• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ANDROJENİ

3.1. Androjeni Kavramı

“Androjeni” Yunanca’da erkek anlamına gelen “andro” ve kadın anlamına gelen “gyn” kelimelerinin birleşiminden ileri gelmektedir. Sonuç olarak androjen kişi duruma bağlı olarak hem bağımsız hem de diğer bireylerin ihtiyaçlarına karşı duyarlı, öfkeli ve yumuşak başlı, sert ve yumuşak başlı olabilir. Bir kadın hem sevgi dolu bir anne hem de hırslı bir yönetici olabilir. Tam tersine, bir erkeğin tiyatro veya yemek yapmaktan

hoşlanması onu aşırı derecede kadınsı yapmaz (http://home.snu.edu/~jsmith/library/body/v24.pdf, 2013).

Kadın özgürlük hareketi ile kadının kadınsı erkeğin de erkeksi davranmasının sağlıklı olduğunu öngören geleneksel varsayımı sorgulanmıştır. Günümüzde, androjen kişi kadınsılığı ve erkeksiliği kişiliğinde birleştirerek toplum içerisinde uygun cinsiyet rolü ortaya çıkarma becerisine sahiptir. Teorik olarak, bu kişiliğe sahip insanlar davranışları geleneksel anlamda uygun görülen cinsiyet rollerine dayalı olarak kısıtlamayan, erkeksilik veya kadınsılık klişesinden bağımsız, o anda hangi davranış uygunsa o

şekilde davranma özgürlüğüne sahiptir (Bem&Lenney, 1976, s: 48).

1970li yıllarda androjeni kavramını ortaya atan Bem, hem psikoloji hem de toplumsal açıdan kadınsılık ve erkeksilik uzun zamandır tek bir kavramın zıt kutupları olarak görüldüğünü ifade etmiştir. Dolayısıyla, bir insan ya kadınsı ya da erkeksi olmalıdır. Her ikisi birden olamaz. Bem’e göre bu cinsiyet rolü ayrılığı bazı makul hipotezlerin karanlıkta kalmasına neden olmaktadır. Bem kişinin biyolojik cinsiyetinin toplumun beklentilerine bağlı olarak şekilleneceği fikrine karşı mücadele etmiştir. Bem, hem erkeksi hem kadınsı davranışları birleştiren bir insanın tamamen cinsiyetine dayalı olarak kadınsı ve erkeksi davranışlar sergileyen insanlardan daha mutlu ve dengeli olacağını ifade etmiştir. Bem sadece bazı insanların androjen olduğunu değil androjeninin insanlara farklı durumlar karşısında davranış esnekliği sağlayan faydalı bir cinsiyet rolü olarak ifade etmiştir. Örneğin, kadınlar genellikle nazik, hassas ve kibar olarak bilinir ancak bir kadın ayrıca hırslı, kendine güvenen ve atletik özellikler de taşıyabilir. Diğer yandan, bu özellikler geleneksel anlamda erkeksi karakterlerdir. Erkekler ise rekabetçi, baskın karakterli ve risk alabilen özelliklere sahiptir ancak aynı zamanda duyarlı, sempatik ve neşeli olabilirler. Kısaca bir insan; erkeksi ve kadınsı özellikleri dengeli bir şekilde sergilediğinde, androjen olarak adlandırılırlar. Bem’in araştırmaları kadın veya erkek olmanın, kadınsılığın ve erkeksiliğin tam anlamıyla neyi ifade ettiğinin anlaşılması açısından önemli bir rol oynamış, böylelikle herkesin davranış, seçim ve hayata yönelik hedeflerinin geniş alanlara yayılmasına izin vermiştir(http://www.edmondschools.net/Portals/3/docs/Terri_McGill/READMascFem. pdf, 2013).

Buna dayalı olarak Bem, birçok bireyin çeşitli durumlara uyum sağlamak amacıyla androjen olabileceğini ifade etmiştir (1974, s:155).

Androjen birey, zihinsel düzenleyici olarak cinsiyete itimat etmez. Bunun yerine, uygun olduğu zaman, kabullenici veya hakkını savuna, sezgici ve gerçekçi, hassas veya güçlü olabilir (Matisz, 2011, s:12).

