• Sonuç bulunamadı

2.7. ARİSTOTELES’İN SANAT KURAMI

2.7.2. Aristoteles’te Tragedya

Aristoteles'te 'güzel' demek, düzen ve ölçü demektir. Bu durum da canlı bir varlık düzeni gibi anlaşılabilir. Düzen, içerisine aldığı parçaların bir bütünüdür. Büyüklükte ve küçüklükte bir sınır vardır. Güzelde ise söz konuş olan normal büyüklük ve küçüklüktür. Güzel nesne, ne çok büyük, ne de çok küçük olabilir. Bu durum insanın psikolojik algılama gücü ile alakalıdır,

131 Aristoteles, Poetika, s.9-10.

132 Aristoteles, Poetika, s.86.

54 insanın kavrama gücü ile ilişkilidir. Çünkü kavranamayan büyüklükte aşağılık duyan insanoğlu, bir başka yeteneği ile zihin gücü ile bu büyüklüklere, zihninin yarattığı bir şekliyle karşı çıkmaktadır. Bu şekil de sonsuzluk ya da yüce kavramıdır. Yüce duygusu insanda iki şekilde ortaya çıkar: birisi acı duymaktan, diğeri de zafer ve mutluluk duygusundan kaynaklanır.

Aristoteles, güzelin özünü, yaşamın kendisinin duyulur ve somut kimi özelliklerinde görmektedir. Bundan dolayı da, izleyenler açısından güzel, uyumdan, orandan, ölçüden, açık ve kesin yasalara uygunluktan vb. temellenmektedir. Aristoteles şöyle söylemektedir:

"Aslında güzelin dayandığı koşul, belli bir büyüklüğe ve düzene sahip olmasıdır. Bundan dolayı canlı olan bir varlık eğer çok küçükse (ki o zaman, görme duyusu, değerlendirilemeyeceği kısalıkta bir sürede olacağından, bulanır) ya da orantısız bir derecede büyükse (bu durumda da bakış tümü algılayamaz, birlik ve bütünlük bakanın gözünden kaçar) güzel olamaz. Aristoteles estetik olayın ölçütü olarak, ölçü (mesure) kavramı üzerinde durmaktadır. Filozofun "ne son derece küçük, ne de ölçüsüz derecede büyük" sözlerinden anlaşılan şey şudur; bundan dolayı şu şekilde yazar: Güzelin başlıca biçimleri düzen (ordre), oran (proportion) ve açıklık (nettete) ile dile gelir.133

Mesela üç metre boyundaki bir bayana güzel diyemeyiz. Ya da kollarıyla bacakları arasında bir uyumsuzluk varsa buna da güzel diyemeyiz. Bunun yanında gözümüzle zor algıladığımız bir nesneye de güzel diyemeyiz. O halde güzel kendi içinde oranla orantıyı sağlamış, uyumlu olan demektir. Yani anlaşılması gereken, Aristoteles'e göre güzeli belirleyen ölçü, insanın kendisidir, onun oranlarıdır, olanaklarıdır, gerçekliği algılayışıdır.

Aristo, “bir şiirin güzel olması için, bütün kısımları hatırlanabilmeli, bütünüyle kavranabilmelidir” demektedir. Ve Aristo tragedyanın bütünlüğü bakımından da aynı görüşü savunmaktadır: “Tragedyanın kısımları öyle düzenlenmiş olmalı ki eserin bütünlüğü değişmeden ve altüst olmadan tek bir parçayı yerinden etmek veya çıkarmak mümkün olmasın”. Bu görüş diğer sanatlara da uyarlanabilir. Bu şekilde tragedyanın veya bir resmin bu dış ve iç bağlantısı, sanat eserine bütünlüğünü yani güzelliğini sağlamaktadır.134Aristoteles de diğer filozoflar ve özellikle de Platon'da olduğu şekliyle güzelliği, matematiği göz önünde bulundurarak tanımlar. Aristoteles, Metafizik adlı eserinde güzellik ile matematik arasında bir ilginin bulunduğunu, güzelliğin yüksek oranda düzen, simetri ve belirlilik olduğunu. Bu

133AvnerZiss,EstetikGerçekliği Sanatsal Özümsemenin Bilimi, Çeviren: Yakup Şahan, Hayalbaz Kitap İzlenimSanat Yayınevi, İstanbul, 2011, s.155.

