SİYAK KONUSUNA GENEL BİR BAKIŞ
dından 75 âyetlik el-Enfâl sûresi gelirken, 77 âyet uzunluğun
D. KUR'ÂNÎ SİYAKIN TARİHSEL ARKA PLANI:
11. Aynı Kelimeye Farklı Sıfatların Verilmesinin Hik
metinin Tesbiti
Bazı âyetlerde geçen bazı kelimelerin sıfatlarına veya d u rumlarına ilişkin hususları anlatan kelimelerin âyetin b a ğ l a m ı na uygun olarak değiştiği görülmektedir. Bu durumlar daha ziyade benzer âyetlerde net ve sarih bir şekilde farked il mekted ir. Örneğin:
"O'nun âyetlerinden birisi de: senin yer yüzünü boynu bü
kük (Itâşia) bir halde görmendir. Biz onun üzerine suyu döktü
ğümüz zaman titreşir ve kabarır. Onu dirilten (Allah) elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir. "'^
% z - Z ü m e r ( 3 9 ) : 3.
Ayrıca bkz. el-Ğazzâlî, İhya, I, 59.
^^Fussılet ( 4 1 ) : 39.
Âyetin siyakı içerisinde okunması d u r u m u n d a , kulluk, i-bâdet ve huşu bağlamının muhtevaya hakim olduğu görülmek
tedir. B u n d a n dolayı bu siyakta yer yüzü anlamındaki ard k e limesinin durumu huşu kelimesiyle ifâde edilmektedir. Benzer bir başka âyetin ise farklı bir siyakta geçmesi üzerine d u r u m u nu bildiren kelimenin de değiştiğini m ü ş â h a d e etmekteyiz:
"Yer yüzünü, kurumuş ve ölmüş olarak görürsün. Fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten bitirir.
Bu âyet de diriltilme ve kabirlerden çıkarılma ile ilgili k o nulardan bahseden bir siyakta geçmektedir. Bu bağlamın bir özelliği olarak her iki âyette de ortak olarak geçen ard kelime
sinin d u r u m u n u bildiren kelime bu kez de çürük ve kuru an
lamlarına gelen, hamide kelimesi ile değiştirilmiş b u l u n m a k tadır.
Böylelikle aralarındaki tenâsük ve irtibat çok açık bir şekilde siyak yardımıyla açığa çıkmış o l m a k t a d ı r . ' '
Cenâb-ı Hak'dan bahseden âyetlerde de zaman z a m a n O'nun isimlerinin değiştiğinin görülmesi hususu da aynı şekil
de bu başlık altında değerlendirilebilir.
Zira, ilâhlık motifinin ön plâna çıktığı siyaklarda Allah l â f z ı n ı n , t e r b i y e ve eğitim gibi motiflerin ön plana çıktığı siyaklarda da Rabb lafzının"" seçilmiş olması buna iyi bir ör
nek teşkil
etmektedir.'°-^^el-Hac(22): 5.
99
Bkz. Seyyid Kutub, et-Tasvîru'l-Fennîfl'l-Kur'ân, 2. Baskı, Mısır, tarihsiz, s. 97-98 vd.
'°°Meselâ bkz. Lokman ( 3 1 ) : 34.
""Meselâ bkz. el- Alak (96) : 1-5.
'"^Bkz. Seyyid Kutub, age., s. 74.
161
1 2 . T e k r a r Edilen Ayetlerdeki K ü ç ü k F a r k b b k l a r ı n H i k m e t i n i n Tesbiti
Kur'ân-ı Kerîm'de benzer bazı ifâdelerin yer yer tekrar edildiği bilinen bir hususiyettir. Böylesi tekrar ifâdeler arasın
da, kabaca bir ifâdeyle güçlü anlam ayrılmaları olmaksızın za
man zaman çeşitli değişikliklere uğradıkları da Kur'ân'ı dikkat
le mütâlâa edenlerin çok iyi bildikleri bir konudur. Sözgelimi tekrar ifâdenin çeşitli varyantlarında bir harf veya kelimenin fazla veya noksan olması, ya da takdim veya tehir edilmesi, yahut da bir harfin bir başka harfe ibdâli şeklindeki çeşitli y a pısal değişiklikler görülebilmektedir.""
