştür. Kurbağalı Dere, Fenerbahçe ve Göksu manzaralı resimleriyle daha çok açık hava ressamı olarak bilinmektedir. Açık hava resimlerinde (Görsel-7) ışık

unsurunu rengi belirleyen öge olarak görmeyip tabiatta yarattığı yansıma ile izleyiciye sunmaktadır (Ana Britannica, 2000: 69).

Görsel-7: Hasan Vecih Bereketoğlu, “Haydarpaşa”, Karton Üzerine Yağlıboya, 1967 (“Sanal”, 2019).

Bereketoğlu’nun sanat anlayışına kısaca değindikten sonra sanatçının eserlerinden “Haydarpaşa” adlı çalışması (Görsel-7) incelendiğinde; eser; 41x37 cm. ebatlarında tuval üzerine yağlı boya tekniği ile çalışılmıştır. Resmin sol tarafında üç adet kayık ve hemen arkasında dumanı tüten bir vapur göze çarpmaktadır. Eserin sağ üst kısmında ise Haydarpaşa garı görülmektedir. Eser yatay biçimde açık kompozisyon şeklinde tuvale aktarılmıştır. Resmin geneline pastel renklerin hakim olduğu söylenebilir.

Sanatçının bu eserinde yalnızlığa bekleyişe ve özlem duygusuna vurgu yapmak istediği söylenebilir. Anlatımcı kurama dahil edilebilecek esere ait kompozisyonun odak noktasında görülen sarı tonlarındaki kayık ise belki de sanatçının yalnızlığına ışık tutmaktadır.

Görsel-8: Hasan Vecih Bereketoğlu, “Siste Liman”, TÜYB (“Sanal”, 2019).

Bereketoğlu’nun “Siste Liman” adlı çalışması (Görsel-8) ele alındığında ise; eser, 33x40 cm boyutlarında duralit üzerine yağlı boya ile resmedilmiştir. Eserde limana demir atmış gemi figürleri kullanılmıştır. Resimde sıcak ve soğuk renkler bir arada kullanılmıştır. Eserin sağ üst kısmında eski bir yapı kullanılmış açık kompozisyon tercih edilmiştir.

Siste liman adlı eserin içyapısına bakıldığında; resimde kullanılan plastik ögeler tamamen sanatçının iç dünyasını yansıttığı söylenebilir. Kullanılan sıcak ve soğuk renkler ile resimde denge sağlanmıştır. Sağ tarafta bulunan gemi figürü ile uzun yıllardır denizlerde yelken açıp eskidiği için bir limana demirlenmiş, artık bir metal yığını haline gelmiş emektar bir gemi ifade edilmeye çalışılmış olabilir.

Görsel-9: Hasan Vecih Bereketoğlu, “Kum İskelesi”, Karton Üzerine Yağlıboya (“Sanal”, 2019).

Son olarak Hasan Vecih Bereketoğlu’nun “Kum İskelesi” isimli çalışmasında ise (Görsel-9) öncelikli olarak renklerin pastel tonlarda ve oldukça yumuşak kullanılması dikkat çekmektedir. Arka planda, gökyüzünde kullanılan açık değerler ve aşağıda deniz yüzeyinde kullanılan yeşil gri değerler dengeli bir biçimde kullanılmıştır. Tekne ve sandallar, gövde ve direkleriyle resim yüzeyinde yatay ve dikey dengenin oluşmasına yardımcı olmaktadır. Kompozisyonda görülen limanı sağdan sola diyagonal biçimde bölen iskelenin hemen ardında demir atmış tekne ve sandalların toplu ve bir biri içerisine girmiş bir biçimde resmedilmesi asimetrik bir denge oluşturmaktadır. Ağırlıklı olarak mavi ve yeşilin tercih edildiği resimde, kırmızı renk tonları izleyicinin dikkatini çekecek bir biçimde birkaç küçük yüzeyde kullanılmıştır. İzlenimci ressamlara has anlık leke ve renk dokunuşlarını resim yüzeyinde yakalayabilmek ve gözlemlemek mümkündür. Ortamdaki sisli ve buğulu hava resmin bir gün batımı veya gün doğumu saatlerini yansıttığını düşündürmektedir.

