• Sonuç bulunamadı

Preop Postop

Postop 30.ay(osteotomi öncesi) Osteotomi sonrası Postop

50 Olgu 2: H.Y. 16 aylık, bayan, bilateral GKÇ

Preop Postop

Postop 12.ay(osteotomi öncesi) Osteotomi sonrası Postop

51 Olgu 3: B.E. 17 aylık, bayan, sağ GKÇ

Preop Postop

Postop 24.ay(osteotomi öncesi) Osteotomi sonrası Postop

52 Olgu 4: V.A. 27 aylık, bayan, sol GKÇ, sağ sublukse

Preop Postop

Postop 11.ay(osteotomi öncesi) Osteotomi sonrası Postop

53 Olgu 5: E.D. 16 aylık, bayan, bilateral GKÇ

Preop Postop

Postop 46.ay(osteotomi öncesi) Osteotomi sonrası Postop

54 Olgu 6: S.İ. 15 aylık, erkek, bilateral GKÇ

Preop Postop

Postop 26.ay(osteotomi öncesi) Sağ SPO sonrası Postop

55

56 5.TARTIŞMA

GKÇ’de erken redüksiyonu sağlamak ve korumak, normal asetabulum gelişme şansını artırır. Ancak, normal asetabuler gelişme ile sonlanacak maksimum redüksiyon yaşı bilinmemektedir. Literatürde Salter ve Pemberton pelvik osteotomilerini karşılaştıran tek aşamalı kombine operasyonlar bulunmakla birlikte, sekonder displazi sonrası yapılan karşılaştırma bulunmamaktadır. Salter ve Pemberton osteotomileri aynı amaç için kullanılan farklı osteotomilerdir. Bu çalışmada, kapalı veya açık redüksiyonla tedavi edilen, takiplerinde sekonder displazi gelişen ve sekonder asetabuler girişim yapılan hastalarda Salter ve Pemberton osteotomilerinin avantaj ve dezavantajları araştırıldı.

Normal bir kalçanın gelişimi için sağlıklı genetik alt yapı zemininde uyumlu ve hareketli femur başı ve asetabulum varlığı gerekmektedir. İntauterin gelişimi sırasında femur başının asetabulum daşına zorlandığı durumlarda konsantrik bir kalça eklemi yoktur. Böyle bir kalçada simetrik bir asetabuler gelişim sağlanamamasına bağlı asimetrik femur başı örtünmesi nedeniyle başın asetabulum içinde tutulması daha da zorlaşır. Bu kısır döngü kalçada hafif dispazi, hafif çıkıktan ağır dispaziler ve çıkıklara kadar değişen durumlara yol açabilir. Doğum sonrasında GKÇ’de asetabulumun içinde tam uyumlu bir femur başı yoktur. Bu nedenle asetabulum normal gelişmesini gösteremez. Ayrıca femur başı asetabuler kıkırdağın lateralinde özellikle yürümeye başlayan çocuklarda astabuler kıkırdağı asetabulum içine doğru iter. Asetabuler kıkırdak hipertrofiye uğrar, femur başı ile asetabuler çukur arasında bir engel oluşturur. Femur başının yaptığı basınçla apozisyonel büyüme olması gereken, asetabuler kıkırdağın lateralindeki periostta asetabuler kıkırdak lateralinde ve sekonder kemikleşme merkezlerinde kalıcı değişiklikler olabilir, bu kalıcı değişiklikler kalça yerine konsa bile ilerde asetabulumun displazik kalmasına neden olabilir. Residüel asetabuler displazinin temelinde de bu kalıcı değişiklikler vardır (55).

Residüel asetabuler displazilerin tanısı ve sekonder cerrahi gereksinim kararı tartışmalı olmakla birlikte; genetik faktörler, tedavinin yaşı ve tedavinin şekline bağlı büyüme merkezlerindeki değişikliklerin rol oynadığı düşünülmektedir (58,98).

