• Sonuç bulunamadı

Ankara, M.Ö. 8.yy’dan başlayarak Frigler, Persler, Galatlılar, Roma ve Bizanslılar, Anadolu Selçuklular, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde sürekliliğini korumuştur.

Konumuz gereği izlenebilen devşirme malzemeler yapılarda daha çok Roma ve Bizans dönemine ait antik yapıların yeniden kullanımını kapsaması nedeniyle Ankara’daki Antikçağ yapıları incelenmek istenmektedir. Böylece şehirde konumlanan bu döneme ait yapısal dağılımlar gözlenmek istenmiştir.

Elde edilecek gözlemlerle yapı kalıntılarının bir noktada mı derlenerek malzeme stoğu oluşturduğu ya da yakın bölgede konumlanan orjinal yapılardan taşınarak mı yeniden kullanımın aktifleştiği gibi bir çok detayı anlamlandırmaya çalışabiliriz.

Ankara’nın Antik döneme ait bilgilerin derlendiği ve kentin belirli noktalarında kazılar yapılarak farklı yapılara ulaşıldığı ve elde edilen bulgularla Ankara’nın Roma egemenliğinde ne tür mimari yapılara sahip olduğu yönünde detaylı çalışmasıyla “Roma Döneminde Ankyra” kitabı dikkatimizi çekmiştir.

Musa Kadıoğlu, Kutalmış Görkay ve Stephen Mitchell’in ortak çalışması olan kitapta, Ankara’nın M.Ö 8.yy’dan beri yerleşim alanı olduğu, Roma döneminde başkent olup , Bizans çağlarında önemli yollar üzerinde yer alan kült merkezlerden biri haline geldiği vurgulanmaktadır. Ankara’nın bahsedilen dönemlerine ait toplumsal yapı, askeri düzen ve mimari- kentsel biçimlenişinin de araştırıldığı çalışmada en çok yararlandığımız bu döneme mimari türlerin konum, plan ve malzeme-teknik bilgilerini içermesidir.

Galatia’nın alınmasıyla ilk İmparator Augustus Döneminde kent tasarımı, bugün Ulus semtindeki Augustus ve Roma Tapınağı ve çevresinde gelişim göstermiştir. Bu tapınak, Roma imparatorlarına tapınmayı ve imparatorluk

kültünü yüceltmeyi esas alarak politik bir amaç doğrultusunda tasarlandığı düşünülebilir.28

Bu tasarım merkez alarak kale ve çevresinde bir çok Roma ve Bizans kalıntıları bulunmakta ve günümüzde gün yüzünde olmayan yapılar da kazı çalışmalarında ortaya çıkarılmaktadır.

Ankara Antik kentinde birçok etkinlik, yarışma ve atletik oyunların düzenlendiği bir Stadion’un varlığı ile ilgili ipuçları kentte bulunan yazıtlar incelendiği zaman ortaya çıkmaktadır. Bu, Augustus ve Roma tapınağının kuzeybatı anta duvarı üzerinde yer alan “ Rahip Listesi” nedeniyle Tiberius döneminde imparatorluk kültü için düzenlenen bu gibi faaliyetler hakkında bilgi vermektedir. Böylece Stadion’un varlığına işaret edilir. Ancak Stadion’un yeri ve ne zaman inşa edilmiş olduğuna dair kesin bilgiler mevcut değildir.29

Diğer Antik dönem yapısı, Augustus ve Roma Tapınağı’nın güneydoğusunda yer alan tiyatrodur. Ankara kalesinin Bent deresine bakan kuzeybatı yamacında yer almaktadır. Yapı, cavea, orkestra, sahne düzlemi ve sahne binasından oluşmaktadır. İnşaat tarihi hakkında net bilgi bulunmamaktadır. Çok düzgün işçilikli andezit bloklarla inşa edilmiş kısımlarının olması Erken İmparatorluk döneminde yapılmış olabileceğini göstermektedir. Atletik oyunlar, müzik yarışmaları ile at yarışlarından oluşan ve her dört yılda bir düzenlenen oyunlar, 4.yy’ın sonuna kadar imparatorluğun birçok şehrinde olduğu gibi Ankara’da da kutlanmıştır.30

