• Sonuç bulunamadı

yüzyıl aydınlarından Gelibolulu Mustafa Ali ise layihasında olumsuzlukların en önemli nedeni liyakat sahibi olmayan kişilerin yönetici olarak atanmasına bağlamıştır

Yani I. Mahmud halefleri adına da kapitülasyonları onaylamıştır

XVI. yüzyıl aydınlarından Gelibolulu Mustafa Ali ise layihasında olumsuzlukların en önemli nedeni liyakat sahibi olmayan kişilerin yönetici olarak atanmasına bağlamıştır

 IV. Murad ve I. İbrahim zamanında yaşamış XVII. yüzyılın önemli devlet adamlarından biri olan Koçi Bey ise sıkıntıların önüne geçilebilmesi için yöneticilerin, olayların iç yüzünü öğrenmesi gerektiğine inanmıştır.

 Zeamet ve tımarların ehline verilmediğini belirten Koçi Bey, usule aykırı olarak yapılan bu uygulamanın toprak sisteminde bozulmalara neden olduğunu belirtmiştir.

 Askerlik düzenindeki bozulmalara da değinen Koçi Bey, III. Murad Dönem’inde ulufeli kul sayısındaki büyük artışın da hazineye yük getirdiğini vurgulamıştır.

 XVIII. yüzyılın başlarında yazdığı risalesinde Defterdar Sarı Mehmed Paşa, üretime elverişli toprakların kesinlikle atıl bırakılmaması gerektiğini belirtmiştir.

 Bir ülkenin zenginliğini zirai üretime bağlayan Paşa, toprakların çiftçiler tarafından üretime açılması gerektiğini vurgulamıştır.

 Layiha yazarları, Kanuni’nin saltanat yıllarını Osmanlı toplumunun her bakımdan

mükemmel biçimde işlediği, kanun ve adaletin geçerli olduğu bir dönem olarak tasvir etmiştir.

 Kanuni sonrası dönem ise rüşvet, adaletsizlik ve düzensizliğin yaygın olduğu bir dönem olarak anlatılmaktadır.

 Layiha ve risale yazarları, Osmanlı devlet ve toplumunu gözlemlerken Avrupa’da meydana gelen olaylar yerine, yalnızca devlet içerisinde meydana gelen değişmeler üzerine

yoğunlaşmıştır.

Lâle Devri Yenilikleri

 Osmanlı tarihinde 1718 Pasarofça Antlaşması’yla başlayan 1730 Patrona Halil İsyanı’yla biten dönem Lâle Devri olarak adlandırılmıştır.

 Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın uzun sadaret yıllarını içine alan bu dönemde Batı ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler geliştirilmeye başlanmıştır.

 Osmanlı devlet erkânı ve dönemin bazı aydınları, ilk kez Avrupalıların üstünlüğünün altında yatan sebepleri öğrenmek gerektiğini kabul etmiştir.

 Eskiden beri Türkler arasında önem verilen bir çiçek olan ve döneme adını veren lâle, bu devirde hastalık derecesine varan bir tutkuya dönüşmüş, nadir bir lâle soğanı yüzlerce altına satılmaya başlanmıştır.

 Batı’da Pasarofça ile başlayan uzun barış sürecinde özellikle başkentte yaygın bir şekilde lâle yetiştirilmiştir.

 Lâle motifi; dönemin edebiyat, güzel sanatlar ve Batılılaşma hareketlerinin simgesi olmuştur

 Bu dönem için “Lâle Devri” tabirini ise ilk defa Yahya Kemal Beyatlı kullanmıştır.

 Osmanlı tarihinde Avrupa tarzında ilk yenileşme hareketleri Lâle Devri hükümdarı olan III.

Ahmed Dönemi’nde başlamıştır.

 Askerî sınıfın yerine devlet kademelerinde kalem ehli bürokratlar ön plana çıkmaya başlamıştır.

 Örneğin dış sorunları çözmek için diplomasiye değer verilmiş ve dış ilişkilerde reisülküttaplık kurumu önem kazanmıştır.

 Pasarofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Batı’da genişleme siyasetini bırakmış Avusturya ve Rusya gibi devletlerin, Osmanlılar aleyhine genişlemelerine karşı savunma tedbirleri almıştır.

 Devletin ileri gelenleri, Osmanlı tarihinde ilk defa savaştan çok barışı korumak amacıyla Avrupa siyasetiyle yakından ilgilenmiştir.

 Çeşitli ülkelere elçiler gönderilmiştir.

