• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.4. Ankraj Kontrolü

2.4.1. Geleneksel yöntemler

Geleneksel yöntemler arasında en güçlü ve güvenilir ankraj arttırma yöntemi ekstraoral aparey kullanımıdır. Buna karşın bu apareylerin etkinlikleri hasta uyumuna bağlıdır ve yaralanma riski taşırlar (65,83,84). Bunun yanı sıra molarlarda distale devrilme ve ekstrüzyon etkileri kapanışı açıcı rol oynayarak özellikle dik yönde büyüyen bireylerde daha çok kompanzasyon ihtiyacı doğurur.

Hasta uyumundan bağımsız intraoral ankraj arttırıcı apareylerden biri olan Nance butonu, damağın anterior kısmının sığ olduğu vakalarda palatinal mukoza üzerinde kayabilir ve uzun süre ağızda tutulduğunda kronik enflamasyona neden olabilir. Ayrıca yeterince büyük hazırlanmadığı takdirde gerekli ankraj desteğini sağlayamaz ve palatinal mukozayı delebilir (65).

Transpalatal ark sağ ve sol moları birbirine bağlayarak ankraj ünitesini güçlendirir. Bunun yanında molarlara aktif bukkal kök torku verilmesinde de kullanılarak kortikal kemik ankrajından faydalanmayı mümkün kılar. Buna karşın ankrajın kritik olduğu vakalarda headgear kadar güvenilir değildir ve tork amaçlı kullanıldığı vakalarda iki tarafa da aynı açıyla yerleştirilmezse seviye farkına sebep olur (65).

Posteriorda ankraj alınan diş sayısının arttırılması, ikinci ve üçüncü düzen bükümler, diferansiyel momentlerin kullanımı, utility arklar ve çenelerarası elastiklerin kullanımı da tercih edilebilecek yöntemlerdir; ancak bunlar da karmaşık tasarımları, detaylı tel bükümü gerektirmeleri, premolar ve kaninlerde rotasyona sebep olmaları, klinik uygulamalarının zorluğu ve bunun sonucu olarak seans süresinin uzaması gibi dezavantajlara sahiptir(64,65,75).

2.4.2. Minividalar

Ortodontik tedavide en sık karşılaşılan problemlerden biri reaktif kuvvetleri dengeleyecek sağlam bir ankraj mekaniğinin oluşturulmasındaki güçlüktür (85). Güvenilir ve sabit ankraj kaynakları arayışı 1945 yılında Gainsforth ve Higley’nin (86) vitalium alaşımından yaptıkları vidaları köpek mandibulasına yerleştirmeleriyle birlikte son bulmuş ve alveoler kemikten ankraj alınabileceği fikri ortodonti camiasında benimsenmeye başlamıştır.

Minividalar; kanin distalizasyonu, keser retraksiyonu, en-masse retraksiyon ve distalizasyon, molar distalizasyonu ve mesializasyonu, sagittal düzensizliklerin tedavisinde intermaksiller ankraj kaynağı olarak, ekspansiyon, orta hat düzeltimi,

dikleştirilmesi, gömülü kaninlerin sürdürülmesi gibi çok sayıda kullanım alanına sahiptir (68,87-92).

Minivida kullanımında klinik açıdan dikkatli olunması gereken durumlar; iyileşme ve kanama bozuklukları, bağışıklık sistemi hastalıkları ve bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullanımı, patolojik kemik kalitesi ve kemik metabolizmasını bozan ilaç kullanımı, yetersiz oral hijyen, süt ve erken karma dişlenmedeki bireyler ve günde 10 adetten fazla sigara kullanan bireylerdir (93,94).

İmplant üretiminde günümüze kadar birçok farklı materyal kullanılmıştır. Bunlar; krom-kobalt (Cr-Co) alaşımları, yüksek kaliteli paslanmaz çelik, saf titanyum ve titanyum alaşımlarıdır. Yapılan çalışmalar bu materyallerden Cr-Co alaşımları ve yüksek kaliteli paslanmaz çeliğin bağ dokusu oluşumunu uyararak ideal olmayan bir vida-kemik ara yüzeyi oluşturduğunu göstermiştir (86,95,96). Bu nedenle saf titanyum ve titanyum alaşımları günümüzde en çok tercih edilen materyallerdir.