Kazı çalışmaları sırasında tek bir insitu oturma sırası bloğu bulunmamasına rağmen biri kırık, diğeri sağlam olmak üzere iki andezit blok tespit edilmiştir. Ancak günümüzde bu iki bloğun nerede olduğunun bilinmeyişi, bloğa ait fotoğraf ve çizimlerin yayımlanmamış oluşu büyük ölçüde Ankara dış surunda yapı malzemesi olarak kullnılan bu oturma basamaklarının

28 Görkay, 2011: 25.

29 Görkay, 2011: 109.

30Kadıoğlu, 2011: 132-133.

ancak yüksekliklerinin karşılaştırılmasıyla tiyatroya ait olabilecekleri öne sürülmüştür.31

Yapılan kazı çalışmalarında yapının kendisine ait inşaat malzemelerinin eksikliğinin oluşu dikkat çeker. Kale ve sur duvarlarından başka daha sonraki bölümlerde değineceğimiz Türk dönemi yapılarında, antik yapıların malzemelerinin yeniden kullanımı bu eksikliği anlamlandırmaktadır.

Büyük olasılıkla 3.yy’da orkestra bir su havuzuna dönüştürülmüştür.

Hem sahnenin cephesi hem orkestra duvarı su geçirmez harç ile kapklanmış hem de bazı çıkışları büyük kireçtaşı bloklarla kapatılarak orkestrada su tutulmaya çalışılmıştır. Özellikle orkestra tabanının opus sectile ile yeniden döşenmesi tiyatrodaki yapılaşma faaliyetlerinin Erken Bizans Dönemi’ne kadar ( 5.-6. yy) devam etmiş olduğunu göstermektedir.32

Yapılarda yeniden kullanım sadece inşaat malzemelerinin farklı dönemlerde yeniden kullanımını değil, aynı zamanda orjinal kullanım amaçlarından dönüştürerek yapının tamamı, farklı amaçlar için yeniden kullanılabilmektedir. Tiyatro’nun bu doğrultuda Bizans döneminde de kullanılması konumuzun genel kapsamı için iyi bir örnek oluşturmaktadır.

Ulus’taki İş Bankası ek bina inşaatı için gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda bir çok yapı kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Günümüz banka holü seviyesinde iki tabakalı yapı kalıntıları tespit edilmiştir. Ancak binanın mimari karakterini anlatacak kısımların tahrip edilmiş olması, ortaya çıkartılan yapı kalıntısının, yapı türünü belirlemeyi engellediği ileri sürülmüştür. Merdivenli bir kuyu girişi ile havalandırma bacasının varlığı ve kalın dış duvarların muntazam biçimde kireç harcı ile inşa edilmiş olması, yapının bir anıtsal çeşme binası olabileceğini düşündürmektedir. Yapının özenli taş işçiliği ve blokların birleştirilme tekniği Augustus dönemine işaret etmektedir. Jülien sütununun

31 M.Kadıoğlu, a.g.e: 123.

32 M. Kadıoğlu, a.g.e: 133.

1934 taşınması sırasında, temelinde, nike figürlü bir anta başlığı ele geçmiştir.

Böylelike yapınıın özenli taş işçiliği ve anta başlığının stilistik incelemesi anıtsal çeşme yapısı olduğu düşünülen bu yapının Augustus dönemine inşa edildiğini düşündürmektedir.33

Ulus Şehir Çarşı inşaası sırasında gözlenen antik caddenin batısındaki opus sectile döşeli stoa ve stoa’ya birleşen dükkan sırası, kentte bilinen en geniş cadde olması nedeniyle Cardo Maximus olarak adlandırılmıştır. Bu cadde kare, dikdörtgen ve çokgen andezit bloklardan oluşmaktadır. Arkeolojik buluntuların değerlendirilmesine bağlı olarak en geç 1.yy da inşa edildiği düşünülmektedir.

