• Sonuç bulunamadı

Ayna, Ayna tutan (Ayîne-dâr)

2. BÖLÜM

3.1. FELEK İLE İLGİLİ TASAVVURLAR

3.1.17. Ayna, Ayna tutan (Ayîne-dâr)

Farsça kökenli bir kelime olan ayna görüntüleri aksettiren sırlı cam olarak bilinir. Genellikle süsü sembolize eder. Ancak divân şiirinde çok farklı anlamlar ifâde etmektedir. Tasavvufta farklı anlamlar yüklenen ayna, genellikle Allah’ın varlığın göründüğü bir cisimdir. Tabi bunun için şart olan kalp gözü ile bakabilmektir.

Ayna, görüntüleri aksettirmesi, bu görüntülerin bir hayâlden ibaret olması, parlaklığı, cilalanıp parlatılması ve kırılma özellikleri sebebiyle beyitlerde söz konusu edilir. Kıymetli olmaları ve dış tesirlerden korunmak için üzerinin bir örtü ile örtülmesi, papağanların konuşmaya alıştırılırken aynadan yararlanılması ve bilhassa toz ile ilgisinden dolayı değişik tasavvurlara konu olur. Bu özellikleri sebebiyle beyitlerde âlem, cihan, dünyâ, gönül, kalb, yanak, yüz, sine, su, kadeh, gül, güneş, gökyüzü (felek, çarh, sipihr), âşık, kadr, tab‘ ve kara ile ilgili benzetme unsuru olarak yer alır (Seferciğolu, 2001: 100).

Sevgilinin güzelliğine ayna tutmak için güneş aynaya, felek de ayinedâra benzetilerek, sevgiliden güzelliğinin ışığından güneş ve aya nur bahsetmesi istenir. Sözü edilen kişinin güzelliği mübalağa yoluyla güneşe ve aya ışık verecek niteliktedir. Eski astronomi ilminde güneşin diğer adı “âyine-i felek”tir (Çetindağ, 2005: 188). Feleğin aynaya benzetildiği beyitlerde Allahın tecellisinin bu aynada göründüğü düşüncesi hâkimdir. Benzetme yönü çoğunlukla renk parlaklık açısındandır. Eskiden geline, yardım ederek onu süsleyen kişiye ayinedâr denilmektedir. Bu beyitte de böyle bir benzetme görülmektedir:

Cemâlüñ pertevinden nûr-bahs ol mâh u hûrşîde

Günes âyîne-i hüsnüñ felek âyîne-dâr olsun (Bâkî, G. 352/2)

Fuzûlî, beytinde güneşi sevgilinin yüzünün bir aksi olarak düşünmüştür. Eğer sevgili ayna önünden çekilirse güneş de yok olur. Güneş, hem doğup yükselmesi hem de batması nedeniyle gökyüzünde hareket ediyor gibi görünmesi feleğin bir âyinedâra, güneşin de onun elindeki bir aynaya benzetilmesine neden olmuştur:

Adın etmiş gün alıp bir aks mir'ât-ı felek

Subh gösterdükce sen ruhsâr-ı ferrûh-fâlini (Fuzûlî, G. 296/2) Piyâle ‘aksi mir’ât-ı felekde âfitâb olsun

Fürûg-ı sâgar-ı sahbâdan olsun pür-ziyâ meclis (Bâkî, G. 208/2)

Bâkî, kaderin karşısına çıkardığı zorlukları, sıkıntıları felek aynasından yansımış olarak düşünür:

Olur mıydum gehi giryân gehî sûzân gehî nâlân

Felek âyînesi göstermeyeydi dürlü sûretler (Bâkî,G.166/4)

Nev‘î, bu beytinde kendini şirin sözlü bir papağana benzeterek felek aynasında görülen böyle bir zatın olmadığını vurgulamaktadır:

Ne zâtın gibi gösterdi felek mir’atı bir suret

Ne Nev‘î gibi tûtî gördü dehrin şekkeristânı (Nev‘î, K.46/14)

Aynanın gerçekleri gösterme özelliği vardır. Bu beyitte de hayır ve şerrin ayrıca saklanan her şeyin felek âyînesinde göründüğünü ifâde edilmektedir:

Sinede her man’nî-i münker ki muzmerdür sakın

Görünür âhır felek âyînesinden hayr u şer (Nev’î, Müf. 10/ 1)

Gökyüzü parlaklığı, şeklinin yuvarlaklığı, derinliği ve renginin beyaza yakın olması sebebiyle aynaya benzetilmiştir:

Meh-i rûze gibi kadre irişdi bir gice ruhum

Felek âyînesinde eyledüm seyrümde seyrânı (Yahya Bey, K. 16/23) Âşıkun gözi yaşıdur görinen sanma nücum

Oldı âyîne-i çarh üzre hüveydâ şimdi (Yahya Bey, G. 509/4)