57

Rezidüel asetabuler displaziyi erken yaşlarda saptayabilmek çok önemlidir. Böylece geleceği kötü olabilecek kalçalara küçük yaşlarda yapılabilecek ikincil ameliyatlar kötü sonucu iyiye çevirebilir, geleceği iyi olabilecek displazilere ise küçük yaşlarda gereksiz ikincil ameliyatların yapılması engellenir (98). Rezidüel asetabuler displazinin tanı kriterleri net olarak belirlenmemiş olup, bu konuda çeşitli görüşler mevcuttur. Konsantrik redüksiyon sonrası gözyaşı damlasının (teardrop) V şeklinde görünümü, Shenton çizgisinde kırılma görülmesi ve asetabulum kaşı (sourcil) dik olması rezidüel asetabuler displazinin bulgularıdır (1). Albinana ve ark. asetabulum açısının erişkinlik dönemindeki Severin sonuçlarının erken bir göstergesi olduğunu saptamışlar ve redüksiyondan iki yıl sonra asetabulum açısının 350

ve daha yüksek olduğu durumlardaki kalçaların erişkinlik dönemindeki Severin III/IV olma olasılığının %80 olduğunu bulmuşlar (58). Kim ve ark. kapalı redüksiyon ile tedavi ettikleri ve ortalama 13 yıl boyunca her yıl radyografi ile izledikleri hastalarında tek taraflı displazilerde, daha önce Chen ve ark. tarafından tanımlanan başın orta çizgiye olan uzaklık farkının (center-head distance difference-CHDD) sonucu belirleyen bir bulgu olduğunu bildirmişler. Eğer 4-5 yaşlarında CHDD %6 ya da daha büyükse ve asetabulum kaşı (sourcil) yukarıya doğru eğimli ise displazinin kalıcı olduğunu ve ikincil cerrahi ile düzeltilmesi gerektiğini de bildirmişler. Ancak bu bulgu yalnızca tek yanlı kalçalarda aranabilirmiş (99,100). Akagi ve ark. GKÇ’li 20 hastanın 22 kalçasını seri radyografilerle gözden geçirmişler. Anterior açık redüksiyonla tedavi edilen ve ilave cerrahi yapılmayan hastaları puberteye kadar izlemişler. Ortalama 15 yıl takip ettikleri hastaların CE açısı 200

nin üzerinde ve femoral örtünme oranının %75 ve üzerinde olanları tatminkar sonuç olarak değerlendirmişler. Hastaların en son takiplerinde kalçalarının 14’ünün sonucu tatminkar olduğunu, 8’inin sonucu ise tatminkar olmadığını görmüşler. Tatminkar sonuç alınan grupta redüksiyon sonrası takiplerde asetabulum gelişiminin devam ettiği, diğer grupta 3-5 yaşından sonra asetabulumun yeterli gelişmediğini görmüşler. Aynı grubun son takibinde CE açısı 00

den az ve örtünme %50’den az olduğu görülmüş, ayrıca aynı hasta grubunun 3-5 yaş ve 6-8 yaş aralığında CE açısı 50 den az ve örtünmenin %60’dan az olduğunu tespit etmişler. Bu bulgunun açık redüksiyon yapılan hastalarda asetabuloplasti ihtiyacı ve zamanlaması için belirleyici olarak kullanılabileceğini önermişler (101,102). Literatürde sekonder cerrahi

58

girişim endikasyonları klinik durum, artrografik değerlendirme ve X-Ray görüntülemeye dayalı olarak birçok merkezde farklı görüş mevcuttur. Schwartz Aİ ölçümünün 250

ve üzerinde olması durumunda, Tönnis Aİ > 25-300

ye kadar olanlarda , Shiba ve ark. Aİ ölçümünün > 30-350 olması durumunda, Aso ve ark. CE açısının <0-100 olanlarda osteotomi yapılmasını önermişlerdir. Ağuş ve ark. ise araştırmacılar arasındaki değerlerin değişkenliği nedeniyle X-Ray görüntülemedeki değerlere şüphe ile yaklaşılmasını önermiş (54,103-105). Wakabayashi ve ark.’nın sekonder asetabuler girişim kriterleri, Aİ>300

