• Sonuç bulunamadı

Ayağa ilişkin ölçümler ile, denge ve fonksiyonel aktiviteler arasındaki ilişki sonuçları;

KONTROL GRUBU

5.2. Ayağa ilişkin ölçümler ile, denge ve fonksiyonel aktiviteler arasındaki ilişki sonuçları;

Ayağın mekanik ve yapısal karakteristiğinin statik denge üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir. Pronasyondaki ayak postürü; yeteri kadar mekanik avantaj sağlayamaz ve ayağa tam olarak ağırlık aktarıldığında eklem stabilitesi gerçekleşmez. Ayak yapısındaki bu değişiklik ayak ve ayak bileği arasındaki uyumu, eklem dizilimini ve ayaktaki açılaşmaları değiştirerek postüral kontrol stratejilerini etkilemektedir (121).

Angın ve diğerleri, sağlıklı popülasyonda ayak postürünü APİ ile belirledikleri ve postüral salınım hızı ile ilişkisini inceledikleri çalışmada pronasyonda olan ayakta gözler kapalı iken postüral salınım hızı daha yüksek bulunmuşlardır. Normal ayağın, sapma gösteren yerçekimi merkezini yeterli ve doğru postüral salınım stratejileri ile nötralize edilebildiğini, ancak pronasyondaki ayakta artmış plantar basınç ve bozulmuş duyu girdisi nedeniyle postüral salınımların arttığı bildirilmiştir (120). Bu sonuçları destekleyen başka bir çalışma da, pronasyondaki ayak postürünün daha zayıf postüral salınım kontrolü olduğunu savunmuştur (122). Karşıt görüşü savunan farklı iki çalışmanın birincisinde; çocuklarda plantar temas ve destek yüzeyinin daha az olduğu ayak postüründe, yerçekim merkezinin yer değiştirme miktarının ve sonucunda salınım hızının arttığını bildirmişlerdir (123). İkincisinde ise, daha az plantar teması olan ayaklarda salınım hızının

arttığı ve sebep olarak daha az duyu girdisinin olması gösterilmiştir (124). Tsai ve diğerleri, pronasyondaki ayakta; subtalar eklem pronasyonuna, bunun sonucu olarak ayağın pasif instabilitesine, eklemlerin hipermobilitesine buna zıt olarak supinasyondaki ayakta subtalar eklemin supinasyonuna, ayakta hipomobileteye, azalmış taban temasının azalmış duyusal girdi ve bozulmuş postüral kontrolle sonuçlandığına dikkat çekmiştir. Pronasyon ve supinasyondaki ayak postürünün nötral ayağa göre daha zayıf postüral kontrol gösterdiğini, denge değerlendirmelerinde ayak postürünün göz önünde bulundurulması gerektiğini bildirmişlerdir (10).

SP’li grupta etkilenmeyen taraf NY sonuçları 10 m yürüme, SKYT ve SMÇİT ile ilişkili bulunurken, kontrol grubunda her iki taraf NY sonuçları SMÇİT ve 10m yürüme hızı ile ilişkili bulundu. SP’de etkilenmeyen taraf NY sonuçları PDS total skor ile iyi korelasyon gösterirken, kontrol grubunda her iki taraf NY sonuçları PDS total skor ile iyi korelasyon gösterdi. SP’li grup NY sonuçları ayaktayken etkilenen ve etkilenmeyen tarafa uzanma ve otururken etkilenen tarafa ve öne uzanma sonuçları ile ilişkili bulundu. Kontrol grubunda her iki taraf NY sonuçları ayaktayken öne, dominant ve non- dominant tarafa uzanma ile ilişkili bulundu.

