• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği Genişleme Politikasında Türkiye

3.2. TÜRKİYE VE AVRUPA BİRLİĞİ

3.2.2 Avrupa Birliği Genişleme Politikasında Türkiye

Avrupa Birliği genişleme politikası AB’nin temellerini oluşturan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ve Avrupa Ekonomik Topluluğu döneminden beri uygulanan genişleme ve derinleşme politikalarından birisi olarak göze çarpmaktadır. Zaman zaman genişleme ve zaman zaman derinleşme politikalarıyla gelişmeye çalışan AB için genişleme politikası büyük önem taşımaktadır. Kurucu ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda olan AB şuana kadar altı genişleme dalgası yaşamış, bu genişleme dalgalarıyla ekonomik, siyasi ve askeri olarak güçlenen AB, hali hazırda 28 üyeli uluslararası bir örgüt olarak göze çarpmaktadır.

Daha önce ayrıntısıyla incelediğimiz AB genişleme dalgalarını şimdi Türkiye özelinde kısaca bakacak olursak İlk genişleme dalgasını kuruluşundan 22 yıl sonra daha önce iki kere üyelik başvurusu yapmış fakat Fransa’nın karşı çıkmasından dolayı iki kez reddedilmiş İngiltere’nin yanında İrlanda ve Danimarka’nın tam üyeliği 1973 yılında gerçekleşti. İkinci genişleme dalgası ise Avrupa ile ilişkilerine 1959 yılında Türkiye ile eşdeğer bir zamanda AET Ortaklık talebiyle başlayan Yunanistan’ın 1975 yılında AB’ye Tam üyelik başvurusu 1981 yılında tam üyeliğinin gerçekleşmesiyle sonuçlandı ve AB ikinci genişleme dalgasını gerçekleştirmiş oldu. Üçüncü genişleme dalgasını da 1970’lerde başvuran fakat ekonomik yetersizlik nedeniyle uzun süre bekletilen İspanya ve Portekiz’in 1986 yılında tam üyeliğe kabul edilmesiyle gerçekleştirildi. Dördüncü genişleme dalgası ise soğuk savaşın bitimiyle birlikte, savaş döneminde tarafsız olan ve zaten birer Avrupa Devleti olan Avusturya, Finlandiya ve İsveç’in savaş sonrası AB’ye katılmak istemelerinin ardından hızlı bir şekilde 1995’te üye olmalarıyla gerçekleşti. Birliğin beşinci genişleme dalgası ise hem Birlik açısından hem de üyelik başvurusu yapan ülkeler açısından sancılı geçti. Soğuk Savaş sonrası Avrupa’daki bölünmüşlük ortadan kalmış ve hemen ardından Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya,

Slovenya, Letonya, Litvanya, Estonya, Malta, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Romanya ve Bulgaristan üyelik için başvurdular. Fakat bu kadar büyük bir genişleme dalgası AB’nin ilerleyişine zarar verebileceği düşüncesi AB’yi üyelik için bir koşul belirlemeye yöneltti ve bu doğrultuda AB üyeliği için belli şartların taşındığı Kopenhag Kriterleri oluşturuldu. Bu anlamda 1998 yılında Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Estonya ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle, 2000 yılında ise Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Romanya ve Slovakya ile başlayan müzakereler, Bulgaristan ve Romanya dışındaki diğer ülkelerin 1 Mayıs 2004'te AB'ye katılımlarıyla sonuçlandı. Bulgaristan ve Romanya ise yolsuzlukla mücadele konusundaki eksikliklerini tamamlayarak 1 Ocak 2007'de Birliğe üye oldu. En büyük genişleme dalgasının ardından 27 üyeye ulaşan AB, altıncı ve son genişleme dalgasını 3 Ekim 2005'te katılım müzakerelerine başlayan ve 9 Aralık 2011'de Katılım Antlaşmasını imzalayan Hırvatistan’ın 2013 yılında üye olmasıyla gerçekleştirmiş ve üye sayısını 28’e yükseltmiştir. İngiltere’nin AB’den ayrılma talebinde bulunduğu ve ayrılma sürecinde olan İngiltere’yle ilk daralmasını yaşayacak olan AB’ye hali hazırda Türkiye’yle birlikte beş ülke daha AB üyeliğine aday ülke statüsünde bulunmaktadır.

Bütün bu genişleme dalgalarını Türkiye özelinden inceleyecek olursak ise AB ile ilk ilişkilerine Yunanistan’ın hemen ardından 1959 yılında başlayan Türkiye, bu anlamada ilk adımı ise 1 Aralık 1964’te imzalanan Ankara Antlaşması ile atmıştır. Fakat 1981 yılında AB’nin ikinci genişleme dalgasıyla AB’ye alınan Yunanistan olmuşken, dönemin koşulları incelendiğinde ve henüz AB üyeliği için Kopenhag Kriterleri gibi bir kriter bulunmadığı bu dönemde ekonomik ve demokrasi anlamında Yunanistan’dan daha ileri olan Türkiye’nin bu sürece dahil edilmeyişi, AB’nin Türkiye’yi diğer devletlere göre farklı nitelendirdiğinin ilk açık örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim burada demokraside ileri olmamızda ki kasıt Yunanistan’ın üyelik tarihi olan 1981 değil başvuru tarihi 1975 olarak göz önüne alınmaktadır. Ayrıca aynı dönemde Türkiye’nin de başvuru yaptığı ve başvurunun ekonomik ve sosyal yapı nedeniyle kabul edilmediği de göz önüne alınmalıdır. Bunun dışında beşinci genişleme dalgasında AB’ye giren devletlerin de ekonomik yönden çok ileri düzeyde oldukları söylenemez. Kopenhag Kriterleri sonrası süreci incelediğimizde ise 2005 yılında Türkiye ile birlikte AB müzakerelerine başlayan Hırvatistan’ın 2013 yılında altınca genişleme dalgası ile AB’ye girmesinin ve Türkiye’nin bu konuda yoğun çalışmalarının

karşılığında ilerlemesinin görmezden gelinmesi Türkiye-AB ilişkilerinde Türkiye’ye karşı bir tutum olduğunun düşünülmesine sebebiyet vermektedir.

Nitekim genel bir değerlendirme ile Türkiye’nin AB üyeliği için en uzun süre bekleyen ve hala üye olamamış tek ülke olduğunu söylemek tarihin ışığında hiçte yanlış olmayacaktır. Bunun hali hazırda nedenleri olarak birçok AB Bilimcisi Kopenhag Kriterleri ve AB uyum sürecinin henüz tamamlanamadığını ve bundan dolayı bu gelişmelerin yaşandığını öne sürse dahi, AB üyesi olan ülkelere ve üye oldukları dönemki mevcut durumları göz önüne alındığında her ne kadar kriterleri tam manasıyla yerine getirememiş olsa dahi Türkiye, AB’ye çok uzun süre önce kabul edilmeyi hak etmiştir diyebiliriz.