Sonuç olarak Bereketoğlu’nun çalışmaları için izlenimci estetiğin görüşlerine yatkın bir üslupla ele alınmış liman temasına uygun çalışılmış eserler olduğu söylenebilir.

3.1.3. Nedim Günsür

Babası İzzet Bey, bir resim tutkunudur. Bu tutkusunu oğlu Nedim’e de yansıtmıştır. 1931 yılında Kadıköy Cevizli İlkokulu’nda öğrenime başlayan Günsür bu okulu bitirdikten sonra 1936’da Kadıköy Ortaokulu’nda öğrenimine devam etmiştir. 1937 yılında babası İzzet Bey zatürre hastalığı ile hayatını kaybetmiştir. Ablası Mevhibe ve eniştesiyle birlikte önce İzmir’e gitmiş ve İzmir Namık Kemal lisesinde lise öğrenimine başlamıştır. Daha sonra Afyon’a giden Nedim Günsür, Afyon lisesine devam etmiştir. Bu yıllarda babasından aldığı resim sevgisiyle resimler yapmaya başlamıştır. Lise ikinci sınıftayken okuldan ayrılarak ressam olma hayaliyle İstanbul’a dönmüştür (Karabaş, 2017: 64-90).

Günsür, 1942 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan ders almıştır. 1948 yılında Akademiden birincilikle mezun olan Günsür, aynı yıl Fransız hükümetinin birincilere verdiği altı aylık bursla Paris’e gitmiş ve dönüşünde izlenimci etkilerle resimler yapmıştır. Ancak Günsür’ün Paris macerası tam dört buçuk yıl sürmüştür (Kuzucular, 2013: 1). Sanatçı Paris dönüşünde askerlik hizmetini yapmış ve ardından 1954 yılında öğretmen olarak Karadeniz Ereğli’sine gitmiştir. Sanatçı Ereğli’de öğretmenlik yaptığı yıllarda, madenci yaşamının içeriği ile bütünleşen, geniş kitlelere seslenebilen, açık bir resim dili olarak tanımladığı, zaman içinde naif ögelerin de yer aldığı “Dışavurumcu-Anlatımcı” bir tarz oluşturmuştur. Ardından 1959 yılında tamamen yerleşmek üzere İstanbul’a dönmüştür (Sanal-3, 2019: 1)

Nedim Günsür’e ait “Ereğli Limanı” adlı 1960 tarihli çalışma (Görsel-10) ele alındığında, yukarıda da belirtildiği üzere 1959 yılına kadar dört buçuk yıl öğretmen olarak yaşadığı Ereğli’ye ait, dikey bir kompozisyon yüzeyine liman temasının işlendiği görülmektedir. Gri ve yeşil renklerin hakim olduğu çalışmada, gemi ve sandallar koyu değerlerle uygulanmış ve yüzeydeki kompozisyonun dengeleyicisi olmuştur. Kompozisyona bakıldığında ister istemez bir kroki izlenimi doğmaktadır.

Sol alt köşede bulunan iskele ve insan imgeleri bunu doğrular niteliktedir. Resme ışık kullanımı bağlamında bakıldığında kapalı bir hava dikkat çekmektedir. Ayrıca gemilerin yapısı gereği betimlemenin bir yük limanına ait olduğu söylenebilir

Görsel-11: Nedim Günsür, “Karadeniz Ereğlisi”,1975 (“Sanal”, 2019).