Osmanlı’da Yenileşme Çabaları

 Avrupa’ya gönderilen ilk elçi Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’dir.

 1720-1721 tarihleri arasında Paris’e gönderilen Çelebi Mehmed Efendi’nin hazırladığı

rapor, Osmanlı Devleti’nin aydınlanmasında en etkili rapor olmuştur.

 Yirmisekiz Çelebi Mehmed’in oğlu Mehmed Said Efendi, Lâle Devri’nde Avrupai tarzdaki yenileşmenin öncüsü olmuştur.

 Bazı zengin zümreler; Avrupalı tarzında ev eşyaları, giysiler, resim ve tablolar kullanmaya başlamıştır.

 Lâle Devri’nin en önemli gelişmesi, Müslümanların da artık matbaa kullanmaya başlamasıdır.

 III. Ahmed Dönemi’nde birisi Topkapı Sarayı’nda diğeri Yeni Cami’de olmak üzere iki kütüphane kurulmuştur.

 Yine bu dönemde, başta edebî eserler olmak üzere kültürel ve bilimsel eserlerin Türkçeye çevrilmesi için bir heyet oluşturulmuştur.

 Lâle Devri’nde Doğu tıbbının bitkisel ilaçlarla tedavisi yerine, Batı’nın kimyasal ilaçlarla tedavisini tercih eden hekimlerin ortaya çıkması, sağlık konusunda bir ikilemin yaşanmasına sebep olmuştur.

 Bu nedenle devlet, hekimlerin alanlarında yeterli olup olmadıklarını belirlemek için bir sınav uygulamaya başlamıştır.

 Lâle Devri’nden önceki dönemlerde yangın ve depremlerle harap olan İstanbul yeniden imar edilmiş, şehirlerde yeni yollar açılmış, yeni binalar ve köşkler yapılmış, bahçe düzenlemesi önem kazanmıştır.

 İstanbul, birçok defa büyük yangınlara maruz kaldığı için Yeniçeri Ocağına bağlı

“Tulumbacılar” adıyla ilk defa düzenli bir itfaiye teşkilatı kurulmuştur.

 İstanbul’da başta mimari olmak üzere hemen her alanda Fransız tesiri, süsleme sanatında ise barok ve rokoko tarzları kendini göstermiştir.

 1748-1755 yılları arasında inşa edilen Nur-u Osmaniye Camisi ilk Barok tarzı camidir ve yarım daire avlusuyla geleneksel cami mimarisinden ayrılır.

 Lâle Devri’nde çiniciliğin yeniden canlandırılması amacıyla 1725 yılında İstanbul’da bir çini atölyesi, bunun yanında bir de kumaş ve çuha atölyesi kurulmuştur.

 Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen lüks merakı ve israflarından dolayı sadrazam ve devlet adamlarına karşı tepkiler artmıştır.

 Bu dönem 1730’daki Patrona Halil İsyanı ile kanlı bir şekilde sona ermiştir.

 Devrin sembolü hâline gelen Sadâbad Sarayı ise yerle bir edilmiştir.

 Nedim ve Şeyh Galip, Lâle Devri’nin önemli şairlerindendir.

 Levnî, minyatür sanatında büyük başarılar ortaya koymuştur.

Matbaa ve Bilginin Üretilmesi

 Coğrafi Keşifler, Rönesans ve Reform hareketleri, Bilim ve Aydınlanma Çağı gibi gelişmeler;

Avrupa’nın bugünkü kültürel, bilimsel ve teknolojik seviyesine ulaşmasını sağlamıştır.

 Rönesans ile başlayan Akıl Çağı; edebiyatta, sanatta, bilimde ve kültürel sahada köklü değişimleri beraberinde getirmiş ve Coğrafi Keşifler ile Avrupa zengin ve önemli coğrafyalarla tanışmıştır.

 Üretilen bilginin geniş halk topluluklarına ulaştırılmasını sağlayan gelişme ise matbaanın icadıdır.

 Matbaanın icadıyla ilgili çelişen bilgiler olmakla birlikte bu konuda en önemli gelişmenin Çinliler tarafından gerçekleştirildiği kabul edilmiştir.

 Çin’de matbaanın ortaya çıkışı Avrupa’ya göre çok daha eskilere dayanmakla birlikte, matbaa geliştirilememiştir.

 Çünkü Çin alfabesi yapı özelliği bakımından matbaada kullanılmaya uygun değildir.

 Modern anlamda ilk matbaa Avrupa’da Gutenberg tarafından 1450’lerin başında geliştirilmiştir.