Farklı motifli opus sectile panolardan oluşan stoa, mermer, kireç taşı ve andezit malzemelerden oluşmaktadır. Benzer malzeme ve formlar kullanılarak oluşturulan döşemede antik kent tiyatrosunun orkestra taban döşemesine ve diğer antik kentlerdeki benzerliğinden dolayı Erken Bizans Dönemine (5.-6.yy) tarihlendirilebilmektedir.34

1931 yılı kazılarında yeni açılan Çankırı caddesinin batı kenarına kadar olan alanda kırmızı andezit ile döşenmiş caddenin bir kısmı ile bu caddeyi güney yönden sınırlayan stylobat ortaya çıkarılmıştır. Stylobat’ın güneyinde sütunlu bir avlu ile bu avluya birleşen dükkan sırasının varlığına işaret edilmiştir.

Günümüzde de sütunlu cadde ve çevresinde değişen yüksekliklerde kaideler bulunmuştur. Ayrıca 2006 yılında tarihi kale çarşısı inşasında devşirme olarak kullanılmış bir çok stylobat ve arşitrav friz bloğu tesbit edilmiştir.35

Ankara Antik kentinde bir hamamın varlığını çeşitli yerlere diktirilen yazıtlardan biliyoruz. 1968 yılında yapıya dair en geniş çalışma yapılmıştır. Yapı palaestra ve hamam binası olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.

Araştırmacılar yapının palaeastrasını sadece sportif faaliyetlerin yapıldığı bir mekan değil, aynı zamanda festivaller ve kutlamalarda insanların toplandığı ve

33 Kadıoğlu, 2011: 139-140.

34 Kadıoğlu, 2011: 150-156.

35 Kadıoğlu, 2011: 159-177.

çeşitli dini kutlamaların yapıldığı bir alan olarak da yorumlamışlardır.

Hamamın kapalı kısmı olan ana bina kompleksi sıcaklık, ılıklık ve soğukluk olmak üzere üç ana gruba ayrılıyordu. Kazı buluntularına göre imparator Caracalla’nın hüküm sürdüğü dönemde yapıldığı düşünülmektedir. Hamam yapısının oldukça büyük bir palaestra kısmına sahip olmasıyla yapı aynı zamanda bir gymnasium karakterine sahip olduğu düşünülmektedir. Böylece küçük eklentiler yapılarak hamam-gymnasium kompleksi haline getirldiği ileri sürülmektedir.36

1946’da Sağukkuyu mevkii kazı çalışmaları (bugün, Ege Sokak, Celal Atik Sokak ve Fuat Börekçi Caddesi arasında kalan adanın kuzey tarafı) sırasında iki dikdörtgen mekan ve buna bağlı farklı genişlikte üç mekan ortaya çıkarılmıştır. Soğukkuyu mevkiinde ortaya çıkarılan en önemli yapı ufak bir hamam yapısına ait mekanlardır. Yapı simetrik bir plan sahiptir. Kuzeyden bir kapı ile dikdörtgen bir hole girilmekte ve buradanda ara ılıklık mekanlarından sıcaklık kısımlarına geçiş sağlanmaktadır. Bu yapıların inşaa tarihi hakkında kesin bir bilgiye sahip olmamakla birlikte Akok’un verdiği bilgilere dayanarak, yapının inşaasının 2. veya 3. yy’da başlanmış olduğu ve yapının Bizans dönemine kadar uzun süre kullanıldığı düşünülmektedir.37

Ankarada üçüncü bir hamamın ya da bir sarayın varlığı 1954 yılında Ulus İşhanı temel kazılarında tesbit edilmiştir. Yapı Ulus İşhanı temel kazılarında bulunduğu için Ulus İşhanı Hamamı/Palatium’u olarak adlandırılmıştır.

Hamam yapısı dışında hamama ait olmayan başka mekanların varlığı da tesbit edilmektedir. Yapının antik kent merkezinde kuzey-güney akslı caddenin hemen batısında yer alması ve büyük bir yapı kompleksini oluşturuyor olması, söz konusu yapı kompleksinin yazılı kaynaklardan bilinen eyalet valisinin ikamet ettiği saray olabileceğini akla getirmektedir. Ancak ne zamandan beri

36 Görkay, 2011: 179-190.

37 Görkay, 2011: 191-197.

Ankara’nın valilik merkezi olduğu bilinmemesine karşılık bu konu ile ilgili çoğu arkeolojik belgeler geç 2.yy ile 3.yy’ a tarihlemektedir.38

Roma dönemi suru (3. yy Suru), 1999 tarihinde Fuat Börekçi caddesindeki Rüzgarlı İş Merkezi ve otoparkı inşaatı sırasında antik kentin kuzey-güney doğrultulu M.S. 3.yy surunun batı kesimine ait bir bölümü ortaya çıkarılmıştır.

