• Sonuç bulunamadı

Bâbur'un Okudukları Bağlamında Adalet Kavramı

BÖLÜM III ADAB LİTERATÜRÜNDE İDEAL HÜKÜMDAR

C. Bâbur'un Okudukları Bağlamında Adalet Kavramı

Bâbur'un yaşamı boyunca hangi kitapları okuduğunu tam olarak hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ancak onun hatıratında, adı geçen ya da Bâbur'un doğrudan alıntı yaptığı kaynakları okuduğunu kabul edebiliriz. Tezimin ikinci bölümünde bahsettiğim üzere Bâbur'un yazılı kültür ile ilişkisi çok güçlüydü. Onun okuduğu ve haberdar olduğu eserler arasında kurmaca edebiyat ürünleri de yer alıyordu. Başta Sadî-i Şîrâzî'nin Bostân ve Gülistân'ı olmak üzere, Firdevsî'nin Şehnâme'si, Hâfız-ı Şîrâzî'nin şiirleri, Nizamî'nin Hamse'si, Mevlânâ Celâleddin Rûmî'nin Mesnevî'si, Ali Şir Nevâî ve Molla Câmî'nin şiirleri bunlar arasında sayılabilir. Sadî-i Şîrâzî'nin eserlerinin ise alıntılanma bakımından diğerlerinin önünde yer aldığı, Vekâyî'ye bakıldığında görülecektir. Dolayısıyla burada iki sebepten ötürü sadece Bostân ve Gülistân üstünde durmayı tercih edeceğim: birincisi, Vekâyî'de en çok alıntı yapılan edebiyat metninin -Bâbur'un kendi şiirleri dışında- Sadî-i Şîrâzî'ye ait olması38; ikincisi ise, Bostân ve Gülistân'da yer alan adalet kavramının Firdevsî, Nizâmî ve Mevlânâ'da yer alan adalet kavramından ayrı bir yerde olmayışıdır: her eserde adalet, hükümdarlığın ilk şartı olarak konumlandırılır.

Sadî-i Şîrâzî, XIII. yüzyılda (1213-1219?) Şiraz'da dünyaya gelmiş ve aynı şehirde 1292 yılında ölmüştür (Davis 1986: 719).Bostân'ı (1257) ülkesi

38

Adını andığım diğer şairler Vekâyî'de ya bir-iki kere alıntılanır ya da hiç alıntılanmazken (Mevlânâ'ya doğrudan atıf yoktur) Sadî-i Şîrâzî on iki yerde alıntılanmıştır.

63

dışınagerçekleştirdiği seyahatlerin dönüşünde, Fars Atabeyliği'nin hükümdarı Ebubekir b. Sa'd b. Zengî'ye sunmuştur; bundan bir yıl sonra ise, aynı hükümdarın oğlu olan Sa'd b. Ebubekir b. Sa'd'e ise Gülistân'ı takdim etmiştir. Her iki eser de siyaset, askerlik, cemiyet ahlakı, bireysel ahlak, aşk, terbiye, yaşama kuralları gibi konularda çeşitli hikâyeler ve özlü sözler barındıran birer nasihat kitabı,birer "adabnâme"dir. Bu bakımdan Bostân ve Gülistân İran adabliteratürünün en bilindik örnekleri arasında yer alırlar. Hikmet İlaydın, iki eser arasındaki benzerliği şu biçimde belirtir:

...Bostân'la Gülistân kardeştirler. Aralarındaki fark şekildedir: Bostân mazmundur. Gülistân'da nesirle nazım karışıktır ve bu bakımdan ondan kuvvetli bir tenevvü göze çarpar. Fakat esas itibariyle her ikisi de birtakım hikâyelerle onları takip eden öğütlerden ibarettir. Hatta bazı bahisleri bile aynı adı taşır: Her ikisinde de adalet ve hükümdarlığa, aşka, kanaate, terbiyeye dair birer bölüm vardır. (İlaydın 1992: VII)

İki kitabın içinde yer alan bölümlerde ilk sıra adalet ve hükümdarlık konularına ayrılmıştır. Kitabın sunulduğu kişilerin birer hükümdar olması ve hükümdarlıkta en önemli konunun "adaletli yönetim" olması sebebiyle, kitapların bölümlenmesindeki konu hiyerarşisinde, adalet ve hükümdarlık kavramları ilk sırada yer almaktadır.

