• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın Urfanın Viranşehir ilçesinde yapılan uygulamasında bir Yezidi olan Hikmet YÜKSEL ile daha önceden hazırlanmış olan görüşme cetveline bağlı kalınarak bir yüzyüze görüşme yapılmış ve görüşme kaydının transkripsiyonundan sonra konu bütünlüğü dikkate alınarak yazıya dökülmüştür.

8.1. Görüşme Metni

Görüşme yaptığımız kişi Hikmet Yüksel, bekar bir öğretmen. Kendisi Viranşehir'de öğretmenlik yapıyor ve Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Öğretmenliği bölümünden mezun. Viranşehir'e 3 kilometre uzaklıktaki Oğlakçı köyü doğumlu. Dedelerinden Derviş-i Abdi 1700-1800'lerde Araplar, güneyden gelen Gasaniler, Şemiran Aşireti ve Türkmenlerden oluşan talancılara karşı savaşan kuvvetlerin başında imiş. Zaten bölgede Yezidilere karşı tavırla ilgili ilk anekdotu dedesiyle ilgili. Talancılarla savaşarak bölge halkını korumuş olmasına rağmen dedesinin halen bir kabire sahip olmadığını belirtti Hikmet Bey. Buna gerekçe olarak da kabrin bulunduğu yerin yüksekte olması ve bir Yezidinin mezarının Müslümanlardan yukarıda olamayacağı söylenmiş. Ayrıca eğer kabir yapılırsa Yezidilerin burayı hac niyetine ziyaret edecekleri gibi yanlış bir inanış da bunda etkili olmuş. Zaman içinde Derviş-i Abdi'nin yaptıkları inkar edilmiş ve talancılarla asıl savaşanın başkası olduğu yönünde söylentiler çıkarılmış.

Yezidilikte Kast olarak Müritlerden olan Hikmet Bey en rahatsız edici durumun toplumda onlara karşı oluşmuş olumsuz kalıpyargılar olduğunu söylüyor. Yezidiler için özellikle kırsal kesimde ve yaşlı nüfusta "Köpek sevmezler", "Müslümanları gördükleri yerde öldürürler", "Pis kokarlar" türü aslı olmayan kalıpyargılar olduğunu belirtiyor. Hatta bu durumlar gerçekte tam tersi olmasına rağmen -örneğin temizlik Yezidilerde çok önem verilen bir husustur- bu şekilde yerleşmiş durumda ve insanlar gerçekte bir Yezidiyle karşılaşmamış olmalarına rağmen bu yargılara sahipler.

Kalıpyargılarla ilgili özellikle dikkat çekici bir durum Yezidilerin çocuklarını okutmadıkları, okumayı sevmedikleri yönündeki yargıdaki gerçeklik payıdır. Hikmet Bey Yezidilerin çocuklarını okutamadığını fakat bunun sebebinin

din veya kültürden kaynaklanan bir yasaklama olmadığını, çocukların okulda gördükleri ayrımcı davranışlar olduğunu söylüyor. Henüz 9 yaşındaki yeğeninin dahi okulda diğer çocuklar tarafından sözlü biçimde taciz edildiğini söyleyen Hikmet Bey bazı Yezidi arkadaşlarının üniversiteye devam edemeyip okulu bıraktıklarını söyledi.

Yezidilerde aile yapısının daha sıkı olduğunu belirten Hikmet Bey bunun sebebinin dışarıdan gelen baskılara karşı topluluğun içine kapanması ve daha sıkı bağlar geliştirmesi olduğunu belirtiyor. Ailede erken evlenmenin ve evden ayrılmanın pek hoş karşılanmaması da bu sebepten ileri gelmektedir. Evlilik söz konusu olduğunda, Yezidi olmayan biriyle evlenilememesi yasağının halen geçerli olduğunu belirtiyor Hikmet Bey. Başka dinden biriyle evlenmenin ancak Din Yüksek Kurulu kabul ederse gerçekleşebileceğini fakat bunun sık görülen bir durum olmadığını söyledi. Bu yasağın olumlu tarafı kültürel asimilasyonu minimumda tutarak Yezidi kimliğinin devamına katkıda bulunmasıdır zira bir topluluğun kimliğini yitirmesinde en büyük etken evlilikler yoluyla kurulan bağlardır. Olumsuz tarafları ise Yezidilerin sayıca az olmalarının eş seçimini zorlaştırması ve kadınların karşısındaki eğitim engelinin eğitimli bir eş bulma olasılığını azaltması olarak belirtiyor.