Ü l k e m i z d e hafızlık yapanlar arasında da bu tekrar edilen birimler müteşâbih veya müşabih âyetler olarak bilinmektedir.
Hafız adayları derslerini yaparlarken ilerde karıştırmamak için bu k o n u y a ayrı bir önem hasrederler.
Müşabih âyetlerde görülen kısmî değişikliklerin en büyük âmillerinden birisinin de, o âyetin içinde geçtiği siyak olduğu
nu rahatlıkla ifâde edebiliriz.
B u n d a n da ötesi, Kur'ân'ın mucize kelâm olmasının delil
lerinden bir tanesinin de bu tekrar âyetlerin, siyaklarına göre almış oldukları kısmî değişiklikler olduğunu söyleyebiliriz.'"'' Çünkü tekrar âyetlerin siyaklarına göre kazanmış oldukları -tabir y e r i n d e y s e - yerel değişiklikler iyice incelendiği zaman Kur'ân-ı Kerîm'in çok enteresan bir başka yönü daha ortaya çıkmaktadır.
"^•'el-Keremânî, age., s. 17-18.
'°^Bkz. Atâ, age., s. 249.
Hattâ bu tekrarların, Abdu'l-ÂI Sâlim'in de dediği gibi'*"
bir nevi tefsir ve izah olarak telakki edilebilir olması bu entere
san yönün kıymetini daha da artırmaktadır.
K o n u m u z l a ilgili örneklere geçmeden önce bir hususa da
ha işaret etmek istiyoruz:
Bilindiği gibi Kur'ânı Kerîm muhataplarına yer yer geç
miş ümmetlere ait kıssaları anlatmaktadır. Tabi ki bu anlatımın hedefi bir tarih kitabınınkinden tamamen farklıdır. Dolayısıyla onun bu kıssaları anlatış biçimi de bir tarih kitabının anlatı
mından farklılık arzetmektedir. Sözgelimi bir olayın Kur'an'da tarihi seyri içerisindeki tertibe bir başka ifâdeyle kronolojik sıraya göre anlatıldığı çok nâdirdir.'"*
Bu kıssaların zaman zaman çeşitli sebeplerden d o l a y ı ' " ' tekrar edildiği de bir gerçektir. A n c a k bu tekrar bildiğimiz ka
darıyla Kur'ân'ın hiçbir yerinde harfî olarak aynen tekrar edil
memektedir. Tekrar edilen yerlerde, konunun siyakla ilişkili olan y ö n ü n e temas edilmek suretiyle, bazı yerlerde tafsilâtlı, bazı yerlerde de daha başka şekillerde olay anlatılmaktadır.
Bütün bunlarda esas etken yine siyak olmaktadır. Tekrarlar, sadece siyakın gerekli kıldığı kadarıyla ele alınmaktadırlar. Bu unsurlar, konuyla ve siyakla öylesine bütünlük sergilemekte
dirler ki, o unsurun tekrar olduğu bile hissedilmemektedir.""
"'^Abdu'l-AI, Salim Mükerrem, "Kur'ân'ı Kerim'in Kur'ân'ı Kerim'le Tefsiri", çev. Müctebâ Uğur, D.İ.B.D., c. x n , S. 6, s.
345.
"'^Bkz. es-Saîdî, "Teşâbuhu Malcâsıdi'l-Kur'ân, s. 67, 68.
" ^ ' B U tekrarların sebep ve hikmetleri için bkz. eş-Şâtıbî, age., III, 419
; eş-Şirbâsî, age., s. 166 ; Abdu'l-Âl, age., s. 345-346 vd.
163
Bkz. Hicâzî, el-Vahdetu'î-Mevdûıyye, s. 53 ; Mevdudi, Kur'ân'ı Nasıl Anlayalım, 46-47 ; eş-Şirbâsî, age., 166 ; Seyyid Kutub, age., 128-129 ; eş-Şâtıbî, age., II, 67 ; III, 419.