Çalışmada elde edilen sonuçlara göre SP’li grup etkilenen taraf APİ sonuçları ile SKYT, SMÇİT, 10 m yürüme ve PDS ile ilişkili bulunmadı. Ancak Kontrol grubu dominant taraf APİ sonuçları SKYT, SMÇİT, 10 m yürüme hızı ile iyi korelasyon gösterdi. Bu sonuç; ayaklar nötral pozisyonda olduğunda süreli performans testlerinde azalan süreye yani daha iyi performansa işaret etmektedir. SP’li grup her iki taraf APİ sonuçları Pediatrik uzanma testi sonuçları ile ilişkili bulunmadı. Ancak kontrol grubu dominant taraf APİ sonuçları her iki yöne uzanma ile negatif yönlü korelasyon gösterdi yani ayaktaki pronasyon arttıkça sağa ve sola uzanma miktarı azalmaktadır. SP’li çocuklarda her iki ayak ark yükseklik oranı sonuçları denge ve fonksiyon test sonuçları ile ilişkili bulunmadı. Kontrol grubu dominant taraf ark yükseklik oranı sonuçları ile SMÇİT ve 10 m yürüme hızı sonuçları arasındaki anlamlı negatif ilişkiye göre ark yüksekliği arttıkça test süresi azalmaktadır bu da daha iyi performansa işaret etmektedir. Kontrol grubu her iki ayak ark

yükseklik oranı sonuçları ile Pediatrik uzanma testi öne uzanma sonuçları arasında bulunan anlamlı ilişki ve dominant taraf ark yükseklik oranı ile ayakta öne uzanma ve dominant tarafa uzanma sonuçları arasındaki anlamlı ilişki ark yüksekliği arttıkça uzanma fonksiyonun arttığına işaret etmektedir. Kontrol grubu ark yükseklik oranı ile gözler açık salınım uzunluğu arasında bulunan anlamlı negatif ilişki ise ayaktaki pronasyonun azalması, arkın yükselmesi ile postüral salınımların azaldığına yorumlanmıştır.

Çalışmada APİ, ND, NY ile postüral salınımlar ve Romberg katsayısı arasında anlamlı ilişki bulunmadı. Bu sonuçların, çalışmamızdaki olgu sayısının yeterli olmamasından ve olgularımızdaki APİ sonuçlarına göre SP’li grup ortalamasının 7.5 bulunmasından yani ayakların şiddetli pronasyonda bulunmamasından kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Postüral salınım uzunluğunun ölçüldüğü çalışmaların çoğunda, olguların tek ayak üzerinde değerlendirildikleri görülmektedir, bu yöntemle tek tek pronasyon postüründeki ayak için daha spesifik ve doğru sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmamızda hemiparetik SP’li olgular stabilometrik platformda 51 sn tek ayak üzerinde duruşu sağlayamadıklarından salınım uzunlukları ve hızları her iki ayak üzerinde sabit duruşta değerlendirilmiştir. Çalışmamızın sonuçları, Cote ve diğerlerinin ayak yapısının dinamik uzanma ölçümlerinde etkili olduğunu ancak, postüral salınımlar üzerinde etkili olmadığını gösterdikleri çalışma ile uyumlu bulunmuştur (125). Cobb ve diğerleri, genç yetişkinlerde yaptıkları çalışmada düz taban olanlarda artmış anterior- posterior salınım bulduklarını bildirmişlerdir (126).

Hemiparetik SP’li grupta silfverskiöld test sonuçları ile SKYT, SMÇİT, 10 m yürüme hızı arasında anlamlı ilişki bulunmazken, diz ekstansiyondayken ayak dorsifleksiyon açısı ile romberg katsayısı arasında anlamlı negatif korelasyon bulundu. Bu sonuç, SP’li çocuklarda ayak bileği eklem hareket açıklığının statik denge üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Literatürde ayak karakteristiğinin süreli performans testleri üzerindeki etkisini araştıran çalışmalar daha sık yaşlı popülasyonda yapılmıştır (127,128,129). SP’li çocuklarda ayak postürünün süreli performans testleri ile ilişkisini inceleyen bir çalışmaya rastlanamamıştır. Sonuçlarımıza göre

