• Sonuç bulunamadı

3.3.1.Uygulama Biçimine Göre Ayrımcılık Türleri 3.3.1.1. Doğrudan Ayrımcılık

Doğrudan ayrımcılık (pure discrimination), bir gerçek veya tüzel kişi veya topluluğun, hak ve özgürlüklerden karşılaştırılabilir durumdakilere mukayeseyle eşit şekilde yararlanmasının önüne geçilen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi ifade etmektedir. Doğrudan ayrımcılıkta bireyin kusurlu olup olmadığı göz önünde bulundurulmaz. Doğrudan ayrımcılığa, istihdam edilen kadın ve erkek çalışanlar arasında salt cinsiyete dayalı ücret farklılıkları yaratılması; aynı suçtan dolayı farklı ırklara farklı cezalar verilmesi ya da bir köken için suç olmayan bir fiilin bir diğeri için suç olarak düzenlenmesi; kişilerin etnik kökenini aşağılayıcı sıfatların

69

kullanılması, salt engelli olduğu için bir kişiye iş verilmemesi örnek olarak sıralanabilir (Korkut, 2009:46).

İstihdama yönelik doğrudan ayrımcılığa; ülkemizde yürülükte olan “Hemşirelik Kanunu” örnek gösterilebilir. Bu kanun, değişiklik yapılmadan önceki haliyle sadece kadın bireylerin hemşirelik mesleğini icra edebileceğini buyurmaktaydı. 2007 yılında yapılan değişiklik ile erkek bireylerin de hemşirelik yapmasının önü açılmış oldu.

3.3.1.2. Dolaylı Ayrımcılık

Dolaylı ayrımcılık, şekil itibariyle tarafsız gibi duran bir hükmün, uygulamanın ya da ölçütün belli bir gruba ait kişileri bu gruba ait olmayan diğer kişilerle mukayese edildiğinde dezavantajlı bir durumda bırakmasıdır. Söz konusu hüküm, uygulama ve ölçütler meşru bir amaçla nesnel olarak haklı çıkarılmadıkları takdirde dolaylı ayrımcılık söz konusudur (Korkut, 2009:46-47). Buna örnek olarak, bir işyerinin girişine engelli merdiveni ya da engelli girişi yapılmaması engelli bireylerin bu tür yerlere girişini engellemektedir. Görünürde ya da şirketin uyguladığı kurallarda böyle bir madde konulmadığı halde şirketin sahip olduğu fiziki koşullar, bu şirketin engelli bireyleri istihdam etmediği yargısını oluşturmaktadır.

3.3.2. Amacı Bakımından Ayrımcılık Türleri 3.3.2.1. Pozitif Ayrımcılık

Toplum içinde eşitliğin sağlanması açısından ayrımcılık yasağı önemli bir ilke olmasına rağmen tek başına yeterli olamamaktadır. Eşitliğin sağlanabilmesi için; ayrımcılık yasağının yanı sıra ayrımcılığa maruz kalma riski taşıyan toplumun dezavantajlı gruplarına mensup kişilerin özel olarak desteklenmesi gerekmektedir. Bir başka deyişle; pozitif ayrımcılık, toplumda eşitliğin sağlanması amacıyla dezavantajlı gruplara istihdam alanında engellilere kota uygulaması gibi farklı haklar tanınmasıdır. Bir kısım fiili eşitsizlikleri dengelemek ya da gidermek için getirilen farklılıklar ve farklı gruplara farklı statülerin uygulanması da eşitliğe aykırı ve keyfi ayrımcılık olarak kabul edilmez. Batı ülkelerde kadınlara seçilme kotaları tanınması ve asgari oranların güvence altına alınması klasik eşitlik anlayışına (cinsler arası eşitlik) ters gibi görünse de aslında fiili eşitsizliği gidermeye yönelik bir olumlu

70

(pozitif) ayırımcılık tercihidir (Tanör ve Yüzbaşıoğlu, 2001:112).

