• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın temel varsayımı, seçmen davranışını etkileyen birden çok faktörün olduğu ve bu faktörlerin dinamik bir etkiye sahip olduğudur. Diğer bir deyişle, seçmenlerin belirli bir seçimde ne türden bir tercihte bulunacağını tahmin edecek lineer ve teknesak davranış seti içerecek bir model ya da çerçeve sunmak mümkün değildir. Seçmenlerin kendi kültürel ve siyasal altyapılarının yanı sıra içinden geldikleri ve kişiliklerinin de oluşumuna katkı sağlayan sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel geçmişleri ve altyapıları seçmen davranışları üzerinde belirli bir etkiye sahiptir. Ancak sadece bu geçmiş ve altyapı süregiden bir etkiyi içermemekte, bunun yanı sıra seçmenin etkileşim içinde olduğu mekanizmalar ve çevresel faktörler de belirleyici olabilmektedir. Bu noktada özellikle seçmenlerin siyasal anlamda doğrudan muhatapları olan siyasi partilerin ve siyasi partilerin seçimlerde gösterdikleri adayların tutum ve politikaları da kaçınılmaz bir şekilde seçmen tercihlerinde etkili olabilmektedir. Üstelik siyasi partileri homojen ve değişmez bir yapı olarak da düşünmek mümkün değildir. Siyasi partinin

kimliği, etki sahası ve gelecek perspektifi gibi bir dizi değişkenin yanı sıra parti liderliği ve gösterilen adayların nitelikleri gibi daha bireysel faktörler bile seçmen tercihinin olumlu ya da olumsuz yönde değişmesine katkıda bulunabilmektedir. Sadece siyasi partiler ya da siyasi aktörler değil, aynı zaman seçim çevresi de seçmen davranışının şekillenmesinde etkili olabilmektedir. Örneğin, seçim çevresinin bir parçası olan medya da önemli roller üstlenebilmektedir. Yine seçim sürecinin önemli dinamikleri olan propaganda, kampanya ya da kamuoyu araştırmaları da seçmen davranışında değişikliği beraberinde getirebilmektedir.

Araştırmanın bir diğer varsayımı da araştırmanın spesifik örneklemi ile ilgilidir. Pamukkale Üniversitesi öğrencilerinden oluşan örneklem, bazı açılardan ulusal düzeydeki seçmen profili ile benzerlikler taşısa da bazı açılardan bu profilden ayrışmaktadır. Buradan hareketle, araştırma örnekleminin seçmen davranışlarını belirleyen sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel faktörlerin etkisinin, ulusal seçmen kitlesini etkileme biçiminden farklı bir işleyiş gösterdiğini söylemek mümkündür. Diğer bir deyişle, aynı sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel faktörler, hem araştırma katılımcıları hem de genel seçmen üzerinde etkili ise de araştırmanın spesifik örneklemi söz konusu olduğunda daha belirgin bir şekilde farklı işlemektedir. Seçimlere katılım, siyasi yelpazenin farklı kanatlarında konumlandırma ve seçimlere ilgi gibi bir dizi konularda örneklemde yer alan katılımcılar ile genel seçmen profili arasında benzerliklerin var olacağını tahmin etmek mümkündür. Buna karşılık parti siyasetlerini onaylama, hangi koşullarda siyaset kurumlarını ve siyaset aktörlerini desteklemeye devam edeceklerini belirleme, parti sadakatinin hangi koşullarda düşmeye başlayacağı gibi bazı konularda ise araştırmaya katılan katılımcıların daha farklı bir siyasi davranış içine girecekleri varsayılmaktadır. Burada böylesi bir varsayımı mümkün kılan iki önemli parametre bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, araştırmaya katılan katılımcıların yaş ortalamasının genel seçmen profiline göre çok daha düşük olmasıdır. Kuşak farkı, siyaset algısı, geçmiş ve gelecek tahayyülü gibi nedenlerle farklılaşan ihtiyaç ve beklentiler, örneklemin katılımcılarını farklı yapan temel değişkenlerdir. Bir diğer parametre ise, araştırmaya katılan katılımcıların eğitim düzeyinin genel seçmen eğitim ortalamasının üstünde olmasıdır. Bu noktada da üniversite eğitiminin, bilgilenme, bilinçlenme ve bilgiye erişim gibi bir dizi konuda araştırmacının katılımcılarını daha farklı bir konuma oturttuğu varsayılmaktadır.