ve CE açısı <50 olmasıdır. Fakat sınırdaki vakalarda cerrahi endikasyonun bu kriterlerle verilmesinin zor olabileceğini bildirmişlerdir. Bu nedenle X-Ray dışında sekonder asetabuler girişim için yeni bir metod olan MRI çalışmalarının önemini belirtmiştir. T2 ağırlıklı koronal MRI kesitlerinde asetabuler kartilajın yük taşıyan bölümündeki yüksel sinyal intensite alanının varlığıyla ilgili yaptıkları 36 hastalık çalışmada 14 hastaya sekonder cerrahi girişimi yapmışlar, 22 hastayı ise konservatif takip etmişler. Sekonder cerrahi gereksinimi olan 14 hastanın hepsinde cerrahi öncesi MRI’larında yüksek sinyal intensite alanı mevcut iken, postoperatif dönemde yüksek sinyal intensite alanı kaybolmuş ya da azalmış olarak değerlendirmişler. Konservatif takip edilen hastalarda yüksek sinyal intensite alanı pozitif olanlar asetabuler gelişim açısından yetersiz iken, yüksek sinyal intensite alanı negatif olanların ise asetabuler gelişimleri tatminkarmış (54).

Olgularımızda sekonder asetabuler displazi kriterleri ile hastaların sekonder asetabuler girişim ihtiyacı belirlendi.Bu kriterler ;

1.Shenton-Menard hattının kırılması

2.Redüksiyondan 2 yıl sonra asetabuler indeksin 350

ve daha yüksek olması 3.Asetabuler kaşın (sourcil) yukarıya doğru eğimli olması

Sık uygulanan pelvik osteotomiler komplet ve inkomplet olmak üzere iki çeşittir. Komplet bir osteotomi olan Salter pelvik osteotomi iliyak kemiğin bütünlüğünü bozarak pelvisi instabil hale getirir ve osteotomi sonrasında stabil bir fiksasyon gerektirir. İnternal tespit materyalinin çıkartılması gereği ayrı bir dezavantajdır. Tespit materyalinin çivi yolu enfeksiyonuna neden olduğu da bildirilmiştir. Ayrıca, internal fiksasyonda herhangi bir başarısızlık durumunda, distal fragmanda gelişecek medial deplasman nedeniyle sanki

59

tam gerçekleşmemiş bir “Chiari” osteotomisiyle karşılaşılmaktadır. Bu durumda, hastanın kalçasında ameliyat öncesinden daha kötü bir displazi karşımıza çıkmaktadır (106). Pemberton perikapsüler osteotomisi ve Dega osteotomisi ise inkomplet iliyak osteotomiler olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle, pelvisin bütünlüğü bozulmadığından her iki kalçayı aynı seansta ameliyat etmek mümkün olmaktadır (107,108). Posterior kolonun sağlam kalması tespit ihtiyacını azalttığı gibi, ekstremite uzunluğunda değişikliğe neden olmaz (83). Teknik olarak osteotomi hattına greft sıkıca yerleştirilir, böylece Kirschner telleri gibi fiksasyon araçlarına gerek kalmaz ve ekstraksiyon için ikinci prosedür uygulanmasından da kaçınılmış olunur (82). Osteotomi siyatik çentiğe girmediğinden siyatik sinirin zedelenmesi ve süperior gluteal arterin yaralanması gibi komplikasyonların görülme olasılığı düşüktür (87).

McKay çalışmasında, Pemberton asetabuloplastisi ve Salter innominate osteotomiyi karşılaştırırken ekstremitede boy farkları açısından Salter innominat osteotomisinin problem yaratabileceğini ifade ederken, Pemberton asetabuloplastisinin problem yaratmayacağını savunmuştur (78).

Pemberton perikapsüler osteotomisinde asetabulumun daha az rotasyonu ile çok fazla miktarda düzeltme başarılabilirken (106), Salter osteotomisi ile Aİ’de sınırlı derecede düzelme elde edilebilmesi (100 civarı) yöntemin ciddi displazilerde kullanılmasını kısıtlar (1). Bu nedenle, 400