3.3.2.2. Negatif Ayrımcılık

Yaşam içerisinde bireylerin arasındaki niteliksel farklılıklar ve ortalamadan daha az olan nitelikler veya benzerlerinden farklı olmak, azınlık olmak, doğuştangelen biyolojik ve genetik farklılıklara sahip olmak, toplumun farklı kesimleri tarafından bireylerin aleyhine kullanılmasına neden olmaktadır.Bu niteliklerin meydana getirdiği dezavantajlar; kişiye gerek özel yaşamında gerekse iş yaşamında eşit davranılmamasına ve diğerlerinin sahip olduğu haklardan (tarafsız olmayan sebeplerden dolayı) mahrum bırakılmasına neden olmaktadır. Yapılan bu ayrımcılık türüne ise ‘‘negatif ayrımcılık’’ denilmektedir. Yani, kişinin objektif olmayan çeşitli sebeplerden dolayı diğer bireylerin sahip olduğu haklardan yararlandırılmaması, dışlanması olarak özetlenebilir (Mollamahmutoğlu, 2004:422).

3.3.3. Konusu Bakımından Ayrımcılık Türleri 3.3.3.1. Irk ve Etnik Kökene Dayalı Ayrımcılık

Ayrımcılığın çeşitleri içerisinde en çok dikkat çeken ve yıllardır sorun oluşturan farklı ırk ve etnik kökene ait insanlara yönelik olarak meydana gelen ayrımcılıktır. İnsanların, insan olmalarından doğan evrensel haklarına doğrudan yapılan saldırı anlamı da taşıyan ırkçılık, bütün farklı renkleri, etnik nitelikleri, ulusal kökenleri hiçe sayan bir anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendinden farklı ırklara karışmak istemeyen ve bu ırka sahip olan insanları kendilerini diğer ırklardan ayrı ve üstün bir konumda görürler.

Kendilerinin, diğerlerinin ulaşamayacakları haklara ve olanaklara sahip olmaları gerektiğine inanırlar, bu düşüncenin hiçbir mantığa dayandırılmasını da gerekli görmezler (Ünlü, 2009:21).

3.3.3.2. Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık

Cinsiyet ayrımcılığı, bireyin cinsiyeti sebebiyle veya cinsiyetiyle ilgili bir sebepten ötürü farklı muameleye maruz bırakılarak mağdur edilmesidir (Onaran ve Yüksel, 2000:209). Bir başka deyişle, bir kadına cinsiyetine dayalı olarak bir erkeğe davranıldığından daha olumsuz veya eşitlikçi görünen davranış uygulamalarının

71

kadın üzerinde ayrımcı etki yaratmasıdır (Yüksel, 2000:95).

Cinsiyete dayalı ayrımcılık, insanın doğuşundan itibaren kız veya erkek olması durumuna göre anne-baba, yakın akraba ve komşuların farklı davranışları ile başlar ve toplumun her kesiminde görülmektedir. Bir bireyin bir kadına veya erkeğe cinsiyetine bağlı olarak, bir erkeğe veya kadına davrandığında ya da davranacağında daha olumsuz veya daha pozitif davranması ve/veya eşitlikçi görünen davranış̧ ve uygulamaların kadın veya erkek üzerinde olumsuz etki yaratması ‘‘cinsiyete dayalı ayrımcılık’’ olarak ifade edilmektedir (Acar vd., 1999).

Toplumsal yaşam göz önünde bulundurulduğunda cinsiyete dayalı ayrımcılık ilkin kadının ev içerisindeki çalışmalarının değerlendirilmediği veya eksik değerlendirildiği; ikincisi, kadın ev dışı ücretli çalışsa da ev işleri ile ilgili yükümlülüklerinin devam ettiği; üçüncüsü, çalışma hayatına daha sonradan katılan kadınların, kendileri için tanımlanmış̧ görevleri yapmak durumunda bırakıldığı yargısı ile karşılaşılmaktadır. Bu durum da ‘‘Kadın işi’’ ve ‘‘Erkek işi’’ ayrımını ortaya çıkarmıştır (KSSGM, 2009a).

Toplumlar, erkek ve kadının nasıl davranmasını gerektiğini, hangi rolleri üstlenmesini, hangi şahsi kişisel özelliklere sahip olmasını belirleyen biçimsel ve biçimsel olmayan kurallar ortaya koymaktadır. Konulan bu kurallar kadınların belirli kalıplar içinde algılamasına ve belirli önyargılar çerçevesinde değerlendirilmelerine sebep olmaktadır (Barutçugil, 2002:125). Bu da kadınları iş yaşamında cinsiyete dayalı bir ayrımcılığa maruz bırakmaktadır (Arlı, 2013:285).