hemiparetik SP’li grup etkilenen taraf APİ sonuçları ile süreli performans testleri arasında anlamlı ilişki bulunamadı, ancak kontrol grubu dominant taraf APİ sonuçları ile süreli performans testleri arasında pozitif korelasyon bulundu. Bu sonuca göre APİ değeri arttıkça ayak postürü pronasyona gitmekte ve süreli performans test süreleri artmaktadır. Yani ayak pronasyonunun, aktivite performansını olumsuz etkilediği görülmektedir. Kontrol grubu dominant ve non-dominant taraf naviküler yükseklik ile süreli performans testleri arasındaki negatif anlamı korelasyon bu sonucu destekler niteliktedir. Kontrol grubu dominant ayak ark yükseklik oran ile SMÇİT ve 10 m yürüme testi arasında çıkan negatif anlamlı korelasyon, ark yüksekliği arttıkça testlerde azalan süreye ve artan performansa işaret etmektedir. Hemiparetik grupta etkilenen taraf ark yükseklik oranı, naviküler düşme miktarı, naviküler yükseklik ve APİ sonuçlarının süreli performans testleri ile pozitif anlamlı korelasyonu yerine kontrol grubunda bulunan negatif anlamlı korelasyonun çalışmamızı aynı sonuca ulaştırdığını, hemiparetik gruptaki APİ sonuçları ortalamasının 9’un altında kalması ve ayakların şiddetli pronasyonda olmaması nedeniyle kontrol grubunda daha kuvvetli negatif korelasyon gösterdiğini düşünmekteyiz.

Menz ve diğerleri yaptıkları bir çalışmada, 176 yaşlı birey üzerinde ayak- ayak bileği karakteristiklerinin denge ve fonksiyonel aktiviteler üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Ayak bileği dorsifleksiyon açısı denge ve fonksiyonel yetenekle ilişkili bulunmuş, ancak yaşlılarda APİ-8 ile belirledikleri ayak postürünü denge ile ilişkili bulmamışlardır (128). Mecagni ve diğ., 34 yaşlı bayanda yaptıkları çalışmada ayak dorsifleksiyonu ile denge arasında önemli ilişki saptamışlar ve mevcut ayak bileği eklem hareket açıklığının kütle merkezinin yer değiştirmesine verdiği desteğin azalmasının denge kaybıyla sonuçlandığını bildirmişlerdir (129). Çalışmamızda, Hemiparetik SP’li çocuklarda da ayak dorsifleksiyon hareket açıklığının denge ve fonksiyon ile anlamlı korelasyonu bu çalışmaları destekler niteliktedir. Hemiparetik SP’li çocuklarda etkilenen taraftaki eklem hareket azlığı dengeyi olumsuz etkilemektedir.