Titanyum, saflık derecesine göre 1 ile 5 arasında derecelendirilir. 1’den 4’e kadar olanlar saf titanyum, 5. derece olanlar ise %6 alüminyum ve %4 vanadyumla güçlendirilmiş titanyum alaşımlarıdır (97). Titanyum, gerek osseointegrasyona izin vererek ideal bir vida-kemik ara yüzeyi oluşturması gerekse biouyumluluğu nedeniyle tercih sebebidir.

Saf titanyum ve titanyum alaşımlarından üretilmiş minividalar arasındaki temel fark yerleştirilme tekniğidir. Daha düşük yoğunluğa sahip olduğu için saf titanyum minividaların rehber yuva hazırlanmadan (pre-drilling uygulanmadan) yerleştirilmemesi önerilir. Aksi takdirde minivida eğilebilir veya kırılabilir. Yine aynı sebepten dolayı ağır ortodontik kuvvetleri uzun süre karşılayamazlar. Saf titanyumun aksine titanyum alaşımları, daha güçlü ve yoğunluğu daha yüksektir. Bu nedenle eğilme ve kırılma riski daha azdır ve pilot yuva hazırlanması her durumda şart değildir (98).

Ortodontik amaçlı kullanılan minividalarda osseointegrasyon beklenen bir olgu değildir; çünkü imalat sürecinden çıkan standart bir minividanın yivleri pürüzsüzdür ve yüzey kaplaması yoktur. Ayrıca minivida yüzeyi dental implantlara

göre daha küçüktür ve yüzeydeki demir ve nikel gibi metal artıkları kemikle minivida arasındaki direkt teması engeller (99,100). Bu nedenle minividalarda stabilite, vidanın yivleri ve kemiğin esnekliği ile elde edilen mekanik tutuculuktan sağlanır(99).

Vida yüzeyinin kumlanması ve asitle pürüzlendirilmesi, yüzeyde kirlenmeye neden olan metal artıklarını uzaklaştırır ve yüzey pürüzlülüğünü arttırır. Kumlama ve asitle pürüzlendirilmiş yani SLA (sandblasted and acid-etched) yüzeyli olarak adlandırılan bu tip minividalar kemik kalitesinin iyi olmadığı bölgelerde tercih edilirler ve rutin olarak osseointegre olurlar (101). Günümüzde bu hedefe ulaşabilmiş tek minivida sistemi Kanomi’nin K-1 sistemidir (102). Buna karşın Chaddad ve ark. (103) tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçları SLA yüzeyli ve düz yüzeyli minividaların erken yükleme altında tutuculuk açısından herhangi bir farklılık sergilemediğini ve anında yükleme yapılacaksa osseointegrasyon özelliğine sahip bir minividanın kullanılmasına gerek olmadığını göstermiştir. Deguchi ve ark. (104) ise vida-kemik ara yüzeyinde %5’lik bir kemik temasının bile ortodontik kuvvetlere karşı koymak için yeterli olacağını söylemişlerdir.

Minivida yerleştirilirken dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan biri kortikal kemik kalınlığıdır. Bu yapı primer stabilite ve uzun vadeli başarı üzerinde etkili olduğundan vida sahasında kortikal kemik kalınlığının yeterli olduğundan emin olunmalı, yeni çekim yapılan bölgelerde kemik kalitesinin düşük olacağı unutulmamalıdır (99). Minivida mümkün olduğunca yapışık diş etine yerleştirilmeli ve frenilumdan uzak olmalıdır. Bu şekilde hasta konforu sağlanırken doku büyümesi ve mikrojiggling hareketinden de sakınılmış olur. Eğer minivida hareketli mukozaya yerleştirilmek zorundaysa vida tamamen mukozayla kapatılıp sadece kuvvet uygulamasına izin veren bir uzantı mukozadan çıkarılabilir. Ayrıca kökler arası alanda yeterli yerin mevcut olup olmadığı işlem öncesinde uygun bir görüntüleme yöntemiyle teyit edilmelidir. Zira tercih edilen vida sahasında kökler birbirine çok yakınsa öncelikle köklerin dikleştirilmesi gerekecektir. Dişlerin yanı sıra diş jermleri, damar, sinir, sinüs ve burun boşluğu gibi diğer anatomik yapılara yakınlık da işlemden önce değerlendirilmiş olmalıdır. Bunun yanı sıra yaptırılacak ortodontik

minividaların ortodontik kuvvetler altında sabit kalmadıklarını ve kuvvete maruz kaldıkları süreyle orantılı olarak belli bir miktar devrilmeye uğrayarak yer değiştirdiklerini göstermiştir (105-108).

Minividalar iki temel yöntemden biri tercih edilerek yerleştirilebilir. Bunlardan birincisi kortikal kemiğin kalın olduğu veya saf titanyum minividaların doğası sebebiyle deformasyon veya kırılma riskinin söz konusu olduğu durumlarda, pilot bir yuvanın hazırlandığı self-tapping veya pre-drilling yöntemidir. Bu yöntemde ilk olarak ya yumuşak doku biyopsi punchı ile diş eti ve periost kesilerek uzaklaştırılır ya da küçük bir diş eti kesisini takiben periost kaldırılır. Araştırmacılar bu noktada flep kaldırılmasının periostun bütünlüğünü bozarak iyileşmeyi geciktirdiğini, bu nedenle punch kullanımının daha uygun olduğunu savunmaktadırlar (109). Bu şekilde açığa çıkarılan kemiğin kortikal tabakası ront frez ile delindikten sonra rehber drill yardımıyla bir yuva hazırlanır. Bunu takiben vida, tork kontrollü bir el aleti veya anguldruva ile hazırlanan yuvaya yerleştirilir (98,110).

Bu yöntemde kullanılacak pilot drill çapı büyük öneme sahiptir. Teorik olarak drill çapının minivida çapından küçük olması mekanik tutuculuğun sağlanması açısından gereklidir. Kyung ve ark.’na (111) göre drill çapı vida çapından 0.2-0.3 mm daha küçük olmalıdır. Heidemann ve ark. (112) ise rehber yuvanın, vida çapının yaklaşık %80’i boyutunda olması gerektiğini söylemişlerdir.

Pre-drilling işleminin avantajları kortikal kemiğin direncini azaltması ve yerleştirme esnasından tork kontrolünün daha iyi sağlanabilmesidir (112). Yüksek yerleştirme torku; vida-kemik ara yüzeyinde yüksek strese bağlı lokal iskemi ve nekroza neden olarak kemikteki iyileşmeyi geciktirir. Ayrıca iyileşme esnasında vida boynunda daha az kortikal kemik oluşumuna neden olarak sekonder stabiliteyi ve sonuç olarak minividanın genel başarısını olumsuz yönde etkiler (113).

İkinci yöntem olan self-drilling yöntemi ise kortikal tabakanın daha ince olduğu bölgelerde tercih edilir. Geometrisi ve sivri uç kısmı sebebiyle vida direkt yerleşime uygundur ve rehber yuva hazırlanmasına gerek yoktur. Yapılan çalışmalar bu yöntemle yerleştirilen minividalarda primer stabilitenin daha iyi ve vida yivleri

arasındaki kemik yoğunluğunun daha fazla olduğunu göstermiştir (114,115). Ayrıca flep kaldırılmadığı için kanlanma ve iyileşme daha ideal, işlem süresi daha kısa olduğu için de hasta açısından daha az streslidir (98,109). Bunun yanı sıra bu yöntemle daha az kemik talaşı oluşur ve kemikte aşırı ısınma meydana gelmediği için termal hasara daha az rastlanır (114).

Her iki yöntemin avantajlarından faydalanmak isteniyorsa sadece kortikal tabaka perfore edilerek gerçek bir pilot yuva hazırlanmadan, self-drilling minividalar da kullanılabilir (110).

2.5. Ortodontik Diş Hareketine Bağlı Periodontal Problemler