108
Dolayısıyla tekrarlar, Kur'an için bir nakîsa ve bir kusur değil aksine çeşitli üsluplar ve konular arasında zikredilebilir forma sokulabildiklerinden dolayı Kur'ân'ın eşsiz güzellikle
rinden birine işaret etmektedirler.
Şimdi sözünü ettiğimiz bu hususları örneklerle inceleme
ye çalışalım:
Ö r n e k 1 :
Görebildiğimiz kadarıyla Kur'ân-ı Kerîm'de Hz.İbrahim'e oğlu İshak'ın müjdelenmesi ile Lût kavminin helak edilmesine ilişkin kıssa geniş bir şekilde dört ayrı s û r e d e " " tekrar edilmek
te ve bu yerlerde aşağı yukarı aynı hususlar anlatılmaktadır.
A n c a k kıssa, içinde geçtikleri siyaklarıyla birlikte incelendi
ğinde konu ve bağlamlarıyla sergiledikleri son derece güçlü olan u y u m ve bütünlük açıkça m ü ş â h a d e edilebilmektedir.
Sözgelimi kıssa el-Hıcr sûresinde şu âyetlerden sonra an
latılmaya başlanmaktadır.
"Kullarıma Benim (nasıl) çok affedici ve merhamet edici olduğumu haber ver. ( B u n u n l a bitikte) azabımın da çok acı olduğunu (yine onlara haber v e r ) . " ' ' '
Yukarıdaki âyetlerin daha önce anlatılanlarla da büyük ilgi ve irtibat sergilemekle birlikte, İbrahim ve Lût kıssalarıyla da yakından ilgili ve uyumlu oldukları görülmektedir. Çünkü, Allah'ın ne kadar bağışlayan ve merhamet eden olduğuna, Hz.İbrahim'e kısır olan hanımından Hz.îshak'ı müjdelemesiyle;
azabının ne kadar acı olduğuna ise Hz.Lût'un ahlaksız
kavmi-'°^Bkz. Hicâzî, el-Vahdetu'l-Mevdû'ıyye, s. 26.
" ° B k z . Hûd (11) : 69 vd: ; el-Hıcr (15) : 51 vd. el-Ankebût (29) : 31 vd.; ez-Zâriyât ( 5 1 ) : 24 vd..
' " e l - H ı c r ( 1 5 ) : 49-50.
nin başına gelenlerin anlatılmasıyla işaret edilmiş bulunmak
tadır.
Ö r n e k 2;
"İme rabbeke huve a'lemu bimen dalle an sebîlihî"
"Allah, yolundan sapanları en iyi bilendir."
Bu âyet de değişik varyantlarla Kur'ân-ı Kerîm'de dört yerde tekrar e d i l m e k t e d i r . ' "
Yukarıdaki şeklini üç yerde muhafaza etmiş olan âyetin el-En'âm sûresinde biraz değişikliğe uğramış o l d u ğ u n u gör
mekteyiz:
"İnne rabbeke huve a'lemu men yedillu an sebîlihî"
Görüldüğü gibi âyet yukarıdaki formundan iki y e r d e d e ğişiklik göstermektedir:
a) (Men) edatından önceki zaid Bâ harfinin kullanılma
ması,
b) (Dalle) şeklinde gelen geçmiş zaman (mazi) kipinin (yedillu) şeklinde şimdiki veya geniş zaman (muzari) kipine d ö n ü ş t ü r ü l m ü ş olması. Biz d a h a ziyade ikinci şık üzerinde d u r m a k istiyoruz:
Arapçadaki genel kullanıma göre (efal) kalıbındaki ismi tafdıller mazi fiille kullanılırlar."'' M e s e l a Efdalu men Hacce, Ahsenü men Kâme gibi.
Genel kullanım böyle olduğu halde el-En'âm süresindeki fiil acaba niçin muzari kalıba d ö n ü ş m ü ş t ü r ?