 Basın sanatının gelişip yaygınlaşması sonucu insanlar geniş ölçüde okuma imkânı bulmuş ve o zamana kadar soylularla din adamlarının yararlandığı kitaplar artık halkın da kullanımına açılmıştır.

 El yazması kitaptan basılı kitaba geçiş, matbaanın icadıyla gerçekleşmiştir.

Kâğıdın Serüveni

 Parşömen, keçi ve koyun derisinin üzerindeki yünün veya kılın kazınıp derinin birkaç gün kireçli suda bekletilmesi, ardından da sünger taşı ile parlatılmasıyla elde edilir ve bu yüzden pahalı bir malzemedir.

 Kitap basımı için parşömen yerine kâğıdın kullanılması bir dönüm noktası olmuştur.

 Kâğıt, dut ağacı kalıpları, kendir, kenevir ve paçavra kullanılarak yapılmıştır.

 Parşömene göre daha ucuz olan kâğıt, MS 105’te Çin’de icat edilmiştir. Müslümanlar, Çinlilerden bu icadı öğrenmiş ve kâğıt üretmeye başlamıştır.

 Kâğıt, İspanya’yı fetheden Müslümanlar tarafından Avrupa’ya taşınmıştır.

 Müslümanlar, XII. yüzyılda Endülüs’te Avrupa’nın ilk kâğıt imalathanelerini kurmuştur.

 Bilginin kayıt altına alınmasının kolaylaşması, kitapların kopyalarının kısa sürede ve çok sayıda üretilebilmesi, kâğıdın ucuzlaması ve yaygınlaşması Avrupa’da matbaanın geliştirilmesi ile ortaya çıkan önemli sonuçlardır.

 Bu gelişmelerle Avrupa’da okuryazar sayısı hızla artmaya ve insanların eğitim düzeyi yükselmeye başlamıştır.

Avrupa’da matbaanın geliştirildiği yıllar, Osmanlı Devleti’nde II. Mehmed’in padişahlık dönemine rastlar. Osmanlıların matbaa konusunda herhangi bir girişim yapıp yapmadığı noktasında net bir bilgi yoktur. Bununla birlikte İstanbul’da o yıllarda Avrupa’dan getirilen Arap harfleriyle basılmış kitaplar satılmıştır.

 Osmanlı Devleti’nde ilk matbaayı kuranların gayrimüslimler olduğu kesindir.

 Gayrimüslimler içerisinde de matbaayı kullanan ilk grup Yahudilerdir.

 İlk Yahudi matbaası, İstanbul’da 1493 yılında Musevi Hahamı Gerson tarafından kurulmuştur.

 Müslümanların kullandığı ilk matbaa Lâle Devri’nde açılabilmiştir.

 Padişah III. Ahmed, 1727 yılında din kitapları basılmaması şartıyla matbaa açılmasına izin veren fermanını yayımlamıştır.

 İbrahim Müteferrika’nın evinin alt katında 1727 yılında yani Avrupa’da geliştirilmesinden yaklaşık üç asır sonra Müslümanların kullanımı için ilk matbaa kurulabilmiştir.

 İbrahim Müteferrika matbaasında basılan ilk kitap, iki yıl kadar süren çalışmalar sonunda 31 Ocak 1729’da yayımlanan “Vankulu Lûgati” olmuştur.

 1729-1741 yılları arasında sadece 17 kitap yayımlanmış, Müteferrika’nın ölümüyle uzun süre yayımda duraklama olmuştur.

 XVIII. yüzyıl sonuna kadar basılan kitapların sayısı 45 kadardır.

 Bunlar dil, sözlük, tarih, coğrafya, sosyal bilimler, askerlik, fen, eğitim, matematik vb.

konuları içeren kitaplardır.

Matbaanın Osmanlı Devleti’nde Müslümanlar tarafından geç kullanılmaya başlamasının temel sebepleri

 Okuyucu kitlesinin sınırlılığı,

 Hattatlığın yaygın bir meslek oluşu,

 Dinî tutuculuk ve yasaklamalar,

 Okuryazar oranının düşüklüğü,

 Okuma alışkanlığının yaygınlaşmaması gibi sebepler, gösterilebilir.

 Kâğıt ihtiyacı ve yetişmiş eleman sorunu da matbaanın geç kullanılmasının teknik sebepleri olarak gösterilebilir.

1730 yılında Lâle Devri’nde çıkan Patrona Halil Ayaklanması sonrasında, yenilikçi sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa katledilmiş ve padişah tahttan indirilmiş fakat basımevine

dokunulmamıştır.

