• Sonuç bulunamadı

Avrupa’nın Yeni Tehdit Algılaması

Sovyetlerin dağılması, Varşova Paktı’nın ortadan kalkması, Almanların barışçı biçimde birleşmesi ve Avrupa’ya yönelik komünist tehdidin sona ermesi her ne kadar Soğuk Savaş’ın sonunu getirmişse de 19. yüzyıldaki kalıba uygun yeni çatışma ve istikrarsızlık kaynaklarını da ortaya çıkarmıştır. Bunlar şöyle sıralanabilir: (i) Moskova denetiminin ve komünist ideolojinin bıraktığı boşluğu saldırgan milliyetçilik doldurmaktadır. (ii) Kuzey ve Güney’e ek olarak, Avrupa’nın batısı ile doğusu arasında açıkça beliren ekonomik “uçurum” , kitlesel göç ve siyasal sığınma tehdidini de beraberinde getirmiştir. (iii) Avrupa’nın, doğusundaki ve yakın çevresindeki çatışmaları durdurmak bir yana, ABD’nin müdahalesi olmaksızın denetleyememesi, bu kıtanın dünya güç dağılımındaki yeni yeri konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. (iv) Kuzey ile Güney arasındaki büyük ekonomik kalkınmışlık ve siyasal bütünlülük farklılıklarından da kaynaklanan uluslararası terörizm, Avrupa ve dünyadaki istikrarsızlık kaynaklarına yenilerini eklemektedir.94

Jan Zielonka ise Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında yapmış olduğu çalışmasında Avrupa’yı bekleyen olası üç farklı tehdit ortaya koymaktadır. Birincisi; “dağılan Sovyet devletlerinde, var olan Sovyet rejiminden daha otoriter rejimlerin kurulması 92 Becher, a.g.m., s.349. 93 Çomak, a.g.e., s. 101. 94 Sander, a.g.e., ss.585–586.

olasılığıdır”. İkinci olası tehdit ise “Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde oluşan istikrarsızlık durumunun yaratacağı sorunlar ve bunların diğer Avrupa ülkelerine de sıçrayabilmesidir”. Son tehdit ihtimali ise “üçüncü dünya ülkelerindeki demografi, çevre ve sağlıkla ilgili anlaşmazlıkların yaratabileceği problemlerdir”.95 Soğuk Savaş sonrası dönemde tehditler farklılaşmıştır.

AB penceresinden baktığımızda bugün diğer devletlerden toprak bütünlüğüne ve anayasal egemenliğe yönelmesi muhtemel geleneksel askeri tehditlerin azaldığı görülmektedir. Bunun tersine kimliksel tehditlerde bir artış vardır. AB içerisinde bugün tehdit olarak kavramsallaştırılan gelişmeler daha çok alçak politika konuları olduğunu söylemek mümkündür.

Küreselleşme sürecinde uzaktaki tehditler yakında hissedilen riskler olarak algılanmakta ve endişelere yol açabilmektedir. Kuzey Kore’nin nükleer aktiviteleri, Güney Asya’daki nükleer riskler ve Orta Doğu’daki kitle imha silahlarındaki artış Avrupa’yı endişelendirmesi bu sürecin doğal bir sonucudur.96 Bu süreçte karşılaşılan tehdit ve risklerin belirsizliği Avrupa’nın güvenlik politikaları üzerinde gözle görülür değişimlere gitme ihtiyacı doğurması ile birlikte tehditler ve riskler yeniden tanımlanmıştır.

Dağınık, tahmin edilmesi güç ve daha az görünür yeni tehditler olarak tanımlanan organize suçlar, başarısız devletler, bölgesel çatışmalar, kitle imha silahlarındaki artış ve terörizm Avrupa’nın yeni dönemdeki tehdit algılamalarını oluşturmaktadır.97 Karşılaşılan yeni tehditlerin bütünleşme süreci devam etmekte olan AB’ye zarar vermemesi için Avrupa’nın bu tehditlerle mücadele edebilecek politikalar geliştirmesi gerekmektedir.