Ayak bileği hareket açıklığı ölçümünde gonyometrik ölçüm literatürde en sık kullanılan, uygulaması kolay olan bir ölçüm yöntemidir. Silverskiöld testinin çalışmada tercih edilme sebebi ayak bileği dorsifleksiyonunu diz ekstansiyonda ve diz fleksiyonda değerlendirerek hem gastro-soleus kas kompleksi kısalığı hakkında hem de spastisite hakkında fikir vermesidir. Ayrıca çalışmamızda kullandığımız Pediatrik Uzanma Testi’nin alt parametrelerinde otururken uzanma değerlendirmelerinin bulunması nedeniyle ayak bileği eklem hareket açıklığının uzanmaya etkisinin daha iyi ortaya konabilmesi için Silverskiöld test kullanıldı. Çalışmamızda gruplar arası eklem hareket açıklığında (etkilenen/non dominant) anlamlı farklılık bulundu. Hemiparetik grupta diz düz ayak dorsifleksiyon ortalaması 4,92±2,65, sağlıklı grupta 12,4±2,77, diz 90 derece fleksiyonda ayak dorsifleksiyonu hemiparetik grupta 10,33±4,60, sağlıklı grupta 22,66±2,57’dir. McDowell ve diğerleri yaptıkları çalışmada Hemiparetik SP’li ve sağlıklı çocuklarda çalışmamızla benzer yaş aralığında silverskiöld test ile dorsifleksiyon değerlendirmiştir (108). Sonuçlarımız bu çalışma ile oldukça benzerlik gösterdi. Çalışmamızda hemiparetik grup dorsifleksiyonu ile süreli performans testleri arasında anlamlı ilişki bulunmadı, çünkü çalışmamıza Winter’ın yürüyüş sınıflandırmasına göre 1-2 olan olgular dahil edildi. SP’li grup etkilenen taraf diz ekstansiyonda iken ayak dorsifleksiyonu Romberg katsayısı ile anlamlı negatif korelasyonu ayak eklem hareket açıklığı artmasıyla salınım miktarının azaldığı şeklinde yorumlandı. Etkilenen taraf eklem hareket açıklığı PDS total skor, tandem duruş, tek ayak üzerinde duruş ile anlamlı pozitif korelasyon göstermesi, artan dorsifleksiyon açısıyla denge skorlarının yükseldiğini gösterdi. Sağlıklı grupta silversköld test ile pediatrik ayakta öne uzanma testi ve PDS öne uzanma alt maddesi arasında bulunan negatif anlamlı korelasyon, normal sınırlarını aşan ayak bileği dorsifleksiyonunun, hipermobilitenin uzanma gibi postüral kontrol gerektiren aktivitelerde denge kaybı ile sonuçlanabileceğini gösterdi.

Hemiparetik SP’li çocuklarda bozulmuş ayak bileği stratejisi ayak bileğindeki dorsifleksiyon kısıtlılığı ile ilişkilendirilebilir. Bu sonuçtan yola çıkarak, SP’nin yaratmış olduğu ayak bileği biyomekaniksel dizilimindeki

bozuklukların strateji yanıtlarını değiştirerek, denge reaksiyonlarının etkinliğinde farklılaşma yarattığını düşündürmektedir. Ferdjallah ve diğerleri, sağlıklı ve SP’li çocuklarda postüral kontrol sinerjilerini incelemişler, SP’li çocuklarda bozulmuş kalça ve ayak bileği statejileri olduğunu, ayak inversiyon eversiyonunun medial-lateral salınım ile ayak dorsi-plantar fleksiyonunun anterior-posterior salınım ile ilişkili olduğunu bildirmişlerdir (11). SP’li çocuklardaki zayıf ayak stratejisinin ekstremite protraksiyon- retraksiyon, gövde tarnsvers rotasyonuyla kompanse edildiği vurgulanmıştır. Bu çalışmada Hemiparetik SP’li çocuklarda pronasyondaki ayak postüründe, ayak bileği stratejisinin postüral kontrol üzerindeki etkisinin zayıflamasıyla uzanma gibi fonksiyonel aktivitelerde performans kaybı olduğu ortaya konuldu.

Statik ve Dinamik Pedobarografi

Ayaklarımız, doğumdan itibaren yaşın artması ile olgunlaşarak gelişir, cinsiyetle birlikte birtakım farklılıklar göstererek dış etkenlerle şekillenir (130). Plantar basınç değerleri ayağın anatomik yapısı, dominantlık, eklem hareket açıklığı, vücut kütle indeksi (VKİ), ve cinsiyet, kas kuvveti ve ayak deformiteleri ve ayak postürü gibi faktörlerden etkilenir (131).