Bem’e göre androjeni genel anlamada psikolojik cinsiyet olarak ifade edilmektedir. Ancak, androjeni sadece psikolojinin değil diğer disiplinlerin de içinde yer alan bir terimdir. İdeal ve sağlıklı kişilik geleneksel anlamda cinsiyet kimliğinin 3 ana bileşenini içerir. Bunlar(1976, s:362):

1) Karşı cinsin cinsel tercihi,

2) Kişinin cinsiyetine dayalı olarak erkeksi ya da kadınsı cinsel kimlik edinmesi,

3) Cinsiyet kimliği; Kişinin erkeksiliğe veya kadınsılığa ilişkin kesin duygusu olarak ifade edilmektedir.

Bem ilk iki bileşeni ele alış tarzını “geleneksel tarza karşı çıkan” tanımlar olarak ifade etmiştir ve aslında en iyi cinsiyet kimliğinin hiçbir cinsiyet kimliğinin olmaması olarak ifade etmiştir. Bunun yanı sıra tüm insanlar psikolojik açıdan androjen olsalar da kişinin cinsiyetinin kesinlikle fiziksel sonuçlara göre ilerleyeceğini ifade etmiştir. Psikolojik açıdan birey ne kadar androjen olursa olsun diğerlerine kendi biyolojik özelliklerini aktaracaktır (1976, s:362).

Bunun yanı sıra Bem çalışmalarında sadece androjen kişilerin varlığını değil hangi davranışların kişileri de androjenleştirdiğini ele almıştır. Bem’e göre, prensip olarak, bireyin hem erkeksi hem de kadınsı hem bir grubu temsil etme hem de bir gruba dâhil olma özelliklerini belirli durumlara uyum sağlamak amacıyla kullanılabilir. Bu birbirini tamamlayan modellerini karıştırarak tek bir davranışta birleştirilebilir. Örneğin, koşullar gerektirdiğinde bir işçiyi işten çıkarmak ancak bunu kaçınılmaz durumlar karşısında insanın sergileyeceği hassasiyetle yapmak (1977, s:196).

Bireylerin hem erkeksi hem kadınsılığı bünyesinde bulundurması ihtimali önceki çalışmalarda belirtilmiştir. Jung’un anima animus teorisi kadınsılık ve erkeksiliği bireyin içinde bulundurduğunu ifade etmektedir.

Yapısal açıdan bir sözcük ve kültürel açıdan bir kavram olarak ele alındığında androjeni, Jung’un teorisi gibi kadınsılık ve erkeksiliği kişilik özelliklerinin oluşturulmasından kullanılmaktadır. Ayrıca androjeni, kadınsılık ve erkeksiliğin

efsanesinden günümüz kadınına dönüldüğünde açıkça ortaya çıkmaktadır. Biyolojik açıdan, kadınlar kadın, erkekler erkek olabilirler ancak bazı durumlarda da birbirilerini taklit edebilmektedirler (Secor, 1974, s: 166).

Jung’un androjeni anlayışı doğal ve teklifsiz bir yapıya sahip olan kadınsı ve erkeksiliği ifade eder. Erkekler maço, kadınlarsa naif ve dışa bağımlı görünmek zorunda değildir. Aşırı derecede kutuplaşmış kişilik türleri, doğal eğilimlerin oluşturduğu baskıları kabul eden kültürlerde gelişir. Androjeni, kadın ve erkekleri tanımlayan kültürlerde, ortak insanlığa ilişkin bir kavram oluşturabilir. Androjeni, biyolojik olmayan, cesur ve rol seçimlerine ilişkin bir kavramdır. Androjenlik, biseksüellik veya iki cinslilik anlamına gelmez. Daha çok “ikame” niteliğindedir. Toplumsal açıdan sorun teşkil etmeyen bir davranış rolüdür. Ancak ikame olan insanlar değil davranışlardır. Bu durum, kabile toplumlar arasındaki benzerlikler gibidir. Bir fabrika çalışanı diğerine benzeyebilir ancak; yetenek düzeyi ve biyolojik özellikleri farklılık gösterebilir. Özetle, androjeni insanların benzerliklerini de farklılıklarını da kucaklamaktadır (Visvanathan, 1996, s:3016, 3017).