Sanatçının yine Karadeniz Ereğlisi’ndeki izlenimlerine ait olduğu anlaşılan 1975 tarihli “Karadeniz Ereğlisi” isimli eserine (Görsel-11) bakıldığında ise bir minyatüre bakılıyormuş izlenimi oluşmaktadır. Gökyüzü ve denizde kullanılan mavi ile kurumuş ağaçlar bir kış günü izlenimi oluşturmaktadır. Minyatürlerde olduğu gibi perspektiften arındırılmış kompozisyon sağ alt köşede bir liman kasabası olarak ortaya çıkmıştır.

Turgay Gönenç, Nedim Günsür’ün renk kullanımı ile ilgili: “Nedim Günsür'ün

resim macerası, siyah-beyaz başlayıp, renkli sona eren bir film gibidir. Ressamlığının ilk yıllarında, o zaman da tutucu olan bu adam, Cezayir Savaşı, kıyımlar, patlayan maden ocakları çizip boyadı: Renkli siyahlar ve grinin bin bir tonunu kullanarak… Çok cesur, o zamanın Türkiye resmi için çok yenilikçi bir kompozisyon ve kadraj anlayışıyla resimler yapmıştır” (Sanal-3, 2019: 1) demektedir.

Görsel-12: Nedim Günsür, “Karadeniz Ereğlisi”, TÜYB, 1975 (“Sanal”, 2019).

Sanatçının yine “Karadeniz Ereğlisi” isimli başka bir eseri (Görsel-12) ele alındığında, soğuk renkler ağırlık göstermekte ve sarı-yeşilin yoğunluğu dikkati çekmektedir. Ayrıca koyu kontrast renklerin kullanımı ile resimde denge sağlanmak istenmiştir. Resimde imge olarak liman ve limanda bulunan evler bulunmaktadır. Dikdörtgen bir forma sahip olan eserin iki parçadan oluştuğu görülmektedir. Üst kısımda dağ manzarası, alt kısımda ise; deniz yüzeyi ve liman bulunmaktadır.

Sonuç olarak Nedim Günsür hakkında; konu kapsamında ele alınan eserlerinde dört buçuk yıl yaşamını sürdürdüğü Karadeniz Ereğlisi’ne ait liman yaşamını tema olarak eserlerine konu edinerek şiirsel bir anlatıma ağırlık verdiği anlaşılmaktadır.

3.1.4. Necdet Kalay

Necdet Kalay ilk sanatsal eğitimine Faruk Morel ve Şeref Akdik’ten ders alarak başlamış, daha sonra ki yıllarda ise DGSA resim bölümünde eğitimine devam etmiştir. 1954-57 yılları arasında Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat bilgisi dersleri almış, bu sebeple sanat kültürünü de geliştirmiştir. Sanatçı ilk sergisini 1960 yılında İstanbul’da açmıştır. Şeref Akdik, Hasan Vecih ve Hikmet Onat ile birlikte doğada çalışarak sanatındaki üslubunu geliştirmiştir. 1970’li yıllarda resim çalışmalarına yurt dışında devam etmek isteyen sanatçı, o dönemin en meşhur Türk ressamları arasına girmiştir.

Necdet Kalay resimlerini geniş fırça darbeleriyle Anadolu peyzajını konu edinerek tuvale aktarmıştır (Sanal-4, 2018: 1).

Görsel-13: Necdet Kalay, “Haliç” Ahşap Üzeri Yağlıboya, 35,5 x 44 cm, 1977 (“Sanal”, 2019).

Sanatçının “Haliç” isimli eseri (Görsel-13) ele alındığında lekesel bir üslup benimsendiğini gözlenmektedir. Cami silueti ve geri plandaki küçük tekneler resminde derinliği oluştururken tekne bacalarından çıkan duman ile kompozisyon dengelenmiştir. Gri değerlerin hakim olduğu çalışmada sağ ortada sarı flash bir değer olarak kullanılmıştır. İzlenimcilerin geleneksel yaklaşımı olan anlık renk dokunuşları Necdet Kalay tarafından ustaca uygulanmıştır.