Ayağı değerlendirmek ve tanımlamak için pek çok ölçüm yöntemi geliştirilmişse de, yaygın olarak kabul edilmiş tek bir yöntem yoktur. Günümüzde ayağın arkları değerlendirilirken sıklıkla radyolojik incelemelerde ölçülen çeşitli açılar dikkate alınır. Bu değerlendirmeler statik haldeki değerleri ölçer; ayağın dinamik yapısını ve yürüyüş sırasında ayağa etki eden faktörlerin etkisini yansıtmaz. Yürüme fonksiyonu karmaşık ve dinamik bir harekettir ve son yıllarda ayak sorunlarını statik olarak değerlendiren, aynı zamanda farklı hız ve durumlarda dinamik ölçüm yaparak pek çok objektif veri sunan pedobarografik analizlerin kullanılması giderek yaygınlaşmaktadır (132-134).

Pedobarografik analiz ile yapılan plantar basınç dağılımının analizi temel olarak ayak tabanının yere temas alanını, temas süresini ve ne kadar kuvvet uyguladığını objektif olarak analiz eden değerlendirme sistemi olarak tanımlanmaktadır (135).

Literatürde Pedobarografik analiz’in yetişkinlerde Romatoid Artrit, Diabetus Mellitus, periferik nöropatiler, ortopedik ayak problemleri ve cerrahi operasyon sonrasında kullanıldığı çalışmalar vardır. Pediatrik grupta ise clubfeet, ekin deformitesi, Charcot Marie Tooth hastalığı gibi spesifik ayak problemlerinde, arka ayağın aşırı ve uzamış pronasyonunu ve medial longitudinal arkın özelliklerini değerlendirmede, SP’li grupta Botilinum toksin uygulaması ve cerrahi sonrasında kullanımı yaygındır (136). Riad ve diğerleri yaptıkları çalışmada SP’li çocuklar için pedobarografik analizin geçerliliğini göstermişlerdir (75).

Çalışmada, ayak postürünü belirlediğimiz ölçümlerin yanı sıra statik ve dinamik pedobarografik analizler sonucunda elde ettiğimiz plantar basınç parametrelerinin denge ve fonksiyonel aktiviteler ile ilişkisi incelendi. SP’li grup etkilenen taraf dinamik pedobarografi sonuçları ile SKYT, SMÇİT, 10 m yürüme hızı ve PDS sonuçları arasında anlamlı korelasyon bulundu. Çalışmamıza benzer nitelikte olan, pedobarografik analiz sonuçlarının denge ve fonksiyonel aktivite ile korelasyonunun incelendiği başka bir çalışmaya rastlanmadı.

Çalışmada statik değerlendirme ile her iki ayağın toplam temas alanının sağ ve sol ön ve arka ayağa yüzdelik olarak paylaşımı, her iki ayakta ön-arka ayağa verilen yük, temas eden yüzey alanları ve ortalama-maksimum basınç ölçüldü. Dinamik pedobarografik değerlendirme ile ise, ayak açısı, ivme, kadans, adım genişliği ve uzunluğu, her iki ayağın toplam temas alanı, ön arka ayağa düşen yük ve temas eden ön arka ayak yüzey değerleri ölçüldü. Literatürde, yapılan pedobarografik analizlerde ayak tabanı çeşitli sayıda bölmelere ayrılarak değerlendirilmiştir. Bazı çalışmalarda ayak tabanı 3 bölgeye ayrılırken, bazılarında ayak tabanında 10 farklı bölgeden sonuç alarak incelenmiştir. Çalışmamızda statik ve dinamik pedobarografik sonuçlarını ön ve arka ayak olmak üzere 2 bölgeden elde ettik. Çalışmamızın limitasyonu gibi görünen bu durumun dezavantajını ortadan kaldırmak için ayak postürünü belirleyen değerlendirme yöntemlerimizi kuvvetlendirdik. Çalışmanın sonuçlarına göre, Hemiparetik SP’li çocuklarda statik pedobarografi ile ölçülen etkilenen taraf ön ve arka ayak temas yüzdeleri,

verilen yük, temas eden yüzey alanı sağlıklı çocukların sonuçları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05). Literatürde bu sonucumuzu destekleyen başka çalışmalar da mevcuttur (75,134,137).