den yüksek Aİ durumunda mutlaka Pemberton osteomisi gibi bir asetabuloplasti gerekliliği vurgulanmıştır (1,88). Pemberton perikapsüler osteotomisinin en başta gelen endikasyonu, asetabulumun anterior ve superolateral duvarında belirgin bir defektin olduğu GKD’li hastalardır. GKD’de kullanılan diğer ameliyatlara karşı en önemli üstünlüğü, rotasyon merkezinin kalça eklemine çok yakın olması nedeniyle femur başında daha iyi bir örtünme elde edilmesidir (1,83,88,106,109). Salter osteotomisi asetabulumu yeniden yönlendirir. Bu nedenle, asetabulumun şekil ve kapasitesini etkilemez ve sadece simfizis pubisi bir menteşe gibi kullanarak asetabulumun yönünü değiştirerek anteriorda yeterli örtünme sağlayıp posterior örtünmeye katkısı olmaz. Pemberton osteotomisi ise Y kıkırdağı arka bacağını menteşe olarak kullanır, asetabulumu yeniden yapılandırır (1,83,106,110,111). Coleman (106) altı yaşından sonra asetabulum ve femurun remodelasyon kapasitesinin ve Y

60

kıkırdağının fleksibilitesinin azalması nedeniyle, Pemberton osteotomisinin tercih edilmeyip, daha küçük yaşlarda uygulanmasını önermiştir. Tachdjian, Pemberton osteotomisinin asetabulum hacmini azalttığını belirterek, bu yöntemin sadece asetabulumun geniş olduğu olgularda kullanılmasını, eğer asetabulum femur başına göre nispeten daha küçükse Pemberton osteotomisinin uygun olmayacağını savunmuştur. Ayrıca, osteotominin Y kıkırdağından geçmesi nedeniyle Y kıkırdağında erken kapanma olacağını belirtmiştir (1). Ancak, Slomczykowski ve ark.(86) Pemberton osteotomisiyle asetabulum hacminin azaldığı düşüncesinin, değerlendirmenin sadece düz grafiler üzerinde yapılmasından kaynaklandığını belirtmişler; iki ve üçboyutlu bilgisayarlı tomografi çalışmalarında osteotomi öncesi ve sonrası ölçümler sonucunda, düşünülenin aksine, asetabulum hacminin azalmayıp arttığını göstermişlerdir. Hacimdeki bu artışı da, osteotomi sonucunda asetabulumun derinliğindeki artışa ve yeniden şekillenmeye bağlamışlardır. Ayrıca, Y kıkırdağının erken kapanmasının Salter osteotomisindan sonra da görülebileceğine dair gözlemler vardır (112). Zorer ve arkadaşları da 3-boyutlu bilgisayarlı tomografi ile yaptıkları çalışmada uygun olgularda Pemberton perikapsüler osteotomisinin çok iyi sonuçlar verdiği ve osteotomi sonrası femur başı örtünmesinin yeterli olduğu sonucuna varmışlardır (109). Fakat koksa magna gelişmiş femur başlarında örtüm ve uyum ile ilgili sorunlar çıkabileceği için volüm artışı sağlamasına rağmen kontrendike olabileceğini vurgulamışlardır. Cummings tarafından yapılmış bir hayvan çalışmasında Pemberton perikapsüler osteotomisinin asetabuler hacmi değiştirmediği ve asetabulumun şeklini değiştirmekten ziyade asetabulumu yeniden yönlendirerek femur başı örtünümünü arttırdığı belirtilmiştir (110).

Literatürdeki bu bilgiler ışığında uyguladığımız her iki osteotomi yönteminde de amaç, normale göre anterolateral yetmezliği olan displazik asetabulumda femur başı üzerindeki anterolateral örtünmeyi artırarak, stabil redükte kalça eklemi elde etmektir. Düz radyografilerde lateral örtünme iki boyutlu değerlendirilmektedir. Lateral örtünmenin göstergeleri olan Aİ ve CE açısı cerrahinin uzun dönem radyografik başarısını gösterir (113). Aİ’in azalması ve CE açısının artması, femur başını örten derin asetabulumun varlığının işaretidir (114).

61

Aİ’deki düzelme miktarı Salter ile 10°-23.6° (16,113,115,116), Pemberton ile 5°- 35° (117-121) arasında bildirilmiştir. Çalışmamızda, Aİ’deki düzelme miktarı Salter ve Pemberton gruplarında 20.6° ve 16.1° bulundu. Aİ’deki düzelme miktarı her bir grubun kendi içinde anlamlıydı. Aİ’deki değişim üzerine Salter ve Pembertonun mutlak bir başarısı vardır; her ikisi de lateral örtünmeyi artıran güvenli yöntemlerdir.