Gökyüzü aynası fânidir. Zîrâ üzerindeki şekiller gerçek birer varlık değil, cisimlerin şekillerinin aynaya yansımasından ibaret olan birer surettir ve yok olmaya mahkûmdurlar. Tasavvufî mânâda bu dünyadaki bütün varlık ve cisimler, gerçek ve tek varlık olan Allah (C.C.)'ın değişik tecelli ve tezahürleridir. Hepsi de birgün yok

olacaklardır. Bu sebeple gökyüzü aynası fânî olarak ele alınır ve bekâ tezadıyla beraber işlenir. Bu itibârla aşağıdaki beyitte geçen "baka bilme" ifâdesi tesadüfi değil tevriyeli olarak kullanılmıştır. Hem aynaya bakmaktan bakabilmek manâsında, hem de ayna fâni olduğu için bekâ bilinmemesi yâni sonsuz zannedilmemesi gerektiği söylenmek istenmiştir (Deniz, 1992: 43).

Bana Yahya gibi ölmek hayât-ı câvidânîdür

Baka bilme felek âyînesini cümle fânîdür (Yahya Bey, Mus. 17.V/2)

Gökyüzünün aynaya benzetildiği beyitler daha çok gökyüzünün rengi, parlaklığı ve soğukluğu itibarıyla ele alınmıştır:

Her ne yüzde ki Hayâli bakasın ol görünür

Nazarunda felek âyîne-i pûlâd ancak (Hayâli, G. 261/5) Bazen de demir ayna sağlamlık özelliği ile de kullanılmıştır:

Âhenîn âyînedür benzer bu çarh-ı pür-sitem İtmedi hiç nâvek-i âh u enînüm ana kâr (Nev’î, K. 15/22)

Yahya Bey, felek aynasının bazen doğruyu yansıtmadığı ve insanları aldattığı ifâde etmiştir:

Bir büyük kimse şanursın kendüni görüp müdâm

Âdemi aldar felek âyîne-i âhen gibi (Yahya Bey, G. 438/2)

Dokuz kat feleğin her birinin birer ayna olduğunu görüşü de şâirler arasında yaygındır:

Terk ü tecrîd ile 'âlemde Mesîhâlığ idüp

Bu tokuz âyinede gün gibi peyda ola gör (Yahya Bey, G. 125/2)

Felek, güneşin ayna olarak düşünülmesi sebebiyle, elinde ayna tutan bir insana benzetilmiştir. Aşağıdaki beyitte söz konusu olan kişi, pâdişâhın âyînedârıdır. Padişahlar her şeyin en iyisini, en kıymetlisini kullanırlar. Burada padişah aynasının altın veya gümüş ayna olması gerekir. Dolayısıyla güneş altın ayna, felekte o aynayı pâdişâha tutan kişidir. Bu beyitte padişah sevgilidir. Edebiyatımızda ise sevgilinin yüzü bazen güneş, bazen de aydır. Her iki durumda da felek ona ayna tutandır. Çünkü eğer

gece kasdedilirse felek, elinde gümüş (ay) bir ayna tutar; gündüz kasdedilirse tutulan ayna (güneş) altundan yapılmıştır (Deniz, 1992: 46).

Pâdişâhum tapuna nesl-i melektir dediler

Hüsnünün âyîne-dârı felektir dediler (Hayâlî, Mkt. 16/1)

Felek aynası vefâsızdır ona bakarak insanların mağrur olmamaları, gururlanması boş yeredir:

Sûret-i mihrine ey dil katı magrûr olma

Bî-vefâdur felek-i âyîne-sîmâ göresin (Bâkî, G. 384/5)

Felekler dokuz kat olduğu düşüncesiyle her kat birer ayna olarak düşünülmüştür: Baka tasavvurum kılma râh-ı fânide

Ayân ider bu tokuz âyîne hezâr eşkâl (Yahya Bey, K. 20/27)

İnsanoğlu aynaya baktığında bazen gerçekleri değil de görmek istediklerini görür. Bu açıdan felek aynası bazen gerçekleri göstermez:

Âdeme ‘aybını göstermez felek âyînesi

Bî-nazîr anlar görür kendüyi bî-hemtâ umar (Yahya Bey, G.135/4)

Tevâzû bir insanda olması gereken en güzel vasıflardandır. Kibir ve kendini üstün görmek cahillikten gelir. Bu nedenle tevâzû sahibi insanların her iki dünyada da gönül zenginliğine ulaşmaktadır:

İki 'âlemde Süleymânlığ ider ey Yahya

Bu tokuz âyinede kendüzini mûr gören (Yahya Bey, G. 313/5)

İtün izinün aksi âyîne-i eflâke

Ey yüzi kâmer düşmiş adı peren olmışdur (Zatî, G. 262/4)

Âşığın en büyük silahı olan âh gökyüzüne yükseldiğinde farklı şekillere bürünür. Bu beyitte de âhın dumanı çarh aynasını dondurarak bulut gibi görünmesine neden olmaktadır:

Ey bana âh ittüren sanma bulutdur görinen

Benzer Belgeler