Kendi ailesinde 60-70 kişi bulunduğunu belirten Hikmet Bey ailesinden dışarıya göç etmiş olanların sayısını ise 50-60 olarak belirtiyor. Şu an için kendi ailesinden göç etmek isteyen olmadığını belirten Hikmet Bey bunun sebebini büyüklerin mezarlarının burada olması ve ekonomik durumun iyi olması olduğunu belirtiyor. Boşaltılan köylere çevre köyler tarafından el konulması ve buralardaki mezarların harap edilmesi onları geride bırakarak gitmeyi zorlaştırıyor. Çok fazla baskı olmadığı sürece insanların doğup büyüdüğü toprakları bırakmak istemeyeceğini söyleyen Hikmet Bey, yeni neslin Yezidilere bakışının daha açık ve olumlu olduğunu, bu yüzden artık eskisi kadar tepki görmediklerini söylüyor. Fakat kırsal kesimde olumsuz bakışın halen sürdüğünü ve Yezidilere köylerini boşaltmak için halen baskı yapıldığını da belirtmeden geçemiyor. Bunun en büyük sebeplerinden biri olarak da Yezidilerin tarihten gelen ekonomik zenginliklerini gösteriyor. Osmanlı döneminde tüm azınlıklar gibi Yezidilerin de ticaretle uğraştığını, bu yüzden genelde ekonomik olarak iyi durumda olduklarını söylüyor. Hatta bu yüzden çevreden insanların, kendilerine borçlu olduklarını söyleyerek Yezidileden para istediklerini de belirtiyor.

Hikmet Bey, Yezidilerin Dünya üzerinde birçok ülkeye göç ettiklerini söylüyor. Yezidilerin Türkiye'de özellikle Viranşehir, Midyat, Nusaybin ve Beşiri bölgelerinde yoğunlaştığını belirtiyor. Irak, Ermenistan ve Almanya başta olmak üzere birçok ülkede de Yezidilerin bulunduğunu hatta Hindistan ve Sibirya'da dahi yaşayanlar olduğunu söylüyor. Irak'ta özellikle yeni kurulan Demokratik Hükümetin Yezidilerin haklarını tanıdığını ve orada Yezidi dernekleri kurulduğunu söyleyen Hikmet bey durumun eskiye göre daha iyi olduğunu söylüyor. Ermenistan'da ise Ermenilerle azınlık olma durumundan kaynaklanan ortak bir psikoloji olduğunu ve bu sebeple Yezidilerin Ermenilerle iyi anlaştıklarını söylüyor. Gidenlerin geri dönme isteğinin bulunmadığını söyleyen Hikmet Bey hem orada düzen kurmuş olmalarını hem de buradaki durumun çok da fazla değişmemiş olmasını sebep olarak gösteriyor. Göçlerin sebebi olarak 1980 öncesi gerçekleşen asıl büyük göçlerin ekonomik kaynaklı olduğunu söylüyor Hikmet Bey. Daha sonra ise bölgede yaşanan terör olaylarının kalan Yezidilerin göçünde etkili olduğunu söylüyor. Buradaki asıl sorun Yezidilerin zaten kendilerine karşı önyargı beslenen bir azınlık grubu olmaları dolayısıyla herhangi bir tartışmada taraf olmaktan çekinmeleridir. Örneğin Müslümanların kendilerine karşı olumsuz tavıra karşılık vermediklerini, haklı oldukları durumda bile haksız algılandıkları için çatışmadan mümkün olduğunca uzak kalmaya çalıştıklarını söylüyor. Terör olaylarının etkisi olarak da tarafsız kalmayı seçtikleri için arada kalan ve zarar görmekten korkan bir kısım Yezidilerin göç ettiğini söylemekte. Özellikle şehirden uzak Yezidi köylerinde görülen bu durumun asıl sebebinin yaşanan çatışmalar olmadığını fakat bölgedeki durumun bu göç sürecini hızlandırdığını belirtiyor.