Artmış olan Aİ’nin düzeltilmesinde Pemberton osteotomisinim Salter osteotomisinden daha etkili olduğu farklı çalışmalarda belirtilmiştir (83,122). Pemberton ile geç dönemde de son derece başarılı sonuçlar alındığı bilinmektedir (82,88,123). Kessler ve ark. (118) ameliyat öncesi Aİ ortalaması 33° iken ameliyat sonrası Aİ ortalamasını 18°, Gordon ve ark. (124) CE açısını son kotrollerinde 28° bulmuşlardır. Çalışmamızda Pemberton grubunda son kontrol Aİ ortalaması 20.60

Salterde ise 18.30 bulundu. Son kontrol Aİ karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı istatistiksel fark yoktu.

Pemberton perikapsüler osteotomisi pelvis stabilizasyonunu etkilememesi nedeniyle bilateral olarak uygulanabilir. Zorer tek seansta yapılan bilateral Pemberton perikapsüler osteotomisinin, iki ayrı seansta yapılan ardışık ameliyatlara göre; anestezi süresi, hastanede yatış süresi, antibiyotik profilaksisi tutarı ve toplam hastane harcaması bakımından anlamlı farklılıklar belirlemiştir. Fakat tek seansta bilateral Pemberton osteotomisi uygulayabilmek için operasyon ekibinin tecrübeli olması şarttır. Anestezi hekiminin tecrübeli olması, gerekli durumlarda çocuğun takibi için hastanede çocuk yoğun bakım ünitesinin bulunması gerekmektedir. Cerrahın ise tek kalçayı ortalama 1 saat sürede yapabilmesi gerekmektedir (121). Bilateral GKD nedeni ile bilateral Pemberton osteotomisi yaptığımız 7 hastanın 5’ine aynı seansta bilateral Pemberton osteotomisi uyguladık. Tek bir kalçanın operasyon süresi yaklaşık 35 dakika sürdü.

CE açısı kazancı Salter ile 25°- 35° (16,113,125,126), Pemberton ile 20°-47° (88,119,127,128) arasında bildirilmiştir. Çalışmamızda ameliyat sonrası ortalama CE açısı Salter ile 24°, Pemberton ile 21.5° bulundu. Her iki osteotomi yöntemi arasında CE açısı bakımından anlamlı istatistiksel fark yoktu.

Böhm ve Brzuske (115) Pemberton osteotomisinin, Salter osteotomisine göre ameliyat sonrası erken dönemde Aİ ve CE açısında daha etkin bir düzelme sağladığını;

62

fakat, asetabulum kenarlarının büyümesini sağlayan, derinliğini artıran ikincil ossifikasyon merkezlerinin pemberton osteotomisinde hasara uğrayabildiğini, bu nedenle de buluğ çağında asetabuler çatıda ciddi büyüme bozukluğu oluşabileceğini bildirmişlerdir. Bu bozukluk, ergenlik çağında asetabuler displaziye yol açarak, stabil olmayan kalça eklemi oluşturabilir. Çalışmamızda takip süresi kısa olduğu için bu konuda veri bulunmamaktadır.

Salter ve Pemberton pelvik osteotomileri sonrasında Severin radyografik ölçütlerine göre sırasıyla %73-100 (16,113,115,125,129) ve %76-100 (88,119,127,128) arasında çok iyi ve iyi sonuç bildirilmiştir. Modifiye McKay ölçütlerine göre klinik değerlendirmede ise çok iyi ve iyi sonuç oranları Salter ile %71-100 (113,126,129-131), Pemberton ile %78.6-100 (119,120,127,128) arasında değişmektedir.

Pemberton olguların %94.3’ünde iyi sonuç aldığını rapor etmiştir (83). Wada ve ark.(128) 7 yaşından büyük 17 kalçaya yaptıkları Pemberton osteotomisi sonrası McKay’ın klinik değerlendirme kriterlerine göre %82.3 oranında çok iyi ve iyi sonuç bildirmişlerdir. Szepesi ve ark. (127) 80 olgunun %81’inde başarılı sonuç almışlar, Faciszewski ve ark. (88) ise 52 kalçanın 51’inde çok iyi ve iyi sonuç elde etmişlerdir.