İlim ve İrfan Erleri

 Osmanlı Devleti’nde âlimler, devletin ilk teşkilatlanmasında genelde yönetici olarak görev yapmıştır.

 Dönemin önemli ilim merkezleri olan Türkistan, Irak, Mısır, Suriye ve İran’da eğitim görmüş ilim adamlarının etkisiyle Osmanlı ilim geleneği şekillenmiştir.

 XVII. yüzyıldan itibaren ilim ve fikir hayatı gerilemeye ve akli ilimler ikinci plana atılmaya başlanmıştır.

 Merkezî otoritenin zayıflamasıyla ortaya çıkan sosyal ve ekonomik sorunlar,

 Fetihlerin ve devlet gelirlerinin azalması,

 Yaşanan toprak kayıpları, ilmî gelişmeye engel olmaya başlamıştır.

 Avrupa ile Osmanlı ilim dünyası arasındaki açığı fark eden ilk Osmanlı âlimi, Avrupa’da

“Hacı Kalfa” ismi ile tanınan Kâtip Çelebi’dir.

 Kâtip Çelebi, ülkesini Batı’daki gelişmelerden haberdar etmeye çalışarak döneminin aydın kesimini eleştirmiştir.

 Kâtip Çelebi düzenli bir medrese eğitimi almamasına rağmen hem akli hem de naklî ilimler üzerinde çalışmıştır.

 Osmanlı bilim ve düşünce hayatında önemli bir yer edinen Kâtip Çelebi’nin “Keşfü’z-Zunûn” adlı eseri, kapsamlı bir bibliyografya ve ilimler ansiklopedisi özelliğini taşımaktadır.

 1655-1716 yılları arasında yaşayan ve Osmanlı Devleti’nin ilk vakanüvisti olan Naima Efendi, Kâtip Çelebi’nin ilim ve irfan geleneğinde açtığı yolda ilerlemiştir.

 Naima Efendi, “Târîh-i Naîmâ” adlı eserinde olayları, kronolojik ve çok yönlü

değerlendirmelerle ele alarak kişiler ve kurumlar hakkında önemli bilgilere yer vermiştir.

 Edebiyatçı, halk tarihçisi, halk bilimci, hattat gibi yönleri ile öne çıkan Evliya Çelebi XVII.

yüzyılda yaşamış bir Osmanlı aydınıdır.

 İlk seyahatini Bursa’ya yapan Evliya Çelebi, kırk iki yılda yaptığı seyahatler sonucunda gezip gördüğü yerleri ve şahit olduğu olayları usta bir ressam bakışıyla “Seyahatname-i Evliya Çelebi” adlı eserinde bir araya getirmiştir.

 Seyahatnamesinde gezdiği bölgelerde bulunan inanışlar, gelenekler, kültürel ögeler, yararlı su ve bitkiler hakkında bilgiler vermiştir.

 Gezdiği topraklarda bugün otuzdan fazla devlet mevcuttur.

 XVIII. yüzyıl Osmanlı âlimlerinden olan Yanyalı Esad Efendi, Aristo’nun bazı eserlerini Grekçeden Arapçaya çevirmiş, onları düzeltmiş ve bu şekilde tanınmıştır.

3. ÜNİTE:

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE DENGE STRATEJİSİ (1774-1914) 3.1. XVIII-XX. YÜZYIL SİYASİ GELİŞMELERİ (1774-1914)

 1779 Aynalıkavak Tenkihnamesi

 1783 Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı

 1789 Fransız İhtilali

 1791 Ziştovi Antlaşması

 1792 Yaş Antlaşması

 1798 Fransa tarafından Mısır’ın işgali

 1801 El-Ariş Antlaşması

 1804 Sırp İsyanı

 1808 Senedi İttifak

 1812 Bükreş Antlaşması

 1815 Viyana Kongresi

 1821 Rum İsyanı

 1821-1881 Sudan’da, Mısır-Osmanlı hâkimiyetinin kurulması

 1827 Navarin Olayı

 1829 Edirne Antlaşması

 1830 Fransızların Cezayir’i alması

 1833 Kütahya Antlaşması

 1833 Hünkâr İskelesi Antlaşması

 1838 Balta Limanı Antlaşması

 1839 Nizip Muharebesi

 1839 Tanzimat Fermanı

 1840 Londra Antlaşması

 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi

 1853-1856 Kırım Savaşı

 1856 Islahat Fermanı

 1856 Paris Antlaşması

 1869 Süveyş Kanalı’nın açılması

 1876 Kanun-i Esasi’nin ilanı

 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi)