Çalışmada SP’li grupta etkilenen taraf statik pedobarografi toplam temas yüzeyi sonuçları süreli performans testleri ve uzanma ile ilişkili bulunması, etkilenen tarafa ağırlık aktarmanın ve ayağın temas eden yüzey alanının fonksiyonel uzanma gibi aktivitelerde performans üzerindeki etkisini gösterdi.

Ayak eksen açısı, ayak uzun ekseninin yürüyüşün ilerleme hattı ile yaptığı açıdır. Edinilmiş pes planus deformitesinin ilerlemiş durumlarında ayakta abduksiyona gidiş olduğu pek çok çalışma ile gösterilmiştir, yani ayak eksen açısı arka ayağın pronasyonundaki artış ile birlikte artar (138). Çalışmamızda SP’li grupta etkilenen taraf ayak açısı ile ayakta öne uzanma, oturmada etkilenen tarafa uzanma, romberg katsayısı ve gözler açık lateral- lateral ivme sonuçları arasında anlamlı ilişki bulundu.

Nakhaee ve diğerleri de (139), pes planus gibi düşük ark yapısına sahip bireylerin basınç analizlerinde ölçülen toplam temas alanlarında artış olduğunu belirtmiştir. Plantar yüklenme paterninin ark yüksekliği ile ilişkili olduğunu söyleyen başka çalışmalar da vardır (140). Nakhaee ve diğerleri, normal, düşük ve yüksek medial longitudinal arka sahip bireylerin tabanlarının toplam temas alanlarını incelemişler ve sonucunda düşük ark yapısına sahip bireylerde temas alanlarının daha fazla olduğunu bulmuşlardır (139).

Çalışmamızda elde edilen SP’li grupta statik pedobarografi etkilenen taraf arka ayak temas yüzeyi ile stabilometre sonuçları A-P salınım hızı gözler kapalı, L-L salınım hızı gözler kapalı ve salınım uzunluğu (gözler açık ve kapalı) arasındaki anlamlı negatif ilişki; etkilenen taraf topuk temasının artışıyla, gözler kapalı iken anterior posterior ve medial lateral yönde salınım hızlarının azaldığını gösterdi. Arka ayak temas yüzeyinin artışı gözler açık ve gözler kapalı durumda salınım uzunluğunun azalması ile sonuçlandı. Bu sonuca göre SP’li çocuklarda etkilenen taraf ayağın tam taban ve topuk

temasının denge ve postüral kontrol üzerinde önemli etkisi olduğu sonucuna varıldı.

Statik pedobarografi sonucuna göre hemiparetik SP’li grup etkilenen taraf arka ayak temas yüzeyinin stabilometrik parametrelerden gözler kapalı ön- arka salınım hızı, gözler kapalı yanlara salınım hızı ve gözler açık ve kapalı salınım uzunluğu ile olan anlamlı negatif ilişkisi; statik ayakta duruşta etkilenen tarafta yük dağılımın ön ve arka ayakta eşit olmaması, yerle temas eden yüzey alanının arka ayağa göre ön ayakta daha fazla olması nedeniyle salınım hızı ve uzunluklarında artış ile sonuçlandığını gösterdi.

4-12 yaş arası çocuklarda yürüme hızı ile pedobarografik analiz sonuçlarının ilişkisini araştıran bir çalışmada, hızlı yürüyüşte temas süresi azaldığı için maksimum basınç özellikle halluks ve topukta daha fazla bulunmuştur (141).

Çalışmada hemiparetik grup etkilenen taraf dinamik pedobarografi ön ayak yüzey, arka ayak yüzey ve toplam yüzey ile 10 m yürüme hızı arasında bulunan negatif yönlü anlamlı korelasyon, hemiparetik SP’li çocuklarda etkilenen tarafta bozulmuş yüklenme paterninin 10 m yürüme testinin süresini artırarak yürüme hızında azalma ile sonuçlandığını gösterdi. Hemiparetik grup etkilenmeyen taraf temas eden yüzey alanı da 10 m yürüme süresi ile negatif yönlü ilişkili bulundu. Bu sonuca göre yürüme hızının, ayağın yerle temas eden yüzey alanı ile ilişkili olduğunu söylemek mümkündür.