Bu iki temel varsayıma ilave olarak çalışma aşağıdaki alt varsayımları da ele almakta ve ampirik bulgular çerçevesinde test etmektedir. Bu bağlamda seçmenlerin,

kendi algıları açısından, seçimde kullandıkları oyu önemsedikleri ve dolayısıyla da kendi oylarının sonuç üzerinde etkili olduğunu düşündükleri varsayılmaktadır. Buna karşılık seçmenlerin kendi oylarının kazanan parti ya da adayın politikaları üzerindeki etkileri konusunda iki farklı varsayım ileri sürülebilir. Bunlardan birincisi, kazanan aday ya da parti lehinde oy kullananlar açısından kullanılan oyun kazanan aday ya da parti politikaları ve tercihleri üzerinde etkili olacağını düşünmek mümkündür. Buna karşılık, muhalif diye nitelendirilebilecek seçmenin kullandıkları oyların kazanan parti ya da aday üzerindeki etkisi, yine oy kullanan seçmenin algısı bakımından, daha sınırlı olacaktır. Psikolojik bir faktör olarak oy kullanmanın seçmen özgüveni üzerinde etkili olacağı varsayılmaktadır.

Türkiye gibi siyasete katılım yollarının kısıtlı olduğu demokrasilerde seçime katılıma büyük önem verilmektedir. Sandık ve seçmen iradesinin bu nedenle son derece yüceltildiği dikkate alındığında seçime katılımın seçmenler tarafından bir vatandaşlık görevi olarak vurgulanacağı düşünülmekte ve seçime katılmayanların bu görevi yerine getirmediği düşüncesinin hakim olduğu varsayılmaktadır. Yine aynı nedenden ötürü seçime katılmanın ve seçimlerde oy kullanmanın seçmenler arasında en önemli siyasi katılım yolu olarak görüldüğü değerlendirilmektedir. Daha önce de değinildiği gibi, burada ana neden siyasi katılım yollarının Türkiye’de daha çok seçimlere katılım ile sınırlandırılmış olmasıdır.

Siyasi propagandanın seçmen üzerinde belirgin bir etkisinin olduğu değerlendirilmektedir. Geleneksel denilebilecek yöntemlerin özellikle daha eğitimli kesimler üzerinde eskisi kadar etkili olmadığı, ancak kitle iletişim araçlarının siyasi mesajı seçmenlere taşıma açısından en etkin araç olduğu varsayılmaktadır. Bununla birlikte seçmenin kamoyu araştırmalarına bakışı kitle iletişim araçlarının etkisi ile ilgili bakış açısına göre farklılık göstermektedir. Seçmenin kamuoyu araştırmalarını takip ettiği varsayılmakta, ancak kamuoyu araştırmalarına fazla güvenmediği düşünülmektedir. Burada esas olan kamuoyu araştırmalarının kendi güvenirliklerini tesis edici bir tavır ortaya koyamamamış olmalarıdır. Ayrıca belirtilmesi gereken bir başka nokta da siyasi partilerin ve siyasetçilerin kamuoyu araştırma şirketleri ile çok olumlu bir tutum ortaya koymuyor olmalarıdır.

Seçmenlerin genel olarak parti sadakatlerinin yüksek olacağı varsayılabilirse de özellikle eğitimli kesim için bu yargı o kadar güçlü bir şekilde geçerli değildir. Özellikle yanlış parti politikalarının ve stratejik oy kullanma kaygısının seçmen tercihini değiştirmede etkili olacağını varsaymak mümkündür. Siyasi kutuplaşmanın daha belirgin

hale geldiği mevcut siyasi ortamda stratejik nedenlerle oy tercihini değiştirme davranışlarına daha sık rastlanabilmektedir. Örneklemin üniversite eğitimi alan öğrencilerden oluştuğu dikkate alındığında ise parti ve adayların dini tutumlarının seçmen davranışı üzerindde belirleyici olmayacağını varsaymak mümkündür. Bu konuda kendini farklı siyasi yelpazede tanımlayanlar arasında farklılık olacağını öngörmek mümkün ise de toplumun geneline göre çalışmaya katılanların tutumunun daha esnek olacağı düşünülmektedir.

Son olarak da seçmenler arasında siyasi ilgisizlik düzeyinin son derece düşük olduğu varsayılmaktadır. Seçimin neredeyse tek siyasi katılım yolu olduğu dikkate alındığında kendisini dışlanmış ya da ayrımcılığa uğramış hissetse bile seçmenlerin seçimde oy kullanmaktan kolay kolay vazgeçmeyecekleri değerlendirilmektedir. Seçimlerin belli aralıklarla düzenlenmesi seçmenlere bir şeyleri değiştirebilecekleri umudu verdiği ve seçimin neredeyse bu konuda tek araç olduğu dikkate alındığında toplumun marjinal sayılabilecek kesimlerinin bile seçime katılma konusunda ciddi çekincelerinin olmayacağı düşünülmektedir.

Benzer Belgeler