Sur duvarının batısında, surdan sonra yapılmış ve sura dayanan dikdörtgen bir mekan bulunmuştur. Ortaya çıkarılan surun bu kesmine ait detaylı bir yayın bulunmamaktadır. Bu duvarlar kireç harcıyla moloz taşlardan oluşur.

Duvarların arasında devşirme bazı bloklar da yer almaktadır. Yaklaşık 3m.

eninde olan surun ortaya çıkarılan kısımlarında yoğun olarak oturma sıraları ters çevrilerek kullanılmıştır. Stadion yapısına ait olduğu düşünülmektedir.39

1998 yılında Ankara Anadolun Medeniyetler Müzesi tarafından yapılan Roma hamamlarının güney batısında başlatılan kazılar, surun kuzey yönündeki devamının roma hamamları ile bağlantısının araştırılması doğrultusunda gerçekleşmiştir. Bu alanda yapılan kazılarda kuzey-güney doğrultulu sur duvarının hamama yaklaştığı köşesi ortaya çıkarılmıştır. Çok sayıda devşirme olarak kullanılmış mimari blokların yanısıra bu kesimde az da olsa oturma sıraları bulunmaktadır. 3. yy surunun niteliği günümüze kadar kalmış bölümlerinin değerlendirilmesi ile daha iyi anlaşılmaktadır.40

1947 yılında Çiçek sokağının başında yer alan Nuretttin Ersoy Oteli’nin bulunduğu yerde ortaya çıkarılan ve sur kalıntısı olarak düşünülen duvarın opus caementicium ve moloz taşlardan yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Buradaki sur duvarının alt kısımlarında büyük blok taşlar kullanılmış ayrıca aralarda devşirme olarak yerleştirilmiş çeşitli profilli ve kabartmalı mimari elemanlar yer almaktadır.41

38Kadıoğlu,2011: 202-203.

39 Görkay, 2011: 205-216.

40 Görkay, 2011:205-216.

41 Görkay, 2011: 205-216.

1985 yılında Başbakanlık Basımevi temel kazısında bir bölümü ortaya çıkarılan batı surunun bir kule yapar tarzda köşeli dönmesi burada bir kapının varlığını göstermektedir. Ortaya çıkarılan surun alt seviyelerinde ters çevrilmiş durumda oturma andezit sıraları yan yana konarak sağlam bir temel oluşturulmuştur. 3. yy karakteristiğini oluşturan bir diğer uygulama da, devşirme bloklardan oluşan sağlam temellerin içinin ve üzerinin kireç harçlı molozla doldurulmasıdır. Bu uygulama bir sıra hatıl oluşturacak tarzda sağlam masif devşirme blokarın kullanılması, üzerinin ise bir tabaka harçlı molozla doldurulması tarzında gerçekleşmiştir.42

Benzer uygulama Fuat Börekçi caddesinde yer alan rüzgarlı işhanı ve otoparkının altında ortaya çıkarılan surda da görülür.Hemen hemen kentin batı yönündeki sur duvarlarında yoğun olarak oturma sıralarının bulunduğu dikkat çekmektedir. 1998 yılında başlayan Roma hamamlarının güneybatısındaki kazılarda ortaya çıkarılan surlarda da durum benzer şekildedir. Burada surun alt temellerinde yoğun masif devşirme mimari blok ve oturma sıraları göze çarpar.43

Devşirme malzemelerdeki seçimde stadiona ait olduğunu düşündüğümüz oturma blokları göz önüne alınırsa, fonksiyonu kalmamış, gözden çıkarılmış yapıların bloklarının öncelik kazandiği anlaşılmakta ve bu işlemin belirli bir sistematik içinde yapıldığını göstermektedir.Ayrıca devşirme malzemenin kullanılmış olması da kısa bir süre içinde gelişen tehlikelere karşı acil müdehalenin bir göstergesidir.

Roma dönemi su bendinden günümüzde ancak fotoğraflardan ve Ankara’yı ziyaret eden seyyahlardan bilgi alabilmekteyiz. Kaynağı İdris Dağı olan Hatip Çayı, Ankara Kalesi ile Hıdırlık Tepesi arasındaki vadiden geçerek Dışkapı’da ovaya açılır.

42 Görkay, 2011: 205-216.

43 Görkay, 2011: 205-216.

G. De Jeraphanion, her iki yüzü çok düzgün kesme taş dikdörtgen bloklarla inşa edilen bendin iç kısmı, kireç harçlı dayanıklı bir taş dolgudan oluşturulmuştur. Jeraphanion’a göre blokların büyük bir kısmı yapı için yontulmuş olmakla birlikte bir adet korinth başlığı ile eski yunanca yazıtlı bir blok parçası devşirme olarak kullanılmıştır. Bendin her iki yüzünde ve aynı doğrultuda iki altta ve bir üstte olmak üzere üç dikdörtgen açıklık bulunmaktadır.44

Bendin doğu yüzündeki blok sıralarının çok düzgün olmasına karşılık batı yönünde olasılıkla tamir izleri görülmektedir. G. De Jeraphanion’un ikinci kullanım olarak belirttiği korinth başlığının söz konusu bu bozuk duvar üzerinde bulunuyor olması, burada bir tamirin söz konusu olduğunu göstermektedir.45

44 Kadıoğlu, 2011: 217-224; Jerphanion, 1928.

45 Kadıoğlu, 2011:217-224; Jerphanion, 1928.

B- Mimaride Geri Dnüşüm: Yapı Kalıntıları ve Elemanlarının Yeniden Kullanımı

Antikçağ yerleşimlerinin bulunduğu bölgelerde, mevcut hakimiyet dönemlerinden sonraki egemenlik dönemlerinin mimari faaliyetlerinde, geçmiş çağlara ait yapı kalıntıları ve elemanlarının yeniden kullanımı, Anadolu coğrafyasında yaygın bir teknik uygulama olarak görülmekte ve Türk egemenlik dönemlerinde mimari biçimlenişi şekillendirmekte olduğu çalışmamızda gözlenmektedir.

Türk egemenliği inşaat sürecinde yeniden kullanılan yapı kalıntıları genellikle antikçağ unsurlarını kapsamaktadır. Araştırma bölgemiz Ankara şehir merkezindeki Türk egemenliği yapılarındaki devşirme malzeme olarak kullanılan kalıntıların araştırmasını içermektedir. Tez çalışmamızda var olan mimari parçaların geri dönüştürülerek Ankara’da yaşanılan Türk egemenlik süreci içerisindeki yeniden kullanımları üzerinde durulacaktır. Devşirme malzemelerin kullanımına yönelten nedenler, malzemenin temini ve yapılarda kullanımına yönelik detaylara değinilecek ve sınıflandırma denemesi yapılacaktır.

“Antikçağ’ın Miarası: Roma ve Bizans Dönemi Yapıları” alt başlığımızda Ankara şehir merkezinde Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi mimari eserleri yoğunlukla aynı bölgede toplandığı dikkat çekmektedir.

Katoloğ çalışmamızda detaylı olarak anlattiğimiz yapıların hangi cephe ve bölgelerinde devşirme malzemeler kullanıdığı izlenebilmektedir. Ankara merkezde şehrin birbirine yakın bölgelerinde konumlanan Türk dönemi yapılarında kullanılan devşirme malzeme dağılımını izlemek mümkün olmaktadır. Alaeddin Cami, Saraç Sinan Mescidi, Akköprü, Arslanhane Cami ve Türbesi, Hacı İvaz Cami, Örtmeli Mescid, Sabuni Mescidi, Ahi Elvan Cami, Direkli Cami, Hacı Musa Cami, İbadullah Cami, Karacabey Cami, Telli Hacı Halil

Mescidi, Yörük Dede Türbesi, Ankara’daki Türk dönemi yapılarında yer alan devşirme malzeme kullanımının gözlenmektedir.46

Bahsedilen Ankara’daki Türk dönemi mimari yapılarına ait dönem yazılı kaynaklarında, yapıların, devşirme kullanımı, inşaat faaliyetleri, malzeme stoğu gibi inşaat süreçlerini içeren bilgileri yetersiz kalmaktadır. Amacımız devşirme malzemelerin orjinal inşaat süreci tarihlendirmesine uygunluğunu ispat etmek değildir. Devşirme kullanımının farklı dönemlerde icra edildiği bir çok sebebi olabilmektedir. Ayrıca B. Ceylan’ın makalesinde belirttiği gibi “ Antik dönem yapılarının ikinci kullanımına çok sayıda ve farklı koşullarda örnek bulunması bu konuda bir sınıflandırma yapmayı güçleştirmektedir.”47Ancak çalışmamızda, devşirme malzeme kullanımına yönelten tercihleri, Ankara’daki mimari örnekleri gözeterek bir yol haritası temellendirmeye çalışacağız.

M.Ö. 8.yy’dan günümüze kadar Ankara, çeşitli egemenlik cografyasına ev sahipliği yapmış, farklı mimari organizasyonlar, birbirleriyle etkileşmiş aynı topraklarda farklı katmanları var etmiştir. Günümüz Ankara şehir merkezinde kale ve çevrisinde temellenen ilk yerleşim alanı Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de şehir merkezi olarak sürekliliğini korumuştur.

Devşirme malzemelerin mimari faaliyetler çerçevesinde farklı yollardan temini ve yapılara yeniden uygulanma biçimi değişkenlik gösterebilmektedir.

Mimari kalıntıların yeniden kullanımından önce orjinal yapı tamamen yıkılmış ve kalıntıları bir bölgeye taşınarak gerekli görülen zamanlarda temin edilmiş ve işlemden geçirilerek veya geçirilmeden, ilk yapıldığı amaca uygun olarak ya da amacı dışında sadece gerekli görüldüğünde inşaat malzemesi olarak yeniden kullanılmış olabilir.48

46 Konyalı, 1978; Öney, 1971.

47 Ceylan, 2005: 74.

48 Tanyeli, U.-Tanyeli,G., 1989:23-31.

Ankara, bir çok tarihi zaman katmanlarını barındırması nedeniyle bir çok savaş, egemenliklere ait ekonomik krizler, deprem gibi kaos durumlarının yaşanmış olması devşirme malzeme kullnım amaçlarını çeşitlendirmiş olmalıdır. Aslında ikinci kullanım doğrudan bakışla yalnızca bir dönem özelliği yansıması olarak değerlendirilmemelidir. Banilerin, imparatorların, sanatçıların mimari biçimlenişi yorumlama ve tasarlama tarzlarına göre de devşirme malzeme uygulama amaçlarının değişkenlik gösterebilmesi, üstünde durulması gereken unsurlardandır. Çünkü mimaride kullanım amacına uygunluk önemli olduğu kadar yapılar, sanatçı, bani, imparotorluk katı ve halkın yaşam tarzlarına ait simgeleri, süslemeleri, ikonografik okulamaları da kapsar. Böylece araştırılan egemenlik cografyalarındaki mimari eserlerden kültürlere ait izleri ve farklı coğrafyaların imzalarını böylece okuyabiliriz. Ancak, ilgilenilen döneme ait yazılı kaynakların yetersizliği bu gibi konuları aydınlatmakta ve netliğe kavuşturmakta zorluk yaratmaktadır. Bu nedenle döneme özgü fikirlerimizi maddi kanıt olan Ankara’daki mimari yapıları gözeterek temellendirmeye çalışacağız. Ve ancak devşirme malzeme konusunda disiplinlerarası çalışmalar arttıkça doğrulanabilir bilgilere ulaşılabileceği düşüncesindeyiz.

Devşirme malzemeler için bir çok soru aklımıza gelmektedir. Bunlardan ilki farklı coğrafyalarda sıkça kullanılan bu malzemelerin nereden temin edildiği ve hemen sonrasında ne gibi tercihlerle yapı faaliyetlerinde kullanıldığıdır.

Ankara’daki yapı topluluklarının kümelendiği bölgeler, değişen egemenliklere ait yapıların bütünsel mevcudiyeti veya kalıntıların farklı alanlara taşınmasından yola çıkabiliriz.

Ankara’da tarihisel süreç içerisinde Türk dönemi yapılarının, kentte yakın hatlarda konumlandığı izlenmektedir. Bu durum konumuz için değerlendirildiğinde, bütünlüğü bozulan ve çoğu kalıntı haline gelen veya Türk dönemi inşaatları sırasında insitu olarak bulunan Antik dönem yapılarının, Türk döneminde azımsanmayacak yoğunlukta malzeme stoğu oluşturduğu

düşünülebilir. Bu noktada, deforme olmuş yapıların egemenlik gücü farklılaşan dönemlerde devşirilerek yeniden kullanıma uygunluğu gündeme gelebilir.

Böylece, devşirme malzeme, inşa edilecek olan yapının yakınında bulunan yapı kalıntısından temin edilebildiği gibi - haritalardan okuyamayacağımız fakat kimi örneklerde alan çalışmasıyla gözlemlenebilecek olan- yeni inşa edilecek yapının temel kazılarında insitu olarak da bulunmuş olabilir. Ya da belirlenen bölgelere taşınarak satılmış veya yapı orgnizasyonu faaliyeti nedeniyle belirlenen alanlara toplatılarak malzeme temin bölgesi haline getirilmiş alanlarda sanatçı ve ustaların kullanımına sunulmuş olabilir.

Ankara’da Ahi Şerafeddin Türbesi’nde zemin hizasında insitu olarak bulunan antik dönem mimari parçalar görülmektedir. Bu durumdan yararlanarak türbe ve cami inşaatında devşirme malzemelerin yapı cephelerinde yoğunlukla kullanılmış olduğunu görmekteyiz. Türbe zemininde insitu yapı kalıntılarından devşirildiğini düşünmekteyiz.

Ankara, Alaeddin Cami örneği de bir başka dikkat çeken Türk dönemi yapısıdır. Cami bahçesinde bir çok antik dönem yapı parçalarına rastlanmaktadır. Katalog çalışmamızda detaylı görüntüleri bulunan devşirme malzeme kullanımı cami beden duvarlarında ve minare kaidesinde de görülmektedir. Cami ve çevresinde kazı çalışmasının yapılmamış olması nedeniyle bu parçaların toplatılarak bu alanda muhafaza edildiğini düşünebiliriz. Fakat dikkatimizi bahçe duvarlarının çevresinde konumlanan ve mil taşı olduğunu düşündüğümüz parçalar, alanda antik dönem yapılarının varlığını akla getirmektedir.

Karacabey Cami (1421-1451), Cami duvarında kullanılan taşların büyük bir bölümü ve son cemaat yerinde kemerleri taşıyan sütun ve zemin taşları devşirmedir. Caminin kuzey, doğu ve batı cephelerinde bir çok devşirme blok taş duvar örgü taşı olarak cami inşaatında kullanılmıştır. Cami bahçesinde de dağınık olarak konumlanmıştır. Bahçedeki bu parçaların gruplar oluşturacak

şekilde, üstü üste/yan yana konumlandırılmış olması bulunan malzemelerin yığılarak - ihtiyaç halinde kullanılmak üzere veya kullanılmak istenmediği için - istiflenmiş olabileceğini düşündürmektedir. Öte yandan cami bahçe giriş duvarının kuzeybatısında zemine gömülü olduğu anlaşılan sütun parçası görülmektedir.

Hacı Musa Cami (15.yy), Caminin inşaatında bir çok devşirme malzeme örgü taşı olarak gelişigüzel yerleştirilerek kullanılmıştır. Bu malzemelerin Roma veya Bizans dönemine ait olduğu düşünülmektedir. Cami bahçesinde atıl olarak duran çok sayıda parça mevcuttur. İşlevi belirlenemeyen malzemeler cami bahçesinde zemine yarı gömülü olarak bulunmaktadır

Hacı Musa Cami’nin kentteki konumlanışı gözönüne alındığında, merkezden uzaklaşan ve yakın çevresinde antik yapı kalıntısı görülmeyen bu çevrede, devşirilen kalıntıların, bu yapının bahçesinde , geniş bir alanda küçük kümeler oluşturacak şekilde dağınık halde izlenebilmesi dikkat çeker. Bu durum daha önce de bahsettiğimiz gibi farklı alanlardan yıkıntıların, derlenerek bu bölgede toplatılmış olabileceğini akla getirmektedir.

Saraç Sinan Mescidi (1288), doğu beden duvarında devşirme malzeme yoğunluğu görülmektedir. Yapı cephe duvarlarında gelişi güzel yerleştirilen Roma veya Bizans dönemine ait olabileceği tahmin edilen ve duvar örgü taşı olarak kullanılan devşirme malzemeler, Anadolu Selçuklu dönemi mimari inşaatında yaygın olarak kullanılmış olduğu bu örnekte de dikkati çeker.

Örneğimizin konumu da merkezden uzak bir yapıdır. Hizasında bulunan Direkli Cami örneğinde de birbirleri arasında mesafeler yakın olmasına rağmen çevresinde herhangi bir antik dönem kalıntısı yer almamaktadır. Bu yapılarda da farklı alanlardan taşınarak yapıya uygulanmış olduğunu düşünmekteyiz.

Bölgede yapılan kazılar ancak temellerinde antik yapıları barındırıp barındırmadığını belirleyebilir. Geniş açıdan düşündüğümüzde merkezden uzak olsalar da Roma dönemi önemli merkezi olan Ankara’da daha bir çok yapı

yoğunluğu olduğunu düşünmekteyiz. Benzer bir yapı Akköprü’yü de belirtebiliriz. Akköprü (1222) köprüde mermer antik devşirme malzemeler ve köprü çıkışında merdevenlerin yan tarafında bulunan yazıtlar dikkat çeker.

Direkli Cami (15.yy?), Caminin doğu cephe kaidesi, devşirme olduğu düşünülen bir çok malzemeyle inşa edilmiştir. Bu malzemelerin Roma veya Bizans döneminde işlevinin ne olduğu bilinmemektedir. Ancak yapının inşaa edildiği dönemde duvar örgü taşı işleviyle inşaat malzemesi olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Cami kaidesinde bir çok devşirme malzeme gelişigüzel yerleştirilerek duvar örgüsünde kullanılmıştır. Kimi devşirme malzemeler profilli kimleri de düz blok taş olarak ya parçalanarak duvara yerleştirilmiş ya da özgün büyüklüğünde yerleştirilerek duvar örgüsünü oluşturmuştur. Özgün döneminde hangi işlevle kullanıldığı bilinmeyen malzemelerin mimari yapı parçaları olduğu düşünülmektedir .

İnşaatlarda devşirme malzeme kullanımına yönelik uygulamalar çeşitlilik gösterebilmektedir. Yeni yapı inşaatının tamamının yeniden kullanım malzemesiyle inşa edildiği ya da dış cephelerde – özellikle giriş cephesinde- beden duvarlarının tamamı veya bir kısmı, diğeri ise iç mimari tasarımlarında taşıyıcı özellik nedeniyle veya sütun başlıklarının konumu gibi görsel efekti güçlendirecek mevkilere uygulanmış olduğu gözlenebilmektedir.

Ahi Elvan Cami ( tarihi bilinmemektedir), Cami ibadet mekanında ahşap tavanı taşıyan ahşap sütunlar devşirme sütun başlıklarına sahiptir. İbadet mekanı içerisinde on iki adet mermer sütun başlıkları görülmektedir.

Hacı İvaz Cami (15.yy), İbadet mekanında, Roma veya Bizans dönemine ait olabileceği düşünülen mermer sütun başlığı devşirme malzeme olarak kullanılmıştır.

Sabuni Mescidi ( 14.yy sonu- 15.yy başı ?), Mescit ibadet mekanı ahşap tavanını taşıyan ahşap sütun iki adet dor düzeninde mermer devşirme sütun başlığına sahiptir.

Benzer Belgeler