Hemiparetik SP’li grup dinamik pedobarografi etkilenen taraf arka ayak yüzey, arka ayak yük ve toplam yük ile Pediatrik denge skalası toplam skoru arasındaki pozitif yönlü anlamlı korelasyon, hemiparetik SP’li çocukların etkilenen taraf arka ayağa verilen yükün ve temas alanının denge üzerinde etkili olduğunu gösterdi. Literatürde, hemiparetik SP’li çocuklarda etkilenen tarafa ağırlık aktarma probleminin dengeyi etkilediğini bildiren çalışmalar vardır. Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuca göre, etkilenen tarafa verilen yükün yetersiz olmasının yanı sıra, etkilenen tarafta arka ayağa verilen yük ve arka ayak temas alanının azalması denge üzerinde etkili bulundu.

Hemiparetik SP’li grup dinamik pedobarografi etkilenen taraf sonuçları incelendiğinde etkilenen taraf temas eden arka ayak yüzey alanı ve yük miktarı SMÇİT ile ilişkili bulunurken, ön ayak temas eden yüzey ve ön ayağa verilen yük 10 m yürüme testi ve SKYT ile ilişkili bulundu. Bu sonuca göre merdiven inerken etkilenen taraf ayakta ön ayağa verilen aşırı yüklenme performans süresinde artış ve denge kaybıyla sonuçlanır. Arka ayağa verilen yükün ve arka ayağın yer ile temas eden yüzey alanının artması SMÇİT fonksiyonel performansı artıracağı düşünüldü. Elde edilen bu veriler doğrultusunda hemiparetik SP’li çocuklarda etkilenen tarafa ağırlık aktarma çalışmalarının yanı sıra, tam taban teması ile doğru yüklenme paterni sağlanabilmesi için gerekli fizyoterapi uygulamalarının önemi vurgulandı. Çalışmanın limitasyonları arasında, SP’li pediatrik hasta grubunda standart klinik özellik ve fonksiyonel düzeyde olgu bulma güçlüğüne bağlı olarak hemiparetik SP’li olgu sayısının çok fazla olmaması sayılabilir. Ayrıca buna bağlı olarak, KMFSS 1-2 seviyelerinde yeterli sayıda olgu alınarak seviyeler arası karşılaştırmaların yapılmamış olması da çalışmamızın limitasyonlarındandır.

SP’li çocuklarda, yetersiz ve zayıf postüral kontrolün, postüral ve denge reaksiyonlarının motor yeteneklerin ediniminde gecikmeye neden olduğu net bir şekilde bildirilmektedir. Postüral stabilite, denge ve motor stratejilerin SP‟li çocuklardaki anahtar problemlerden biri olduğunun bilinmesine rağmen, bu problemlerin niçin geliştiği ve nelerden etkilendiği hakkında ayrıntılı çalışmalar henüz çok fazla değildir. Hemiparetik SP’li olgularda pronasyondaki ayaklarda zayıf olarak saptadığımız postüral stabilite ve bozulmuş postüral stratejiler, tandem duruş, uzanma ve tek ayak üzerinde durma gibi denge becerilerinde de yetersizlikle sonuçlanmaktadır. Bulduğumuz bu sonuçlar, daha fazla olgu sayısının analiz edildiği çalışmalarla desteklenmelidir. Hemiparetik SP’li olgularda etkilenen tarafta statik ve dinamik olarak ölçtüğümüz plantar basıncın ve temas eden yüzey alanının az olması hızı, fonksiyonel performansı ve dengeyi olumsuz etkilemektedir. Özellikle fizyoterapi ve rehabilitasyon yaklaşımı olmakla birlikte tüm tedavi yaklaşımlarının etkin planlanabilmesi için bu konuda daha