' '^Bkz. Seyyid Kutub, age., s. 146-147.
"^Mesela bkz. el-En'âm (6) : 117 ; en-NahI (16) : 125 ; en-Necm (53):30 ; el-Kalem ( 6 8 ) : 7.
" V t â , a ? c . , s. 249.
165
Söz konusu âyeti özellikle siyakı içerisinde incelediği
mizde bunun sebebini anlamaktayız. Şöyle ki: Siyak, vuku b u l m a m ı ş ancak istikbalde de vuku bulmasını istemediği bir konu h a k k ı n d a geçmektedir. Kur'ân'ın üslûbu o l m a m ı ş bir hâ
dise için geçmiş zaman kipi yerine geniş zaman kipini kullan
mayı tercih etmiştir. Bir önceki âyeti birlikte okuyalım:
"Yer yüzündeki insanların çoğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna tabi oluyorlar ve saçmalıyorlar.
Açık bir şekilde görüldüğü gibi âyetin siyakı, H z . P e y g a m b e r @'in onların hevâ ve heveslerine uyması duru
m u n d a Allah'ın yolundan sapabileceği konusundan söz etmek
tedir. Bu farklılığın ilgi çekici olan yönü de Hz.Peygamber'in onların heva ve heveslerine uymadığını dolayısıyla s a p m a d ı ğını ispat etmesi olmaktadır. Aksi taktirde buradaki tekrar âyet de diğer varyantlar gibi olsaydı belki bu durum muarızları ta
rafından istismar edilebilir ve Hz.Peygamber'in saptığı iddiası öne sürülebilirdi. Ancak dediğimiz gibi tekrar olan âyetin yerel değişiklik göstermesi böyle bir iddianın ortaya çıkmasını en
gellemiş olmaktadır.
Siyaklarıyla birlikte incelendiklerinde diğer varyantların vuku b u l m u ş olaylar hakkında geldikleri görülmektedir.""
Ö r n e k 3 :
Son bir örnek olarak da şu âyeti vermek istiyoruz:
1. "Tilke hudûdullâhi felâ takrabûhâ" (İşte bunlar Allah
'ın sınırlarıdır. Onlara yaklaşmayın)'''
" ' e l - E n ' â m (6) : 116.
' '^Mesela bkz. Atâ, age., s. 249-250.
"^el-Bakara ( 2 ) : 187.
l."Tilke hudûdullâhi felâ te'tedûhâ" (İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Onlara tecavüz etmeyin,
Yakm varyantlarla gelen bu tekrar âyetlerdeki fiillerin değişmesinin sebebi acaba nedir?
İlk âyeti siyakı içerisinde incelediğimizde âyetin, meşru olmayan yollardan mal k a z a n m a n ı n , rüşvet vermenin, oruçlu iken cinsi m ü n â s e b e t t e bulunmanın haram kılınması gibi çeşitli yasakların içerisinde geldiğini görmekteyiz.
Şu halde, bu siyakta sözü edilen sınırlara yaklaşmayın a n l a m ı n a gelen (Felâ tekrabûhâ) fiilinin kulanılmış olması son derece uygundur.
ikinci âyet ise, cihadın farz kılınması, boşanmış kadınların üç kur' beklemelerinin gerekmesi, hamile kalmış olma d u r u m larında bunu haber vermeleri gibi bir takım emirler dizisi ara
sında zikredilmekte olduğu görülmektedir.
Şu halde böyle bir siyakta da, söz konusu edilen sınırlara tecavüz etmeyin, zulmetmeyin anlamlarına gelen (Felâ te'tedûhâ) fiilinin kullanılmış olması son derece m ü n â s i p t i r . " '
Örneklerden de açıkça görüldüğü gibi Kur'an'daki tekrar
lar, yeknesak bir şekil içerisinde değil, dinamik, ahenkli, u-y u m l u ve siu-yakına münasip bir tarzda fonksiu-yonunu icra et
mektedir.'-"