Adalet kavramının Bostân'da yer alışı, en başta hükümdara (Ebubekir) olan methiye kısmında görülür ve burada Atabey Ebubekir'in adabliteratürü içinde yer alan diğer adil hükümdar selefleri ile (İskender, Anuşirvan, Hürmüz, Feridun, Cemşid gibi) ilişkilendirildiği göze çarpar. Şehnâme'de adaletli hükümdarlıklarıyla öne çıkan İskender, Anuşirvan, Hürmüz, Feridun, Cemşid gibi isimlerin yanı sıra Bostân'da, halife Ömer'in adaletine de vurgu yapılır. Kitabın "Adalete ve Hükümdarlığa Dair" başlıklı ilk bölümündeki adalet anlayışı kısaca şöyle özetlenebilir: insanlara hükmetme yetkisi Allah tarafından verilir; insanlar Allah'ın

64

hükümdara emanetidir. "Sultan çobandır, halk sürüdür. Hâlbuki halka eziyet veren padişah, çoban değil, kurttur" (Sadî 1992: 55). "Halkı zulüm içinde öldürmek doğru değildir. Çünkü o, saltanatın sığınağı ve dayanağıdır. Gönlü hoş edilen bir işçi daha çok iş yapar" (Sadî 1992: 21-22). Ayrıca bir hükümdara göre "bir arpa etmeyen bir yoksul, yarın bir gün padişahı Tanrı'nın huzuruna götürebilir" (Sadî 1992: 58). Müslüman inancına göre adalet dünyada gerçekleşmezse, ahirette tanrı tarafından gerçekleştirilecektir. Bostân'dan yola çıkılarak buna benzer daha birçok örnek verilebilir. Ancak konunun özü, yönetme yetkisinin tanrıdan geldiği ve hükümdarın bunu adilce yürütmesi gerektiği, böylece hem hükümdarın hem de halkın kazanacağı; aksi hâlde, hükümdarın bir zalim olup Allah tarafından cezalandırılacağı anlatılır. Adalet, Bostân'da da, saltanatın devamlılığını sağlamak işlevini görür:

Halkı zulüm içinde öldürmek doğru değildir. Çünkü o, saltanatın sığınağı ve dayanağıdır. Köylüye kendin için riayet etmelisin: gönlü hoş edilen bir işçi daha çok iş yapar. Nihayet, kendisinden fazlasıyla iyilik gördüğün kimseye fenalık etmen insanlık değildir. (Sadî 1992: 22).

Gülistân'da hükümdarlık ve adalet konusunda aynı görüşlerin çok benzerleri yer alır. Gülistân'ın ilk bölümü olan "Padişahların Tabiatı" adlı bölümde, padişahın cömert, cesur, akıllı, sanattan anlayan biri olmasından çok daha önce, adaletli olması gerektiği anlatılır. Diğer özellikler, adaletten sonra gelirler. Padişah adil olmalıdır ki, [halk] etrafında toplansın." (Sadî 1946: 37). Çünkü "zalim huylu bir kimse, çobanlık [önderlik] edemez. Zira kurdun elinden çobanlık gelmez." (Sadî 1946: 37). Bu sebeple padişah her şeyden önce adaletli olmalı çünkü "padişahlar halkın korunması içindir. Yoksa halk padişahlara itaat için değil." (Sadî 1946: 73). Adaletli olan padişah, her zaman kazanır: "Kaarun helak oldu; çünkü kırk evi dolduran bir hazinesi vardı. Nuşirevan [Anuşirvan] ölmedi çünkü [adaletiyle] iyi bir nam bıraktı" (Sadî 1946: 59).

65

Burada her iki eserden de aynı konuda başka örnekler de sıralanabilir. Ancak bu, şimdiye kadar vermiş olduğum örneklerle anlattıklarımın ötesine geçen bir yoruma sebebiyet vermeyecektir. Bu sebeple, Bostân ve Gülistân'da yer alan hükümdarlık konusundaki görüşleri, yeri geldiğinde Bâbur'ûn yazdıkları ile kıyaslarken kullanacağım.

Sadî'nin Bostân ve Gülistân adlı eserleri, İslam yazılı kültür dünyasında özellikle Çağatay ve Osmanlı sahalarında çokça okunmuş ve büyük bir etki yapmıştır. Şimdi o etkinin, Bâbur'un hükümdarlık anlayışına ne ölçüde yansıdığını göstermeye çalışacağım.

66