Szepesi ve ark. (127) 80 kalçada %79 radyolojik başarı rapor etmişlerdir. Wada ve ark. (128) 7 yaşından büyük 17 kalçada %76.4 radyolojik başarı bildirmişler, Vedantam ve ark. (132) 16 kalçanın 14’ünde (%80.7) radyolojik olarak çok iyi ve iyi sonuç elde etmişlerdir.

GKD’nin tedavisinde Salter ve Pemberton uygulanan çalışmalarda radyografik ve klinik sonuçlar arasında farklılıklar vardır. Ameliyatın farklı hastalık tiplerinde ve farklı yaş gruplarında yapılması, takip sürelerinin değişmesi, tekniğe uygun yapılıp yapılmadığı, ameliyat öncesi ve sonrasında AVN tanısını koymadaki güçlükler, sonuçları karşılaştırmayı zorlaştırmaktadır (113). Çalışmamızda, her iki pelvik ostetominin de radyografik ve klinik sonuçları başarılı bulundu.

Pemberton’un kendi serisindeki ilk ameliyat edilen 300 hastanın 15’inde koksa plana görmüştür (82). Gordon ve ark. (124) çalışmalarında hiç AVN görmediklerini belirtmişlerdir. Benzer şekilde, Hellinger ve Schmidt (133) serilerinde hiç AVN görmediklerini ve bunu tüm hastalara kısaltıcı intertrokanterik osteotomi uygulamalarına

63

bağladıklarını bildirmişlerdir. Faciszewski ve ark. (88) 52 kalçalık serilerinde hiçbir kalçada AVN görmemişler, Hamzaoğlu ve ark. (134) ise 14 kalçaya yaptıkları Pemberton, kısaltma, derotasyon ve varizasyon osteotomileri sonrası bir kalçada AVN görmüşlerdir.

GKD tedavisinde sonuçları olumsuz etkileyen ve sık görülen en önemli komplikasyon femur başı AVN’dir (125,131,135,136). Çalışmamızda kalçaların fonksiyonel sonuçlarını etkilediğini düşündüğümüz 1 kalçada tip 2 AVN mevcuttu. Böhm ve Brzuske (115) osteotomiden ziyade açık redüksiyonun AVN oranını artırabileceğini vurgulamışlardır. Tönnis (136), asetabuler osteotomili olgularda AVN’yi %10.3 oranında bildirmiştir. Açık redüksiyon ile Salter steotomisi aynı seansta yapıldığında AVN riskinin arttığı bildirilmiştir (16,131). Çalışmamızda, kapalı redüksiyon yapılıp (açık redüksiyon yapılmadan) Pemberton osteotomisi uygulanan 2 kalça ve Salter osteotomisi uygulanan 1 kalçada AVN görülmemesi ve AVN görülen hastada daha önce açık redüksiyon yapılmış olması, açık redüksiyonun AVN nedenlerinden biri olduğunu düşündürmektedir.

Avasküler nekroz oranları, tek aşamalı cerrahi ile Salter osteotomisi uygulamalarında %0 ile %8 (113,126,129,130), Pemberton osteotomisi uygulamalarında %0 ile %6.2 (88,119,120,128) arasında değişmektedir. Çalışmamızda 1 kalçada tip 2 avasküler nekroz görülmesi literatürle uyumlu bulundu ve pelvik osteotomi türünün (Salter ve Pemberton) AVN gelişimine anlamlı etkisi olmadığı görüldü. AVN bulguları, bazen kemik gelişimi tamamlanıncaya kadar ortaya çıkmayabilir (137,138). Bu nedenle, başarılı tedavilerin sonucunu olumsuz etkileyen AVN’nin ortaya çıkma olasılığına karşı, hasta takiplerinin genç erişkin yaşa kadar yapılması gerektiği düşüncesine katılıyoruz (81,139).

Avasküler nekroz içinde en sık görülen, femur başı ile boynu arasında ilerleyici valgus deformitesine yol açan tip II AVN’dir (137). Tip II AVN kalça ekleminde subluksasyon yapabilir (81,138,139). Çalışmamızda tip II AVN gelişen olguda subluksasyon saptanmadı.