Yezidilikte diğer dinlere karşı bir önyargı bulunmadığını belirten Hikmet bey, duaların ve ibadetlerin artık pek uygulanmadığını söylüyor. Zaten dua etme işinin din adamlarına ait olduğunu belirtiyor ve günümüzde en çok devam eden ibadetin 15 Aralık'ta tutulan 3 günlük oruç olduğunu söylüyor. Ekim ayının 2. haftası Kuzey Irak'ta bulunan Laleş Tapınağını ziyaretle gerçekleştirilen Haccın zorunlu olduğunu fakat bu ibadetin pek uygulanmadığını söylüyor. Bunun sebebi olarak da belli zamanlarda Yezidi köylerinde dolaştırılan Sancağın etrafında dua etmenin Hac ibadeti yerine geçebilmesi olduğunu belirtiyor. Yeizidiliğin iki kutsal kitabı olan Mushaf-ı Reş ve Kitab-ül Cilve'nin diğer dinlerdekinin aksine evlerde bulunmadığını söyleyen Hikmet Bey, Yezidiliğe hakim olan durumun sözlü anlatım olduğunu söylüyor. Bunun sebebi olarak da katliamlar ve göçler sonucu maddi kültür

öğelerinin sürekli olarak yitirilmesini gösteriyor. Ayrıca kutsal metinlerin ezberlenmesinin, sadece kitaplarda bulunmasına nazaran daha iyi olduğu, bu durumda insanların kuralları ezberledikleri için bunlara daha fazla uyacağı öngörüldüğü için böyle bir sözlü geleneğe geçildiğini belirtmiştir.

Hikmet Bey görüşmemizden kısa bir süre önce Kuzey Irak'a giderek Hac ziyaretini gerçekleştrdiğini söylemiştir. Kuzey Irak'ta Yezidilerin yaşadığı başlıca iki bölge olduğunu belirtmiş ve bölgede nüfusu 2000 ile 20.000 arasında değişen 20 Yezidi köyünün bulunduğunu söylemiştir. Laleş Tapınağının bulunduğu Şehan bölgesi ve Yezidilerin gerçek merkezi olan Şengal bölgesi. Bu yöredeki Yezidi köylerinin ortak bir özelliğinin, hepsinin dağ yamaçlarına kurulu olmaları olduğunu belirten Hikmet bey bunun sebebi olarak, her an gerçekleşebilecek saldırılara karşı dağlara kaçabilme imkanı sağlamak olduğunu belirtiyor. Bu da Yezidilerin toplumsal psikolojisini anlamada önemli bir ipucu sağlamaktadır.

Gündelik ilişkilerinde Yezidi olduğunu belirtmekten çekindiğini belirten Hikmet bey gerekmedikçe bunu ortaya koymadığını söylemiştir. Yeni kuşağın, özellikle gençlerin kültürel çeşitliliğin önemini anladığını ve farklı etnik ve dinsel grupları bir zenginlik olarak görenlerin sayısının arttığını söyleyen Hikmey bey, yine de inancını söylediği zaman olumsuz tepkilerle karşılaşabildiğini belirtmiştir. Burada belirtilmeden geçilemeyecek bir nokta kendisinin kimliğini göstererek teyid ettiği, Yezidilerin nüfus cüzdanlarındaki din hanesinin boş bırakılması gerçeğidir. Yezidiliğin resmi olarak halen din olarak tanınmaması onları sahip oldukları en temel haklardan biri olan dinini belirtebilme özgürlüğünden yoksun bırakmaktadır.

Benzer Belgeler