Görsel-14: Necdet Kalay, “İstanbul”, TÜYB, 68x98 cm, 1980 (“Sanal”, 2019).

Sanatçının “İstanbul” adlı eseri (Görsel-14) ele alındığında ise 1980 tarihli 68x98 cm. ebatlarında yağlı boya tekniği kullanılarak yapılmış bir çalışma olduğu anlaşılmaktadır. Eserde hakim olan renkler genel itibariyle soğuk tonlara sahiptir. Sıcak renklere çok fazla yer verilmemiştir. Eserde; fırça vuruşları ve lekelerin kullanımı üzerine kurulmuş bir kompozisyon göze çarpar.

Sanatçının eserlerinde limana demirlemiş olan teknelere yer verdiği görülmektedir. Resimde sanatçının deniz ve gökyüzünü birlikte kullandığı söylenebilir. Tekneleri birbiri içine geçmiş adeta hayal dünyasında bir limanda siluet halinde belirsizlik içeren soyut bir aktarımla yansıtılmıştır.

Görsel-15: Necdet Kalay, “Haliç”, Ahşap Üzeri Yağlıboya 57x69 cm, 1975 (“Sanal”, 2019).

Son olarak Kalay’ın “Haliç” isimli eseri (Görsel-15) incelendiğinde, resim yüzeyinde görülen beyaz renk tonlarının, espas bağlamında dengeleyici bir unsur olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Arka planda uygulanan renk dokuları beyaz rengin içerisinde kendisine cami ve şehir silueti olarak yer bulmuştur. Sandal benzeri renk lekeleri detaylandırılmadan sadece izleyici zihninde bu algıyı yaratacak biçimde resmedilmiştir. Gökyüzü ile birleşen gemi bacasından çıkan dumanlar dikey bir hareket oluşturmuş bu da kompozisyon açısından dengeleyici bir unsur olmuştur.

Sonuç olarak Kalay, İstanbul liman resimleri konulu yapıtlarıyla dikkati çeker. Araştırma kapsamında bakıldığında liman temasını eserlerinde en istikrarlı şekilde kullanan sanatçılardan olduğu anlaşılmaktadır.

3.1.5. Ayhan Türker

Sanatçının kendi web sayfasında sanat hayatı ile ilgili özet bilgi şöyledir: 1938 yılında Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlkokul yıllarında başlayan ve lisede resim öğretmeni Turan Erol’un yakın ilgisiyle iyice belirlenen resim sevgisi üzerine Güzel Sanatlar Akademisi’nde (şimdiki “Mimar Sinan Üniversitesi”) resim okumak üzere İstanbul’a gelmiş ve Akademi’ye girmiştir. Öğrenimini iç mimarlık bölümünde yapmıştır. Suluboya derslerinde Edip Hakkı Köseoğlu ve grafik bölümü hocası Namık Bayık’tan edindiği bilgi ve beceriler Ayhan Türker’in, suluboya resimde Turan Erol’un deyimi ile ‘virtüöziteye’ erişmesinde önemli rol oynamıştır. İlk kişisel sergisini 1985 yılında Beyoğlu Vakko Sanat Galerisi’nde açmıştır. Gördüğü ilgi beklenilenin çok üstünde olmuştur. Daha sonra İstanbul, Ankara ve İzmir’de birçok kişisel sergi gerçekleştirmiş, karma sergilere katılmıştır. Ayhan Türker moda akımlara kapılmadan çalışmalarını, Cezanne’ın deyimiyle “tabiata paralel” olarak ve her türlü malzemeyi kullanarak empresyonist çizgide sürdürmektedir. Sanat eleştirmenlerince ‘Çallı’ kuşağının günümüzdeki en önemli temsilcisidir. İstanbul peyzajını gerçek resim soyluluğu ile yorumlayışı onu benzerlerinden her zaman ayırt etmiştir. Sanatçı yalnız peyzaj ve natürmortta değil, portre çalışmalarında da, özellikle Atatürk

Benzer Belgeler