64 6.SONUÇ

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda

1999-2011 yılları arasında en küçüğü 21, en büyüğü 70 aylık olan, sekonder displazi tanısı konan ve sekonder asetabuler girişim yapılan, takip süreleri bir yılı aşan, 34’ü kız 4’ü erkek toplam 38 (47 kalça) hastanın sonuçlarını değerlendirdik.

Hastalarımızı klinik ve radyolojik olarak literatür bilgileri eşliğinde değerlendirdikten sonra vardığımız sonuçlar aşağıda özetlenmektedir:

 Salter ve Pemberton pelvik osteotomileri asetabuler displazi tedavisinde güvenli ve başarılı cerrahi yöntemlerdir. Bulgularımıza göre her iki osteotomi de aynı miktarda düzelme sağlamaktadır.

 Pemberton pelvik osteotomi aynı seansta bilateral yapılabilmesi, operasyon süresinin daha kısa olması, tespit ihtiyacına gereksinim olmaması ve ekstraksiyon için ikinci prosedüre gereksinim olmaması bakımından daha üstün bulundu.

 Salter pelvik osteotomi operasyon sırasında alınan skopi sayısının azlığı bakımından daha avantajlıdır.

 Pemberton pelvik osteotomide takip süremiz relatif olarak daha kısa olduğundan daha uzun süreli takibe ihtiyaç vardır.

 Her iki pelvik osteotomi de klinik ve radyografik sonuçları benzer, komplikasyon oranı düşük, güvenli ve başarılı yöntemlerdir. Hangi osteotominin yapılacağı cerrahın tecrübesi, her iki yöntemin avantaj ve dezavantajlarına göre belirlenmelidir.

65 7.KAYNAKLAR

1- Tachdjian Pediatrics Orthopedics. Developmental Dysplasia of tht Hip. 3.th edition , W.B.Saunders Co.2007; 513-654

2- Klisic PJ. Congenital dislocation of the hip: a misleading term. J Bone Joint Surg Br. 1989; 71:136

3- Wynne-Davies R. Acetabular dysplasia and familial joint laxity:two etiological factors in congenital dislocation of the hip. A review of 589 patients and their families. J Bone Jaint Surg Br. 1970; 52:704-16

4- Jensen BA, Reimann I , Fredensborg N. Collagen type III predominance in newborns with congenital dsilocation of the hip. Acta Orthop Scand. 1986;57:362-5

5- Smith WS , Coleman CR, Olix ML. Etiology of congenital dislocation of the hip: An experimental approach to the problem using young dogs. J Bone Joint Surg Am. 1963; 45:491-500

6- Wilkinson JA. Etiologic factors in congenital displacement of the hip and myelodysplasia. Clin Orthop Relat Res. 1992; 281:75-83

7- Langeskiöld A, Laurent LE. Development of the concepts of pathogenesis and treatment of congenital dislocation of the hip. Clin Orthop Relat Res. 1966;44:41-9

8- Coleman SS. Congenital dysplasia of the hip in the Navajo infant. Clin Orthop Relat Res. 1968;56:179-93

9- Muller GM, Seddon HJ. Late result of treatment of congenital dysplasia of the hip. J Bone Joint Surg Br. 1953;35:342-62

10- Suzuki S , Yamamuro T. Correlation of fetal posture and congenital dislocation of the hip. Acta Orthop Scand. 1986 ;57:81-4

11- Carter CO, Wilkinson JA. Genetic and environmental factors in the etiology of congenital dislocation of the hip. Clin Orthop Relat Res. 1964;33:119-28

12- Dunn PM. The anatomy and pathology of congenital dislocation of the hip. Clin Orthops Relat Res. 1976;119:23-7

13- Dunn PM. Perinatal observation on the etiology of congenital dislocation of the hip. Clin Orthop Relat Res. 1976;119:11-22

66

14- Lourenson RD. Development of the acetabuler roof in the fetal hip; An arthrographic and histological study. J Bone Joint Surg Am. 1965;47:975-83

15- Race C , Herring JA. Congenital dislocation of the hip: an evaluation of

Benzer Belgeler