134 Muhammed Mustafa Ünlü, Antik Dönemde Mimesis, s.90.

55 biçimlerin açıkça birçok eserin nedenleri olduklarından dolayı, matematikçilerin güzel olanı bir neden olarak ele almaları gerektiğini dile getirmiştir.

Grek ruhu ve zekâsı, estetik olanı, kavranabilir olması gereken bir şey olarak düşünüp buna

‘güzel’ adını vermiştir. Kavrama gücümüzü aşan şey, estetik bir şey olabilir mi? Kesinlikle, olabilir, fakat kavrama gücümüzü aşan bir şey artık güzel olamaz. Çok küçük olan şeyler için de aynı şey söylenebilir. Aristoteles, bu durumu da estetik dışı diye eleştirmektedir. Hâlbuki bu durumları güzel diye adlandıramamamızla birlikte, onlar pekâlâ bir başka estetik kategori içerisine alınabilir. Mesela, biz onlara, zarif, 'hoş' diyebiliriz. Bu duruma, Aristoteles'ten epey süre sonra sublime (yüce) adı verilmiştir. Yüce kavramı da estetik bir kategoridir; lakin bu kategori Grek ilkçağı için bilinmemektedir. Daha doğru ifade edecek olursak, Grek ruhu için bu durum, kapalı bir dünya idi. Bunun yüzden Aristoteles, kavrama gücümüzü aşan büyüklük şeyleri güzel dışı, estetik dışı olarak reddetmektedir. Bizler bugün bu gibi büyüklükleri güzel kategorisi içine sokamayız, fakat bir başka estetik kavram olan yüce kategorisi içerisine sokup, kavrayabiliriz. Yüce kavramının estetik değerini öğrenebilmek için Kant'a kadar beklemek gerekecektir.135

Tragedyanın ödevi, insanda uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla yine insanın ruhunu tutkulardan temizlemesidir. Burada tragedya, arındırıcı (kathartik) bir sanat olarak düşünülmektedir. Bu düşünceye göre tragedya iki yönden ele alınmaktadır. Birinci yön, tragedyanın psikolojik bir anlama sahip olmasıdır. Çünkü tragedyanın ilk amacı ruhumuzda korku ve acıma duygularını aktif hale getirmektir. Korku ve acıma, psikolojik hallerdir. Fakat, korku ve acıma duygularının meydana gelmesi, tragedyanın son amacı değildir tamamen vasıta amacıdır. Çünkü tragedyanın asıl amacı üzerimizde yaratılan bu psikolojik etki değildir, tam tersine, onlar aracılığıyla arınmaya, katharsis'e varabilmektir. Katharsis nedir? Bir

"Katharsis tonpathematon” olarak, o, tamamen ahlaksal bir kavramdır, ethos ile ilgi içerisindedir. Bu durumdan tragedyanın özünün ahlaksal olduğu ortaya çıkmaktadır. O zaman tragedya, kathartik bir sanat olarak ahlaki bir sanattır aynı zamanda. Tragedya aslında güzelden daha çok yüceile ilgili bir kavramdır. Yücenin uyandırdığı hazda ahlaksal özellik ağır basmaktadır.136 Burada tragedya, tamamen bir ethik sanat olarak belirlenmektedir.

Aristoteles bu şekilde tragedyayı ele alarak sanatın insan psikolojisi üzerindeki etkilerine değinmektedir. Kimi insanlar, ruhlarında mistik duygular uyandıran dini melodiler karşısında

135 İsmail Tunalı, Estetik, s.214.

136 İsmail Tunalı, Grek Estetik’i, s.116-118.

56 kendilerini iyileşmiş, rahatlamış, arınmış hissetmektedirler ve tragedya kahramanlarının yaşadıkları acılara şahitoldukları zaman, güçlü bir şekilde korkma, acıma duygularını yaşayıp deneyim elde etmektedirler. Aristoteles tragedyanın görevinin, insanda uyandırdığı korku ve acıma duyguları ile arınmayı sağlamak olduğunu öne sürmektedir. Aristoteles'ten önce, Platon da Yasalar’ında (Nomoi) müzik ve dansı korkuya çare olarak öğütlemektedir. Aristoteles'in bir kathartik olarak gördüğü güzel sanat öğretisi, gerçekte Platonik öğretinin geliştirilmiş bir şeklidir.137

Aristoteles sanatı, toplumun ahlaksal düzenini sağlaması adına değerlendirirken, sanatın arınma (temizleme) sürecinin etkileri üzerinde de durmuştur. Aristoteles tarafından arınma kavramı şu şekilde ele alınmıştır: