• Sonuç bulunamadı

Heysem b. Cemîl’in ömrünün son yıllarını yaşadığı şehir olan Antakya, gerek İslam öncesi, gerekse İslam sonrası dönemde her açıdan önemini koruyan bir şehir

55 Özaydın, “Bağdat, Kültür ve Medeniyet,” DİA, IV, 437. 56 Özaydın, “Bağdat, Kültür ve Medeniyet,” DİA, IV, 440.

20

olmuştur. Bu şehirde, pozitif ilimler kadar dini ilimler de gelişme imkânı bulmuştur. Hadis rivayeti açısından da kayda değer bir bölgedir. Heysem b. Cemîl’in Antakyada varlığı bu tespitimizi ispatlar durumdadır.

Bu bölgede yapılan arkeolojik kazılarda, tarihsel geçmişi milattan önce 8000’li yıllara ait kalıntılar tespit edilmiştir. Bununla birlikte Antakya’nın Kalkolitik Çağdan bu yana varlığı bilinmektedir. M.Ö. XVII. yy’ın sonlarına kadar Mısır Hâkim en-Nîsâbûrîiyetinde kalan bölge, bu tarihten itibaren sırasıyla Hitit, Asur, Babil, Pers ve Makedonların egemenliği altına girmiştir.

Antiokheia (Antakya), Asi (Arantu-OrontesAksios) Nehri’nin doğu yakasında Habibun Neccar Dağı (Silpios ve Staurin)’nin batı eteklerinde ve Asi Nehri ile dağ arasında kalan ova düzlüğünde inşa edilmiştir. I. Seleukos yeni kurduğu bu kente kimi kaynaklara göre babasının kimi kaynaklara göre oğlunun adını vermiştir.

Roma imparatoru Büyük Constantin’in (M.S. 306-337) Hıristiyanlığı resmi bir din olarak kabul etmesi, hem Antiokheia hem de Roma imparatorluğu için bir dönüm noktası olmuştur. Antiokheia’da bir Hıristiyan topluluk her zaman bulunmuş, hatta önemli havarilerden biri olan St. Paul, Antiokheia’yı kendisine merkez yapmıştır. Bir Hıristiyan merkezi olarak büyümeye devam eden Antiokheia, farklı etnik toplulukları ve dinleri barındırmış aynı zamanda Pers, Yunan paganizmi ile Yahudi inancı bir arada aynı dönemde var olmuştur. Antiokheia’da ki Hıristiyan inancını taşıyanlar M.S. 40 yıllarında kendilerine ‘Hıristiyan’ adını vermişlerdir.57

Antakya, Bizans kuvetlerinin 636’da İslam orduları tarafından yenilgiye uğratıldığı Yermük Savaşı’ndan sonra, Ebû Ubeyde b. Cerrah (ö. 17/639) kumandasında kuşatılmış ve h. 16 – m. 638’de cizye ödemek şartıyla teslim olmuştur. İslam dini, başka dinden olanları inancında serbest bırakıyor olsa da fetih sonrası Antakya’da nüfus azalmış, bir kısım halk şehri terk etmiş, kentin yeniden iskânına girişilmiştir. Muaviye’nin buraya kırkiki cemaat yerleştirdiği nakledilir.58

Antakya Müslümanlar açısından da çok değerli bir şehirdir. Bunu Halife Hz. Ömer (ö. 23/644)’in Ebu Ubeyde’ye yazdığı mektuptan da açıkça anlamaktayız. Bu mektupta Hz. Ömer; Ebu Ubeyde’ye ‘Antakya’da Müslümanlardan bir heyet teşkil et

57 Hatay Valiliği, Hatay Kültür Envanteri, I, 21-32; Yâkût el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, I, 266-270; Sahillioğlu, “Antakya,” DİA, III, 228-232; Taberî, Târihu’l-Umem ve’l-Mulûk, I, 341-465.

21

ve orada murabıt olarak görevlendir, onlara maaş vermemezlik de etme.’ şeklinde bir emir vermektedir.59 Buna ilaveten Hz. Osman’ın Muâviye’ye yazdığı bir diğer

mektupta, Antakya’da Müslümanların ikamete mecbur edilmesini ve orada onlara arazi verilmesini isteyen bir başka kayıt bulunmaktadır.60

Antakya, Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz (ö. 101/720), (99/717-101/720) döneminden itibaren, Şam, Tarsus arasında yolculuk eden birçok hadis âliminin uğradığı, hadis yazdığı ve yazdırdığı önemli bir şehirdir.61

Abbasiler zamanında (750-944) Antakya, Kilikya’nın merkezi olmuştur. Halife Me’mun ve Mutasım zamanlarında (813-842), bölgeye Türk idareciler gönderilmiştir.62 Abbasilerin iskân poltikasıyla 184/800 yılından itibaren bölgede

önemli bir Türk nüfus birikiminin oluştuğu bilinmektedir. Bu dönemde bölgede ilmi faliyetler de teşvik edilmiştir.63

Tarsus ve Misis civarında Bizans birlikleri ile çarpışan ve uzun süre ribatlarda ilim meclisleri oluşturan Abdullah b. Mübarek (181/797) bu faliyetlerde bulunan âlimlerden birisidir.64 Heysem b. Cemil el-Antaki ve Muhammed b. Abdurrahman b. Sehm el-Antaki onun öğrencileri arasındadır.65

Antakya, Yavuz Sultan Selim (1512-1520) zamanında, Memlûk Sultanı Kansu Gavri ile yapılan 1516 Mercidabık Savaşından sonra, Halep’le birlikte Osmanlı egemenliğine girmiştir. Hac kervanları, gidiş ve dönüş yolunda Antakya’da ikişer gün konaklamışlardır. XVI. yy’da halk; Türkler, Ermeniler ve biraz Musevi cemaatten ibarettir. XX. yy. başlarında kentte Müslüman, Ortodoks, Ermeni Katolik, Ermeni Protestan ve Yahudilerden oluşan bir nüfus yaşamaktadır.66

59 Belâzûrî, Futûhu’l-Buldân, I, 153; İbnü’l-Adîm, Buğyetu’t-Taleb fi Tarihu Haleb, I, 583; Tuzcu,

Klasik Hadis Kitaplarında Rivayetleri Bulunan Antakyalı Hadis Âlimleri, Harran ün. İlahiyat Fak.

Dergisi, s. 10.

60 Yâkût el-Hamevî, Mucemu’l-Buldân, I, 266, II, 80; Muhammed el-Vâkidî, Futûhu’ş-Şâm, I, 309; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih, II, 454-456; Tuzcu, agm., s. 10.

61 Yiğit, ‘Emeviler,’ DİA, XI, 87-104; Tuzcu, agm., s. 10-11. 62 Sahillioğlu, ‘Antakya,’ DİA, III, 230.

63 Yâkût el-Hamevî, Mucemu’l-Buldân, IV, 165; Yıldız, ‘Abbasiler’ DİA, I, 36; Tuzcu, agm, Harran ün. İlahiyat Fak. Dergisi, s. 11; Hatay Valiliği, Hayay Kültür Envanteri, I, 38.

64 Küçük, ‘Abdullah b. Mübarek’ DİA, I, 122-124; Tuzcu, agm, s. 11. 65 Mizzî, a.g.e., II, 168, XV, 97; Hatîbel-Bağdâdî, Tarîhu Bağdâd, VIII, 3. 66 Hatay Valiliği, a.g.e., I, 40-41.

22

Antakya, Fransız Mandası sırasında İskenderun Sancağı’na bağlı olarak yönetilmiştir.67 Bundan sonra bu bölge önce bağımsız Hatay Devleti, sonra da 23

Haziran 1939’da Hatay Millet Meclisi toplanarak Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dâhil olmuştur.68

15.2. Tasnif Döneminde Antakya’lı Hadis Ravileri

Antakya talebu’l-ilm maksadıyla yola çıkan hadis âlimlerinin uğradığı önemli merkezlerden birisidir. Kaynaklarda fazla yer almaması nedeniyle; Antakya’da bulunmuş alimlerle ilgili olarak; 638 tarihi ile 968 tarihleri arasında Antâkî nisbesiyle anılan hadis âlimlerinden klasik hadis kitaplarında ravi olarak zikredilen muhaddislerin kronolojik olarak listesini vermekle yetineceğiz.

Ebû Muhammed Yûsuf b. Esbât b. Vâsıl eş-Şeybânî el-Kûfî el-Antâkî (195/810), Ebû Sehl Heysem b. Cemîl el-Antâkî (213/828), Ebû Sâlih Mahbûb b. Mûsâ el-Ferrâ el-Antâkî (231/845), Muhammed b. Abdurrahmân b. Hâkim en- Nîsâbûrî b. Sehm el-Antâkî (243/857), Abdullâh b. Hubeyk el-Antâkî (260/873), Ebû Ya’kûb Yûsuf b. Saîd b. Müslim el-Masîsî el-Ankâkî (265/879), Berd el-Antâkî (278/891), Ebû Amr Osmân b. Abdullah b. Muhammed b. Harzâz et-Taberî el-Basrî el-Antâkî (281/895), Ebu’l-Hasen Ahmed b. İbrâhîm b. Fîl el-Esedî el-Bâlisî el- Antâkî (284/897), Ebû Bekr Huseyn b. Sümeyda’ b. İbrâhîm el-Becelî el-Antâkî (287/900), Ebû Tahir Hasan b. Ahmed b. İbrâhîm el-Fîl el-Esedî el-Antâki (310/922), Ebû Ali Vasîf b. Abdullâh el-Antâkî (313/925), Ebû Abdullah Huseyn b. Huseyn b. Abdurrahmân el-Antâkî el-Kâdı (319/931), Ebû Bekr Muhammed b. Ali b. Hamza b. Sâlih el-Antâkî (323/935), Abdullah b. Serî el-Antâkî (325/937), Ebu’l-Gayas Bişr b. Ali el-Kummî el-Antâkî (339/951)Nasr b. Âsım el-Antâkî (ö. ?), İbn Yunus el- Bezzâr Sehl b. Salih b. Hakîm el-Antâkî (ö. ?), Ebû Yûsuf Ya’kub b. Ka’b b. Hâmid el-Halebî el-Antâkî (ö. ?), Hârun b. Abbâd el-Ezdî Ebû Mûsâ el-Masısî el-Antâkî (ö. ?) , İbn Yunus Musâ b. Abdurrahmân b. Ziyâd el-Halebî el-Antâkî (ö. ?), Abbâs b. Heysem el-Antâkî (ö. ?), Ebû Ömer Muhammed b. Âmir el-Antâkî (ö. ?), Abdullâh b. Nasr el-Antâkî (ö. ?), Ebu’l-Hâris Abbas b. Abdullah b. Abbâs b. es-Sindî el-Esedî el-Antâkî (ö. ?), Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. el-Velîd b. Muhammed b.

67 Hatay Valiliği, a.g.e., I, 47.

23

Selâm el-Antâkî el-Menbecî (ö.?), ve Muhammed b. Ahmed b. Musâfir el-Antâkî (ö. ?).69

Heysem b. Cemîl’in hayatı ve yetiştiği çevreyle ilgili yukarda belirttiğimiz bilgilerden sonra, Ravinin tespit ettiğimiz rivayetleri İkinci Bölümde incelenecektir.

24

İKİNCİ BÖLÜM

2. EBÛ SEHL HEYSEM B. CEMÎL’İN RİVAYETLERİ VE

RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu bölümde Heysem b. Cemîl’in merfu rivayetleri ele alınarak değerlendirilmesi yapılmıştır. Cerh ve ta’dil yönünden ravilerin durumu incelenmiştir. Ayrıca ilgili hadisin sened zincirindeki her bir ravinin biyografisi, adalet ve zabt yönünden durumu açıklanmaya çaba gösterilmiş ve Ravi değerlendirmesi yaparken tekrarlardan kaçınmaya çalışılmıştır. Cerh ve ta’dil kavramlarının okuyucu tarafından anlaşılması açısından kavramlar Arapça değil Türkçe verilmiştir. Söz konusu hadislerin tahrici Kütüb-i tisa ölçü alınarak yapılmıştır.

Hadisler, Kütüb-i tisa’da bulunanlar ve bulunmayanlar başlıkları altında sıralanmıştır. Öncelikle hadisin Arapça metni senediyle birlikte verildikten sonra müteakiben hadisin Türkçe çevirisi kaydedilmiştir. Hadisin senedi ve değerlendirilmesi yapıldıktan sonra hadisin aynı veya benzer lafızlarla başka hangi kaynaklarda geçtiği tesbit edilmeye çalışılmıştır. Bahse konu hadisin farklı rivayetlerinde mevcut olan tahvil (senetlerde değişim ve geçiş) durumu “hâu’t- tahvîl” (H.) ile gösterilmiştir.

Heysem b. Cemîl’e dayalı olarak tesbit edebildiğimiz hadisler şöyledir:

2.1. Kütüb-i Tisa’da Yer Alan Rivayetleri

Benzer Belgeler