 1878 Ayastefanos Antlaşması

 1878 İngilizler’in Kıbrıs’ı işgali

 1878 Berlin Antlaşması

 1881 Fransızlar’ın Tunus’u işgali

 1881 Düyûn-ı Umûmiye idaresinin kurulması

 1882 Üçlü İttifak’ın kurulması

 1882 İngilizler’in Mısır’ı işgali

 1907 Üçlü İtilaf’ın kurulması

 1908 II. Meşrutiyet’in ilanı

 1908 Bulgaristan’ın bağımsız olması

 1908 Girit’in, Yunanistan tarafından işgali

 1908 Avusturya Macaristan’ın, Bosna-Hersek’i ilhakı

 1909 31 Mart Olayı

 1911 Trablusgarp Savaşı

 1912 Uşi Antlaşması

 1912 I. Balkan Savaşı

 1913 Londra Antlaşması

 1913 Bâbıâli Baskını

 1913 II. Balkan Savaşı

 1913 Atina Antlaşması

 1913 İstanbul Antlaşması

 1913 Bükreş Antlaşması

3.2. OSMANLI TOPRAKLARINI PAYLAŞMA MÜCADELESİ

 Avrupalı güçlerin, 1699 Karlofça Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti’ne söz geçirmesi ancak 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla olmuştur.

 Küçük Kaynarca Antlaşması ile eski gücünü kaybeden Osmanlı Devleti’nin yerini Avrupa’da Rusya ve Avusturya almıştır.

Osmanlı Devleti’ni Paylaşma Projesi

 “Yunan (Grek) Projesi”

 Şark Meselesi (Doğu Sorunu)

“Yunan (Grek) Projesi”

 Rus çariçesi II. Catherine’nin (Katerina), Osmanlı topraklarının paylaşılmasını ve eski Bizans’ın canlandırılmasını amaçladığı emeli.

 Osmanlı Devleti’nin paylaşılmasını sadece II. Katerina değil Avusturya İmparatoru II.

Joseph (Jozıf) de istemiştir.

 İki lider 1780’de Avusturya’da bir araya gelerek bir ittifak anlaşması imzalamışlardır.

Bu planın genel amacı;

 Osmanlıların Avrupa’dan atılması,

 Osmanlı topraklarının kendi aralarında paylaşılmasıdır.

NOT: II. Katerina bu planla Yunanistan’la birleşerek yeni bir Bizans İmparatorluğu kurmayı istemiştir. Balkanlarda birçok bölgenin ise Avusturya’ya verilmesi öngörülmüştür. Osmanlı topraklarını paylaşmayı öngören bu proje, Avusturya İmparatoru II. Joseph’in ölmesiyle uygulanamamıştır.

Şark Meselesi (Doğu Sorunu)

 Türklerin Avrupa'dan atılması şeklinde tanımlanan Şark Meselesi, Osmanlı Devleti'nin ortadan kaldırılması ve topraklarının paylaşılması kavgasıdır.

 Şark Meselesi tabiri ilk defa 1815’te Viyana Kongresi’nde Rus Çarı Alexander (Aleksandır) tarafından kullanılmıştır.

 Bu mesele I. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti’nin topraklarına sahip olmak isteyen emperyalist güçlerin politikası olmuş ve bu güçler Sevr Antlaşması ile amaçlarına ulaşmak istemiştir.

 Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti'nin başta Avrupa’daki yerleri olmak üzere bütün topraklarını paylaşmak istemiştir.

Şark Meselesi’nin ilk aşaması;

 1071 Malazgirt Savaşı ile başlamıştır.

 Bu aşamada Türkleri Anadolu’ya sokmamak için uğraş veren Avrupalı devletler, başarısız olunca savunmaya geçmiştir.

 Bu dönem içerisinde Türklerin Anadolu’da durdurulması için Haçlı Seferleri düzenlenmiş ancak başarı sağlanamamıştır.

 Bu aşama Batı’daki Türk ilerleyişinin durdurulduğu 1683 II. Viyana Kuşatması ile sona ermiştir.

Şark Meselesi’nin ikinci aşamasında;

 Saldırıya geçen Avrupa devletleri Balkanlardaki gayrimüslim unsurların bağımsızlıklarını kazanması için uğraşmış ve bunda da başarılı olarak Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını hızlandırmıştır.

 Anadolu’daki Türk varlığına son vermeyi hedefleyen Avrupalı devletler, bu amaçlarını Sevr Antlaşması ile gerçekleştirmek istemişlerse de Türk milleti buna izin vermemiştir.