3.3.3.3. Din, İnanç Temelli Ayrımcılık

Toplumsal yaşam içerisinde ekonomik ve siyasi sebeplerden dolayı meydana gelen göçler, toplumların nüfus yapısını değiştirerek sosyal ve kültürel farklılıkların artmasına sebep olmuştur. Bu durumun sonuçlarından biriside farklı dinlere mensup kişilerin bir arada yaşama zorunluluğudur. Farklılıkların bir arada yaşaması güç bir durum iken bir de buna din ve inanç ayrımcılığının eklenmesi durumun iyice zorlaşmasına neden olmaktadır (Kaya,2016:30). Toplumda çoğunluğun mensubu olduğu din o toplumda baskın duruma geçmekte ve farklılıklara karşı toplumun farklı kesimlerinde farklı tepkiler verilmekte azınlığın dini inançlarına saygı

72

gösterilmemekte ve ayrımcı davranışlara maruz bırakılmaktadır (Turpçu, 2004:10- 11).

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ ne göre, “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır” (İHEB, 1948). Bu madde gereği hiç kimse inanışlarından ayrımcılığamaruz bırakılamaz, bırakılsa dahi bu kişilerin kullanabileceği yasal hakları vardır. Bu madde sayesinde bireylerin inanç hürriyetleri koruma altına alınmıştır. Anayasa ve başka yasalar aracılığıyla kişilere verilen bu hakkın kullanılmasını önlemek ya da sadece inanışından dolayı kişileri bir kısım haklardan alıkoymak suç unsuru oluşturmaktadır (Alkan vd., 2016:62).

3.3.3.4. Cinsel Yönelime Göre Ayrımcılık

Cinsel yönelime göre ayrımcılık; “çalışma yaşamında Lesbian, Gay, Bisexual or Transgender (LGBT) bireylerinin işten çıkarılması, istifaya zorlanması, cinsel tacize uğraması ve aşağılanması yoluyla çalışma hayatından dışlanması” durumudur. Bireylerin cinsel yönelimlerine bağlı tutumları, kişinin kendisi dışında kalanların verdiği tepkilerden dolayı sahip oldukları kimliği saklama eğiliminde olmaktadır (Demirdizen, Çınar ve Kesici, 2012:314). Cinsel yönelimleri faklı olarak adlandırılan bu bireylerin işten çıkarılırken işyerinin dışarıya verdiği imajının zedelenmemesi açısından cinsel yönelim olgusunun üzerinde durulmamaktadır (Doğan, 2012:67).

Ülkemizde eşcinselliğin yasaklanması ile ilgili herhangi bir kanun olmadığı halde, “cinsel yönelim ayrımcılığı” yaygın bir şekilde görülmektedir. Burada ayrımcılığı meydana getiren unsur eşcinsellik olgusunun bir “hastalık” gibi görülmesi ve bu hastalığın tedavisinin yapılması gerektiğidir ki bu da cinayetlere varan pek çok olumsuz sonucu doğuran bir unsurdur. Bu durum da çok ciddi boyutlarda insan hakları ihlallerini meydana getirmektedir. Cinsel yönelime yapılan ayrımcılık, bu bireylerin “eşcinsel” veya “trans birey” olmasına yönelik değil, aynı zamanda doğduğu bedenden farklı hissedenlere de yöneliktir. Örneğin, bir birey kadın bedeni ile dünyaya gelmiş ise bu kişi bir kadın gibi davranmak ve yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Böyle bir durum kişinin en doğal hakkı olan özgür ve dilediği gibi yaşama hakkının gasp edilmesidir. Toplum herkesin aynı yönlü olmasını, benzer tepkiler vermesini, belli kalıplar dışına çıkılmamasını ister. Bunun

73

dışına çıkan bireyleri de “yola getirme” haddini ve hakkını kendinde bulur ve özgürlüğünüzü gasp eder.

Benzer Belgeler