Bu dönemde coğrafya hala önemini korumaktadır. Avrupa’nın çıkarları sınırlarını paylaştığı ülkelerin iyi yönetilmesiyle paralellik göstermektedir. Organize suçların merkezi haline gelen zayıf devletler, şiddetli çatışmalarla iç mücadelelere

95

Zielonka, a.g.m., ss.127–128. 96

Javier Solana, A Secure Europe in a Better World: European Security Strategy, Brussels, 12 December 2003, s. 11.

sahne olan komşular ve nüfusun giderek artığı ülkelerle ortak sınırlara sahip olmak Avrupa için potansiyel tehditlere neden olmaktadır.98

Zayıf ve başarısız olarak adlandırılan devletlerin yaşadıkları iç egemenlik sorunları, bu tip ülkelerde yeşerme zemini bulan terörist hareketlerin başka ülkelere sıçramasını kolaylaştırmaktadır. Artık bir ülkenin güvenliği için başka bir ülkenin nasıl yönetildiği ve o ülkedeki devlet-toplum yapısının karakteri önemli olmaktadır. Bu bağlamda öne sürülen temel tez, kesinlik içermemesine ve bazen spekülatif görünmesine rağmen, demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerin hiçbir şekilde çevrelerine güven veremeyecekleri ve de bu durumun potansiyel olarak çatışmaları ve savaşları artıracağı olmuştur.99

Yeni tehditlerin dinamik olması nedeniyle savunma hattı Avrupa’nın sınırları dışında kurulmasını gerektirmektedir. Organize suçlar, başarısız devletler, kitle imha silahlarındaki artış ve terörizmin ortaya çıkardığı riskler ihmal edildiğinde Batı Afrika örneğinde olduğu gibi tehdit hızla yayılmaktadır. Bunun sonucunda Avrupa krizler oluşmadan önce çatışma ve tehdidi önlemek için harekete hazır olmalıdır.100

Saldırı tehdidine dayanan kendini koruma yaklaşımının yanında, krizler oluşmadan önce faaliyete geçmeye hazır bir duruma gelinmelidir. Çünkü yeni tehditler dinamiktir ve tamamen askeri değildir. Bu nedenle tamamen askeri yöntemlerle istenilen başarı sağlanamayacaktır. Birçok farklı yöntem kullanılmalıdır. Güvenliğin sağlanmasının en iyi yolu, dünya çapında iyi yönetilen demokratik devletlerin varlığıyla gerçekleşebilmektedir. Uluslararası düzenin güçlendirilmesi için iyi yönetimin yayılması, sosyal ve politik reformların desteklenmesi, yolsuzluk ve gücün kötüye kullanılmasıyla mücadele, hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının korunmasının yerleşik hale gelmesi gerekmektedir.101

Avrupa’nın Güvenlik Strateji Belgesinde yer alan yeni güvenlik tehditleri arasında göreceli bir karşılaştırma yapmak mümkündür. Demografi uzmanı Albert

98

Solana, a.g.e., s.12. 99

N. Saharansky ve R. Dermer, Demokrasi Davası Zorbalık ve Terörle Baş Etmede Özgürlüğün

Gücü, İstanbul: Güncel Yayınları, 2005, ss. 39-57.

100

Solana, a.g.e., s.11. 101 Çomak, a.g.e., s. 99.

Jacquard’ın nüfus artışı üzerine yaptığı çalışma çerçevesinde, şu şekilde bir saptama yapılmaktadır: Dünyanın zengin ve fakir bölgelerindeki yaşam düzeyleri arasındaki farklar bulundukça, denetimsiz bir göç baskısından sakınmak mümkün görülmemektedir. Her ne kadar resmi olarak sadece bir “risk”ten söz edilse de, göç dalgası ne yazık ki etkisi giderek daha fazlalaşan bir tehdit olarak algılanmaktadır. Avrupa’da sınır denetimlerinin güçlendirilmesini haklı çıkarmak için gösterilen “istila tematiği”ne dayanan Didier Bigo, net bir açıklama yapmaktadır: “Avrupa’yı korkutan ne terörizm, ne uyuşturucu ne de organize suçtur. Esas korkutan, kitleler halinde gelip Avrupa’ya yerleşmek isteyen göçmenlerdir. Bunun yarattığı korku yanında, birincilerinin lafı bile edilemez.”102 Yasadışı göç kavramının AB’nin oluşturmaya çalıştığı refah toplumuna karşı en büyük tehdit olarak algılanması Avrupa’nın bu süreci uzun bir bekleyiş ve acı iki savaş sonrasında kazanmasıyla açıklanması mümkün görünmektedir.